KOMİSYON KONUŞMASI

İSMET UÇMA (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Başkanım.

Sevgili Nursel Hocama, Vekilime de çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, Hocam, amaçlarının düşman üretmek olmadığını ben de biliyorum. Bile isteye asla yapmıyorlar ama kadın ve erkeği rakip hâle getiriyorlar. İzledikleri yöntemden bahsediyorum Sevgili Hocam. Bu süreçlerin ayrıma tabi tutulmadan, merkeze insanlık tarihi boyunca her şeyde, bütün kültürlerde ve kutsallarda lanetlenmiş olan şiddeti almamız gerekiyor ve bu kime uygulanırsa uygulansın, daha çok kadın bölüğüne uygulanıyorsa ona göre tedbir geliştirmemiz gerekiyor. Yoksa amaçlarının bu olduğunu söylemekten ben de içtinap ederim. Öyle şey olur mu? Bir katkı vermeye çalışıyorlar, ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar.

Şimdi, o zaman, şiddet dediğimiz bu melun durum ortadaysa bunun için elimizde olabilecek, dünyadaki veriler de dâhil -zihniyet değişimi, çok vurgu yaptığım bir husustur benim de, çok katılıyorum- etrafta oluşan kültürler arındırılmak kaydıyla, işte, bu, Musevilik, İsevilik, Şintoizm, Budizm, diğer vahiyler ya da diğer beşeri algılar, bunlarda bu konulara ilişkin ne varsa, gerek söz anlamında gerek tarihsel eylem anlamında, bunların tamamından yararlanmak gerekir. Yani, demek istediğim şu, hep iddia ettiğim şu: Ne vahiylerin etrafında oluşan flu, kalıp yargılarla bu sorun çözülebilir ne modernitenin kadını emtia hâline getirdiği algılarla bu çözülebilir. O hâlde, hep vurguladığım, kendimi parçaladığım husus şu: Üçüncü bir gözü, perspektifi de buna katalım, bütün arzu ettiğim şey bu çünkü hepimizin derdi şu: Şiddeti minimize etmek, sıfırlamak mümkün gözükmüyor. Olabilir, kim bilir, belki öyle bir dünya kurarız ki hep birlikte sıfırlayabiliriz de.

Şimdi, ben hem bir soru sorarak hem bir değerlendirme yaparak bitirmek istiyorum. Şimdi, bu dürtüler, dereceleri farklı olmak üzere bütün insanlığa kodlanmış bir şeydir, her bireye. Örnek veriyorum: Haset duygusu her insanda vardır, olmayan tek bir insan yoktur ama gene -hâsidin izâ hased- haset ettiği zaman hâsidin şerrinden... Çok ciddi uyarılıyoruz aslında. İnsana ilişkin iyicil ve kötücül dürtüler satır aralarında, bütün kutsal metinlerde ifade edilirken burada iki sure hususi bunun için gönderilmiştir. Bunlar bizim için önemli veriler olabilir. Peki, hepimizde olan bu dürtüye karşın nasıl oluyor da birimiz bunu anafor hâline getirmiyoruz da içimizden birileri bu hâle getiriyor? Benim tespitim şu: Eğer bu duygularınızla ilgili doğrudan demire temas ederseniz hakikaten sert bir alan oluşturursunuz, sadece kendinizi boğmakla kalmaz, etrafınızı da boğarsınız. Ama, gene bize kutsal veriler bunlar için sünger kullanmamız gerektiğini öğretiyor. Sünger kullananlar bu duygularını ötekilerin demire temas ettiği oranında ne muhatabına ne topluma yansıtıyorlar. Bu süzgeç ve sünger ayrıca bize, evet, güç yetirebildiğim şeyleri eğer bu arzu edilmeyen bir dürtü ve duyguysa yapmamam gerektiğini söylüyor. Benim elimden gücümü alarak beni sınava tabi tutmanız mümkün değil. Bu güçler sizde olacak ve yapmayacaksınız. Bunu başarmanın yolu bu süngerin işleyiş esas ve usulünü, sünnetini ortaya koymaktır. Doğa olaylarını onun için örnekledim Sevgili Hocam.

Yani, bunun araştırılması tarafınızdan yapılırsa memnun olurum diye düşünüyorum, böyle bir şey olursa çok memnun olurum.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.