KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Meclis Başkanı, Sayın Sayıştay Başkanı, Sayın Kamu Başdenetçisi, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri, burada bize hizmet eden Meclisimizin çalışanları; herkesi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, demokratik ülkelerde çok önemli olan 3 kurumumuzun bütçesini görüşeceğiz. Demokratik ülkelerde meclisler çok önemlidir; Sayıştay çok önemlidir çünkü tüyü bitmemiş yetimin hakkını kovalar, yolsuzlukları yakalar, o yolsuzlukların tekrar kamu bütçesine dönmesinin sağlanması için önemli bir araçtır. Kamu Başdenetçiliği demokratik ülkelerde çok önemlidir. Eğer o ülkelerde bir yürütme yoldan çıktıysa, vatandaşını gadre uğratıyorsa, Kamu Başdenetçisi dimdik dikilir orada ve yürütmeye "Dur." der, "Sen burada vatandaşın hakkını ihlal ettin." der ve dimdik dikilir, sesini yükseltir.

Değerli arkadaşlar, eğer biz demokratik bir ülke olsaydık, şu anda Meclis de Sayıştay da Kamu Başdenetçiliği de çok daha önemli kurumlar olurdu ve bu kadar haksızlığın, yolsuzluğun olduğu günlerde Meclis Başkanı, Sayıştay Başkanı, Kamu Başdenetçisi çok daha fazla kamuoyunun önüne dikilirler, hem haksızlıklar hem insan hakları ihlalleriyle ilgili seslerini yükseltirlerdi. Arkadaşlar, bakın, yürütme yoldan çıkmış durumda, hak ihlalleri yapıyor, yolsuzluklar var ama bunlara "Dur." diyecek, fren olacak mekanizmalar yoldan çıkmış durumda.

Bakın, biz bu sisteme, tek adam rejimine geçtik, ne yaptık? "Şoför sensin." dedik. Şimdi, şoför gaza basıyor sürekli. Arkadaşlar, şoför gaza basıyor ama kamyonun her yeri dökülüyor; bütün şanzımanı dökülmüş, şasesi dökülmüş, her yeri dökülüyor ama o hâlâ gaza basıyor. Ya, bu noktada fren mekanizmalarının devreye geçmesi lazım. Eğer o fren mekanizmaları devreye geçmezse, işte o kamyonda veya o otobüste bulunan herkes büyük bir felaketle karşı karşıya kalabilir. Şu anda Meclisimiz o fren görevini yerine getirmiyor, bunda da baş sorumlu Meclisimizin Başkanıdır. Hepimiz sorumluyuz ama Meclis Başkanı bu anlamda fren olabilecek herhangi bir duruş maalesef sergilemiş değildir görevine başladığı günden beri. Daha çok, Cumhurbaşkanının törenlerinde kendisini görüyoruz, Cumhurbaşkanının açıklamalarının yanında görüyoruz ama yürütmeye "Dur, burada yanlış yapıyorsun." dediği herhangi bir açıklamayı görmedik. Bakın, Amerikan Başkanı Trump sistemi zorluyor, öyle değil mi? Ama Kongrenin başında olan Pelosi her seferinde çıkıyor, "Sen burada Anayasa'yı ihlal ediyorsun." diyor. Ya, bu ülkede Anayasa Mahkemesi kararı uygulanmıyor, birisi çıkıp da "Sen burada yanlış yapıyorsun." dedi mi? Demedi. Hak ihlalleri var, Meclis Başkanımızın bir kere bile fren olmak yönünde tek bir açıklamasını duyduk mu? Hayır, duymadık. Sayıştay, elinden gelen mücadeleyi vermeye çalışıyor ama bakın, Kamu Başdenetçisi, Sayıştayın denetimden sorumlu Başkan Yardımcısı geçen yıl görevden alındı ya, Sayıştay üyeleri korkuyla o raporları yazıyor, biliyor musunuz? Çünkü yazdıkları her açıklamadan sonra üzerine baskı gelmiyor mu Sayıştayın zannediyorsunuz siz? Ama ona rağmen zor şartlarda görev yapmaya çalışıyorlar. Eminim, çok daha fazlasını gösterebilirlerdi yolsuzlukların ama baskılar sonucu biz yalnızca yolsuzlukların kırıntılarını görebiliyoruz.

Kamu Başdenetçisi... Ya, bu ülkede arkadaşlar, 2 vatandaşımızın helikopterden atıldığına ve birinin hayatını kaybettiğine dair iddialar var. Ya, birisi hayatını kaybetti; iddia değil, hayatını kaybetti. Bakın, işkence görmüş, kemikleri kırılmış. Helikopterden atıldı veya atılmadı, 2 vatandaş güvenlik görevlilerince köyden alındı ve sonuçta birisi öldü, bütün kemikleri kırılmış vaziyette, diğeri de hayat mücadelesi veriyor. Ya, böyle bir şey inanın, demokratik bir ülkede olsa Kamu Başdenetçisi hemen o köye gider, hemen; ilk uçağa atlar, o köye gider, hiçbir başvuru beklemez. "Ya, burada acaba kolluğun, güvenlik güçlerinin bir hak ihlali var mı?" diye bakar. Aynı ülkede Meclis ne yapar? Hemen bir komisyon kurar, öyle değil mi? Hemen bir komisyon kurar. Bütün partilerden temsilciler hemen o köye giderler, köylüleri dinlerler, hayatta kalan vatandaşımızı dinlerler; şu yüzü gözü mosmor, kemikleri kırılmış, hafızasını kaybetmiş vatandaşımızı -şu anda hafızası yerine geliyor- onu dinlerler. Ne yaptı bizim Meclisimiz bu iddialara karşı? "Devlet öyle şey yapmaz." diyor Cumhurbaşkanı Yardımcısı, buna karşı sessiz kalıyor.

Arkadaşlar, Allah'ınızı severseniz bu devletin gadre uğratmadığı herhangi bir kesim varsa şu anda ayağa kalksın lütfen, desin ki: "Beni gadre uğratmadı." Mütedeyyinleri mi gadre uğratmadı bu ülke, bu devlet? Milliyetçileri mi gadre uğratmadı? Solcuları mı gadre uğratmadı? Sosyalistleri mi gadre uğratmadı? Cumhuriyetçileri mi gadre uğratmadı? Kimi gadre uğratmadı bu yüz yılda bu devlet? Hadi çıksın "Şu yüz yılda benim ait olduğum kimliğe ve benim ait olduğum inanca bu devlet hiçbir haksızlık yapmamıştır." desin bakalım. Diyemez çünkü hepimizi gadre uğrattı, hepimizi dönem dönem gadre uğrattı. Şimdi güçlü olduğunu düşünenler diyorlar ki: "Ya, ben iktidardayım, benim Başkanım da Cumhurbaşkanı. E, bu devlet nasıl olsa şu anda bize bakıyor." Ya, böyle diyenleri biz gördük. Ya, geçmişte de çok güçlü olduklarını iddia edenler, başbakanlar, cumhurbaşkanları oldu; devletin gadre uğrattığı vatandaşlarımızın yanında olmadı ama sonra onlar da gücünü kaybettiler çünkü iddiayla söylüyorum; demokratik bir rejim kurmadığımız sürece hiçbirimiz güvende değiliz, siz de güvende değilsiniz Cemal Bey, siz de güvende değilsiniz Uğur Bey. Eğer ki bugünlerde bu devletin yoldan çıkmasını frenleyecek mekanizmaları güçlü tutamazsak, kurumları ayağa kaldıramazsak hiçbirimiz güvende değiliz arkadaşlar.

Ya, bakın, demokrasimizi konuşuyoruz öyle değil mi? Meclisimiz 100 yaşında arkadaşlar. Ya, 100 yaşında bir Meclisin itibarı ne durumda bunu sorgulamayacak mıyız? Ya, devletimiz 97 yaşında, değil mi? 100'üncü yılına doğru gidiyoruz, 2023 hayalleri kuruyoruz. Allah'ınızı severseniz arkadaşlar, İran da cumhuriyet ya, Kuzey Kore de cumhuriyet. Şimdi "Biz cumhuriyetiz." diye övüneceğiz de nasıl bir cumhuriyetiz, bunu şapkayı önümüze koyup düşünmeyecek miyiz? Mesele cumhuriyet olsaydı, İran ile Kuzey Kore'nin de övünmesi lazımdı; mesele, demokratik cumhuriyet arkadaşlar. Demokratik bir cumhuriyet miyiz biz ya? Deyin ki: "Biz demokratik bir cumhuriyetiz." ben şimdi konuşmamı durduracağım. Değiliz. Demokrasi demek tek adama bütün güçlerin, yetkilerin verilip geri kalan bütün fren mekanizmalarının yok edilmesi değildir; demokrasi, bütün kurumların güçlü bir şekilde ayakta olduğu, denge ve denetim mekanizmalarının işlediği rejimdir. Biz de iki yüz yıldır Türkiye'de bunun mücadelesini veriyoruz, insanlık da bin yıldır bunun mücadelesini veriyor.

Parlamentolar niçin var arkadaşlar ya? Niçin bu bütçeyi geçireceğiz, bilmem kaç milyar lira? Niye bu millet bize, 600 vekile maaş veriyor? Niye? "Padişahım çok yaşa!" demek için mi veriyor? Hayır. İşte, krallar ve padişahlar tek güç olarak kaldıkları zaman ülkelerinin başına belaları açtıkları için parlamentolar var. Kimden vergi toplanacağına, kimin düşman ilan edileceğine parlamentolar karar versin diye parlamentolar var. Çünkü krallar ve padişahlar vergileri salmışlar "10 ton buğdayın 5 tonunu vergi olarak alacağım." demiş padişah, vatandaş ezilmiş veya "Şu düşman." demiş "Bu düşman." demiş "Hadi, onunla savaşacağız." demiş, bütün kaynaklar silaha gitmiş, ülke yıkımlar yaşamış. İşte bunlar dursun, kimin düşman olacağına, kimden vergi alınacağına parlamentolar karar versin diye parlamentolar var arkadaşlar. Biz bu görevimizi yapabiliyor muyuz? Haydi çıkın deyin ki: "Yapabiliyoruz." "Şu bütçe hakkı Meclisindir." diyelim. Ya, Parlamentolar için, demokrasiler için olmazsa olmaz 2 hak vardır; -bakın, geri kalan pek çok hakkı sayarım- biri, söz hakkıdır, söz. Söz hakkımız var mı arkadaşlar? Vatandaşımız bir "tweet" atıyor, sabahında, gecesinde polisler yatağından alıyor. Böyle bir ülke şartlarında yaşıyoruz. Bütçe hakkımız var mı? Arkadaşlar, bütçe hakkımız var mı? Parlamentolar, bütçeyi kullanır, halktan yana, vatandaştan yana bütçeler çıkması için kullanır. Saray, adaletsiz bütçeler göndermiş olabilir; saraydan, savaştan, yandaştan yana bütçeler göndermiş olabilir ama biz, halktan yana bütçeyi yapmak için sorumluyuz. Böyle bir yetkiniz var mı? Maalesef yok. Saraydan gelen fermanlara yalnızca mühür basıyorsunuz arkadaşlar, oysa yapmamız gereken, sarayın yanlışlarını düzeltmek, ona fren olabilmektir. Bakın, bu anlamda demokratik mücadele tarihinde tek adamları frenleyecek mekanizmaları güçlendirmek gerekir arkadaşlar.

Ben Meclis Başkanımıza soruyorum, Sayıştay Başkanımıza, Kamu Başdenetçimize soruyorum: Kendinizi güçlü hissediyor musunuz? Gerektiği yerde ayağa kalkıp fren olabiliyor musunuz? Hayır, olamıyorsunuz. Soruyorum açıkça, cevabını da bekliyorum: Nerede fren oldunuz? Nerede fren olması gerekir?

Bu Meclis yasaları yapıyor mu Sayın Meclis Başkanı? Bu Meclis mi yasaları yapıyor? Ben beş yıldır milletvekiliyim, her yıl artan oranda saraydan gelen fermanlarla yalnızca bu Meclisin gündemi belirleniyor. Bu Meclisin gündemi saraydan belirleniyor. Saray, fermanları gönderiyor, milletvekillerine imzalatılıyor ve milletvekilleri bilmediği torba yasaları burada savunmak durumunda kalıyorlar. Böyle miydi vadettiğiniz şey, hani "Başkanlık sistemine geçince güçlü Meclis, güçlü Parlamento olacak." diyordunuz. Güçlü müyüz gerçekten? Bu yasalar burada bir mutfakta mı hazırlanıyor, yoksa sarayın koridorlarında mı hazırlanıyor? Hepsi sarayın koridorlarında hazırlanıyor ve Meclis, sarayın bir noteri olarak görülüyor. Burada yalnızca sarayın fermanlarına mühür basılması isteniyor. İşte, bundan dolayı üzüntü duyuyorum Türkiye'nin bir milletvekili olarak. Halisane duygularla milletvekili olduk, hepimiz. Ülkemizde demokrasi olsun, barış olsun, huzur olsun, refah olsun diye milletvekili olduk ama görevimiz yapılmıyor. Eğer görevimizi yapamıyorsak niye bu bütçeyi çıkarıyoruz arkadaşlar? Bakın, 1867'den beri parlamentolarımız var, Parlamentomuz ne durumda?

Bakın, değerli arkadaşlar, Meclisimiz yetmiş yıllık politik sürecinde, hikâyesinde -yani çok partili politik hikâyesinde, onu söylüyorum- en zayıf dönemini yaşamaktadır, iddia ediyorum yani darbe dönemleri haricinde en zayıf dönemini yaşamaktadır, bundan daha zayıf bir Meclis olmadı, Meclisin bu kadar az önemsendiği bir dönem olmadı. Geçmiş bütçe görüşmelerine bakın, şu andaki duruma bakın. Az önce Meclis Başkanımız konuşurken şurada bir tek Meclis TV vardı, eskiden burada bütün kameralar dizilirdi, bütün kameralar dizilirdi. Şimdi, Meclis Başkanımız konuştu, Meclis TV de gitti Meclis Başkanım. Bakın, Meclis TV de gitti. Niye? Vekilin bir önemi yok ya. Oraya her gün bakanlar diziliyor, bakanları çekiyorlar. Bakın, burada Bütçe Başkanımız bir iki kamerayı koyuyor, bakanları çekiyorlar, havuz medyasına servis ediyorlar, akşam da deniliyor ki: "Bakanımız şöyle dedi, ülkemiz uçuyor, her şey şahane, demokrasimiz muhteşem." Bunu gösteriyor. Sonra? Vekiller konuşuyor. Vekillerin bir önemi yok ki, kim önemser ki! O kameralar gidiyor, akşam başka haber yok. Milletimiz de zannediyor ki ekonomimiz uçuyor, demokrasimiz şahane.

Muhalefetin olmadığı bir demokrasi olabilir mi? Muhalefetin görmezden gelindiği, muhalefete düşman hukukunun uygulandığı bir demokrasi olabilir mi? Bugün muhalefete düşman hukuku uygulanıyor, başta HDP olarak bütün muhalif partilere düşman hukuku uygulanıyor.

Siz, Sayın Meclis Başkanı, bu düşman hukukları uygulanırken ne yaptınız, Meclisin itibarını korumak için ne yaptınız, Musa Farisoğulları'nın, Leyla Güven'in, Enis Berberoğlu'nun vekilliğinin düşürülme talimatı geldiğinde ne yaptınız? Eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek gibi şunu dahi yapamadınız, "Ben bunu dönem sonuna bırakıyorum, yargı süreci henüz tamamlanmamıştır, ben bunu okutmuyorum." diyemediniz çünkü talimat öyle gelmişti. Çünkü, bakın, değerli arkadaşlar...

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Çiçek'le ilgili söylediğin yalan Sayın Paylan, yalan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yalan siz söylüyorsunuz, yalan siz söylüyorsunuz.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Nasıl ben söylüyorum? Yalan! Söyle hadi, ben sana tarih söyleyeceğim.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Dönem sonuna bıraktı, aynen, şahitleri var, şahitleriyle söylüyorum.

Sayın Başkan, niye açtınız sesini Meclis Başkanımızın, niye açtınız?

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Tabii, ama bu kadar yalana tahammül olmuyor yani.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yalancı sizsiniz efendim, yalancı sizsiniz.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Nutkun güzel, yayın da yapıyorsun nutkunla ilgili, tribünlere...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yalancı sizsiniz, yalancı sizsiniz efendim.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Tarih söyle, hangi dönemin sonuna bırakmış sayın arkadaşım? Yok.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bir saniye efendim, bir saniye...

Devam edin Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Niye sesi açtınız?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Paylan, devam edin.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Goethe diyor ki: "Bir laf işitince bir anlamı olduğunu zannedersin." ama kelime kalabalığından ibaret, bir çuval kelime, bir anlamı yok.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen arkadaşlar, kayıtlara girmesi açısından...

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Halktan korkuyorsunuz.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ne alakası var halktan korkmayla! "Cemil Çiçek dönem sonuna bırakmıştır." diyor, bu yalan.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Başkan... Sayın Başkan...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Dönem sonuna bıraktı, bırakmadı mı?

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bırakmadı, bırakmadı.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bıraktı, bıraktı.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, aktaracak, anlatacak.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Bırakmadı. Tarih söyle kardeşim, tarihler var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Allah Allah!

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Meclise ne zaman gelmiş, hangi dönemin sonuna bırakmış?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Okutulmadı, okutulmadı.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Hadi... Ben sana söyleyeceğim tarihleri ve yalan olduğunu göstereceğim sana. Tarihler var.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Aynen iade ediyorum.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Başkan...

Arkadaşlar, bir saniye...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Aynen iade ediyorum. Belgeleriyle, bilgileriyle getireceğim ben de size.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Paylan...

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Bu kadar da korkmayın ya!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sonuç olarak...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Paylan... Sayın Paylan...

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Bu kadar da halktan korkmayın!

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Ne diyorsunuz ya ne! Konuyla ne alakası var halktan korkmanın? Ay ne kadar tuhaf ya! Düğmeye basıyor, teypten olduğu gibi, teyptenmiş gibi konuşuyor.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, müsaade edin.

TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Cemil Çiçek dönem sonuna bıraktı mı bırakmadı mı... Bıraktı mı bırakmadı mı, konumuz bu. Alakası yok, saçma sapan, şiir okur gibi konuşuyor.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Başkan...

Arkadaşlar, bir saniye...

Sayın Paylan...

(AK PARTİ sıralarından "Şımarık!" sesi)

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Şımarık sensin, doğru konuş.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen... Bir saniye...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Niye bağırıyorsun?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Terbiyeni takın! Terbiyeli olacaksın!

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen...

Sayın Paylan, siz sorunuzu sorun ama bu tür ithamda bulunmayın.

Buyurun Sayın Paylan.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Bir milletvekiline parmak sallayamazsınız!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Siz "Terbiyesiz!" diyebiliyorsunuz. Ne dediğimi anladınız mı?

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Parmak sallayamazsınız!

AYŞE KEŞİR (Düzce) - İndir o parmağını!

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Keşir...

Arkadaşlar, lütfen...

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Bana "Terbiyesiz!" diyemezsiniz. Savunun bakalım bir kadın vekili, savunun.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Terbiyesizlik yapıyorsun!

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Terbiyesizlik yapıyorsunuz hepiniz!

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Aydemir...

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Bir erkek bana "Terbiyesiz!" diyor, siz bir kadın vekili savunamazsınız, öyle bir cesaretiniz yok!

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen...

Sayın Paylan, lütfen devam edin.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, bakın, dört dakika konuşmamdan gitti. Ayrıca şunu söyleyeyim...

Sayın Başkan, beni dinler misiniz lütfen.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Dinliyorum.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, ben konuşurken bir iddiada bulundum.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Siz iddia değil, ithamda bulundunuz. Doğrudan sorunuzu sorabilirsiniz. Sayın Paylan, şunu diyebilirsiniz ki...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Evet, ithamda da bulunabilirim Sayın Başkan ama o sırada Meclis Başkanı bağırmaya başladı ve mikrofonunu açtınız. Bu mudur sizin adaletiniz?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Hayır, kayıtlara geçmesi açısından...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - O zaman ben de her bağırdığımda benim mikrofonumu açın.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Tamam, mikrofonu açıyorum gerekirse.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hayır, her bağırdığımda mikrofonumu açın. Hangi vekil bağırırsa onun mikrofonunu açın o zaman. Böyle bir şey var mı? Böyle bir usul var mı?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, beş dakika bitti, lütfen düzeltir misiniz süreyi.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sizin yönetiminiz ile ülke yönetimi aynı. Diktatör...

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Ne diyorsunuz siz ya! Siz ne diyorsunuz hanımefendi ya, ne diyorsunuz siz!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sonra cevap hakkını kullanabilir.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Ne diyorsunuz?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Dediğimi anladınız.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen haddinizi bilin! Yerinize oturun. Süreniz geldiğinde söz veririm konuşursunuz o zaman. Böyle bir konuşma üslubu olmaz. Haddinizi bilin!

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Siz de bilin! Herkes haddini bilsin!

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Paylan, buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, altı dakika sürem gitti, lütfen baştan alır mısınız?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Paylan, süreniz zaten doldu. Şu anda on yedi dakika süre geçti.

Siz devam edin, ben gerekeni yapacağım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, yedi dakikadır tartışma sürüyor.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bana talimat veremezsiniz, ben gereğini yapacağım size.

Lütfen devam edin.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, haşa! Niye talimat vereyim? Adaletini arıyorum.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Siz süreyle ilgili bana bir şey ifade etmeyin. Siz devam edin.

Evet, buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Meclis Başkanı, bakın, sonuç olarak ne oldu? Siz bu kararı okuttunuz, daha üzerinden iki ay geçmeden Sayın Milletvekili Enis Berberoğlu'yla ilgili, Anayasa Mahkemesi bir karar verdi, öyle değil mi? Haksızlığı teslim etti, "Burada bir haksızlık var." dedi ve "Vekilliğinin düşürülmesi doğru değildir." dedi.

Yani sonuç olarak, sarayın talimatlarıyla belli yasal uygulamalar devam ediyor, başta HDP'li milletvekilleri olmak üzere pek çok milletvekiline dönük devam ediyor. Ama geçmişte Tayyip Erdoğan'ın da maruz kaldığı, geçmişte pek çok milletvekilinin maruz kaldığı, Refah Partili milletvekillerinin maruz kaldığı, pek çok partili milletvekilinin maruz kaldığı siyasi operasyonlara, bakın, o günün muktediri kimse onların eliyle yürütülen siyasi operasyonlara karşı Meclis bir irade ortaya koymuştur çoğu zaman ama bu dönemde siz o iradeyi ortaya koyamadınız, ben bunu söylüyorum. Yani, bir siyasi operasyon var; yargıyı bir sopa olarak kullanıyor, yargı eliyle muhalefeti sindirmeye, susturmaya çalışıyor. Bu noktada Meclisin milletvekillerine, muhalefete sahip çıkması gerekirken siz bu siyasi operasyonlara yol verdiniz. O dosyaların hepsini siz de biliyorsunuz, dokunulmazlık dosyalarının niçin gönderildiğini, niçin kaldırıldığını, Selahattin Demirtaşların, Figen Yüksekdağların, pek çok arkadaşımızın bu siyasi operasyonlar çerçevesinde nasıl tutuklandığını, geçmiş milletvekillerimizin Mecliste yaptığı faaliyetlerden dolayı, burada yaptığımız konuşmalardan dolayı yargılandıklarını ve mahkûm olduklarını, bu çerçevede hapiste tutulduklarını biliyorsunuz. Eğer ki muhalefet partileri bu çerçevede siyasi operasyonlara maruz kalıp hapse atılıyorsa o Meclisin itibarı olamaz. Milletin iradesi bir bütündür arkadaşlar. Siz, biz birbirimizin düşmanı değiliz, yalnızca siyasi rakipleriz, hepimiz bu milletin huzuru ve refahı için mücadele veriyoruz. Şöyle bakabilirsiniz: "Ya, o HDP'li milletvekili efendim, onun dokunulmazlığı kaldırılsın, hapse atılsın." Emin olun, bakın, emin olun, bugün HDP'li diye sessiz kaldığınız zulüm yarın gelip sizi bulacak, hep böyle olmuştur, hep böyle olmuştur. Bütün Meclis deneyimlerimizde, 1867'de, 1908'de hep şöyle yapmıştır bu devlet: Birilerini düşman ilan etmiştir, herkesin o safta durmasını salık vermiştir, o gün onu dövmüştür, bir gün Ermeni'yi dövmüştür, bir gün Kürt'ü dövmüştür, bir gün mütedeyyini dövmüştür, bir gün solcuyu dövmüştür ve herkesin diğer safta durmasını salık vermiştir ama gün gelmiştir diğeri de dayak yemiştir, mütedeyyin de dayak yemiştir, solcu da dayak yemiştir. Bu açıdan, Türkiye'nin çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı ve çok düşünceli, çok ideolojili bir ülke olma gerçekliği bu Mecliste yansıtılmalıdır. Bunu korumadığımız zaman... O zaman tek ses olsun. Tayyip Erdoğan ne diyorsa onu alkışlayan bir Meclis olduktan sonra, tek ses, tek renk, tek dil olduktan sonra bu Meclisin ne anlamı var arkadaşlar? Çok sesliliği korumayacaksak, muhalefeti korumayacaksanız Sayın Meclis Başkanı, niçin bu Meclis var? Tek parti dönemlerini eleştiriyordunuz arkadaşlar, tek ses olan tek parti dönemlerini. Ya, yine tek sese doğru gidiyoruz; muhalefetin sesi kısılmaya çalışılıyor, muhalefete operasyonlar çekiliyor, 6-7 Ekim olaylarıyla ilgili operasyonlar çekiliyor. Arkadaşlar, 6-7 Ekim olaylarında, 6 Ekim akşamı partimizin MYK'si bir çağrı yaptı, o akşam herkes basın açıklamasını yaptı ve evine döndü, bakın, herkes evine döndü. O akşam kimsenin burnu kanamadı, kimsenin burnu kanamadı.

NİLGÜN ÖK (Denizli) - Kaç kişi öldü?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Devam ediyorum, anlatıyorum. Kimsenin burnu kanamadı.

7 Ekim günü Tayyip Erdoğan "Kobani düştü düşecek." dedi olaylar ondan sonra başladı. Provokatörler devredeydi, darbe dinamiği devredeydi arkadaşlar. Hani, siz o darbecilerin bu Meclisi bombaladığına inanıyorsunuz değil mi? İnanıyoruz hepimiz, bombaladı değil mi?

NİLGÜN ÖK (Denizli) - "İnanıyorsunuz." ne demek?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Hep beraber inanıyoruz, doğru, inanıyoruz, gördük, yaşadık.

Ya, 6-7 Ekimde aynı darbecilerin halkımızı katlettiğine niye inanmıyorsunuz? Niye inanmıyorsunuz? Biz 6 Ekim akşamı protesto çağrısı yaptık, anayasal hakkımız.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Yasin Börü'yü kim öldürdü?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - 6 Ekim akşamı hiçbir olay olmadı, hiçbir olay olmadı, hiçbir ölüm yok, kimsenin burnu kanamadı.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Doğru konuşacaksın!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - 7 Ekim günü Tayyip Erdoğan "Kobani düştü düşecek." dedi, paramiliter güçler, bu devletin karanlığı devreye geçti. İnsanlarımız...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Paylan, lütfen son sözlerinizi alalım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Kaç dakikam var Sayın Başkanım?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Efendim, son sözlerinizi alayım lütfen.

Buyurun.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, bir iki konuya hemen değinip bitiriyorum çünkü Sayın Başkan, süreyi bilmediğim için hemen bitiriyorum, iki dakika içinde toparlıyorum.

Sayın Başkan, soru önergeleri veriyoruz. Bakın, binlerce soru önergesi gönderiyoruz. Siz bunları "6-7 Ekim 1955 programı" demişsin, "işkence iddiaları" demişsin, "Ankara gar katliamı" demişsin, "asimilasyon" demişsin, "Roboski katliamı" demişsin veya "yargısız infaz" demişsin diye -kaba ve yaralayıcı olarak- geri gönderiyorsunuz. Sonra arkadaşlar, biz bunları düzeltip, tevil edip... Yani nasıl düzelteceksek? "Katliam" demeyeceksek ne diyeceğiz Ankara gar katliamına? Tekrar gönderiyoruz. Siz bir sansür mekanizması olarak orada işliyorsunuz bu çerçevede ve sansürün süzgeci son derece sıkı, maalesef o süzgeçten geçmiyor çünkü siz öylesiniz, demokratik bir anlayışınız yok o anlamda. Ama bakın, binlerce soru önergesi veriyoruz, biliyorsunuz bunların yüzde 10-15'i cevaplanıyor. Gelen cevaplara bakıyor musunuz? Hani, bir de sansür uyguluyorsunuz ya. Damat bey bana bir cevap gönderdi, link veriyor, link, link. Diyor ki: "Şu linkten bakabilirsin." Bakıyoruz linkte ne var? Kendi konuşması var. Ya, damat bey, ben diyorum ki...

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - "Damat bey" ne demek?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, kendisi "Gurur duyuyorum." dedi.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Kim o damat bey?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tamam, Berat Albayrak.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Kim bu damat bey? Ayıp bir şey yahu!

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, Damat Ferit de vardı, şey de vardı. Allah Allah! Ne olacak yani?

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, kendisi "Gurur duyuyorum." diyor.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Gurur duymak ayrı şey, "damat bey" demek ayrı şey.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - "Gurur duyuyorum" diyor. "Gurur duyuyorum" diyor.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar...

Sayın Paylan, kimse onun ismini söyle.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tamam, Sayın Berat Albayrak.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Onun bir Bakanlık görevi var, "Hazine ve Maliye Bakanımız" niye demiyorsun? "Bakanımız" niye demiyorsun, böyle ifade kullanıyorsun?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Maliye Bakanımız Sayın Berat Albayrak dedi ki... Ben soru sormuşum, saatlerce çalışıyorum o soru önergesini; biliyorsunuz, günlerce çalışıyorum; görürsünüz, benim önergelerime bakın. Bakın, arkadaşlar, bana linkle cevap veriyor Sayın Meclis Başkanı. Peki siz, ben bir "katliam" dedim diye geri gönderiyorsunuz da o dalga geçen bakanların sorularını niye geri göndermiyorsunuz? Niye Meclisin itibarını korumuyorsunuz? Niye süresinde cevap verilmeyen sorularla ilgili, Sayın Şener'in dediği gibi "Arkadaş, hemen bu cevabı gönder." demiyorsunuz, diyemiyorsunuz? Böyle bir gücünüz yok mu?

Son olarak da Sayın Başkan, bu bütçe emekten yana bir bütçe değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, son cümlenizi alalım efendim, son cümlenizi.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Keşke cilaları, boyaları değil de bu Meclisin çalışanlarıyla ilgili birkaç cümle edebilseydiniz. Bu anlamda 4/D'lilerin hâlâ haklarının eşitliği sağlanabilmiş değil. 4/A, 4/B, 4/C, 4/D'li çalışanlarımız var, bunlarla ilgili niye "Hakkaniyetli düzenleme yaptık." diye açıklama yapmıyorsunuz? Bu çalışanlar, emekçiler 2 bin lira maaşla... Çıplak maaşı 2 bin lira olan insanlar var, asgari ücretin altında olan insanlar var. Bu Mecliste emek adaleti sağlanamazsa nerede sağlanabilir? Stenografların sorunları var Sayın Başkan, niye bunlarla ilgilenmiyorsunuz? Önce bu Mecliste emeğin adaletini sağlayalım ki her yerde bu sağlansın. Neden bununla ilgili irade ortaya koymuyorsunuz Sayın Başkan? Bununla ilgili sorularımı iletiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.