| Komisyon Adı | : | (10 / 124, 226, 320, 321, 336, 601, 637, 958, 1055, 1126, 1127, 1128, 1129, 1130, 1131, 1132, 1133, 1134, 1135, 1136, 1137, 1138, 1139, 1140, 1141, 1142, 1143, 1144, 1145, 1146, 1147, 1148) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 19 .02.2015 |
VURAL KAVUNCU (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli konuklar; günaydın.
Şimdi, efendim, Komisyonumuzun aslında başlığına bakarsak kadına yönelik şiddetin sebeplerinin araştırılması, gerekli önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan bir Komisyon. Bu Komisyonda biz, elden geldiğince tarafların, paydaşların, mağdurların, hatta faillerin, bütün yönleriyle resmî kurumların, sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinden azami ölçüde istifade ederek acaba şu andaki mevcut olan mevzuat, politikalar, yasalar, uygulamalar, bunlardaki eksiklikler, varsa yanlışlıklar veyahut da yapılacak olan iyileştirmeler, bunlarla ilişkili bir fikir edinmeye ve karar vermeye çalışıyoruz. Bu, aslında 4 partinin ortaklaştığı çok önemli bir konudur. Burada biz siyasi bir tartışmadan ziyade teknik bir tartışma planında olmak da, aslında, durumundayız. Bugüne kadar da bu şekilde geldi.
Başkanımız da izah edecektir ama, yöntem olarak bu görüşmelerde süre kriteri çok önemliydi. Genel Kurulumuzun bir çalışma zamanı var. Ve bu noktada, ilk toplantımızda kimlerle görüşmemiz gerektiği konusunda -o zaman burada dört partiden katılımlar çok yoğundu, 17 üyemiz de vardı- bir toplantı yaptık. Aşağı-yukarı önerilen her platform, her kişi, her kurum, o gün için, gündeme alındı. Ve sonra verdiğimiz kararda da, eğer bu süre içerisinde yeni bir ihtiyaç, eksiklik veya buna bağlı bir talep olursa mümkün olduğunca, imkânlar dâhilinde değerlendirmek yönünde karar verdik. Nitekim, getirdiğiniz en son bildirgede 70'e yakın bir platform var ki 70'e yakın kurumu burada -çok istememize rağmen- dinlememizin imkânı olmadığına, herhâlde, hak verirsiniz diye düşünüyorum.
Ben tekrar bu teknik konuları, hani, dile getirmek... Aslında onu tartışmak gerekirken bazı tespitleri yapmak durumunda kaldık, biraz da bu savunma neticesinde.
Ben, öncelikle, tabii, birkaç gün önce Mecliste olan ve daha önce defalarca tekrarlanmış olan olayların aynı zamanda toplumdaki şiddetin de bir parçası olduğunu kabul etmemizin mümkün olmadığını belirtmek istiyorum. Ama, yani, bu hengâme içerisinde olan olaylarda olayın sadece bir siyasi failini oluşturmak, burada, ne Komisyonumuzun görevi... Ama madem hocam fotoğraf çekimine karşı, kendisine olan tepkiyi dile getirdi; o zaman, müsaade ederse ben de kendime karşı olan bir tepkiyi dile getireyim.
Ben hekimim. Hocamla daha önce aynı bankoyu paylaştık. Gene, aynı bankoyu paylaştığımız bir CHP vekilinin yaralanması söz konusuydu. Benim kendisiyle de ayrı bir dostluğum vardır siyaset haricinde, bu nedenden dolayı kendisine tıbbi bir bakı anlamında yardım, hatır sorma, durumunu öğrenme açısından girdiğimde bir kadın CHP vekilinin çok ciddi bir tepkisiyle karşı karşıya kaldım. Kendimin hekim olduğunu, "hekim" vasfımla, sakin bir ortamda, hatta sedye üstündeyken görüşmek istediğimi belirtmek istediğimde bana da aynı şekilde, "Hangi yüzsüz... Biz AKP doktoru istemiyoruz." tarzı konuştu. Tabii, bunları burada dile getirmek çok doğru mudur, nedir bilmiyorum ama bu noktada bunun da bana bir bayan tarafından uygulanmış, "AKP doktorunu istemiyoruz. Biz yemin etmiş bir kişiyiz." Kaldı ki şiddet uygulanmış olan veyahut da yaralanmış olan -belki düştü veya ne oldu bilemiyorum- dostumuzun da kendisiyle görüşürseniz kendisi de bunu teyit edecektir.
Şimdi, onun dışında, gene burada, uygulanan politikalar, mevzuat, yasalar, bunlarla ilişkili tartışmaları, konuşmaları elbette yapabiliriz. Genel siyasi anlayış itibarıyla herkesin bakış açısı olabilir, saygılıyız ama bizim bakış açımızın da kendi açımızdan farklar içerdiğini, buna da saygılı olunmasını beklemek, aslında, en büyük hakkımız diye düşünüyorum.
Bu noktada, ilk yapılan konuşmalar ve yapılan bildiriler beklentimi çok karşılamadı, biraz hayal kırıklığı yaşadım doğrusu. Biz, alınacak önlemlerle ilgili net, somut öneriler yerine, daha ziyade algıya dayalı, siyasi birtakım düşüncelere dayalı söylemlerin ve genel itibarıyla subjektif birtakım kanaatlerin ağırlıklı olduğu tavsiyelerle karşı karşıya kaldık. Doğrusu, bunun içerisinden ayırt edebildiğim ve bugünkü şiddetin önlenmesine yönelik somut önerilerden çok fazla yaralandığımı açıkçası söyleyemem. Yani, en azından tespit edilmesi ve kayda geçmesi açısından, örneğin, bu konuşma metninin, tamamen siyasi iktidarın cinsiyetçi ve eşitlik karşıtı söylemlerine bağlı bir şiddet olduğu yönündeki ana temaya, bu yöndeki bir şeye de katılmadığımı belirtmek istiyorum.
Yani, bugün Özgecan cinayetinin kodlarının -bir anda vahşileşen, canileşen- efendim "Adı niye 'sığınma evi' değil, 'konukevi'?" olduğu için veyahut da sığınma evlerinin bazılarında engelliler için yeterli düzenleme olmadığı için -veya buna benzer nedenlerden dolayı- bir anda bu insanların canileştiği düşüncesi ya da "Bakanlığın ismi niye sadece 'kadın' değil de 'Kadın, Aile'?" anlamında ya da "Niye Hükûmet aile güçlendirilmesini esas alıyor?" gibi nedenlerden dolayı olduğunu zannetmiyorum. Bu caninin genetik kodlarının çocukluktan, belki ilk doğumdan itibaren gerçekleşen birtakım kültürel etmenlere de çok bağlı olduğunu düşünüyorum. Yani, bu insanın yetişme tarzını, anlayışını, düşüncesini bir toplum sorunu olarak görüyoruz.
İşte, şimdi, biz hem bugüne yönelik hem de bundan yirmi sene sonra yeni caniler ortaya çıkmasın diye bugün toplumda ne gibi farklılıklar oluşturulabilir, bunlarla ilgili mutlaka birtakım çalışmalar yapmak niyetindeyiz.
Aslında, gene tespit anlamında söylüyorum, yani, herkesin bunu karşılıklı olarak, öyle anlaşılıyor ki... İkna durumunun olduğu bir yer değil burası, bakış açısı belirtilecek. Ama, işte, konukevi, sığınma... "Sığınma evi" kulağımı çok tırmalayıcı geliyor, yani, sığıntı değil bizim hanımefendiler. Bunu bu şekilde değerlendirmenin çok karşılık bulmayacağı da benim düşüncem.
Gene, "ara buluculuk"ta da herhâlde bir yanlış tabir veya anlaşılma olabilir. "Ara buluculuk"u şiddete maruz olan bir kadının şiddete maruz kalmasını benimsetmek, onu kabul ettirmek ve devam ettirmek üzere onu ikna etme mekanizması olarak değerlendirmek son derece yanlış. Ve "ara buluculuk" mekanizması burada, masa başında alınacak bir karar da değil, yani, bugün Anadolu'yu tanımanız lazım, köye gitmeniz lazım, oradaki insanları görmeniz lazım. Yani, oradaki insanlar, böyle bir anlaşmazlık veya sıkıntı olduğunda ailenin büyükleri, belki oranın önde gelenleri, kime itibar ediliyorsa, yani, orada eğer imama itibar ediliyorsa imam, eğer başka bir devlet büyüğüne, kaymakama, öğretmene, bunlara... Şimdi, böyle bir mekanizma varsa bizim masa başından bunu kaldırmamız mümkün değil, bu geleneği ama bu geleneği daha doğru hâle getirmek için "O ara bulucuları daha doğru bir eğitime nasıl ulaştırabiliriz?" belki bunu düşünmeliyiz.
Birazdan hocama çok teşekkür edeceğim, bize çok geniş açılımlar verdi doğrusu. Bugün hâkimlerimizin bu eğitimi almadığı bir yerde toplumdaki insanlara bunu nasıl vereceğimiz de ayrı bir sorun, bunu konuşmak lazım.
Gene bir konuda da söylemem gereken bir şey var: Burada kadına karşı şiddeti konuşuyoruz, kadına karşı erkek şiddetini değil. Yani, bu kadına karşı şiddetin elbette çoğunluğunun erkekler tarafından birtakım fiziksel ayrılıklara bağlı olarak yapılabildiğini, tabii ki, kabul ediyoruz ama, yani, bugün kadına karşı kadının uyguladığı şiddet de var, çocuğun uyguladığı şiddet de var. Yani, bunlar bizim Komisyonumuzun ilgi alanı dışında değil, özellikle de bunu vurgulamak istiyorum.
Bir de, yani, gene biyolojik eşitlik veya diğer konu... Yani, burada belki bizim vurgulamamız gereken veyahut da bizim vurguladığımız nokta: Biyolojik farklılıkları, psikolojik birtakım farklılıkları göz ardı etmeden, bunların olmasının hak, hukuk ve toplum önünde bir farklılık oluşturması anlamına gelmeyeceği, bunlarla birlikte kabul edilerek buna göre birtakım düzenlemelerin yapılması ve bu düzenlemelerin de pozitif ayrımcılık yönünde olması yönündeki teşvikler çok açıktır.
Ayrıca, bir nokta: Evet, biz ailenin güçlendirilmesini istiyoruz, yani, ayrıştırılmasını değil. Bu noktada öncelik aile yapısının güçlü olması. Ben bu şiddet olaylarının çözülmesinde de aile yapısının güçlü olmasının çok önemli olduğuna inanan bir siyasal partinin temsilcisiyim doğrusu ama bu, şu anlama gelmiyor: "Yani, şiddete rağmen ikna edelim de, sorun olmasın.", bundan böyle bir mana da asla çıkmaması gerekiyor.
Tabii, bunları, dediğim gibi, sadece tespit anlamında söyledim. Karşılıklı olarak herkes kendi görüşünü söyledi. Ama, gene şunları söylemem lazım: Yani, şey olarak birtakım önemli çalışmalar yapıldı, bunları kısaca tekrarlayalım. Yani, 2004 yılında Anayasa'nın 10'uncu maddesine "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür." hükmü eklendi ve bu maksatla alınacak tedbirlerin de "eşitlik" ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağı eklenerek pozitif bir ayrımcılık hususu gündeme getirilmiş oldu. Gene, 6284 sayılı Kanun'un hakikaten bu anlamda yapılmış çok önemli bir çalışma olduğunu, Sayın Hocam bu konuda da görüşlerini elbette belirtti. İstanbul Sözleşmesi'ne taraf olmamız, imzalamış olmamız, gene 2006 yılında yayınlanan Başbakanlık genelgesi ve bununla ilişkili olarak 2012 yılında Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı'nın yürürlüğe girmiş olmasının bu noktadaki niyetimizi aslında çok açık olarak belirttiğini düşünüyorum. Ancak, ben, Sayın Hocam'a çok yararlandığım bu konuşması için teşekkür ediyorum. Şu var: Şimdi her şey yasalarda değil. Yani yasalara biz bakalım, bu noktada somut olarak yasalardaki değişiklik önerilerini de elbette alalım, biz bu önerileri milletin seçmiş olduğu, temsil ettiği millî iradeye sunar, bunlarla ilişkili ortak bir kararı elbette veririz daha önce verdiğimiz gibi. Yani, değişiklik yapılması gereken, eklenmesi gereken bir şey varsa ona da bakalım. Zaten bu Komisyonun amacı bunları yönlendirmek ama uygulamalarla ilişkili eksiklikler elbette olabilir. Kanun çıkardınız, ertesi gün bir anda siz insan kaynaklarınızı, sisteminizi, anlayışı, toplum zihniyetini değiştiriyor olmanız anlamına gelmiyor bu. Yani biz, orada, çok daha eğitimli, belirli bir anlayışı öğrenmiş olan insanların istihdamını elbette kabul ederiz ama şunu kabul etmeyiz: Bakın, ŞÖNİM'leri biz gezdik, orada, doğrusu ben etkilendim, bütün ziyaret edenlerin de etkilendiğini düşünüyorum. Sadece binanın özelliği açısından değil. Evet, 7/24 çalışan bir sistem var orada. Yani orada bizim gene üniversitelerimizden mezun psikologlarımız, sosyal hizmet uzmanlarımız var. Burada sorun eğer müfredatsa yani bunu da konuşalım, bunu da YÖK kanalıyla, işte psikoloji eğitiminin, sosyal hizmet uzmanının hukuk eğitimi içine sokmanın yollarını elbette arayalım ama niyet ve "setup" olarak yani düzen olarak orada bir düzen kurulmuş ve bu düzen önemli bir çığır açıcı özellikte çok değişik insanların başvurabileceği bir kurum. Bu yaygınlaştırılabilir. Engellilere uygun olmayan yerler mi var? Bunu elbette konuşalım. Yani, ülkemizde bundan on yıl evvel bütün engellilere uygun bir yer yoktu. Şu anda büyük bir dönüşüm var ama bütün Türkiye'yi aynı anda yıkıp yapamıyorsunuz ama yeni yapılanları bu şekle elbette bir dönüştürelim. Bakın, kendim hekimim, hekim olarak bir hastanede, daha önce bununla ilişkili olan birimlerin ne kadar ilkel olduğunun bizzat şahidiyim, tanığıyım ama bugün hastanelerimizde sosyal hizmet uzmanlarımız var, hastanelerimizde şiddete uğramış kadınlar için yapılan acil uygulama ve bunlarla ilişkili ayrı konular var yani ciddi bir gelişme var. Dolayısıyla, gelin biz bunları tartışalım.
Gene net öneriler itibarıyla çok önemli belirtilen bir nokta var, kadına karşı şiddet tek bir kapsamda, tek bir karakterde olan bir suç değil. Yani işte cinsel yönü var, ekonomik şiddet var, sözel yönü var. Yani bunların hepsine karşı da tek bir reaksiyon geliştirmek de mümkün değil. Tek bir önlem çeşidi her birinde aynı şekilde elbette olmaz. Yani sözel bir şiddetin belki ara bir kurum tarafından tek başına önlenebildiği bir durum da olabiliyor ama birtakım olayların da yetmeyeceği durumlar olabiliyor. Yani, onun için, bu arabuluculuk kurumlarının adı farklı konabilir ama tanımlaması ve böyle bir ihtiyacın olduğu... Bunun adına kurum deyin, ön psikolog, sosyolog görüşmesi deyin ama bir kurumun gerektirdiği mutlaka açık ve aşikâr.
Şimdi, burada, bu ara kurumlar derken bunu biraz daha somutlaştırmak ve teknik anlamda tartışma ihtiyacı var. Mesela, aile hâkimine gitmeden evvel konu bu kurum, ŞÖNİM'ler veya buna benzer bir "setup" içerisinde düşünülebilir mi? Yani yeni yeni kurumlar oluşturup çoğaltma yerine mevcudun içinde birtakım somut önerilerle, düzenlemeler yaparak bunlar yapılabilir mi? Mesela, bu noktada çözüm önerileri, maddeler hâlinde, net olarak "şöyle yapılması" diye veya bu teknik bir ekiple birlikte oturulur tartışılır diye düşünüyorum.
Gene, son olarak, mesela, bir madde ilgimi çekti, ilk önerilerden. Özellikle, cinsel suçlarla ilişkili kadının ispat etme yükümlülüğünden ziyade erkeğin ispat etme zorunluluğu. Evet yani çok zor bir konu olduğunu düşünüyorum, ben de merak ettiğim için soruyorum hukuksal olarak. Kadının her zaman bunları belki ispat edebilmesi kolay bir şey değil ama beri taraftan yani bu anlamıyla kabul etmekle birlikte toplumda bunu kullanabilecek, istismar edebilecek olan kadınların da var olduğu gerçeğini kabul ederek, o takdirde diyelim ki asılsız bir şekilde bir suçlamayla karşı karşıya kalınca bir erkek bunu nasıl ispat edebilir ya da ne der? Ya da bu işin ileri, daha medeni ülkelerdeki hukuklardaki karşılığı nedir, nasıl yapılıyor? Bunu da ben öğrenmek isterim doğrusu, kafam karıştı o noktada.
Ben teşekkür ediyorum.