| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Tokat Milletvekili Özlem Zengin ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Sakarya Milletvekili Muhammed Levent Bülbül ile 5 Milletvekilinin İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3050) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 23 .07.2020 |
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Hakikaten, bu kanun teklifi tartışılırken mesele bir şekilde dönüp dolaşıp çoğunlukla gençlere geliyor ve gençler adına konuşan bir kitle görüyorum karşımda. Açıkçası, bu, bizim kendi adımıza çok kabul edebildiğimiz bir şey değil. Yani burada gerçekten genç milletvekilleri varken gençlere dair bir meseleye ilişkin olarak gençlerin konuşmasının bizi daha sağlıklı bir sonuca götüreceği kanaatindeyim.
Kanun teklifine geçmeden önce, bu arada şunu da söylemek isterim; bu kanun teklifinin hazırlanış sürecinde bütün safhalara dâhil oldum genç avukat bir vekil olarak ve gerçekten parti grubumuz da bu noktada genç vekillerin dâhil olması hususunda ciddi anlamda ısrarcı oldular çünkü en nihayetinde genç milletvekilleri burada sayıdan ibaret değiller. Yani biz, 30 yaş altı, AK PARTİ'de 5 vekiliz, 35 yaş altı 14 vekiliz ama burada sayıdan ibaret değiliz, bence fikirlerimiz yüzdesel itibarıyla daha çok kabul görüyor diyebiliriz. Bunu da onaylıyor zaten çok kıymetli başkanlarım.
Şöyle ifadelendireyim: Açıkçası, genç bir avukat olarak kişisel verilerin korunması çok uzun süreden beri çalıştığım bir konu ve çok da önemsediğim bir konu çünkü mahremiyet, çok temel bir insan hakkıdır; özel yaşamın gizliliği Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi'nin 12'nci maddesinde koruma altına alınmıştır. Yine, aynı madde, insanın şan ve şerefini de koruma altına alır. Dolayısıyla sosyal ağ sağlayıcılarında bu mahiyette işlenen suçların akıbeti ne olacak sorusu aslında dünyanın gündeminde. Ve bu noktada dünyadaki mevzuatı da yakından takip etmekteyim. Şöyle ifade edeyim: Şimdi, düşünün -ben bu noktada çok fazla sosyal araştırma da okudum- kişisel verilerimizin ne kadarı bu şirketler tarafından kaydediliyor, ne amaçla kullanılıyor? Bu, tam bir muamma olmayı aslında sürdürüyor ve dünyada bu noktada çok ciddi bir farkındalık gelişmiş vaziyette. Şöyle ifade etmek gerekirse, sosyal medya kullanıcısı olan gençlerin buna ilişkin farkındalığına dair bir maddeleme yaptığımızda şunu görüyoruz: Kişisel verilerin kullanımına ilişkin çok ciddi bir farkındalık ne yazık ki yok. Mesela, Avrupa'da kişisel verilerin korunmasına ilişkin malumunuz olduğu üzere, çeşitli düzenlemeler var. 95 direktifinin akabinde GDPR çıktı. GDPR'da işte, bir açık rıza şartı getirildi. Şimdi, biz pek çok siteye giriyoruz, girdiğimizde "Kişisel verilerin kullanımına izin veriyorum." tek seçenek; sadece izin verme şansımız var, izin vermeme şansımız yok. Oraya tıklarsak o hizmetten faydalanabiliyoruz, aslında sitelerin bize bir dayatmasıyla karşı karşıyayız. Ve bu noktada da bu açık rızanın tek opsiyona dayanıp dayanmaması vesaire bunlara yönelik tartışmalar zaten dünya kamuoyu üzerinde sürüyor ve zaten oradaki bize "genel işlem şartı" gibi dayattıkları o şeyleri okumamız da mümkün değil; daha önceden hatırlarsınız genel işlem şartlarına dair Yargıtayın da farklı kararları vardı, "Bunu vatandaşlar okumak zorunda değil." diyerek aslında böyle bir şeyin altına imza atıldığında bunun gerçek bir irade beyanı olmayacağı hususunda da kararlar vardı, hatırlayanlarınız vardır.
Şimdi, bence kişisel verilerin bir izdüşümü olarak sosyal medya düzenlemelerini bu bağlamda okumak gerektiği kanaatindeyim. Aslında dünyada ciddi anlamda düzenlemeler yapıldı. Şöyle, 2016 yılında Almanya'da Bundestag'ta bir araştırma komisyonu bu noktada, ilk etapta faaliyet gösterdi ve bunun hemen akabinde bir sosyal ağların düzenlenmesi kanunu yürürlüğe girdi. Hepiniz aslında sosyal medya kullanıcısısınız, bazen girdiğinizde görüyorsunuzdur, şikâyet butonu geldi. "Tweet'i bildir" opsiyonu geldi mesela. Bunların hepsi aslında bu yasadan sonra geldi. Yani uluslararası kamuoyunun bu noktada birbirine kenetlenerek hareket etmesi gerçekten sosyal medyanın sorumsuz medya olmasını engelleyen başlıklardan bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Yani hakikaten, bu noktada dünya devletlerinin, egemen devletlerin kendi vatandaşlarının, bir pozitif yükümlülük olarak kendi vatandaşlarının hukuklarını koruyor olması çok önemli bir başlık yani çünkü devletlerin egemen ve kendi vatandaşının hukukunu koruyabiliyor olması lazım. Vatandaş orada, "tweet"in altına birisi rumuzlu bir hesabın arkasına gizlenerek hakaret edecek e, kendi ceza kanunlarına göre.
ALPAY ANTMEN (Mersin)- Yurttaşları eşit olarak kabul edecek değil mi? Ayırmayacak?
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Evet, kesinlikle buna yönelik zaten ayrı düşüneceğimiz bir başlığımız yok.
KEMAL BÜLBÜL (Antalya) - Sayın Cumhurbaşkanının akrabasına bir şey yazıldığı zaman...
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Ama hepsini ben birebir takip ediyorum. Ben Sayın Vekilimizi de çok seviyorum, iyi niyetle söylediğini de düşünüyorum ancak şu var, en nihayetinde biz bunların hepsine siyasi görüşüne bakmaksızın... Mesela Demirtaş'ın hanımına yönelik bir hakaret olduğunda bizim bütün siyasilerimiz bunu kınadı. Biz aynı hassasiyeti bütün partilerden bekliyoruz çünkü her birimiz burada hakarete uğruyoruz sosyal medyada. Bence sosyal medyada hakarete uğramayan kimse yok burada, her birimiz muhakkak bir şekilde uğruyoruz ama en nihayetinde, burada siyasiler olmanın ötesinde vatandaşın hukuku bağlamında bu meseleye yaklaşmamız gerektiği kanaatindeyim. Dolayısıyla böyle bir alanda bir hukuk geliştirilmeli, bir hukuku olmalı bu alanın. Dünya da bundan hareketle bu alanda bir hukuk geliştirmeye çalışıyor. Şu an tabii ki bunların uygulanabilirliği vesaire hususuna ilişkin olarak dünyada soru işaretleri devam ediyor. Mesela, biz geçtiğimiz sene yine Ravza Başkanımla New York'ta bir toplantıya katılmıştık şubat ayı içerisindeydi yanılmıyorsam. Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğinin sözcüsüne bir soru sormuştum, panelistti kendisi; kitle iletişim araçlarının gençler tarafından kullanımına ilişkin bir soruydu. O noktada, mesela, şu sorunun cevabını aramıştım: Şimdi, GDPR'dan bahsediyorsak kişisel verilerin korunumu noktasında; bu, kıtasal mahiyette bir düzenleme. Bizim küresel bir düzenlemeye ihtiyacımız var çünkü esas itibarıyla, bu şirketlerin hiçbiri aslında Avrupa menşeli değil. Dolayısıyla Avrupa menşeli bir hukuktan ziyade bizim küresel bir mutabakatın takipçisi oluyor olmamız lazım çünkü gerçekten mahremiyet çok temel bir insan hakkı ve bizim de bu küresel şirketlerin insanlarının mahremiyetini bu kadar sömürmesine imkân tanımıyor olmamız lazım. Bu noktada açıkçası mesela "Veriler, bu dönemin petrolü." derlerdi. "Bu, Allah Allah nasıl petrolün yerini tutabilir ki?" diye düşünüyordum ve gerçekten işin derinine indikçe bunun ne kadar haklı bir şey olduğunu "petrol" olarak bunu isimlendirenlerin bir bildiği olduğunu fark ettim ve şimdi bizim verilerimiz kullanılıyor, anonimleştirildiği söyleniyor. Bunu tam bilemiyoruz, arkada neler yaşanıyor, ne kadarı kaydediliyor, bizimle alakalı ne tutuluyor bilmiyoruz.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Benim de telefonlarım dinleniyor ama kim kaydediyor acaba?
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Ben mesela "Twitter"da çok küçük bir anket yaptım takipçilerime, çok ahım şahım bir takipçim de yok zaten. Şu soruyu sordum: Özelinizi kiminle paylaşırsınız? 4 şık koydum: Arkadaşınızla, ailenizle, herkesle, hiç kimseyle. Çoğu, hiç kimseyi seçti, aileyi bile seçmediler. Ailemizle bile paylaşmadığımız şeyleri neden küresel şirketler biliyor? Ben bundan çok rahatsızlık duyuyorum.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Bu düzenleme peki bunu çözüyor mu? Çözmüyor.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Şimdi, çözümü noktasında bir öneri sunuyor.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Sosyal medyada değil bu verilerin toplanması.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Biz bunu niye yaptık? Az evvel "Dünya bu noktada bir hukuk kurguluyor şu an." dedim ve bunun akabinde de " Bunun işlerliği noktasında hâlâ soru işaretleri var." dedim. İşte, biz de bundan hareketle, dünya ne diyor, bu kanun teklifini hazırlarken dünya bu konuda ne diyor, bunu çok ciddi anlamda irdeledik. Dilerseniz bunlardan bir miktar bahsetmek istiyorum. Az evvel Almanya'dan bahsetmiştim tekrara düşmemek adına sadece şu kısmını söyleyeyim: Almanya, temsilcilik kavramı getirdi, raporlama zarureti getirdi. Temsilcilik kavramı getirerek aslında bir muhataplık ilişkisi kurgulamış oldu.
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Başarısını gösteren bir gösterge var mı?
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Bunun yanı sıra nefret, istismar, hakaret, Anayasa'ya aykırı örgütlerin propagandası gibi bu tip içerikler yirmi dört saat içerisinde kaldırılmalı hükmünü de getirmiş oldular.
Yine takip etmişsinizdir, Mayıs 2020'de yani çok yakın bir tarihte Fransa'da da daha radikal bir düzenleme yapıldı bana kalırsa; bir saat içerisinde bu içeriklerin kaldırılması hükmünü Fransız hukuku, daha doğrusu Parlamentosu hayata geçirmiş oldu ve Fransız hukuku da bunu inşallah kendi içlerinde herhâlde işletirler diye düşünüyorum çünkü hakikaten bu, bütün insanlık için önemli. Bütün devletlerin parlamentolarında böyle yasalar olsun ve herkesin hukuku korunsun, dünya vatandaşlarının hepsinin hukuku korunsun.
Yine, ABD'de bana göre çok ilginç bir gelişme yaşandı: 28 Mayıs 2020'de Başkanlık kararnamesiyle sosyal medya örgütlerinin kişilerin ifade hürriyetini kullandıkları filtrelerle engelledikleri söylendi. Dolayısıyla, aslında sosyal medya şirketlerinin kendilerine farklı bir egemenlik alanı tanımladıklarını görüyoruz ve egemen devletler kendi egemenlik alanlarını da belirli noktalarda muhafaza etmeye çalışıyorlar, bir hukuk kurguluyorlar yani bir şeyin evvela ekonomisi gelişir, bunun peşi sıra hukuku gelişir. Şu an dünyada bir dijital ekonomi gelişiyor, bu dijital ekonomi gelişirken de onun hukukunun gelişiyor olması lazım. Dolayısıyla biz de dünyadaki düzenlemeleri baz alarak bu düzenlemeyi yaptık.
Mesela, ben Avrupa Konseyinde yedek üyeyim, geçtiğimiz ruberu yapılan son oturumda bir rapor geçti ve ben de çok değerli buluyorum o raporu. Alman bir parlamenterin hazırladığı bir rapordu, Siyasi İşler ve Demokrasi Komisyonunda kabul edildi, sonrasında da genel kurulda oylandı ve rapor resmiyet kazanmış oldu. Raporun başlığı şuydu: Demokrasiler Hacklendi mi? Yani sosyal medyaların, sosyal ağ sağlayıcılarının, sosyal medya platformlarının belirli noktalarda yaptıkları manipülatif şeylerin ileride demokrasileri sıkıntıya sokabileceği noktasında bir tespit yapılmış oldu.
Yine, benzer mahiyette yapay zekâ teknikleriyle demokrasilerin nasıl yönlendirilebileceğine ilişkin bir başka rapor da İtalyan bir parlamenter, kadın bir parlamenter tarafından hâlihazırda çalışılıyor. Ben o raporu da çok ilgiyle takip ediyorum; zaman zaman, denk geldikçe raporu hazırlayan hanımefendiyle de bu konuda istişarelerde bulunma imkânı ediniyorum.
Dolayısıyla gerçekten, çok önemli bir alan ve hepimizi ilgilendiren bir alan ve gerçekten düzenleme gerektiren bir alan. Dünyada bu düzenlemeler yapılıyorken bir genç olarak ülkemin bunların gerisinde kalmasını -burada egemen bir Türkiye Cumhuriyeti devleti var- ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devleti burada egemen kuvvetken ben tutup da şirketlerin burada karar verici pozisyonda olmasını çok kabullenemiyorum açıkçası.
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Acaba Almanya, Fransa'nın yasa yapma tekniğini, yasa yaparken nerelerden geçtiğini de...
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - İşte şu an bizim...
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Böyle bir teknik yok.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Şöyle ifadelendireyim. O zaman, acıklı bir tespitimi paylaşmak istiyorum: Avrupa Konseyine gittiğimde mesela, birisi bir önerge verdiyse o önergeye ilişkin konuşuyor. Biz burada su ürünlerine dair bir şey konuşurken bile bambaşka bir kadın cinayeti meselesini konuşuyoruz. Keşke konuşmasak, keşke bunlar olmasa ama en nihayetinde...
SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bunlar sürelerle sınırlandırılıyor. İç Tüzük yeterli değil.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Hayır, bir şey söyleyeyim, oralarda üç dakika veriyor ve ben mesela bir keresinde konuyla alakalı konuştuğumu düşünüyordum ama oradaki Parlamento Başkanı bana durup dedi ki "Konuyla alakalı konuşun yoksa sözünüzü keseceğim." Dolayısıyla...
ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Anlattığınız doğru da soru bu değil.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Soru bu değil. İşte ben de o noktada şunu söylüyorum, keşke bizim muhalefetimiz de gerçekten konuyla ilgili...
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Hazırlık süreci bu değil.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Değerli arkadaşlar, niye bu kadar çok müdahale ettiniz Zeynep Hanım'a?
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Biz burada kanunu zaten konuşuyoruz ve kanunu konuşurken... (CHP sıralarından gürültüler)
Dilerseniz müsaade edin de konuşayım. Bakınız, şu anda bile konuşamıyorum, ifade hürriyetim aslında kısıtlanmış oluyor. Dilerseniz devam edeyim.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Ama konuşmacının insicamı bozuluyor.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Tabii ki sataşma mümkündür, tabii ki karşılıklı argümanlarımızı çarpıştıracağız. Biz burada sizleri mümkün mertebe zaten dinliyoruz ancak ve ancak şunu da ifade etmem gerekir ki ben mesela bu konuda hayal kırıklığı yaşıyorum, keşke orada çözüm üreten bir muhalefet olsa. Yani gerçekten çıksa "Ya, bu maddenin bu hükmünün şurasından rahatsızım." dese Genel Kurulda ama onu demiyor. O madde bambaşka bir şey ve gerçekten verilen önergenin içeriği "Şuraya şöyle bir virgül koyalım, buraya şöyle bir şey yapalım." ve sonrasında bambaşka bir şeyi tartışıyoruz ve ben bundan burkuluyorum, bu beni üzüyor.
ALPAY ANTMEN (Mersin) - Teknik konularda konuştum.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Şöyle, şimdi, burada da çözüme yönelik herhangi bir şey şu ana kadar işitmedim. Şu süreç böyle oldu, bu süreç böyle oldu; bunları tartışıyoruz. Ya da şöyle bir argümanla karşılaştık. Mesela memlekette...
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Değerli arkadaşlar, müdahale ediyorsunuz; o, konudan çıkıp başka cevap vermek zorunda kalıyor; insicamını bozmayalım.
Zeynep Hanım içimizdeki en genç milletvekili, tahammül edelim.
(CHP sıralarından gürültüler)
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Sataşma yok lütfen, rica edeceğim.
En nihayetinde şununla da karşılaşıyoruz: "Ya buna gerek var mıydı, şimdi zamanı mıydı? Zaten şu var, Meclisin kapanması gerekiyor." vesaire. Biz çalışalım, herkes çalışıyorken biz çalışalım, ben çalışmaktan çok keyif alıyorum yani keşke hiç ara vermesek, sonuna kadar yasa çıkarsak ya da bunlar üzerinde tartışsak; bu 1'inci başlık.
2'nci olarak da biz, en nihayetinde ihtiyaçlar arasında bir hiyerarşi kurgulamıyoruz, "Bu bir ihtiyaçtır; şu önceliklidir, bu sonralıklıdır." vesaire demiyoruz. Yürütmeyle çözülebilecek problemleri mümkün olduğu kadar çözmeye gayret ediyoruz, öte yandan yasal bir düzenleme gereken alanlarda da sonuna kadar bu süreçlerin takipçisi olmaya çalışıyoruz. Ve burada bu kanun oluşurken her bir noktada tartışmanın, kendi içimizde ciddi anlamda müzakere süreçlerinin ne kadar yürütüldüğünü görerek ve bilerek bunu söylüyorum.
Şimdi, biz bu kanunla ne yapıyoruz? Bir; muhataplık ilişkisi kurguluyoruz. Muhataplık ilişkisi kurgulamak bence çok önemli çünkü bir yere bir tebligat yapacaksınız, muhatabınız yok ve bunlar ani şeyler. Düşünün, bir kişiye dair kişilik hakkını ihlal eden herhangi bir unsur var internet sitesinde ve biz o esnada tebligat yapamıyoruz. Yani bir sürü usulü var, bir sene sürüyor. E, o esnada bir sene boyunca... Bakın, Fransa "Bir saat içinde içeriği kaldırın." diyor, neden? Çünkü o veri o esnada bir sürü yere kopyalanabilir. Bir sene içerisinde kim öle kim kala... Dolayısıyla, ciddi anlamda bu noktada kişilik hakkını derinleştiren bir durum oluşuyor.
AYHAN EREL (Aksaray) - Zeynep Hanım...
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Buyurunuz.
AYHAN EREL (Aksaray) - Bizim merak ettiğimiz şu Zeynep Hanım: Siz kaygılarınızı, düşüncelerinizi bir tarafa bırakın; genç bir vekil olarak bu düzenlemeden bir endişen var mı? Biz eve vardığımızda senin yaşlarında benim çocuklarım var "Baba ne olacak ne bitecek?" bize onu anlat yani yasanın...
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Sayın Erel, müsaade edin, gelsin oraya.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Endişem yok.
Aslında dünyadaki düzenlemeleri neden anlattım? Bir genç olarak biz dünyayı takip ediyoruz, dünyada ne olup bittiğini biliyoruz Sayın Vekilim.
AYHAN EREL (Aksaray) - Bununla ilgili, genç bir vekil olarak siyasi kimliğini, dünya görüşünü bir tarafa bırak, gençlerin kafalarında bu soruları giderecek şeyleri söyle; biz de onlara diyelim ki bizim genç vekilimiz endişe etmiyor, siz de endişe etmeyin.
MUHAMMED FATİH TOPRAK (Adıyaman) - Çocukları, gençleri koruyan bir yasa, kişilik haklarını koruyan bir yasa.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Evet, bunu diyebilirsiniz, gönül rahatlığıyla diyebilirsiniz çünkü biz gerçekten burada en nihayetinde... Dünyadaki düzenlemeleri boşuna anlatmadım, burada beni duvarlar dinlesin diye anlatmadım. Dünyadaki düzenlemeler bizim için önemli. Neden dünyadaki düzenlemeler bizim için önemli? Bu noktada bir hukuk gelişiyor, bu noktada bir hukuk gelişirken ben bir genç olarak bu hukukun dışında kalmasını kendi ülkemin kabul etmiyorum. Biz de bu hukuka dâhil olmalıyız. Benim ülkem, burada egemen bir devlet olarak -bir sosyal ağ sağlayıcısı burada karar verici olamaz- benim devletim burada karar vericidir. Dolayısıyla, ben bir genç olarak benim devletimin buradaki karar vericiliğini tahkim eden bir kanunu tabii ki destekliyorum.
Az evvel, muhataplık ilişkisinden hareket ediyordum. Muhataplık ilişkisi tesisi neden önemli? Şimdi, bir kere kişilik haklarının korunması hakikaten çok önemli bir bahis, hepimizin zaman zaman karşılaştığı bir durum. Kişiler en nihayetinde... Ceza kanunumuzda suç teşkil eden unsurlar belli. Bir insan benimle yüz yüze geldiğinde bir hakaret vesaire sarf ettiğinde bunun ceza hukukunda karşılığı varken bu internet ortamında karşılıksız kalıyorsa eğer, o esnada başkaları bunu görüyorsa ve kişilik haklarım zarar görüyorsa bunun tabii ki bir yaptırımı ve bir cezası olmalı.
Bunun yanı sıra, asgari ücretli vatandaşımız da herkes vergisini veriyorken milyon dolarlar üstü cirosu olan şirketlerin pekâlâ vergi vermesi lazım. Dolayısıyla vergilendirme hususunu da mümkün kılacak bir mekanizmayı hayata geçiriyor olmak da bu açıdan beni fevkalade memnun ediyor.
Bir 3'üncü husus, tebligat hususu; gerçekten bunların ikisini de gerçekleştirebiliyor olmamız için tebligat yapacağımız bir muhatabımızın olması lazım ve bu kanun içerisinde tebligat usulüne dair hükümler de var, incelemişsinizdir zaten. Bunları da bulunduruyor olması çok önemli.
Yine benim çok önemsediğim bir diğer husus, malumunuz olduğu üzere 5651 sayılı Kanun'un erişiminin engellenmesine dair bir hükmü vardı, biz bu hükme ek olarak "İçeriğin çıkarılması" ibaresini getirdik çünkü düşünün, problematik bir içerik var, o içerik dolayısıyla mahkemeye başvuruluyor ve sonrasında bütün site külliyen kapanıyor. Böyle bir problemli içerikten dolayı bütün site kapanmamalı; dolayısıyla biz oradaki içeriğin çıkarılmasını sağlamak suretiyle oradaki siteye ilişkin vatandaşların girişini aslında güvence altına almış oluyoruz. Yani orada tek bir vatandaşın kişilik hakkı ihlal edildi diye diğer vatandaşların ifade ve haber alma hürriyetine dokunulamaz; dolayısıyla bu hüküm bana göre en önemli, yani benim çok önemli bulduğum hükümlerden bir tanesi.
Dolayısıyla verilerin Türkiye'de kalması da aslında çok önemli. Biliyorsunuz veride güvenli ülke kavramı da artık yakın zamanda çıkıyor. Aslında bunların her biri yeni bir ekonomi getiriyor. Aslında biz verilerin Türkiye'de kalmasını sağlayarak bir ekonomi de ilerleyen süreçte teşekkül ettirebiliriz. Bunların her birinin de aslında takipçisiyiz ve bunun yanı sıra, verilerin başka şirketlerde tutulması garibimize gitmiyor da ülkemizde tutulması neden garibimize gidiyor, bu soruyu da ister istemez soruyorum.
Bir diğer husus, kapatacağım, çok vaktinizi aldığımın farkındayım ama son bir hususa daha değinip inşallah susmayı düşünüyorum. Z kuşağı, Z kuşağı, Z kuşağı.... Herkes bir Z kuşağı, Z kuşağı, Z kuşağı derdinde. Açıkçası, ben burada gençlerin hepsi aynı düşünüyormuşçasına bir kimliklendirme, bir mobilizasyon aleti, bir araçsallaştırma fonksiyonu hâline getirmeyi doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum. Ben kendi temsil ettiğim ilin köylerini de dolaşıyorum, sadece kendi ilimi değil, bütün Türkiye'yi dolaşıyorum. Yeknesak her konuda aynı tutumu takınan bir nesil yok sizin tasvir ettiğiniz gibi. Dolayısıyla gençlerin her biri böyle tek tornadan çıkmış gibi "Aa, Z kuşağı bu konuda böyle düşünüyor." Gençler adına konuşmaktan vazgeçin, gençler adına gençler konuşsun. Dolayısıyla açıkçası bu tabiri de sanki çok işlevsel bir enstrüman bulmuşçasına sömürdüğünüzü görüyorum ve bu beni gerçekten üzüyor ve ben bunun bir çeşit tek tipleştirme olduğunu düşünüyorum. Böyle bir tek tipleştirmeyi reddediyorum. Her birimiz biriciğiz, her birimizin apayrı fikirleri var, her birimizin apayrı temayülleri var. Ben şunu görüyorum: Bu dönemin insanına dair bir tanımlama yapacaksak, yapabileceğimiz tek tanımlama her birinin çok biricik, çok net ve manipüle edilemeyecek insanlar olmaları; dolayısıyla, onları manipüle etmeye çalışmaktan bence vazgeçmek çok verimli bir yol olur diye düşünüyorum.
Burada, gerçekten şunu da gördüm: Şirketlerin vekili olunsa hakikaten galiba böyle savunulurdu diye düşündüm. Yani, şirketlerin değil, bence Türkiye'nin vekili olmalıyız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Arkadaşlar, alkış usulümüz yok yalnız; alkış falan olmasın yani toplantıda.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - O noktada, gerçekten, bizim ülkemizin menfaatlerini koruyor olmamız çok önemli.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Özgürlüğün vekili olun, özgürlüğün!
RAFET ZEYBEK (Antalya) - Diktatörlüğün vekili de olmayalım!
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Az evvel Ali Özkaya Vekilimiz de şunu ifade ettiler: "Ben bu kanunun mutabakatla, oy birliğiyle çıkabileceğine inanıyorum." Ben de o görüşü destekliyorum çünkü gerçekten bu noktada oy birliğiyle çıkmayacak bir bahis görmüyorum.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Bizim aklımızla alay ediyorsunuz yani?
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Mesela, temsilci bulundurma hususunda ufacık bir parantez daha açayım: Biz, biliyorsunuz, çok ciddi bir basamaklandırma getirdik. Sadece temsilci bulundurmama hâlinde ilk başta ne diyoruz? Kurum tarafından 10 milyon ceza; ikinci safhada, otuz gün geçiyor aradan, yine atamazlarsa 30 milyon ceza; yine otuz gün geçiyor, yine atamazlarsa reklam yasağı; aradan üç ay geçiyor, üç ay sonra yine atamazlarsa, bu sefer kurumun kararıyla değil, mahkeme kararıyla yüzde 50 bant daraltılması kararı; beşinci safhada da -ben açıkçası bu kadar zorlayacaklarını düşünmüyorum- amaca uyumlu olacak şekilde ve işin, hizmetin niteliğine uygun olacak şekilde, yüzde 50 ilâ yüzde 90 arasında hâkimin takdir yetkisinde belirlenecek bir oranla bir bant daraltma hususu söz konusu.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Türkiye'yi terk etsinler yani? Kanun çıkınca Türkiye'den çıkacaklar zaten.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Eğer bu kadar, beş tane, düşünün, yani gerçekten bant daraltma... Ki yüzde 100 bant daraltmayı hiçbir şekilde kabul etmedik ve zaten o da kanunda yer almadı. Bu noktada, beşinci basamakta gelecek böyle bir tedbir ki o da yüzde 100 bant daraltma değil... Bu noktada, bunlara rağmen bir temsilci atamazsa o küresel şirket, siz de Allah aşkına, o küresel şirketin yanında durmayın. Yani, küresel şirketlerin değil, devletimizin yanında olalım.
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Özgürlüklerin yanındayız biz.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Eyvallah, yüzde 100 katılıyoruz, özgürlüklerin yanındayız.
Hatırlarsınız, bir kız geçenlerde kedileri öldürüyor sürekli, sosyal medyada bu vahşeti paylaşıyor ve o kız bulunamadı. Ve sonrasında bir "tweet" attı. Neden? Çünkü rumuzun arkasına saklanmıştı. Sonrasında "tweet" attı, "Bana bir şey olmaz ki." dedi, "Bana bir şey olmaz, rumuzun arkasında yapıyoruz."
ORHAN KIRCALI (Samsun) - Özgürlük mü bu?
ALİ ŞEKER (İstanbul) - Öldürme özgürlüğünü değil, yaşatma özgürlüğünü savunuyoruz, düşünceleri yaşatma.
ZEYNEP YILDIZ (Ankara) - Dolayısıyla, bu noktada, ben o görüntüyü görmek zorunda değilim, orada benim özgürlüğüme temas ediliyor. Dolayısıyla, ben, bu noktada, hem kişilerin mahremiyet hakkının korunumu hem devletimizin egemenlik haklarıyla alakalı aslında yani gerçekten burada bir temsilci istiyoruz, bu kadar; yani, bundan öte bir şey yok. Dolayısıyla, ben bu düzenlemenin çok gerekli ve yerinde bir düzenleme olduğunu düşünüyorum.
Dinleme sabrınız için hepinize çok teşekkür ediyorum.