KOMİSYON KONUŞMASI

NURCAN DALBUDAK (Denizli) - Sağ olun Başkanım.

Biraz önceki söylemlerinizde, sürekli bir yaşam tarzına müdahale ya da çalışma alanlarınızda, çalışma ortamlarınızda başörtülü hanımefendilerle çalıştığınızı, sizin onlara son derece hoşgörülü olduğunuzu fakat onlardan aynı hoşgörüyü göremediğinizi ifade ettiniz, yanlış anlamadıysam.

PROF. DR. MİNE GENCEL BEK - Evet.

NURCAN DALBUDAK (Denizli) - Ben, eğer çok özel değilse bunu paylaşmanızı istiyorum. Başörtülü bir kadın ve bir milletvekili olarak, nasıl böyle bir vaka ya da bir olayla karşılaştığınızı da açıkçası merak ettim.

Bir de şunu söylemek istiyorum. Siyasilerin elbette ki dili çok önemli. Yani şu anda biz bu iç güvenlik paketiyle ilgili çalışıyoruz ama bu süre içerisinde de daha doğrusu uzun zamandır karşılaştığımız ve benzer dili çok kullanan farklı siyasileri de gördük. Bence burada eğer iş objektif olmaksa ve tüm toplumu biz bütün bu "şiddet" kelimelerinden arındırmak istiyorsak sadece belirli figürlerin ya da sadece iktidar partisinin görevi... Elbette ki daha ağır bir yükü vardır ve daha farklı görevleri vardır ama diğer siyasi partilerin de üzerine muhakkak çok büyük yükler düşüyordur çünkü şöyle "tweet"ler gördük biz: "Sevgili arkadaşlar, bence yapılacak tek şey halkın isyan hakkı, 2013 Haziranındaki gibi tek yol yeni Gezi isyanları, Parlamento hikâye." gibi. Ben bilim insanlarının, bilime katkı sunacak -bu bir tespit, bu bir soru değil- bilime katkı koyacak, fikir üretecek insanların objektif olmasını ve elbette ki iktidarda olanların farklı bir sorumluluğunun olması gerektiğini ve buna binaen söylemleri olması ama eğer iş tüm toplumu ilgilendiriyorsa ve tüm toplumu biz bundan kurtaracaksak, söylememiz bu olacaksa, bütün siyasi partilerin, bütün sivil toplumun, bütün yargının, bütün erklerin farklı sorumlulukları olduğunu ve hepsinin şiddetten arınmış bir dili olması gerektiğini düşünüyorum. Ki zira, hele hele biz sokak hareketlerinde çok büyük acılar yaşadık, çok büyük sancılar çektik, gençlerimiz öldü, herkes çok farklı şiddetle karşılaştı. Sadece oraya çıkan ve orada belli olayları yaşayanlar değil. Ben kendi adıma söyleyeyim. Ankara'da yaşıyorum, yani Denizli'de yaşıyorum aslında, Ankara'ya da geçici olarak gelip gediyoruz Parlamento çalışmalarımız sebebiyle ama ben üst komşumun şiddetine maruz kaldım. Yani saat dokuzdan itibaren elinde bir tencere tavayla saatlerce yaptığı protesto belki, güya ama buna benzer biz çok şey yaşadık. Yani sadece belki farklı diller kendi başına geleni çok daha fazla dillendiriyor ve seslendiriyor ama şu da bir gerçek: Toplumun her kesimi benzer şiddeti yaşadı ve gördü. Dolayısıyla ben bu dilin eğer siyasileri konuşacaksak -ki Cumhurbaşkanımız siyaset üstü bir mekanizmadır şu anda ama- diğer türlü siyasileri konuşacaksak, onların söylemlerini konuşacaksak hepsini konuşmalıyız diye düşünüyorum. Bu bir tespitti.

Teşekkür ediyorum.