| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 27 .10.2020 |
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, Sayın Strateji ve Bütçe Başkanımız, değerli bürokratlar, çok değerli Sayıştaş temsilcilerimiz ve basınımızın değerli mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 2019 kesin hesabı ve 2021 Bütçe Kanun Teklifi'ni görüşüyoruz. Tabii, bütçe hakkı milletindir; Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekilleri yani yasama anayasal çerçevede millet adına milletin bütçesini görüşür, denetler ve onaylar ya da onaylamaz ve hesap verilmesi gereken yer burasıdır.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bütçe hazırlığı da ciddiyet ve emek gerektirir. Ancak, bütçe görüşmeleri bu yıl biraz hasarlı başladı, o yüzden çok küçük bir özet geçmek istiyorum süreçle ilgili. Neden "Hasarlı başladı." diyoruz? Öncelikle, yeni ekonomi programı zamanında açıklanmadı. YEP hedefleri daha yıl bitmeden kadük oldu. YEP'teki 2021 enflasyon ve büyüme hedefleri hiç gerçekçi görülmüyor. Dolar tahmini dün 8 TL'yi aşarak -hatta biraz önce baktım 8,14 TL olmuş- 2023 hedefini bile geçti, 2021 ortalama dolar kuru tahmini de 7,68'di. Şimdi, Sayın Bakanın söylediği gibi "V" tipi toparlanma olacaksa en azından bu hedeflerin biraz tutması gerekiyor. Son dakikada Bütçe Kanunu'nda da değişiklik yaptık, yeni bütçe bu değişikliğe göre getirildi. 2021 bütçesinde fonksiyonel sınıflandırma bütçe hedef cetvelinden çıkarıldı ve bütçe, performans esaslı program bütçelemeye göre hazırlanarak sunuldu. Üçüncü olarak, bunun doğal sonucu olarak da tabii, bütçe çağrısı tam zamanında yapılamadı ve Meclise Anayasa'da tanımlanan süresi içerisinde de sunulamadı yani Anayasa bir anlamda çiğnenmiş oldu. Diğer bir yapılan, Cumhurbaşkanı programı bütçeden önce çıkması gerekirken, daha bugün sabah saat 10'da masalarımıza konuldu. Şimdi, tüm bunlar bütçe hazırlıklarında yasamanın bütçe hakkının Anayasa'ya rağmen hiç de ciddiye ve dikkate alınmadığının da göstergeleridir.
2019 kesin hesabına yönelik birkaç vurgu yapacağım. Şimdi, 2019 kesin hesabında 5018 sayılı Kanun'a göre genel bütçeli idarelerin yedek ödenekleri, başlangıç ödeneklerinin yüzde 2'sini aşamaz ancak bu tutar 2019 bütçesinde de aşılmıştı, 2018'de de ve şimdi de... İnşallah, bu önümüzdeki süreçte aşılmaz. 2019 bütçesinde yüzde 4,85 olmuş. Yine ödenek üstü gider kalemine baktığımız zaman, 2019 genel uygunluk bildiriminde, genel bütçeli idareler ve özel bütçeli idareler toplamında 42 milyar 728 milyon TL'lik bir ödenek üstü gider harcanmış, bu da 5018 sayılı Kanun'a aykırı bir harcama. Bunların artık bir alışkanlık hâline geldiğini görüyoruz, ne yazık ki.
Devam edecek olursak, 2019 bütçesinde bütçede limit artırımına gidildi. Ne yaptık? Borçlanma limitinde yüzde 5 + yüzde 5 yasal borçlanma sürelerini de aşarak limite torba kanunla 70 milyar TL ilave ederek 160 milyar TL'ye çıkardık yani bütçedeki borçlanma limiti aşımını yasal hâle getirmiş olduk. Aynı şeyi 2020 yılında da yaptık; ısrarla ek bütçe hazırlama çağrısı yapmamıza rağmen bu çağrımıza hiçbir şekilde kulak verilmedi ve yıl içinde ilave artırımlarla 154 milyar TL olması gereken borçlanma limitini de burada yine kanunla 308 milyar TL yani 2 katına çıkardık.
Bütçe açığını 245 milyar TL olarak açıkladınız Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız ama bu bütçenin ruhuna baktığımızda bu rakamların da aşılacağı ortada, görülüyor. Şunu da belirtmek istiyorum: İki yıldır bütçenin borçlanma limitlerine uyulmayarak da yasamanın bütçe hakkına bir saldırı yapılıyor. Açıkça Parlamentonun itibarı da bu şekilde sarsılmak isteniyor.
Şimdi, zaten çok yüksek miktarlarda hazırlanan ve şatafatın, biraz da sarayın izlerini taşıyan bütçeyi de aşıyorsunuz, bütçe de yetmiyor, yetiremiyorsunuz ama halka 3 kuruşu reva görüyorsunuz, bu hakikaten üzüntü verici bir durum.
İktidarlar harcama yetkisi aldıkları bütçenin kullanımında yaptıkları tercihlerle niyetlerini de ortaya koyarlar. Yatırım ve üretimi destekleyen, bireylerin temel ihtiyaçları olan eğitim, sağlık, barınma gibi alanlara yeterli bütçe ayıran, toplumun her kesimine dokunan adil dağılımlı bir bütçe, bütçe hakkı gözetilerek oluşturulmuş bir bütçedir. Tabii, buraya istihdam ihtiyacını da eklemek gerekiyor. Oysa sizin hazırladığınız bütçeler üretim, yatırım, istihdamı önceleyen bütçeler kesinlikle değil, bu bütçeler faiz ve borç ödemesine dönüşmüş bütçelerdir. Son birkaç yıldır yapılan bütçeler bu şekilde görülüyor. Bu dönüşümün en önemli sebebi de popülist siyaseti önceleyen, sağlığı, eğitimi, emeği yok sayan sizin bilinçli politikalarınız sonucu oluyor yani kazara olmuyor aslında bunlar, bunun da altını çizmek lazım. Çünkü liyakati yok ettiniz, şeffaflıktan uzaklaştınız, şatafatı öncelediniz, denetim mekanizmalarını ortadan kaldırdınız, şimdi ülke hakikaten yönetilemez hâle geldi.
Dünya Bankasının en son açıkladığı bir rapora göre, Türkiye 120 düşük ve orta gelirli ülke içerisinde en çok dış borcu bulunan 6'ncı ülke. Şimdi, kamu borcumuz Eylül 2020 sonu itibarıyla 1 trilyon 863 milyar liraya kadar yükselmiş durumda, bunun yüzde 56'sı da döviz borçlarından oluşuyor. Tabii, bu borç stokunun döviz ve altın cinsinden alınmış olması da kur artışlarından dolayı borcun katlanarak artmasına sebep oluyor. Bu arada kısa vadeli borçların artması, yüksek özel sektör borcu da ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Burada faizden de bahsetmek istiyorum. Bütçede yılın ilk dokuz aylık döneminde toplam 107,8 milyarlık faiz ödemesi gerçekleştirildi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım, sizin verdiğiniz rakamlara göre de yıl sonu 138 milyar TL'yi geçecek görünüyor. Bu tutar devletin aslında -yani bunun ne anlama geldiğini de şöyle açıklayabiliriz- şimdiye kadar bütçeden yaptığı en yüksek miktardaki faiz ödemesini gösteriyor geçmiş yıllarla kıyasladığımız zaman. Merkez Bankası rezervi ciddi anlamda erimiş durumda, en son aldığımız verilere göre eksi 54 milyar dolara kadar düştüğü tahmin ediliyor.
Yine çok önemli bir veri, cari işlemler açığı. 2020 yılı ilk sekiz aylık dönemindeki cari işlemler açığı 26,5 milyar dolara kadar çıkmış durumda. Şimdi Cumhurbaşkanlığı Programı'nda da, biraz önce dağıttığınız kitapçıkta, programda da baktım, yıl sonu gerçekleşme tahmini 24,4 milyar dolar olarak konulmuş, daha şimdiden bu limit aşılmış cari işlemler açığında. Bu nasıl çözülecek, bu cari işlemler açığı nasıl kapatılacak, hakikaten bu bütçede bunun da işaretini kesinlikle göremiyoruz. Umarız bu gerçekleşir diyorum yani çok da umutlu değilim açıkçası bu veriler üzerinden baktığımız zaman.
Şimdi, tabii bir de kamu-özel iş birliği sistemi var. Türkiye ekonomisinin kara deliği hâline gelmiş durumda kamu-özel iş birliği projeleri. Üç yılda bütçeye getireceği garanti ödemelerin yükü 109 milyar TL, sadece 2021 için 30,9 milyar TL yani 31 milyar diyebiliriz bu yüke. Bu projelerin yapım işleri sadece 5 inşaat firmasına, 5 büyük şirkete veriliyor değerli arkadaşlar, bunu artık hepimiz, bütün Türkiye biliyor. Bunlar ayrı ayrı birlikte kurdukları ya da işte yalnız başlarına girdikleri ihalelerle alıyorlar. Bunun sonucu olarak da kaynaklar birkaç şirkete aktarılıyor ve kamu büyük zarara uğratılırken bedelini de vatandaş ödüyor bunun. Şimdi, yandaş kazanacak diye hem bütçe hem vatandaş yok sayılıyor burada. "Böylesi bir pandemi döneminde biz herkese aşıyı nasıl yetiştireceğiz?" diye tartışmamız gerekirken burada baktığımızda, sizler KÖİ garantileri için bu kadar büyük bütçeler öngörüyorsunuz. Aslında burada nelerin öncelendiği apaçık ortaya çıkıyor.
Şimdi, doları baskılamaya çalışma, faizi düşük tutma politikalarının sonunda da geldiğimiz durum şu: Dolar 8 TL sınırını aştı. Eğer borçlarımızı çevirmek için makul faizli dış kaynak bulamazsak -ki maalesef şu anda çok yüksek faizlerle dış kaynaklar buluyoruz- bu faiz yükü ve borç sarmalı altında bu bütçe ezilmeye devam edecektir.
Şimdi, dış kaynak bulabilir miyiz, bir de ona bakalım. Bakın, risk primi dediğimiz, Türkiye'nin dış borçlarını geri ödeme riskini gösteren CDS 16 Ekim itibarıyla 520,2'ye çıkmış. Şimdi, bu primin 7 Ocaktaki değeri 282,3 puanmış ki o zaman bile biz yüksek derken, şu anda prim uçmuş, almış başını gidiyor. Ocak-Ağustos döneminde Türkiye'den 4,5 milyar dolarlık finansman çıkmış, gitmiş. Bu arada, kayıt dışı olarak da 8 milyar dolarlık bir çıkış olmuş.
Şimdi, Türkiye, yüksek enflasyon, işsizlik ve yeniden artmakta olan bir cari açığa sahipken bunların yanına siyasi kutuplaşmayı, dış politikadaki gerginlikleri de eklediğimizde aslında en fazla kırılganlık gösteren ekonomiler arasında ülkemiz başta gelmektedir. Özellikle, ekonomideki ve hukuk sistemine olan güveni yeniden inşa etmeden, yabancı sermaye girişi ve ekonomideki rahatlamayı beklemek hayaldir. Bu nasıl olacak? Hakikaten bunu bize bir açıklarsanız seviniriz.
Şimdi, sanayici, esnaf, işçi, memur, kısacası vatandaş yarını göremiyor. Yani dışarıdaki sermaye de göremiyor, içerideki vatandaş da yarını göremiyor. Sadece bugünü değil, aslında geleceği de belirsiz ve karanlık hâle getirdiniz. 2020 bütçesinde hiçbir hedef tutmadı, bütçe açığı tutmadı, faiz ödemeleri, vergi geliri, hedefler... Biz her sene tutmayan, toplumdan kopuk bir bütçeyi hep beraber kovalıyoruz. Yani burada aslında ne yapıyoruz diye bir sorgulamamız gerekiyor. Bu bütçe için emek harcıyoruz, bu hem halka hem de Parlamentoya aslında büyük bir saygısızlıktır hem öngörülen bütçeler hayata geçirilemiyor hem de burada aslında uygulanamayacak olan bütçeleri bizler tartışıyoruz. "Pandemi" diyeceksiniz. Pandemide, bakıyoruz, birçok ülke vatandaşına direkt para yardımı yaparken biz ne yaptık burada? Ödemeyi İşsizlik Fonu'ndan yaptınız zaten, birçok ödemeyi, kısa çalışma ödeneği, işte diğer ödemeleri; vatandaşa direkt yardım dediğiniz 6-8 milyar TL civarında ve gerisini de vatandaşa kredi çektirdiniz, borçlandırdınız aslında, vatandaşı borçlandırdınız, pandemide vatandaş borçlandı, yine bütün yük vatandaşın sırtına bindi; esnafın, işçinin, çiftçinin sırtına bindi, sağlıkçılara bile sahip çıkmadınız ve esnaf, çiftçi, genç, yaşlı, emekli, toplumun bütün bireyleri bu pandemi sürecinde kendi emekleriyle, kendi dirençleriyle ayakta kalma mücadelesi verdiler. Vatandaşın bankalara borcu bu arada ne oldu? 811 milyar TL'yi aştı. Borçlu vatandaş sayısı son sekiz ayda 1 milyon 558 bin kişi arttı. Borçlandırma sadece ekonomik olarak da değil, siyaseten de en önemli aslında silahınız hâline geldi. Borçluluğun siyaseten de belli sonuçları var; borçlanan vatandaş, tabii, ekonomik ve siyasi istikrara daha sıkı bağlanıyor, siz de bu borç batağıyla vatandaşın sadece bugününü değil, yarınını yani geleceğini de denetlemeye çalıştınız ama artık bu bitti. Yani istikrar kalmadığını vatandaş da görüyor, artık istikrar kalmadığını gördüğü için de hakikaten rahatsızlıklarını sürekli dile getirmeye başladılar ama seslerini hâlâ siz duyamıyorsunuz.
Şimdi, sanayi üretimine bir bakalım: Bu yıl Ocak-Ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3 oranında azalmış; Ocak-Ağustos 2020 dönemindeki sanayi üretimi 2018 yılı Ocak-Ağustos dönemine baktığımızda yani 2018'le kıyasladığımızda ise 6,3 oranında azalmış. Son aylarda sanayi üretiminin rakamlarında biraz düzelme görülse de global olarak baktığımız zaman sanayi üretiminde de ciddiye alınabilecek bir artış olmadığını görüyoruz, sanayici de üretemiyor. KOBİ'lerin banka borcu 850 milyar TL'ye yükseldi BDDK'nin verilerine göre, batık krediler 151,4 milyar lira.
Şimdi, vatandaş eve ekmek götüremediğini söylüyor Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Sayın Cumhurbaşkanımız ne yapıyor? Keyif çayı öneriyor. Döviz kuru karşısında Sayın Bakan ne diyor? "Dolarla mı maaş alıyorsunuz?" diyor. Şimdi, aslında bütün bu yapılanlar, yönetemediğiniz gibi vatandaşı da aslında ciddiye almadığınızı gösteriyor. Hiçbir ülkede bir Cumhurbaşkanı ya da Ekonomi Bakanı vatandaşıyla bu şekilde alay etmez. Pişkinlik baştan aşağı doğru geliyor; bu çok tehlikeli bir gidiş, bu gidişe "Dur!" demek lazım, "Dur!" denilmeli. Hakikaten, başta da söylediğim gibi, bütçe işi, ekonomi işi çok ciddi ve değerli, önemli bir iş ama artık sizin iktidarınız tarafından hiç de önemsenmediğini görüyoruz, ciddiye alınmadığını görüyoruz.
Vergiler konusuna gelecek olursak, devam edecek olursak, bütçenin en önemli gelir kalemi vergilerimize baktığımızda da Türkiye'de adaletsiz bir vergi dağılımı olduğunu hep söylüyoruz, hâlâ da öyle olduğunu görüyoruz. Şimdi, 2021 yılında 1 trilyon 58 milyar 733 milyon TL vergi toplanması hedefleniyor. Şimdi, önce vergi politikalarıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Baktığımızda, tüketim vergilerinin ağırlıklı olduğu zaten bu politikalarda görülüyor. Bunun yanında, ücretliler adına işveren tarafından ödenen gelir vergileri, sigorta primleri daha maaşını alırken anında kesiliyor yani ücretli anında ödüyor vergi borcunu. İşverenin ise bu vergi, prim, ÖTV vesaire taksitlendirme, geciktirme şansı var, af bekliyor, yapılandırma bekliyor. Hoş, onlar da üretemediği, satış yapamadığı için mecbur oluyor bunları yapmaya ama en azından bir süre bekleme, bir umut etme şansı var, ücretlinin öyle bir şansı da yok. Yani ücretliler lehine bir düzenleme hiç yapılmadığından adaletsizlik burada başlıyor. Sermaye gelirlerinde de önemli istisnalar ve muafiyetler var vergi sistemimizde. Bu adaletsiz sistemin sonucu gelir vergisinin yükü de ücretlinin üstünde kalıyor. Vergi sistemi öncelikle yeniden düzenlenmeli ve daha adaletli bir hâle getirilmeli, bunu da belirtmek istiyorum burada.
2021 vergi düzenlemelerine baktığımızda da en büyük beklentinin, bu 1 trilyon 58 milyarlık vergiden en büyük beklentinin gelir vergisi, özel tüketim vergisi ve ithalde alınan katma değer vergisi kalemlerinde olduğunu görüyoruz. Bu kalemler toplam vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 57'sini oluşturuyor. Bu özel tüketim vergilerine baktığımızda, aşağı yukarı, petrol ve doğal gaz ürünlerinden, motorlu taşıtlardan -son zamanda ciddi anlamda bir zam yapıldı- tütün mamullerinden çok yüksek oranda bir verginin alındığını görüyoruz.
Şimdi, bir başka konuya geçeceğim. Yine bu 2021 yılı teklifinde vergilere baktığımızda, burada konaklama vergisi görünüyor 1 milyon TL'lik. Hâlbuki biz konaklama vergisini geçtiğimiz hafta çıkardığımız bir kanun teklifiyle 1/1/2022'ye erteledik. Şimdi, vergi hesaplarınız tutmayacak yani bunlar da tutmayacak. Gördüğünüz gibi yapılandırmalar oldu, bu 1 milyonluk vergi zaten bir yıl daha ötelendi. Aslında bu vergi konulurken de dikkatli olunması gerektiği konusunda uyarılarımızı yapmıştık ama hiç dinlenilmedi. Şimdi ötele ötele bakalım nereye kadar ötelenecek?
Diğer bir konu; çeşitli indirimler, muafiyetler, istisnalar, vergi ertelemeleri yoluyla vazgeçilen vergi borçları dediğimiz vergiler var. Yine bütçede açıklanan rakam, 230 milyar liralık bir vergi kaybı öngörülmüş. Şimdi, ödeme gücünün düşük olmasını da şu andaki ortamda... Neden? Üretim yok, satış yok, insanların cebine para girmiyor; şu yapılandırmayla belki birazcık nefes alacaklar. Onun dışında, yine bu direkt aldığınız tüketim vergileri dışında vergileri toplamakta sıkıntı yaşayacaksınız. Yani bu vergi gelirlerindeki hesabın da tutmayacağı ortaya çıkıyor.
Şimdi, işte "Bu bütçe halkın bütçesi değildir." diyoruz çünkü mevcut faiz ve borç yüküyle tüm halkı ve gelecek nesilleri de borçlandırmış durumdasınız. Yani bir ülke olarak, Türkiye olarak bir borç batağının içindeyiz, bütün veriler bunu gösteriyor. Bugüne kadar hep enflasyon rakamlarıyla oynayarak da emekli, memur, işçi maaşlarına zamları gerçek enflasyonun altında yaptınız. Yani bu yolu seçtiniz, daha aldıkları zam ceplerine bile girmeden enflasyon karşısında eridi ve en fazla ezilen kesim, aslında bu anlamda ücretli bütün kesimler sürekli ezildiler, sürekli aldıkları maaş enflasyon karşısında, artan döviz kurları karşısında erimiş durumda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, lütfen tamamlayın efendim.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Ek süre istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - En fazla ezilen kesimlerden biri de emekliler. DİSK-AR Raporu'na göre Türkiye'de emekli aylık ve geliri alan en düşük yüzde 20'lik dilimdeki 2,6 milyon emekli ve hak sahibi 763 TL'yle, ikinci dilimdeki 2,6 milyon emekli ise 1.252 TL'yle yaşamaya çalışıyor. Türkiye, Avrupa ülkeleri içinde emekliler arasında gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülkedir. Yani bu mudur Türkiye profilimiz? Olması gereken bu mudur? Sizin sunumlarınızda açıkladığınız, söylediğiniz profili yansıtıyor mu söylediklerimiz? Nedense sizlerin söylediği rakamlar ile bizlerin söylediği bir noktada hiç buluşamıyor maalesef ama bunlar da hayatın gerçekleri. İşte asıl gerçekler bunlar.
Yatırım politikası açısından bir değerlendirme yapmak istiyorum hızlıca. Şimdi, 2020 yılına bakalım: 2020 yılı başlangıç ödeneğinde sermaye giderleri 56,6 milyar TL'ydi, sunumunuzda "Yıl sonunda 86,7 milyar gerçekleşeceğini bekliyoruz." dediniz. 2019 yılı bütçesinde ise sermaye giderleri başlangıç ödeneği 54,4 milyar, yıl sonu gerçekleşmesiyle 38,8 milyar olmuş. Aslında 2019'da azalması, 2020 bütçesinde de yeterli oranda yatırım bütçesi ayrılmamış olması üretimde azalmayı etkiledi. Üretimde azalma da istihdamdaki azalmayı tetikledi ve işsizlik arttı. Yani yapılan bütçeler işsizlikle mücadele bütçesi olmadı, tam tersine işsizliği artıran, istihdam alanlarını daraltan bütçeler oldu. Bugün gerçek işsizlik oranı yüzde 30'a yaklaştı -TÜİK verilerine hiç değinmiyorum- geniş anlamda işsiz sayısı 10 milyona yaklaştı, hatta 10 milyonu geçti. Türkiye ekonomisinin yeni istihdam yaratamıyor olması, aksine var olan istihdamın da kaybedilmesinden de en fazla genç nüfus etkileniyor. Şimdi, 15-29 yaş arası her 3 gençten 1'i işsiz yani yaklaşık yüzde 25 orana tekabül ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, lütfen tamamlayın Sayın Emecan.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Eğitim sistemindeki çarpıklık da genç işsizliğin artışında büyük etken. Geçen hafta, 50 yaş üstüyle birlikte 25 yaş altı gençlerin tam zamanlı çalışma haklarını, kıdem tazminatı haklarını da ellerinden aldık -aldınız daha doğrusu, biz almadık- yani işsizlik verileri üzerinde makyajlama yapmak adına aslında gençleri güvencesiz çalışmaya mahkûm ettiniz. Bunu söylemek istiyorum ve emeğin de giderek ucuzlamasına neden olan politikalarınızın sonucudur aslında bu. Verdiğimiz beyin göçü giderek artıyor, bu alınan yanlış kararlar bu beyin göçünü daha da fazla artıracak. Bunun da altını çizmek gerekiyor. Yani gençler gitsin mi istiyorsunuz? Bu soruyu da sormak gerekiyor.
2021 bütçesinde yatırımlara ayrılan payı değerlendirdiğimizde de 2021 yılında sermaye giderlerine 103,7 milyar TL ayrılmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Tamamlayın.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Toparlıyorum Başkanım.
Bunun yüzde 83 gibi yüksek bir oran olduğunu sunumunuzda yine söylediniz ama dolar kurunun 8 TL'yi aşması -yine oraya geleceğim- yüksek iç ve dış borç yükü, faiz yükü karşısında bu yatırımları yapmak da gerçekten zor olacak. Kaldı ki bütçenin geneline baktığımızda yaklaşık yüzde 7,7'sini oluşturuyor yatırımlara ayrılan bütçe.
Yine bütçe rakamlarına baktığımızda, yatırımların olması gereken bakanlıklar yani en fazla pay ayrılan bakanlıklar arasında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yok, Ticaret Bakanlığı yok. Mesela, bugün sabah dağıttığınız için detaylı inceleyemedik ama bu Cumhurbaşkanlığı Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar kitabına şöyle bir baktığımız zaman, yatırımların sektörel dağılımını hemen çok kısaca belirteceğim: Ulaştırma ve haberleşmeye yüzde 30,6 pay ayrılmış, tarıma yüzde 8,6; eğitime yüzde 14,3; sağlığa yüzde 7,5; afetlere yüzde 0,2 pay ayrılmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Şimdi, burada yatırıma ayrılan, zaten çok düşük olan yüzde 7,7 payın aslında bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu gerçeklerle örtüşmediğini de görüyoruz. Yani bugün ülkede hangi sorunlar var? Millî eğitimde yaşadığımız sorunlar var. Bir EBA sistemini bile oturtamamışken, millî eğitim alanında bu kadar sorun yaşanırken, tarım da aynı şekilde, ithalata dayalı tarım bu kadar yoğunlaşmışken, çiftçimiz maliyetler altında bu kadar ezilirken yani bilemiyorum, tarıma, eğitime... Sağlık; dünya üzerinde aşıyla ilgili bu kadar, bir sürü çalışma yapılırken Türkiye'de pandemiyle ilgili mücadelede büyük şehir hastanelerinin şaşaasını övmek yerine acaba sağlığa da daha fazla yatırım bütçesi ayrılamaz mıydı? Buradaki yatırım bütçelerinin dengeli de dağıtılmadığını görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Emecan, kesmek zorundayım.
EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Son cümlelerimi söylüyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, Millî Eğitime yüzde 15,7 pay ayırmışsınız, geçen sene yüzde 16,1'miş, aslında düştüğünü bile görebiliyoruz.
Son olarak, işte, bu nedenle diyoruz, hazırlanan bütçeler halkın bütçesi değil, faiz lobilerinin bütçesi, bir borç ve faiz ödeme bütçesidir. Bu nedenle bu bütçenin halkın değil, şatafatın, sarayın ve ihtişamın bütçesi olduğunu söylüyoruz; halktan kopuktur, bihaberdir. Her bütçe konuşmasında karşımıza çıkan bir cümle var, "İtibardan tasarruf olmaz." deniliyor. Bir ülkenin itibarı saraylarıyla, şatafatlarıyla değil, demokrasisiyle, özgürlükleriyle, insan haklarıyla ve refah düzeyiyle ölçülür. O yüzden, siz eğer yoksul vatandaşlarınıza aş, iş veremiyorsanız o zaman bu ülke itibarlı bir ülke olamayacak demektir.
Ben yine de her koşulda 2021 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.