KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Evet, bu madde, 10'uncu ve 11'inci maddeler üzerine çok şey söylendi ama ben söylenenleri değil belki söylenmeyenler çerçevesinde kısa tutmaya çalışacağım konuşmamı.

Tabii, burada Anayasa Mahkemesi kararları dikkate alınmış, 5 ayrı Anayasa Mahkemesi kararı var ve burada da Anayasa Mahkemesi kararı çerçevesinde düzenleme yapıldığı öne sürüldüğüne göre, esasen Anayasa Mahkemesinin kararında belirlediği ölçütlerle burada yapılan düzenlemeyi örtüştürmeye çalışacağım.

Dile getirilmeyen husus -burada dile getirilen haberleşme özgürlüğü- ama 17'nci maddenin güvence altına aldığı yaşama hakkı pek dile getirilmedi ve şu da var ki 22'nci madde yani haberleşme özgürlüğü genel sağlık amacıyla sınırlanabilen bir özgürlüktür onu da hemen belirteyim. Anayasa Mahkemesi kararları her ne kadar Anayasa'nın 5'inci ve 56'ncı maddesi çerçevesinde kaleme alınmışsa da esasen daha geniş bir alanı kapsamına almaktadır özellikle kentsel kamu düzeni bakımından, ben o konulara girmiyorum.

Şimdi, çok şey söylendi, burada Anayasa Mahkemesi'nin aktarılan ve metinde yer alan kararında yaptığı tespitleri saptamaları 10'uncu maddesi çerçevesinde değerlendirdiğimiz zaman, 10'uncu maddeyle 3194 sayılı İmar Kanunu'na eklenmesi öngörülen ek madde 9'un ruhsattan bağışık kıldığı ve konumlanmaları için izin belgesi verilmesini öngördüğü iki yapı türü için de geçerlidir Anayasa Mahkemesi kararı. Önerinin 10'uncu maddesinin gerekçesi (3)'üncü ve (4)'üncü fıkralarda tanımlanan söz konusu iki yapı türü için yapı ruhsatı alınmasına ilişkin olarak getirilen istisnanın, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa'yı ihlal nedeni olarak işaret ettiği nedenlerden ne şekilde bağışık olduğunu ortaya koymamaktadır, göstermemektedir.

Oysa söz konusu izin ruhsattan farklıdır, (3)'üncü fıkra uyarınca statik bakımdan sakınca olmadığına dair inşaat mühendislerince hazırlanarak raporun sunulması, fennî mesuliyetin üstlenilmesi, malik ya da tasarruf sahibiyle işletmeci arasında yapılan kiralamaya veya kullanıma ilişkin belgenin sunulması ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun ilgili mevzuatında belirlenen gerekli ve yeterli koruma mesafesinin bırakılmasıyla yer seçim belgesinin alınmış olması kaydıyla ve (4)'üncü fıkra uyarınca yüksekliği 10 metreden az olmak, statik ve elektrik bakımından sakınca olmadığına dair inşaat ve elektrik, elektronik mühendislerince hazırlanacak rapor ile bu meslek mensuplarınca fennî mesuliyetin üstenildiğine dair taahhütname verilmek ve malik ya da tasarruf sahibiyle işletmeci arasında yapılan kiralamaya veya kullanıma ilişkin belgenin sunulması kaydıyla, ilgili idarelerce elektronik haberleşme istasyonlarının kurulumu için gerekli ilgili yapılara başkaca bir şart aranmaksızın izin verileceği öngörülmektedir.

Söz konusu (3)'üncü ve (4)'üncü fıkralarda belirlenen izin belgesi, 3184 sayılı İmar Kanun'unun (4)'üncü bölümündeki yapı ruhsatı kavramının İmar Hukuku ve Anayasa'nın 5'inci ve 56'ncı maddeleri bakımından sağladığı güvenceleri sağlamamaktadır. İşaret etmek gerekir ki (3)'üncü fıkrada değinilen yer seçim belgesi, ruhsata ilişkin imar mevzuatı hükümlerine denk bir belge değildir. Şimdi, bunu 10'uncu maddesi açısından özellikle birçok öge arasından seçerek belirtilmemiş ögeleri vurgulamak amacıyla belirttim fakat 11'inci madde esasen bir af maddesi olan 11'inci madde öncelikle özel girişim özgürlüğü açısından, Anayasa'mızın 48'inci maddesinin güvence altına aldığı özel girişim özgürlüğü açısından bir eşitsizlik yaratmaktadır çünkü başka sektörlerde yatırım yapan girişimcilere af getirilmediği hâlde baz istasyonlarını yasaya aykırı bir biçimde, kaçak şekilde kuran girişimcilere bir af getirilmektedir bu yönde de öncelikle bir aykırılık söz konusudur, Anayasa'ya aykırılık söz konusudur.

Şimdi, bu maddeyle getirilen af düzenlemesine, bu düzenlemeye göre:

"Ek 8'inci maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmış olan elektronik haberleşme istasyonlarının kurulumuna mahsus kule ve direkler için 32'nci ve 42'nci maddeler uyarınca alınmış tüm idari yaptırım kararları iptal edilmiş sayılır ve yıkım kararları uygulanmaz, idari para cezaları tahsil edilmez. Ancak ödenmiş olan idari para cezaları iade edilmez." Neyse o kadarını kapatıyor.

OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Sayın Özden, toparlayalım.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Tabii, toparlıyorum zaten ama bu son kısım çok önemli çünkü bütçe formülü buna nasıl uygulanır, onunla bitireceğim sözlerimi.

Teklifin 11'inci maddesinin gerekçesi Anayasa Mahkemesine yollama yapıyor, yeni bir düzenlemeye gidildiği belirtiliyor fakat bu maddeyle, bu gerekçeyle madde okunduğu zaman aslında Anayasa Mahkemesinin gerekçesini karşılamadığı tam tersine Anayasa Mahkemesinin öngördüğü güvenceli düzenlemenin tam aksi yönde bir düzenleme yaptığı ortaya çıkıyor. Düzenleme sonuç olarak 3194 sayılı Kanun'un ek 8'inci maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmış olan elektronik haberleşme istasyonlarının kurulumuna mahsus kule ve direkler için 32'nci ve 42'nci maddeler uyarınca alınmış tüm idari yaptırım kararlarının iptal edilmiş sayılacağını ve idari para cezalarının tahsil edilmeyeceği ancak ödenmiş olan idari para cezalarının iade edilmeyeceğini öngörmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum

Sayın Başkan.

Teklif, söz konusu düzenleme, haklarındaki idari yaptırım kararları iptal edilmiş aynı durumda olan kişiler açısından idari para cezalarının ödenmesi noktasında haklı bir neden olmaksızın ayrım yapmaktadır. Zira idari para cezasını ödememiş olandan para cezası tahsil edilmeyecekken idari para cezasını ödemiş olana ödenmiş ceza miktarının iade edilmeyeceği öngörülmüştür. Söz konusu düzenleme, Anayasa'nın hukuk devleti ilkesini öngören 2'nci maddesine ve kanun önünde eşitlik ilkesini öngören 10'uncu maddesine ve mülkiyet hakkını öngören 35'inci maddesine aykırıdır. Bununla yapılmak istenen bütçe formülü şöyle özetlenebilir.

Bir, cezasızlık, yasaya aykırı davranan girişimcilere cezasızlık.

İki, cesaretlendirme ve bunun altında yatan husus diğer konuşmacıların özellikle vurguladığı üzere Anayasa'nın 17'nci maddesinin güvence altına aldığı yaşam hakkı olduğuna göre...

Üçüncü sözcüğü de -kusura bakmayın- cinayet kavramıyla özetleyebilirim. Şu hâlde cezasızlık, yaşam hakkına tehdidi cesaretlendiriyor dolayısıyla cinayetleri cesaretlendiriyor. Lütfen, 3C formülünün yasalaştırılmasına burada müsaade etmeyelim. Hangi görüşte olursak olalım, hangi siyasal rejimi savunursak savunalım ama burada insan hakkı söz konusu. Anayasa'nın 17'nci maddesi ile 22'nci maddesi arasındaki ilişkide 17'nci maddesi öncelik taşır, 22'nci madde haberleşme özgürlüğü güvencesine karşı değiliz ama sağlık hakkı karşısında haberleşme özgürlüğü öngörülen ölçütler çerçevesinde sınırlandırılabilir. Ancak yaşam hakkını tehdit edici öğeler yasal düzenlemenin konusu edilemez, hele hele Anayasa Mahkemesinin kararı 153 sona göre yasal düzenlemenin gerekçesi olarak kullanılıyorsa bunu hiç yapmamamız gerekir. O nedenle bu iki maddenin; bir, ya tümden geri çekilmesi. İki, veyahut yeniden kaleme alınmak suretiyle geri çekilmesini öneriyorum.

Teşekkür ederim dikkatiniz için.