KOMİSYON KONUŞMASI

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Cemal Bey burada olsaydı iyi olurdu ama... Cemal Bey bir dizi rakam sıraladı yukarıdan aşağı. Dinleyince, vallahi, şunu düşündüm, dedim ki: Biz burada takoz oluyoruz; bırakalım, gidelim, bu işler devam etsin, gitsin... ve her şey yolundaymış.

Cemal Bey'in yaptığı açıklama veyahut da verdiği rakamlar, örneğin şu gerçeği izah etmiyor: Niye biz son üç yılda, dört yılda 150 milyar dolara yakın gelir kaybına uğradık? 12 küsur milyar dolar fert başı millî gelirden bugünkü seviyesine, 8'e düştük; bugün 4 milyar dolar daha da fakirleştik.

Yine, Cemal Bey'in söylediği rakamlardan hareketle, dünya ekonomisinden on beş yıl önce, yirmi yıl önce aldığımız pay bugün niye yüzde 1'in altına düştü? Rakamlar güzel fakat bunu açıklamıyor. Veyahut da 2002'de, ilk iktidara geldiklerinde devraldıkları mirastan sonra düzelttikleri rakamlar, örneğin bütçeden kendi dönemlerinde faize ödenen harcamalar, gelirler niye zaman içerisinde giderek arttı da bugüne geldi, giderek niye aşağıya gelmedi? Evet, bu rakamlar güzel fakat Türkiye'nin gerçeklerini, maalesef, açıklamıyor. Dolayısıyla, söylemek istediğim şu ki biz bir plan, proje ekonomisiydik ve bu plan, proje ekonomisi çerçevesinde de ülkenin bozulan mali yapısını, üretkenlik yapısını, sosyal yapısını bir ölçüde iki yakasını bir araya getirdik ve dolayısıyla da bir noktaya gelmiştik ama bugün tekrar geldiğimiz nokta itibarıyla devraldığı noktanın gerisine düşüldü.

2021 yılı bütçe sunumunda Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım bir yerde şöyle diyor, Cemal Bey de söyledi: "2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifleri, salgın tüm dünyada hayatı, üretimi ve ulaşımı durdurmuşken hem kendi kendine yeten hem de dost ülkelerin imdadına yetişen Türkiye bütçesidir." Ne güzel, vallahi inanmak isterdim. Ama bu sözün söylendiği gün dolar aldı başını gidiyor, ne yapılacağı belli değil, müdahale edebilecek kapasitesi yok ülkenin. Hazinenin nakit ihtiyacı had safhaya gelmiş ve dolayısıyla da birikmiş alacaklarının peşine düşmüş. Bunun için iki gün önce biz bir kanun geçirdik, 500 milyar TL'lik alacağı; sosyal güvenlik vesaire dâhil bunu nasıl tahsil edebileceğimiz konusunda bir kanun geçirdik ve üstelik bu rakam dokuz aylık bütçe açığının 4 katı ve yıl sonu öngörülen açığın da 2 katı. Bunun üzerine, 27 ekimden itibaren ertelenen vergilerle vesaire gelecek. Keşke şu sunumun başında öngörülen ve söylenen sözler gerçek olabilseydi de ben de mutlu olsaydım ama maalesef değil.

Ekonomi politikaları boşlukta cereyan etmiyor, belli bir çerçevenin içerisinde oluşuyor ve dolayısıyla bunun bir hukuki çerçevesi var, sosyal çerçevesi var. O çerçeve içerisinde de ekonomi yönetimi, risk alanlara üretkenlik gösterebilmeleri, iş ve aş üretebilmeleri için yön, yol, istikamet, misyon ve vizyon gösteriyor. Bunun için de elbette bunları yapmak belli bir zaman diliminde oluyor ama O zaman dilimi uzadıkça da bunu yapabilmek imkânı giderek azalıyor. Kolay değil, bugünden beş yıl sonrasını planlamak, beş yıl sonrasının ekonomik değişkenlerinin ne olacağını bilmek ve ona göre karar almak ve bugün birtakım tedbirler almak kolay bir şey değil. Bu herkes için geçerli ama bu yapılmak zorunda ve bu da yapılıyor.

Dolayısıyla ekonomi politikalarının oturduğu bir çerçeve var. Bu çerçevenin en başında beş yıllık kalkınma planları var. O kalkınma planlarından hareketle -arkadaşım da söyledi sabahleyin- bir orta vadeli plan var, o plana bağlı bir mali plan var, yıllık programlar var. O programlar çerçevesinde toplumda üreticilere, tüketicilere, risk alanlara bu planlar yön ve yol gösteriyorlar. Dolayısıyla şu belge, yani 2021 yılı YEP Programı önümüzdeki üç yılda üreticiye, tüketiciye, öğrenciye, sendikacıya, toplumun her türlü ekonomik birimine yön ve yol gösteren bir belge. Dolayısıyla bu belge bir koordinasyon belgesi, bu belge eski DPT veyahut da şu anda Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Merkez Bankası, BDDK, Hazine, bütün bu ekonomik aktiviteleri yapan ve düzenleyici ve denetleyici eylem yapan kuruluşlar arasında bir çerçeve çiziyor ve bu çerçevede de bir plan, proje çerçevesinde onları organize ediyor. Dolayısıyla bu belge son derece önemli ama bugün şu an geldiğimiz nokta itibarıyla, maalesef bu belge, arkadaşımın da sabah söylediği gibi... Yani bunu lütfen hafife aldığımı falan söylemeyin ama bunun içindeki rakamların önemli bir kısmı artık bugün ortadan kalkmıştır yani tırnak içinde söyleyeyim, arkadaşım da söyledi "çöp"tür ya! Dolayısıyla buradan biz nasıl bir sonuca gideceğiz, nasıl bir ekonomik perspektif vereceğiz de toplum üretecek, tüketecek? Dolayısıyla bu bir koordinasyon belgesi fakat bu koordinasyon belgesi maalesef bugün önemini kaybetmiştir. Bu dakika itibarıyla, eğer böyle olacaksa ben bu belgenin bundan sonra üretilmemesinin daha doğru olacağını düşünüyorum.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY - Ne ise rakamlar üzerinden konuşun.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Efendim?

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY - Ne konuşacaksanız rakamlar üzerinden konuşalım, "çöptür" diye ifade etmeye gerek yok.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Rakamları sabahleyin arkadaşım verdi. Yani 2020 yılı için, 2021, 2022 yılları için rakam bunun içerisinde.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY - "Çöptür" diye hakaret edemezsiniz, değerler üzerinde görüşlerinizi varsa görüşlerinizi söylersiniz, cevabını veririz.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Efendim, benim niyetim üzüm yemek, ben, bağcı dövmek niyetinde değilim ama maalesef, bu belge ilk defa üretilmiyor, bu belge geçmişte de üretildi, bu belge o kadar kıymetli bir belge ki, Türkiye'de sanayicinin, iş adamının, finansçının başucu kitabıdır bu ve bunu sürekli yanında tutar ve Türkiye, bunu ilk defa da üretmiyor ve bu kitabın geçmişte bir kredibilitesi vardı ve o kredibilite sayesinde de bu ekonomi, ülke kesintisiz 29 çeyrek büyüdü ama bugün bu belgenin bir kredibilitesi yok.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Şimdi, Sayın Yılmaz, bir saniye müsaade edin; burayı, bu toplantıyı ben yönetiyorum. Sayın Yılmaz, böyle bir ifade kullanmak... Bir saniye efendim bir dinleyin, bir dinleyin.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, zamanınızı almayayım, "çöp" kelimesini geri alıyorum; zamanınızı almayayım, "çöp" kelimesini geri alıyorum.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Size yakışan bir ifade değil bu.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır efendim, onu asla kabul etmiyorum, sabahleyin ben de "çöp" dedim. Çöp, değersizliği ifade eder şu programın...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Ya olur mu Sayın Usta ya! Lütfen...

ERHAN USTA (Samsun) - ...değeri olup olmadığını söyleyebilirseniz, rakamları itibariyle söyleyin. Ya, şu anda geçersiz hâle gelmiş bir doküman, hiç dönüp bakmıyorsunuz bu dokümana.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Usta, şimdi, bu geçersiz diyebilirsin.

ERHAN USTA (Samsun) - Değersiz dedim.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Daha doğrusu, rakamlar gerçeği yansıtmıyor diyebilirsin.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Kelimeleri tüketmeyelim, geri aldım tamam.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Ama böyle bir ifade kullanmanız doğru değil arkadaşlar ya.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Çöp değil, geri aldım, tamam.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Peki, efendim teşekkür ediyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Oktay, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, çöp bir hakaret kelimesi değildir.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Kesinlikle.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - İşe yaramayan, kullanıma gereksiz bulunan şey demektir; Türk Dil Kurumu da bunu böyle tarif eder dolayısıyla bunu bir hakaret kelimesi olarak almak sadece ve sadece polemik yaratmaktır.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, arkadaşlar, bir saniye, bir saniye tamam.

ERHAN USTA (Samsun) - Rahatsız olmanız gereken şey, bugün kurun 8,17 olmasıdır Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY - Eleştirilerinizi yaparsınız, cevabını veririz.

ERHAN USTA (Samsun) - Yani değersiz, işe yaramayacak...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen.

Sayın Usta, düşüncesini Sayın Yılmaz ifade edebilir sizin açıklamanıza gerek yok ama olabilir mi öyle bir şey ya.

ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, aynı eleştiri benim de fikrimdi. Ben de kullandım bu ifadeyi ve arkasındayım ifademin.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Oktay, Cumhurbaşkanı Yardımcımız herhâlde söz talep ettiniz, buyurun.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Yasakçı zihniyeti bütçeye getirmeyin.

CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI FUAT OKTAY - Sayın Başkan, söyleyeceğimi söyledim, gerekli eleştiriler yapılır, bu eleştirilere biz cevabımızı veririz ama "çöp" şeklinde, hakaret şeklinde bir eleştiri söz konusu olamaz. Burada bir çalışma vardır, tüm kurumlarımızın yaptığı bir çalışma vardır. Bu kurumlarımızın yaptığı çalışmaya, burada sunulan bütçeye "çöp" denilmesini biz kabul edemeyiz, reddediyoruz.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Efendim, çöp kelimesi hakaret değildir, niyetimde de hakaret diye bir şey söz konusu değil. Niyetim, üzüm yemek, bağcı dövmek değil. Bu gerçekle yüz yüze kalmaktan sıkıntı çekiyorsunuz.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Teşekkür ediyoruz.

Evet, Sayın Yılmaz, devam edin.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Dolayısıyla bir işin makro çerçevesi olurdu ve bu program yapılırken birtakım makro varsayımlar yapılırdı, o varsayımlar çerçevesinde bir makro model olurdu, o modelle sistem çalıştırılır, istihdam, enflasyon, büyüme, ithalat, ihracat, cari açık vesaire nereye gidiyor diye iktidarın siyasi tercihlerini yansıtacak şekilde bir durum ortaya çıkar ve ona göre de politika uygulamaları yapılırdı. Sayın Ağbal, bunu bilir, geçmişte bu tür programlar yapıldı ve bu tür belgeler üretildi ve bu tür belgeler saygı görüyordu ve sanayicinin, iş adamının, tüccarın başucu kitabıydı bu ama bugün böyle bir kalite ortadan kalktı ve bugün itibarıyla, en azından şu kur varsayımları itibariyle bitti bu ve sabahleyin arkadaşımız söyledi. Dolayısıyla böyle bir çerçeve yok, böyle bir çerçeve olmayınca da el yordamıyla gidiyoruz ve el yordamıyla gittiğimiz için de maalesef kur, faiz sarmalının içerisinde debelenip duruyoruz. Artık bizim, bunların içinden çıkmamız lazım, kur da faiz de bunlar birer araç, bizi hedefe götürecek olan araç, doğru dürüst uygulandığında bizi götüreceği yer, refahı artıracak olan, makul, sürdürülebilir bir büyüme ama bu bizi maalesef oraya götürmüyor.

Biraz önce benden önceki bütün konuşmacılar, arkadaşlar da söyledi: 2002 yılında öngörülen enflasyon, büyüme, cari açık, kendi içerisinde tutarlı mı, değil mi; takip eden yıldaki tutarlı mı, değil mi vesaire; bütün bunlar üzerinde herkes tarafından bir şey söylendi ve zaten dediğim gibi, gelinen nokta itibarıyla da önemli ölçüde buradaki varsayımlar geçerliliğini yitirdi. Geçmişte, dediğim gibi, biz bunu yapardık ve her üç ayda bir de acaba neresindeyiz diye, ortaya çıkan durum muvacehesinde modeli bir daha çalıştırır ve ondan sonra nerede hatamız var, nereden nereye gidiyoruz diye düzeltmeler vesaireler yapılırdı ama maalesef böyle bir şey söz konusu değil.

Buradan hareketle, mesela, burada -öngörülen tedbirlerden- cari açık sorunu nasıl çözülecek? Yüzde 5 büyüyeceğiz ve dolayısıyla yüzde 5 büyümek için ne tür kaynaklara ihtiyacımız var, o kaynaklar nerede? Böyle bir açıklama, böyle bir yol ve yöntem bu raporda ortaya konulmamış, kaynak yok burada. Kaynağı nereden bulacağız, büyüyeceğiz ama kaynağı nereden bulacağız? Dolayısıyla burada aklıselim olarak yapılması gereken şeyleri, -geçmişte- akla dayalı, bilime dayalı, açık, eleştiriye konu olabilen yol ve yöntemleri ortaya koymamız lazım.

Şimdi, örneğin, burada enflasyonla ilgili olarak deniliyor ki: "Yeni Ekonomi Programı çerçevesinde enflasyonun kalıcı biçimde tek haneli seviyelere düşürülmesine yönelik çalışmalar ilgili tüm kurumların eş güdümüyle yürütülmeye devam etmektedir." Nedir bu eş güdüm? Mesela, Merkez Bankasıyla olan ilişkilerinizini yeniden mi tanzim edeceksiniz? Faizle ilgili yaptığınız varsayımları tekrar gözden mi geçireceksiniz? Merkez Bankasının üzerindeki piyasa algısı böyle. Siz diyebilirsiniz ki "Hayır, böyle bir şey yok." Ama piyasa böyle algılıyor ve bunun da bir bedeli var, bunu ödüyoruz. Dolayısıyla "Merkez Bankası bağımsızlığını yitirdi." deniliyor. Bu konuda ne yapacaksınız, ne yapmayı düşünüyorsunuz? "Mal ve hizmet piyasalarında rekabet ve verimliliği artıracak, gıda fiyatlarındaki yapışkanlıkları giderecek ve tüketici enflasyonu, kur geçişkenliğini azaltacak önlemler hayata geçirilmektedir." Örneğin, kur geçişkenliğiyle ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? Ne yapmayı düşünüyorsunuz? Toplum tamamen haksız olabilir, TÜİK her şeyi doğru yapıyor olabilir fakat bütün bunlara rağmen toplumda TÜİK'in rakamları manipüle ettiği konusunda bir algı var, bir kabul var; bu yanlış olabilir ama yönetime düşen görev, bu algıyı ortadan kaldırmak, vatandaşı yapılan işin doğruluğuna inandırmak. İstanbul'da bir üniversitenin hocaları bir araya geldiler, yeni bir endeks oluşturdular; mesela, eylül ayı için enflasyonu yeniden hesapladılar ve 3,92 buldular. Kullandıkları yöntemi de -dediğim gibi- kamuoyuna da açıkladılar, TÜİK şu anda aşağı yukarı 500 bin noktadan fiyat topluyor, onlar bunun neredeyse 3 katı kadar fiyat topluyorlar ve de üç kategori sepetin dışında, kapsadıkları alan da TÜİK'in toplam sepetinin yüzde 80'i ve buldukları rakam da 3,97; aylık enflasyon. Bütün bunların iletişiminin kurulması lazım, yani o hocaları çağırıp demeniz lazım ki: "Siz bunu nereden, nasıl yaptınız? Bu rakamı nereden buldunuz? Bunu kamuoyuna açıklayın, dolayısıyla ekonomik gidişat üzerinde olumsuz bir şey yapmayın." Onlar bunu açık ve net olarak nasıl yaptıklarını açıklıyorlar. Aynı şekilde, örneğin, merkezî Hükûmetin borcunun millî gelire oranı yüzde 30'lara kadar düşmüşken son birkaç yılda, özellikle 2017-2018'den bu tarafa kredi genişlemeleri vesaire deniliyor, şu anda yüzde 40'lara dayanmış vaziyette. Biz şunu bilmiyoruz; bu yüzde 40'ın içerisinde kamu-özel iş birliğinden gelen "contingent liability" dediğimiz göreceli yükümlülükler yok, bunlar olsaydı acaba bu borç/millî gelir oranı nereye gelecekti ve şu anda -arkadaşımız söyledi- 100 küsur milyarlık bir yükümlülük var, Türkiye Varlık Fonunun borcunun bunun içerisinde olmadığını biliyoruz; bunlar konulduğunda bu rakamlar nereye gelecek? Bunlar kamuoyuyla niçin paylaşılmıyor? Yani bu konuda da tarihten pek ders alınmışa benzemiyor.

Geçen gün Mahfi Eğilmez'in bir yazısında okudum: Fransızlar İzmir-Aydın-Ödemiş demir yolunu yaparken "Sizden bir kuruş para istemiyoruz ama şu imtiyazı istiyoruz: Tren katarlarının arkasına 2 tane vagon koyacağız, bu vagonların adı da "Vagon Li." Burada, vagonlarda mutfak olacak, yemekhane olacak; insanlar gidecekler burada yemeklerini daha güzel bir servisle yiyecekler ama sizden şunu istiyoruz, şu imtiyazı istiyoruz: Boş kalan masaların bedelini bize ödeyeceksiniz." diyorlar. 1880'ler, 90'lar... 1970 yılında zamanın Maliye Bakanlığı Hazine Sekreterinin önüne bir dosya geliyor, ilgili dosyayı açıyor, bakıyor, böyle bir imtiyaz söz konusu ve bu imtiyazı sonlandırıyor. O gün yapılan hesaba göre o "Vagon Li" denilen, trenlerin arkasına takılan vagonlardaki boş masaların, oturulmayanların, dolmayanların karşılığında ödenen, imtiyaz karşılığında verilen, ülkeden çıkan para aşağı yukarı İzmir-Aydın demir yolunun 4 katı, 5 katı. Yani bugün de böyle bir şey olamaz mı? Bu konuda biz niye şeffaf değiliz, niye açık değiliz? Niye bu bilgi bize verilmiyor? Eğer bu yükümlülükler günün birinde gerçekleşir de üstümüze yük olarak gelirse merkezî hükûmet borç oranı yüzde 39 küsurdan yüzde şuraya gelir diye niye denilemiyor, niye söylenmiyor ve biz bunu niçin bilmiyoruz? Hakkımız değil mi bu bizim?

Uzun lafın kısası, söyleyeceğim şu: Yani şu anda ülke ekonomisi gerçekten darboğazda. Şu andaki yükümlülüklerimize baktığımızda reel sektörün...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Yılmaz, ilave süre vereceğim, lütfen tamamlayınız.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Peki, tamamlıyorum.

O zaman şunu söylüyorum: Artık zaman geldi; bu faizi, kuru işletmeden çıkaralım; bunun için ne tedbir alınacaksa alınsın artık; bunlar birer araçtır, bunlar amaç değildir; üretelim, büyüyelim ve refahımızı artıralım. Şu anda geldiğimiz noktada, son üç-dört yıldır bu bataklığın içerisinde debelenip duruyoruz; bunun da çıkış yolu artık aklı, bilimi ve rasyonaliteyi geçerli kılmak ve bunun için de kurumların kimliğine saygı göstererek... Son tahlilde sorumlu olan siyasi iradedir. Bu oyunda davul siyasi iradenin, çomak bürokrasinin elinde olmaz, olmamalı; bunu her zaman söylüyoruz ama siyasi irade de kendi iradesiyle kurumlara verdiği eylem alanına saygı duymalı çünkü sonuçta hep birlikte zarar ediyoruz.

Söyleyeceğim budur, teşekkür ediyorum.