KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Hepinizi selamlıyorum.

Bu madde 8 ve 9'da -dinleyebildiğim kadarıyla- değinilen konuları geçmek suretiyle birkaç saptama yapmak istiyorum ben de. Gerçekten, bilindiği gibi, tarihimizde ilk kez bir devlet tek kişi tarafından yönetiliyor, Osmanlı dâhil olmak üzere, bütün devlet yetkileri ve yürütme yetkileri Anayasa madde 104'e göre tek kişiye verilmiş bulunuyor. Bu açıdan bakıldığı zaman, ne kadar çok bürokrasi oluşturulursa azdır da denebilir aslında çünkü tek kişi bütün yürütmeden, bütün devlet işlerinden sorumludur. Bu açıdan, tabii buradaki tartışmalar açısından, bizim bu sistemin sürdürülemez olduğunu savunanlar olarak aslında bu düzenlemeye karşı çıkmamamız gerekiyor yerindelik bakımından. Çünkü bu, gerçekten bu düzenin sürdürülemezliğini teşhir edecek bir büyüme olacak bürokrasi açısından ve aynı zamanda, değinildiği üzere, yasama, yürütme ve yargı görevlerinin tek kişi çatısı altında toplanması sonucunu doğurması açısından da yürümezliğini ortaya koyacak. Şöyle ki: Şimdi, 2 madde çok uzun, ayrıntılı madde, birçok şey var içerisinde, yasama yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmesi bile var fakat şu yok: Ne yapacak bunlar? Yani Anayasa Mahkemesi raportörlerinin görev tanımı belli Anayasa Mahkemesi Kanunu'nda ama Cumhurbaşkanlığı raportörlüğünü ve yardımcılığını ihdas ediyorsunuz; sayısı belli değil, özlük hakları, kaynakları vesaire cömert bir biçimde düzenleniyor fakat görev tanımı yok, bir.

İkincisi: Peki, buraya gelecek hâkimler ve savcılar süreli diyorsunuz; burada görev yapan bir hâkim ve savcı kendi kürsüsüne döndüğü zaman -Cumhurbaşkanlığı sarayında görev yapmış üç yıl, beş yıl, on yıl- kendi meslektaşlarıyla aynı düzeyde mi olacak, eşit mi olacak? Anayasa madde 138'e göre kanunlara, Anayasa'ya, hukuka ve vicdani kanaatine göre karar verme sürecinde eşit düzlemde mi olacak? İşte, bu açılardan çok ciddi sorunları beraberinde getiriyor böyle bir düzenleme aslında. Özellikle her 2 maddede yer alan "Bu fıkranın uygulanmasında ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye ve uygulamayı yönlendirmeye Cumhurbaşkanlığı yetkilidir." ve en sonunda "Bu maddenin uygulanmasında ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye ve uygulamayı yönlendirmeye Cumhurbaşkanlığı yetkilidir." biçimindeki yetkilerin de esas itibarıyla yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesini öngören Anayasa madde 7'ye aykırılığı da açıktır. Bu itibarla, evet, Cumhurbaşkanına Anayasa madde 104/17 çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkarma yetkisi tanınmıştır. Bunlar sınırlı olarak sayılmış olmakla birlikte, bugüne kadar çıkarılmış olan 67 adet Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle -ki onların büyük kısmı, bizim yaptığımız gibi, torba kararnameye dönüşmüştür- toplam madde sayısı Meclisin yasama faaliyetinde düzenlediği madde sayısından çok fazladır ve bu kararnamelerin yüzde 60'ı Anayasa Mahkemesinin önündedir. Yani Cumhurbaşkanlığı kararnamesi... Mesela, bu raportörlere, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri Anayasa'ya aykırı olduğu için hâkim ve savcılar da alınarak kararname mi yazdırılacak? Bu son iki yılda tanık olduğumuz husus önemli bir sorundur ve bu kararnamelerin özelliği Anayasa madde 2'ye neden aykırıdır? Diğerleri arasında hukuk devletinde hiçbir işlem gerekçesiz yazılmaz ama bu kararnamelerin sahibinin kim olduğunu bilmediğimiz gibi, neden bir kararname düzenleniyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Lütfen toparlayın Sayın Kaboğlu.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

...neden bir sonraki kararnamede önceki kararnamenin bazı maddeleri değiştiriliyor, bir sonraki kararnamede bu maddelerin kalıp kalmayacağı belli değil, hiç bilmiyoruz. Yani bu aslında hukuk devletinde Anayasa'ya açıkça aykırı olduğu gibi sürdürülebilir de değildir. Şimdi sizin bu koyduğunuz maddeyle, bu düzenlemeyle çok yönlü sorunların yanı sıra, Cumhurbaşkanının tek kişi yönetiminin -Anayasa madde 104 tanımı gereği- nereye varabileceğini, kamu yönetiminde nasıl ayrı bir yönetiminin ortaya çıkabileceğini tahmin etmek zor değil. Çünkü benim saptamama göre -Anayasa Mahkemesine başvuru sürecini, bütün hepsini okumak durumundayım- bir paralel yasama söz konusu sarayda. Ama şuna meydan vermemek lazım: Türkiye Cumhuriyeti'nin Anayasa madde 126'ya göre yönetimi bir ve bütündür ve bu bütünlük içerisine bakanlıklar da dâhildir, onlar birliği ve bütünlüğü oluşturuyor merkez ve taşra teşkilatı olmak üzere. Ama böyle bir yapıyla sanki aynı devlet içerisinde, üniter bir devlette, merkezî yapıda, merkeziyet ağırlıklı bir devlette Cumhurbaşkanlığı bürokrasisi idari yapısı ile onun dışında kalan yapılar arasında bir ayrışma da ortaya çıkacaktır. Bu bakımdan da hem anayasallık açısından hem de yerindelik açısından son derece sakıncalıdır, bu maddelerin ya geri çekilmesi veyahut da ciddi biçimde yeniden yazılmasında yarar var.

Teşekkür ederim.