KOMİSYON KONUŞMASI

ALPAY ANTMEN (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, bugün burada konuştuğumuz ve karşımıza kanun teklifi olarak getirilen konunun hem hukuki hem de siyasi zeminde ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekiyor çünkü buradaki konuyu salt teknik bir düzenleme olarak konuşmak, gerçekleri biraz da saklamak anlamına gelecek.

Değerli arkadaşlar, ben yazılım mühendisi bir çocuğun babasıyım ve özellikle sosyal medya konusunda şunu söylemek istiyorum: Burada önemli olan sosyal medya sağlayıcılarının Türkiye'de bir temsilcilik açıp açmayacağı değil, elbette açılabilir, tabii ki belirli para cezaları getirilebilir, onlardan belirli şeyler istenebilir ama burada daha önemli bir husus var, sosyal medya sağlayıcı şirketlerin Türkiye'de verileri saklama açısından, olanaksız denilemez belki ama mühendislik anlamında çok büyük, ciddi sıkıntıları var. Çünkü bazı sosyal medya sağlayıcı şirketler bu verileri kendileri sakladıkları gibi, bazıları da bu verileri taşeronlara ya da başka şirketlere saklattırıyor olabilirler. Örneğin, verilerini kendisi saklamayan bir servis sağlayıcının Türkiye'de en az 50 ila 100 milyon dolarlık bir yatırım yapması gerekiyor ki Türkiye'de bu verileri saklayabilsin. Bunun dışında, şirketler hadi Türkiye'de bunu yaptı diyelim, bütün dünya ülkeleri de bunu isteyecek. Onun yatırım maliyeti ne olacak ya da ülkelere bu yatırımlar yapılabilecek mi? Teknik alt yapı olacak mı? Çin, Rusya ve İran bu kanun gibi dayatmalarda bulundular, sosyal medya sağlayıcı şirketler artık oralarda yoklar. İşte, bizim diğer hatiplerimizin de anlatmaya çalıştığı bu. Bu kanun teklifiyle, ne olacak, gelsinler, burada temsilcilik açsınlar diyemeyiz, onlar temsilcilik açamayacaklar veya bunun sakıncaları hallolduktan sonra Türkiye'de verileri saklasınlar dediğimiz zaman, bu da olamadığı zaman sosyal medya şirketleri Türkiye'den kaçacaklar ve bu da gençlerimiz için, vatandaşlarımız için bilgi edinme anlamında son derece büyük mahzurlar doğuracak.

Bakın, bu teklif çok da destek olunabilecek bir teklif değil, keşke bu teklif gelmeden önce bütün siyasi partiler oturup bu konuda görüşmüş olsaydık keşke yurt dışı deneyimi olan, bu sosyal medya şirketlerinde çalışan yazılım mühendisleriyle görüşebilseydiniz, sakıncalarını giderip ona göre bu kanun teklifini getirseydiniz ama bunlardan daha önemli olarak sosyal medyayla ilgili siyasi sakıncalar var. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanını eleştiren lise öğrencileri bile hızla gözaltına alınabiliyor. Tabii ki hiç kimse birbirine hakaret edemez, hiç kimsenin birbirine küfür etmeye hakkı yok ama bir eleştiriye dahi tahammül edemeden, Türkiye'de siyasallaşan yargıyla insanların gözaltına alınmaları veya yargı önüne çıkarılmalarının takdirini sizlere bırakmak istiyorum.

Maalesef, değerli vekiller, Türkiye sosyal medya nedeniyle dava ve gözaltı sayılarında dünya liderliğini kimseye kaptırmıyor. Burada biz bunları konuşalım. Bakın, burada önemli olan özgürlüklerdir, Türkiye'de özgürlüklerin nasıl sağlandığıdır. Sosyal medya şirketlerinin Türkiye'den çıkması söz konusu ise -ki çıkacaklar- çıktıktan sonra insanların özgürlük alanları, özgürlükleri ihlal edilecek; bu kanun ileride ona yol açacak. Yine, kanun teklifinde sosyal medya bilgilerinin Türkiye'de depolanması, Türkiye'de yayın yapan sosyal medya kanallarının Türkiye'ye temsilcilik kurması gündemde. Geçmişe dönük de birtakım haber, "tweet", yorum ve benzeri içeriklerin de kaldırılması hedefleniyor. Mahkeme kararıyla bir haber ya da içeriği kaldırmak şu anda mümkün, yasamızda var, bunda bir sıkıntı yok ama bu kanunla gelen asıl amaç ne, bizim onu tartışmamız gerekiyor. Elbette ortada bir hakaret, saldırı, iftira varsa hiç sıkıntı yok, hemen silinsin, bu kabul. Peki, geçmişte atılan -hiç kimseyi suçlamadan söylüyorum- o alçak, hain Fetullah Hocayla ilgili güzellemeleri ne yapacağız? Ergenekon, Balyoz kumpasları alkışlamalarını ne yapacağız? O hain Zekeriya Öz destek "tweet"lerini ya da alçak PKK lideri Öcalan güzellemelerini ne yapacağız? Türkiye'de yargı bu kadar siyasallaşmışken sulh ceza hâkimlerine nasıl güveneceğiz? Ben kendimden size bir örnek vermek istiyorum: Aynı gün içinde, aynı trafikle ilgili olarak 3 ayrı trafik cezasına İstanbul Sulh Ceza Mahkemesinde itiraz ettim, 2 itirazım kabul edildi, 1 itirazım doğru düzgün bir gerekçe gösterilmeden reddedildi ve kararı veren hâkime sosyal medyadan baktım, maalesef AKP'nin bir milletvekili adayı çıktı. Bir milletvekili olarak ben nasıl yargıya güveneceğim, ben güvenemezsem bu halk nasıl yargıya güvenecek?

Bakın, bu teklif geçerse içerik çıkarma kapsamında zorunlu olarak tüm haberler, yorumlar silinecek ve kaldırılacak. Burada asıl amaç geriye doğru bu terör örgütlerinin veya buna benzer haberlerin, açıklamaların, "tweet" paylaşımlarının kaldırılması. Bu, o insanları aklamak anlamına gelir ki bu da doğru bir şey değil. Bu teklif geçerse iktidarın kurallarına uymayan sosyal ağların internet trafiği yüzde 90 oranına kadar düşürülebilecek yani ben siyasi iktidar olarak istediğim anda interneti kullanılamaz bir hâle getireceğim, bunun neresi özgürlük? Ve bu, sosyal medya müdahalelerini sürekli hâle getirebilecek. Bugünün siyasi iktidarı yarın değişebilir ama özellikle, bugün, haber sitelerinin hesaplarını siyasi iktidar istediği zaman askıya aldırabilecek; burada amaç sansür. Biz her türlü özgürlüklerden yana olmak durumundayken bir adım sonrayı görüp bu sansüre karşı durmamız gerekiyor.

Örnek vereyim: Türkiye siyasal hak ve özgürlükler bakımından 41 OECD ülkesi arasında son sırada. Bir de iktidar yetkilileri, bunu, yeni getirdikleri sansür teklifini Alman modeli olarak bize lanse ediyorlar. Hangi Alman modeli? İşinize gelince Avrupa, işinize gelmediğinde Kuzey Kore modeli. Bu Alman modeli hikâyesi bence doğru değil.

Bakın, Türkiye'de 2019 sonu itibarıyla 408.494 "web" sitesi, 130 bin URL adresi, 7 bin Twitter hesabı, 40 bin "tweet", 10 bin YouTube videosu ve 6.200 Facebook içeriği erişime engellenmiş. Bunların pek çoğu da sansür, bu ülkede Wikipedia yasaklıydı. Biz şimdi bu kanun teklifine nasıl Alman modeli diyeceğiz? Değerli milletvekilleri, bu Almanya modeli değil, maalesef Kuzey Kore modelidir.

Size sormak istiyorum: Siz Almanya'da Şansölye Merkel'i eleştirdiği için tutuklanan birini hiç gördünüz mü? Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde Almanya 6'ncı, Türkiye ise 128 ülke içinde 107'nci sırada; bundan hepimizin utanç duyması gerekiyor. Bu endekste bir de ülkemiz Meksika ve Mali gibi ülkelerin bile gerisinde; Nijerya, İran ve Angola'yla aynı puanda. İşte, bu nedenle bu bir Alman modeli ya da Alman ekolü değil. Bir de Almanya'da şunu diyorlar: "Berlin'de hâkimler var." ama Türkiye'de maalesef bu algıyı değiştirmemiz gerekiyor "Sarayda hâkimler var, onlar da önlerini ilikliyor." deniliyor.

Bir örnek daha: Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde bu yıl 180 ülke arasında 154'üncü sırada; Almanya ise 11'inci sırada. Türkiye geriye giderken Almanya listede yükseliyor o yüzden Almanya örneğini lütfen vermeyelim.

Biliyorsunuz, bizim İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu yedi yıl önce attığı "tweet"lerden dolayı dokuz on yıl civarında ceza aldı. Bir konu konuşulacaksa gelin bunları konuşalım. Ama terör örgütünü yedi yıl önce öven, terör örgütü liderine methiyeler düzen kişiler bugün belirli yerlerde; gazetecilik yapabiliyorlar, iş insanı olarak ihale alıyorlar, devlette bürokraside en üst makama getirilebiliyorlar ama bizim İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu -Sayın Onursal Adıgüzel, Genel Başkan Yardımcımız demin bahsetti- yedi yıl önce attığı "tweet"ten dolayı hapse girmek üzere, hapis cezası veriliyor. Neden? Yargı neden bu ülkede çifte standart?

Hadi sosyal medyayı konuşalım. Mesela, burada, iktidarın maaş verdiği trol ordusunu konuşalım. Kim bunlar, kaç kişiler, maaşları hangi fasıldan, hangi ödenekten ödeniyor? Organize şekilde aynı "tweet"leri, aynı anda nasıl atabiliyorlar, kim yönlendiriyor bunları? Bunlar Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının gökdeleninde mi mesai yapıyorlar?

Ben burada hepimizin milliyetçi olduğuna, millî olduğuna inanıyorum, hepinizin de Atatürk'e en derin saygıyla bağlı olduğuna inanıyorum. Ve size şunu sormak istiyorum: Atatürk'e her gün hakaret ve küfür eden hesap sahipleri hakkında ne yapıyorsunuz, yargı ne yapıyor, ne yapılıyor? Kimlikleri belli, adresleri belli, bilgileri belli; serbestçe geziyor ama Sayın Cumhurbaşkanına en ufak bir eleştiri getiren gözaltına alınabiliyor bu ülkede. Biz bunları konuşalım; yasa çıkarmak sorun değil, burada hepimiz hukukçuyuz. En iyi yasalar bile kötü uygulayıcılar elinde birer zulüm aracına dönüşür. Türk hukuk sistemini biliyorsunuz; Türk hukuk sistemi, kanunlarımız son zamanlara gelinceye kadar son derece iyi hazırlanmış kanunlarken şimdi -çok şükür(!)- bunlar bozuluyor, durmadan kanunları kötü şekilde değiştiriyoruz ama önemli olan bunları doğru düzgün uygulamak. Neden Atatürk'ü Koruma Kanunu'nu uygulamıyoruz? Hadi vazgeçtik, bir insanı bir kanunla korumaya gerek de yok ama Türkiye'nin kurucusu, özgürlüğünün ve devrimlerin mimarı Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret ediliyor, yetmiyor, merhum annesi Zübeyde Hanımefendi'ye küfür ediliyor iktidara yakın bir kanalda. Ne oluyor? Hiç. Bırakın Atatürk'ü Koruma Kanunu'nu, bu bir insana yapılır mı, bu bir ülkenin kurucusuna yapılır mı, herhangi bir insana yapılır mı? O kişiler dışarıda, hâlâ iktidara yakın kanallarda program yapıyorlar, "tweet" atmaya devam ediyorlar; gelin, önce bunu konuşalım.

Bugüne kadar Cumhurbaşkanına hakaret nedeniyle 100 binden fazla kişiye soruşturmaya, 30 binin üzerinde kişiye de dava açıldı. Tekrar ediyorum: Hiç kimsenin hiç kimseye hakaret etmeye hakkı yoktur ama siyasetçiler, siyasi parti liderleri en ağır eleştirileri bile saygıyla karşılamak ve katlanmak zorundadır. Bakın, otuz iki yıllık dönemde açılan Cumhurbaşkanına hakaret davalarının yüzde 91'i Sayın Erdoğan döneminde açıldı. Hakaret eden ve küfür edene, sonuna kadar, hukuk çerçevesinde dava açılması lazım ama konu muhalefet partilerine gelince bu kurallar işlemiyor. Neden bu çifte standart? Atatürk'e hakaret etmek serbest ama siyasi iktidarı ve Sayın Cumhurbaşkanını eleştirmek bile yasak. "İstediğinize hakaret edebilirsiniz ama Sayın Cumhurbaşkanını eleştirmek yasak" diye bir kanun çıksın, olsun bu iş. Hakaret edeni, küfür edeni, şiddeti öveni bulmak için hiçbir teklife gerek yok. Bu konuda zaten gereği yapılıyor ama açık ve net söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partilileri sosyal medyadan tehdit edenler belli, Atatürk'e hakaret edenler belli, hepsi ayan beyan ortadayken haklarında hiçbir işlem yapılmıyor. Silahla hem de otomatik ağır makineli tüfekle poz veren, tehdit yağdıran parti görevlileriniz var, dışarıda, doğru düzgün bir işlem yapılmıyor. Bunlar resmî üyeler, Yargıtay kayıtlarından belli. Peki, adresi, kimliği, yeri yurdu, her şeyi belli olan suçluyu neden bulamıyorsunuz?

Bakın, başka şeyler daha konuşalım. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Çubuk'ta, şehit cenazesinde alçaklar tarafından saldırıya uğradı, linç edilmek istendi; Genel Başkanımıza yumruk atıldı. O yumruğu atan haysiyetsiz AKP üyesi çıktı maalesef, şimdi serbest. Yetmedi, İlçe Başkanınız, yöneticiniz gidip adamın elini falan öptü; bunu da sosyal medyaya koydu ve hakkında açıklamak istemediğim bir suçtan dolayı sabıkası olan o herife "kahraman" dediler ve sosyal medyadan buna alkış tutuldu. O esnada "Sivas'ta yaktık, burada da yakın." diye "tweet" atanlar oldu, onlar serbest, haklarında hiçbir şey yok. Bundan hicap duymak gerekiyor. Önce gelin bunları konuşalım ama 78 yaşındaki adam Sayın Cumhurbaşkanı hakkında "tweet" attı, yedi yıl hapis cezası aldı. "Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında "tweet" atmak yasak ama Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanını linç etmek serbest." diye bir yasa çıkaralım, olsun bitsin. Bunları konuşmamız lazım. Kime olursa olsun, ailelerimize hiç kimsenin bir laf söylemeye hakkı yok ama burada da çifte standart var. Bunların çok detayına girmek istemiyorum, herkes biliyor. Maalesef, AKP'li hanımefendilere hakaret edenler içeri atılıyor ama muhalif kadınlara hakaret edenler serbest bırakılıyor. Bu çifte standartları bırakın.

Sosyal medya, evet... İşte sosyal medya insanların nefes alma alanı. Bu kanun teklifi geçtiği ve kanunlaştırıldığı takdirde sosyal medya şirketleri istediklerimizi yapmayacak. Bir; Türk yargısına güvenmiyorlar, burada haklılar. İki; teknik imkânsızlıklar olacak ve "Bu sayede sosyal medyadaki bant hızını yüzde 90 kısıtladık, kısıtlamak zorunda kaldık." deyip sosyal medyayı insanların kullanımından çıkaracaksınız. İşte bu olmaz.

Bu kanun teklifiyle, günlük erişimi 1 milyondan fazla olan sosyal ağ saylayıcılarının Türkiye'de temsilcilik açmaları, kendilerine yapılan şikâyet başvurularını kısa sürede sonuçlandırmaları, ayrıca altı aylık sürülerle raporlama yapması isteniyor yani iktidarın en iyi yaptığı şeylerden biri fişleme, buradan da bir fişleme çıkacak. Bakın, ben yargı reformuyla ilgili olarak bir soru önergesi verdim, Adalet Bakanına sordum -bir sene geçti yanıt yok- "Yargı reformunu kim hazırladı?" dedim, onlar da o dönem çıktı, sosyal medyada gazeteci fişledi, bunu da rapor diye sundular; gelin bunları konuşalım. 2010 yılında bir AKP kurucusu "Fişleme sırası bizde." dedi. Bunu niçin söylemişti? Kumpas davaları adına söylemişti, hani FETÖ maksatlı bir cümleydi; bu, FETÖ maksatlı bir cümleydi, çoklu baro projesi de bir FETÖ projesiydi, bu da kanunlaştı. Benim de aklıma geliyor, acaba bu sosyal medyayı kapatmak da bir FETÖ projesi mi diye.

Bakın, bizim, Türkiye'de özgürlükleri genişletmemiz gerekirken, daha sonra özgürlükleri yok edecek böyle kanunları burada getirip tartışmamamız gerekiyor. "Tweet" atan liseli genç anında evinde bulunabiliyor ama mesela İzmir'de ezanla alay eden, kutsal ezanla alay eden bir hayâsız hâlâ bulunamadı. Neden? Bunları konuşalım. Adam ezanımızla dalga geçiyor, bulunamıyor. Ha, bir de kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim ve ayetleriyle alay eden biri de büyükelçi yapıldı, ona hiçbir şey demek istemiyorum. Bir örnek daha: Kanal İstanbul güzergâhında daha önce Katarlıların bol bol arazi aldığı ortaya çıktı, vatandaş bunu sosyal medyadan öğreniyor, bir yolsuzluk patlıyor, vatandaş bunu sosyal medyadan öğreniyor; hayvanlara işkence yapılıyor, vatandaş bunu sosyal medyadan öğreniyor. Bir kızımız Muğla'da alçakça ve canice katledildi ve ondan sonra aynı şehirde, Muğla'da yaşayan başka bir kızcağız "Bana da biri böyle musallat oldu. Sosyal medyadan taciz ediyor, sözlü tacizine uğruyorum." dedi, çığlıkları sosyal medyadan duyuldu ve o kişi şu an tutuklandı. Kızcağız iki yıldır sesini duyurmaya çalışıyordu. Sosyal medya olmasa ne olacak? İşte bu kanun teklifiniz sosyal medyayı ortadan kaldıracak, vatandaşın haber alma özgürlüğü ortadan kalkacak, vatandaşın kendini ifade etmesi, yardım çığlığı atması engellenecek.

Anlatacak çok şey var, bu kanun teklifi üzerinde konuşacak çok şey var ama inanın...

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Toparlayacağız.

ALPAY ANTMEN (Mersin) - Başkanım, vallahi bu kanunun neresinden tutsam toparlayamıyorum. Yani diyoruz ki: "Temsilci atayın. Bu temsilci gerçek kişi olursa Türk vatandaşı olsun." Ondan sonra adamın evi her gün taşlansın! Ben şunu da söyleyeyim: Sosyal medya şirketleri Türkiye'de temsilcilik açarsa Emniyetin bir katında da ona bir yer verelim, nasıl olsa her gün Emniyete çağılacağı için, her gün soru sorulacağı için, her gün kendisinden bilgi istenileceği için bari orada, yakında dursun.

Bakın, fakirlik, eğitimsizlik, adaletsizlik, yolsuzluk, şiddet, tehdit her yeri sarmış; demokrasimiz elden gidiyor, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları elden gidiyor. Burada tutanaklara geçmesin diye çok net kelimelerle ifade etmediğim, hayvanlara karşı eziyetler yapılıyor. Bizim konumuz Netflix ve sosyal medya mı? On sekiz yıldır AKP de bu ülkede elbet de güzel şeyler yaptı ama sanki artık deniz bitmiş gibi nerede yararsız, nerede özgürlükleri kısıtlayan, nerede halka karşı, nerede barolara karşı, nerede insanımızı üzecek kanunlar var onlar getiriliyor. Türkiye'de problem özgürlükler, demokrasi, yasama bağımsızlığı, yargı bağımsızlığı, yolsuzluk, yoksulluk, liyakat, rüşvet, kayırmacılık, doğa talanı gibi konular. Cumhurbaşkanlığı sistemi gitmiyor. "Tek adam rejimi" diyoruz biz, siz bize kızıyorsunuz ama Sayın Cumhurbaşkanı da diyor ki: "En iyi yönetim şekli bu olmayabilir." Evet, ben burada açık ve net söylüyorum: Parlamenter demokrasiye Sayın Cumhurbaşkanı geçecek; biz bunu seneler önce söyledik, şimdi de söylemeye devam edeceğiz.

Bakın, bir şey daha söyleyeyim: Hani bu alçak FETÖ terör örgütü vardı ya, ne istediyse aldı; yargıyı aldı, orduyu aldı, bürokrasiyi aldı, medyaya yerleşti, en sonunda da 15 Temmuz hain ve alçak darbe girişimini yapmaya kalktı. Peki, güzel bir şey söyleyeceğim: Sayın Cumhurbaşkanı vatandaşı nereden direnmeye çağırdı, nereden sokağa çağırdı? Sosyal medyadan. Ne dedi? "Halkımızı demokrasi için sokaklara davet ediyorum." dedi. Peki, yarın bir darbe girişimi olsa, demokrasi ve hukuk için sosyal medyadan vatandaşları alanlara davet etmek gerekirse hangi sosyal medyayı bulacaksınız? Ya darbeciler gidip kısıtlamaya kalkarsa sosyal medyayı? Ha, ben size söyleyeyim, yedi ay sonra hiçbir sosyal medya şirketi olmayacağı, bu şartlara uymayacağı için Türkiye'de hiçbir sosyal medya şirketi kalmayacak, çığlık atacağımız, nefes alacağımız, eleştiri yapacağımız bir sosyal medya şirketi de kalmayacak.

Demin hatiplerimiz bahsetti, Sayın Cumhurbaşkanı YouTube'da bir canlı yayın yaptı. Ne güzel, Z kuşağına hitap etmek lazım ama Z kuşağı da tepki verdi, dünyadaki "dislike" rekoru kırıldı, hemen bu sosyal medya teklifi raftan alındı, önümüze geldi. Yani gençler "Oy moy yok." dedi diye "Bizden de size sosyal medya yok." mu denilmek isteniyor?

Bakın, teklifte verilerin depolanması olayı var, bahsettim, bu, tam bir facia. "Biz dünya lideriyiz." diyorsunuz ama bence dünyadan haberiniz yok, bu tam bir kara komedi. Twitter mesela, verilerini Rusya'da, Çin'de, Kuzey Kore'de depolatmadı. Neden acaba? İzin vermedi çünkü bu baskıcı rejimler buna benzer isteklerde bulundu ama Twitter kabul etmedi. Neden? Çünkü güvenmiyor. Çünkü kişisel verilerin tamamı ele geçirilir korkusu var. Bakın, bu ülkede maalesef namahrem, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk ordusunun namahrem kozmik odasına girildi ve bu sayede pek çok hayat kaybedildi. Bundan çok bahsetmek istemiyorum ama bunu gören bir yabancı sosyal medya şirketi Türkiye'de verilerini depolamaz çünkü güvenmez; ondan sonra eline flaş diski alan polis "Bana şu bilgiyi, şu veriyi ver." der, insanların, hiç kimsenin özel hayatı kalmaz. Mahkemeye giden, özellikle -çok özür dileyerek söylüyorum- AKP koridorlarından geçerek hâkim ve savcı olmuş sözde hukukçular buna anında karar verir.

Bu kanun yasalaşmamalı. Bakın, Türkiye'de sosyal medya da kısıtlanınca yani bu teklif geçince turistler ne yapacak hiç bunu düşündünüz mu? Türkiye'ye yılda kaç milyon turist geliyor? O insanların özel bilgileri, verileri Türkiye'de toplanıp Türkiye'de depolanınca onlar Türkiye'ye gelecek mi zannediyorsunuz? "Ekonomik kriz var." diyoruz, yetmiyor bir de turistlerden olacağız. "Ekonomik kriz var." diyoruz, altı yedi ay sonra Facebook reklam gelirlerindeki vergilerden, Twitter reklam gelirlerinden, Instagram reklam gelirlerinden olacağız. Demin Genel Başkan Yardımcımız Onursal Adıgüzel bahsetti, KOBİ'lerimiz ne yapacak, dış dünyaya nasıl açılacak? Çin gibi, İran gibi, Rusya gibi kapanalım mı, kapalı bir toplum mu olalım? Peki, burada uzmanlarımız da var ama sanıyorum burada bir yazılım mühendisi yok. Verilerin saklanabilmesi için gereken yatırım ne kadar biliyor musunuz? Bakın, Twitter'in verileri nerede saklanıyor biliyor musunuz, Facebook'un verileri nerede saklanıyor biliyor musunuz? Bazı şirketler verilerini kendileri saklar, bazıları başka şirketlerde taşeron kullanarak saklatır. Başka şirketlerde verilerini saklatan bir sosyal medya şirketi gelip Türkiye'de sıfırdan bir veri saklama sistemi kuramaz, bir "data center" kuramaz, "Kurun" derseniz gülerler. Ha, ona da şunu diyebilirsiniz: "Ya, biz kurarız, gel sen bizde sakla." Bu daha da komik ve vahim olur. Yoksulluğa mahkûm ettiğiniz bu halkı fişlemek için bir de cebinden trilyonlarca lira para harcayıp "Ey vatandaş, senin paranla seni fişlemek için 'data center' kuracağım." mı denilecek? Ha, zaten sosyal medya şirketleri bunu kabul etmeyecek.

İki üç cümleyle şöyle bağlayayım Sayın Başkanım, açıkça soruyorum: Sosyal medya sağlayıcılarının bu kanunla tedip edileceğine gerçekten inanıyor musunuz? Sosyal medya sağlayıcıları içerikleri Türkiye'de depolayacaklar mı? Buna gerçekten inanıyor musunuz? Kozmik odasını alçak FETÖ'ye açan bu iktidara sosyal medya sağlayıcıları güvenecek mi? İran, Çin, Rusya istediği hâlde milyonlarca kullanıcı pahasına bu tip antidemokratik yaklaşımları kabul etmeyen sosyal medya sağlayıcılarını nasıl ikna edeceksiniz bu kanunu uygulamaya? Tüm bunların cevaplarını biliyorsunuz ve esas amacınız Türkiye'de sosyal medya olmasın, olanı da biz kontrol edelim demekten ibaret. Bakın, bu kanun yasalaşırsa halkın haber alma özgürlüğünü yok edeceksiniz. Bu kanun yasalaşırsa halkımızın meşru eleştiri hakkını elinden alacaksınız. Gerçekten bunu yapacak mısınız? Evet, yapacaksınız, halkımız da size cevabı ilk seçimlerde sandıkta verecek. Siz sosyal medyanın fişini çekeceksiniz ama halk da ilk seçimde sandıkta sizin fişinizi çekecek diyorum, saygılar sunuyorum.