KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Komisyonu saygıyla selamlıyorum.

Tabii, öncelikle uzun bir pandemi arası verdik ve bir önceki yaptığımız toplantıda da aslında alt komisyonların üyeliklerin belirlenmesi ve komisyon ihdasını konuşmuştuk var olan komisyonlara görevlendirme yapmıştık. Geçen süre içerisinde -yaz dönemi de göz önün de bulundurulursa- ilk Komisyon toplantımız. Bu anlamıyla Komisyona yaptığımız çok fazla sayıda başvuru var ki Sayın Başkan da sunuşun da zaten belirtti, yaklaşık 7 bin küsür bir başvuru var. Bunların 4.767'si cezaevleriyle ilgili, 1.132'si de yargı süreçleriyle ilgili hak ihlalleri ki bu anlamıyla özellikle göreve iade ve KHK meselesinde de 248 başvuru var. Fakat biz bu başvurulara ilişkin hem başvurular açısından bir değerlendirmeyi hep beraber yapabilmiş değiliz hem de hem benim hem diğer Komisyon üyesi arkadaşlarımın alt komisyon kurulması ya da Cezaevleri Alt Komisyonuyla, Çocuk Haklarını Alt Komisyonlarının yerinde inceleme yapması taleplerine dönükte henüz bir geri dönüş olmadığını da ifade etmek istiyorum. Tabii, bu Komisyonun temel işlevinin Türkiye'de ve tabii ki dünyadaki bütün insan hakları ihlaline dair duyarlılık olduğunu defaatle altını çizmek gerekiyor. Bu anlamıyla içinde bulunduğumuz 2020 yılında Türkiye'de yaşanan hak ihlalleri karnesine baktığımızda bununla uyumlu, bu hak ihlallerini giderecek, bunların önüne geçecek bir performansı hep beraber sergileyemediğimizi ne yazık ki üzülerek belirtmek istiyorum.

Demin Sayın Tanrıkulu'nun ifade ettiği Van Çatak'taki mesele aslında bu Komisyonun deyim yerindeyse Türkiye gündemine bire bir olaya müdahil olması ve gerçekten olağanüstü toplantı yapmasını gerektirecek bir durumdu. Ama ne yazık ki bu konuda Komisyonumuz hiçbir toplantı çağrısı yapmadığı gibi alt komisyon kurulması ya da olayın yerinde incelenmesi çağrısına da kayıtsız kalmıştır. Bu anlamıyla bunu Komisyonun görev ve sorumluklarını ihmali olarak da değerlendirebileceğimizi ifade etmek isterim. Çünkü 2020 yılında insanların helikopterden atıldıklarına dair bir iddia varsa bu iddianın doğruluğunu ya da yanlışlığını ortaya koymak eğer doğruysa bu anlamda sorumlu olanların adil ve tarafsız bir yargı tarafından yargılanmalarını sağlamak konusunda da hem Meclisimizin hem de Komisyonumuzun sorumluluk alması gerektiğini ben de ifade etmek isterim.

Tabii, gelmiş olan önergenin özellikle son dönemde yaşanan çatışmanın üzerine gelmiş olması önemli. Bir yerde eğer savaş varsa şiddet varsa orada tabii ki insan hakkı ihlalinin olmaması düşünülemez. Orada sadece askerî personelin ya da karşılıklı orduların çatıştığından değil en başka hakikatlerin ve ardından sivillerin katledildiğini, karşılıklı öldüğü ifade etmek gerekiyor. Bu anlamıyla Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan bu geçmişe dayalı sorunun gerçekten barışçıl, iki halkın çıkarlarını koruyacak doğrultuda çözülmesi parti olarak da temel yaklaşımımızdır. Burada üzülerek ifade etmek istiyorum ki Türkiye'nin takındığı; bir tarafı tutan tutumundan ziyade iki ülke halklarının ve tarihsel bağlarını gözeten bir yerde durması ve soruna daha barışçıl daha adil ve daha dostane bir çözüm çerçevesinde yaklaşması gerektiğini düşünüyoruz. Bu, hem Türkiye'nin bölgedeki pozisyonu itibarıyla tarihî bir görevdir hem de sanırım halklarımıza da bölgede yaşayan bütün halklara da bu tarihî sorumluluğu borçluyuz diye düşünüyorum. Bu anlamıyla özellikle ülkemizde yaşayan Ermeni halkımızı her gün inciten hatta bizim milletvekillimiz Sayın Garo Paylan'ın da direkt aleni olarak tehdit edilmesine varacak şekilde aslında ülke içerisindeki Ermeni halkına yönelik nefreti de kışkırtan kamusal dilin bir an önce reddedilmesi ve bu konuda da tutum alınması gerekiyor. Biz yakın dönemde Sayın Hrant Dink'in, merhumun, bir katliam sonucunda katledildiğine tanıklık ettik ki kendisi bu ülkede barış adına söz kurmuş, bu ülkenin topraklarını, bu ülkede ki varlığı her şeyin üzerinde tutmuş biriydi. Ama ne yazık ki bir nefret cinayetinin, organize bir saldırının hedefi oldu, hâlâ faillerini tam olarak bilmiyoruz. Bugün de benzer olayların yaşanmaması için herkesin daha fazla sorumluluk alması gerekiyor, herkesin daha fazla sağduyulu davranması gerekiyor. Bu ülkede yaşayan Ermeni yurttaşlarımızı ya da bu ülkede yaşayan herhangi bir yurttaşımızın yaşam hakkı başta olmak üzere, herhangi bir hakkı konusunda tedirginlik yaşayacağı bir atmosferi yaratmak hiç kimsenin lehine değildir bu anlamıyla da tekrar ifade etmek gerekiyor. Belki de böyle dönemlerde İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun görev ve sorumluluğu açıklıkla ortaya çıkacaktır. Bu anlamıyla, hem Sayın Başkanın hem Divanın hem de Komisyon üyelerinin daha fazla sorumluluk alma konusunda elinden gelen çabayı harcaması gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, tabii, siz bu oylamadan sonra başka bir gündemimiz yok muhtemelen kapatacaksınız. Fakat ben bir iki şeyin daha altını çizmek istiyorum. Birincisi, hem Cezaevi Alt Komisyonu hem de Çocuk Hakları Alt Komisyonu toplantılarının hâlihazırda yapılması gerekiyor. Bu anlamda çok ciddi sıkıntılar var.

İkincisi, Komisyonumuzun bire bir ilgilenmesi gereken meselelerden biri olan hasta tutsaklar meselesi, hasta mahpuslar meselesi -nasıl adlandırırsak adlandıralım- kanayan bir yaradır. Yakın dönemde Patnos Cezaevinde bulunan Ali Boçnak ve Takyettin Özkahraman, biliyorsunuz, yaşamlarını yitirdiler -Sayın Başkan, sizinle de o dönem iletişim kurmuştuk- ve şu anda Mehmet Emin Özkan ile Mehmet Yamaç da durumları çok ağır bir şekilde hastaneye sevki ve tedaviyi bekliyorlar fakat bu konuda hiçbir adım atılmıyor.

Yine, biliyorsunuz, Covid-19 meselesini çok konuştuk. Genel Kurulda bir düzenleme yapıldı ve bir af tasarısı düzenlendi. Biz o dönem bu af meselesinin ayrımcı bir yasal düzenleme olduğunu ve bu yasal düzenlemenin içeride bulunan her bir mahpus için yaşam hakkı ihlali anlamına geleceğini defaatle ifade etmiştik ama ne yazık ki iktidar partisi bütün bu uyarılarımızı dikkate almadı ve sonuç olarak, en yakın dönemde Kahramanmaraş Elbistan E Tipi Cezaevinde Suriye uyruklu bir mahpus -adının Muhammet Emin olması lazım- yaşamını yitirdi ve yaşamını yitirme nedeni de Covid-19. O zaman soruyorum: Bu kişinin ziyaretçisi yok, ailesi burada değil, dışarıyla teması yok; nasıl oluyor da Covid-19'dan hayatını yitirdi? Demek ki cezaevleri mahpuslar açısından hiç de güvenli değil. Sadece görüş sınırlaması getirmenin, açık görüş sınırlaması getirmenin, kapalı görüşlere kişi sınırlandırması getirmenin kendisi aslında içerideki insanları korumaya yetmiyor; aksine, yaşadıkları izolasyon, yaşadıkları tecrit nedeniyle psikolojileri daha fazla bozuluyor, bu nedenle vücut dirençleri düşüyor ve bu düşen vücut direnci de aslında Covid-19'a daha büyük bir zemin hazırlıyor.

Sayın Başkan, o zaman bizim şu soruyu kendimize ahlaken, vicdanen, hukuken sormamız gerekiyor: Bu insanların yaşamından da sorumlu değil miyiz? Bu insanların yaşadıkları hak ihlalleri bizim görev kapsamımıza girmiyor mu? Tek bir yurttaşımız bile -suçuna bakmadan bunu ifade etmek istiyorum- eğer cezaevinde yaşamını yitiriyorsa biz bu konuda neden sorumluluk almıyoruz, neden gereğini yerine getirmiyoruz, neden hâlihazırda gidip bu Covid-19 sürecinde cezaevindeki hak ihlallerini, gözaltındaki hak ihlallerini, sistematik olan işkenceyi neden yerinde incelemiyoruz ve bu konuda neden kamuoyunu bilgilendirici raporlar hazırlamıyoruz diye sormak istiyorum. Son dönemde artan kaçırma, tehdit, şantaj, ajanlık teklifi gibi -ki birçoğu partimize üye ya da en azından iktidara muhalif olan kesimlere mensup insanlar- buna dönük çok fazla ihlal var, buna dönük çok fazla başvuru var, suç duyurusu var. Şimdi, biz İnsan Hakları İnceleme Komisyonu olarak bütün bunları yaşanmamış mı sayacağız, kaçırılmamış mı sayacağız bu insanları, şantaj yapılmadı mı sayacağız ya da yaşanan bütün bu ölümleri, bütün bu hak ihlallerini görev sorumluluğumuzun dışında mı göreceğiz? Bence görmememiz gerekiyor. Sanırım, sizler de görmüyorsunuz fakat görmemek yetmiyor, adım atmak gerekiyor. Uşak Emniyetinde yaşanan gözaltındaki çıplak arama işkencesini de Urfa Emniyeti Terörle Mücadelede yaşanan hak ihlallerini de işkenceyi de Van Çatak'taki helikopterden atma meselesini de ya da Diyarbakır'da HDP MYK üyesinin kaçırılması meselesini de bu Komisyonun ivedi olarak mutlaka ama mutlaka gündemine alması gerekiyor ve adım atması gerekiyor.

Bu anlamıyla, Suriye savaşı ve Suriye'den gelen mültecilerin uğradığı ırkçı saldırılara -en son, Samsun'da 16 yaşında Suriye uyruklu bir mülteci yaşamını yitirdi- dair de söz söylemek, bütün bunlara dair yerinde inceleme yapmak, tedbir almak zorundayız diye düşünüyorum ve bu anlamıyla Divanı, Komisyonu gerçekten bir kez daha sorumluluk almaya, görevinin gereğini yapmaya; zamana yayarak üstünü kapatmaya değil, üzerine gitmeye; bütün siyasal aidiyetlerin dışında, bütün ideolojik aidiyetlerin dışında insan olma kimliğinde yüreklilikle buluşmaya ve bu kimliğin gereğini yapmaya bir kez daha davet ediyorum.

Bu anlamıyla, önergenin lehinde oy kullanacağımızı ifade etmek istiyorum. Bu önergenin gerçek anlamda barışa dönük, en azından yaşanan hak ihlallerini tarafsız bir şekilde açığa çıkarmaya dönük olmasını da temenni ettiğimi ifade etmek istiyorum. Bu anlamıyla, biz kendi aramızda karar verdikten sonra, iş bölümünü, kimin Komisyonda yer alacağını da size bildireceğiz Sayın Başkan.