| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Sayıştay Başkanlığı c) Kamu Denetçiliği Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 28 .10.2020 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok değerli Başkanı, kamu kuruluşlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlarım.
Öncelikle, konuşmama başlamadan önce, bu gece malum Mevlit Kandili. Mevlit Kandili'nin kutlu olmasını temenni ederim, inşallah milletimize esenlikler getirir.
Ayrıca, tabii TBMM bütçesini görüştüğümüze göre Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 100'üncü yıl dönümünün de ulusumuza kutlu olmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Dünyadaki tek "Gazi Meclis" diyoruz Başkanım. Elhak öyledir, biz de kabul ediyoruz. O zaman sadece... Gazi olmasa bile zaten meclislerin itibarı korunmalı ama Gazi Meclis olduğuna göre, Gazi Meclisin itibarının korunması konusunda çok çok daha dikkatli olmalıyız.
Şimdi, öyle midir? Yani bugünkü sistemde Meclis ne kadar fonksiyoneldir? Bugünkü sistemden önceki sistemde ne kadar fonksiyoneldi? Bunlara bakmamız lazım. Her geçen gün, yalnız şunu net bir şekilde görüyoruz ki her geçen gün Meclis fonksiyonunu, itibarını biraz daha yitiriyor ve hatta her geçen gün biraz daha yürütmenin egemenliği altına giren bir Meclis var. Bunu kimseyi suçlamak için filan söylemiyorum ben. Bu, kişilerden de biraz hani Meclis tarafı olarak, yasama tarafı olarak bizim dışımızda da belki gelişiyor ama mutlaka her birimizin de bu konuda, ben kusurları olduğunu, geçmişten beri gelen kusurları olduğunu düşünüyorum.
Şimdi yeni Anayasa "Bu yeni sistemde işte kanunla belirtilen konularda kararname çıkartılamaz." deniliyor ama şimdi biz dikkat ederseniz... Tabii, bu çok net değil, yani ne kadarı kanunla belirtilmiş, nasıl olmuş? Ama buralarda hep kararnameden tarafa doğru işin yontulduğunu görüyoruz. Mesela bu konuda Meclisin itibarı diyorsak, Anayasa hükmü varsa bu konuda biz de Meclis olarak çok dikkatli olmamız lazım.
Tabii, şimdi bu konuda Meclis Başkanı olarak siz yalnız başınıza ne yapabilirsiniz onu bilmiyorum. Tabii, Meclis olunca bir tarafta iktidar grubu var, efendim, Mecliste çoğunluğu var. Yani her şey tabii çoğunluktan ibaret sanan bir anlayış içerisinde bu yönetildiği zaman, zaten yapılacak bir şey yok. Yani o çoğunluk Anayasa'nın çiğnenmesi konusunda da, efendim, el kaldırabilir. O zaman, diğer taraf ne kadar feryat ederse etsin bir şey yapma imkânımız yok bizim muhalefet partileri olarak. Burada Sayın Başkanım size epeyce bir fonksiyon düşüyor Meclis Başkanı olarak. Tabii iktidar grubunun geçmişteki bir milletvekilisiniz, şu anda tarafsızsınız ancak bu dengeyi koruma, kollama görevinin daha fazla sizin üzerinizde olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bu konuda sizden, bu anlamda daha fazla gayret bekliyoruz.
Şimdi, arkadaşlar da gündeme getirdiler, soru önergeleri diyoruz. Soru önergelerine işte cevap verileni var, verilmeyeni var. Bizim mesela ben sordum şimdi, biz İYİ PARTİ Grubu olarak 3.058 tane soru önergesi vermişiz. 2.007'sine cevap verilmiş, yani yüzde 65 cevaplanma oranı. Fena bir oran değil, tabii yüzde 100 olması lazım çünkü İç Tüzük'te yazan hükümler var ama bundan daha önemlisi, kendi verdiğim soru önergelerinden biliyorum inanın cevapların hiçbirisi cevap değil. Ya, insanı çok incitiyor. Biz bir şey soruyoruz ve uğraşıyoruz, soru sormak için benim çalıştığım kadar soruya cevap vermek için çalışmıyorlar. Böyle bir şey olmaz. Yani bizi bu kadar, bu kadar dikkate almayan bir yürütmeye bizim Meclis olarak hepimizin, hepimizin karşı çıkması lazım. İktidar grubu, muhalefeti, Başkanı... Yani buradaki herkesin karşı çıkması lazım. Herkes görevini yapsın. Yani biz daha iyi denetlersek ülke daha iyiye gider, onlar daha başarılı olur, iktidar daha başarılı olur. Hiç denetlenmeyen, Meclis tarafından veya diğer organlar tarafından denetlenmeyen bir iktidarın başarılı olması gibi bir şey olamaz, hatalarını göremez. Elbette biz sorular soracağız, onlar cevaplar verecek, bunlara bakacağız ama yani hiç dikkate almayan... Hadi link falan diyorlar, benim link başıma gelmedi işin doğrusu, o da bir garip. Ama biz bir soru soruyoruz, tamamen farklı şeylerden bahseden cevaplarla karşı karşıya kalıyoruz, hatta icraatın içindene dökülüyor iş; olmaz bu, yani oradaki sorulara cevap vermek lazım.
Şimdi, Sayın Başkanım, Meclisin bütçe hakkına sahip çıkmamız lazım. Bakın, artık âdet hâline geldi, hepimiz de kanıksadık. Yani bütçede verilen ödeneklerin artık rakamlarını bile çıkarma ihtiyacı hissetmiyorum çünkü hangi yıla bakarsanız bakın, yüzde 10-15, belki 20, ödeneklerin üzerinde harcama yapılıyor. Burada muhalefet buna feryat ediyor ama burada buna bir şey yapmak lazım, nasıl yapılacak, buna bir çözüm bulmamız lazım. Ek ödenek kanunu diye bir şey unutuldu. 90'lı yıllarda -hatırlıyorum ben; tabii tutmazdı o zaman da, tutmayabilir ama- ek ödenek için Meclise gelir, iktidar bir hesap verirdi, bir şeyler anlatırdı; şimdi onların hiçbirisi yok. Dolayısıyla bunun üzerine düşmemiz lazım, bunu kanıksamamamız lazım. Yetkisinin üzerinde Hükûmet borçlanıyor, Allah'tan orada, en azından kanun için, gecikmeli de olsa geldi ama Meclisin verdiği, kanunla verdiği yetkinin üzerinde yürütme otoritesi borçlandı. Bakalım, bununla ilgili Sayıştay ne yazacak gelecek yıl? Belki geçmiş yıl da oldu, onu hatırlamıyorum.
Fonksiyonel sınıflandırma kaldırıldı, burada feryat ettik. "Şimdi, bu daha az veri görmemizi sağlayacak, geçmişle bağlantı kopacak. Uluslararası bir standardın dışına çıkılıyor." dedik. Bununla ilgili olarak yani bu bütçe hakkı Meclisinse ve fonksiyonel sınıflandırma da bütçenin bir alt kategorisiyse buna hepimizin bakması lazım. Bundan sonra, inanın, milletvekilleri olarak, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak biz çok daha az irdeleyebileceğiz bütçeyi. Oysa program bütçeden kastımız ve muradımız, bizim milletvekilleri olarak, hani fonksiyonel sınıflandırma çok teknik, buraları belki anlayamayabiliriz ama program bazlı bir sistemle bu takviye edilirse ondan sonra daha fazla... Çünkü programlar dediğimiz bir politika, öncelikli politikalara isabet eden programların konulması lazımdı. İnceleme fırsatınız belki olmamış olabilir, "Cumhurbaşkanlığı" diye program var, "meteoroloji" diye program var. Program bütçeden anladığımız bu değil Sayın Başkanım, bunlara sizin de müdahale etmeniz lazım yani hiç olmazsa dostane söylemeniz lazım. Yani hakikaten bu yapılan yanlış. Yani bunun bu ülkeye faydası yok. Bütçeler zaten en fazla iki yıl daha durur, bunlar gidecek ama verdiği tahribat kalacak; olmaz. Cumhurbaşkanlığı isminde... Allah aşkına, hiç kimse rahatsız olmuyor mu arkadaşlar? "Meteoroloji" diye program olur mu? Bir program dediğiniz şey nedir? Türkiye ekonomisinin verimliliği artırılacaktır; bunu biraz daha tafsilatlı yazarak, program böyle olur. Konu başlıkları program hâline geldi. Niye fonksiyoneli kaldırdık? Çünkü fonksiyonel uluslararası bir sınıflandırmaydı, orada altını bozamıyordun, orada her şeyi görüyorduk. Şimdi, burada daha öznel bir şey, Türkiye'ye özgü bir şey olacak, program deyince öyle. Öyle ya, bir ülkenin programıyla bizim... Herkesin sorunları farklı; kimisinde veba salgınına program yapılır, kimisinde de HIV virüsüyle mücadele için program yapılır. Artık, şimdi bundan sonra -yok zaten- hiçbir şeyi göremeyeceğiz ve biz buna Meclis olarak sessiz kaldık. Feryat ettik Bütçe Komisyonunda, sesimizi duyan olmadı. Hiç kimse, Allah rızası için "Ya, yanlış yapılıyor arkadaşlar..." Hani bizim yanımızda konuşmuyorsunuz, kapalı kapılar arkasında "Yapmayın, bu ülkeye bir yararı yok bunun." diye kimse diyemedi. Bir kısım şeyleri gizlemek, üstünü örtmek için koskoca bir sistem değiştirildi ve bize de bu, şeytan sağdan yaklaşır misali güzel bir şeymiş gibi takdim edildi. Bundan sonra nasıl denetleyeceğiz, Meclis olarak denetleyeceğiz ya, Sayıştay nasıl denetleyecek, ben bunu bilmiyorum.
Şimdi, inanın, itimat edin, yürütmenin tamamen egemenliği altına girmiş bir Meclis ve yasama organıyla karşı karşıyayız. Ya, memur istiyoruz. Şimdi, memur pozisyonlu 3 danışman hakkımız var, değil mi? Strateji Bütçe Başkanlığından 1 uzman istedim. Yani nitelikli, kaliteli bir uzmanla çalışalım diye arzu ediyoruz, her milletvekilinin böyle bir arzusu var. Bana uzman vermedi Strateji Bütçe Başkanlığı "Hizmetine ihtiyacımız var." diye. Benden sonra -biz ayartmış olduk- başka bir kurum istedi, oraya muvafakat verdi. Meclis bu kadar mı önemsiz? Buna nasıl sessiz kalabiliyoruz? Geçmişte bizim aklımız çıkıyordu Meclisten bir şey geldiği zaman. Bakın, ben uzmanı istiyorum, vermiyor aynı Strateji Bütçe Başkanlığı -çok nitelikli bir çocuktu- ondan sonra onu Sanayi Bakanlığı istedi, oraya verdiler. Böyle bir şey olabilir mi? Yani o zaman yasaysa bunu yasa yapalım. "Hakkımız var, verilebilir." denilmiş ama her şeyin bir teamülü var, gelenekleri var. İnanın, bizim çok ihtiyacımız olan birisini Meclis istemişti, biz o çocuğu vermiştik çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisidir burası, Gazi Meclistir, yasama organıdır. Elbette, biz kendimiz eleman yetiştiremiyoruz... Ben nereden eleman alacağım? O zaman, ben organizasyon yapacak, oradan buradan, işte şoförlük yapacak, bilmem ne yapacak adam... Tamam, bir kısmı öyle, onu küçümsemiyorum, o da ihtiyaç ama nitelikli iş yapalım istiyoruz, kaliteli bir şeyler hazırlayalım, ben bir tane uzman istiyorum bana uzman verilmiyor Sayın Başkanım. Bu sizi incitmiyor mu? Ben çok inciniyorum, inan çok inciniyorum. Yani öbür tarafta oturan, inanın, bir daire başkanı kadar şurada milletvekillerinin, milletin vekilinin forsu yok, bir şeyi yok. Ben buna hakikaten çok üzülüyorum, neyse ya.
TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Aldığınız 3 personel içinde mi?
ERHAN USTA (Samsun) - 3'ü içerisinde efendim, 3'ü içerisinde.
TBMM BAŞKANI MUSTAFA ŞENTOP - Görevlendirilmek üzere mi?
ERHAN USTA (Samsun) - Görevlendirilmek üzere eleman istiyorum, verilmiyor. Böyle bir şey olabilir mi? Ve bunu bizim arkadaşlara sordurdum; ya, bu normal mi arkadaş, bir sorun sizin ilgili birimlere, idari mercilere, kim yapıyorsa diye. İşte, "Verilmeyebilir efendim, yetkisi var." deniliyor. Yani herkes kabul etmiş bunu; böyle bir şey olmaz ya. Ya, iyi iş yapalım istiyoruz, burada bir iyi niyet var, kaliteli iş yapalım için bunu yapıyoruz. Yoksa ben de işte başka bir yerden başka bir eleman getirtebilirim.
Şimdi, kanun yapma diyoruz, yeni sistem var, Allah hayırlı uğurlu etsin. Ben de olumlu oy kullandım, o günah bana yeter, onu da söyleyeyim ama madem bu sistemi kurduk o zaman bu sistemi... Bakın, ben bunu, İsmail Kahraman Bey -tam gidişi esnasında, yılını hatırlamıyorum ama- Sayın Bahçeli'yi ziyaretine geldiğinde orada söyledim, Sayın Bahçeli'yle Binali Bey'i ziyarete gittiğimizde orada söyledim, Meclis Başkan Vekillerinin, Grup Başkan Vekillerinin hepsine söyledim. Efendim, Kumbuzoğlu'na 30 defa söyledim belki. Ya, hiçbir şey yapamıyorsan bir çalıştay organize et de fikirlerimizi söyleyelim dedik.
Şimdi, ne var? Bir sistem kurduk değil mi, yeni bir sisteme geçildi; artık bundan sonra kanun tasarısı yok, kanun teklifleri gelecek. Buradaki komediyi, gelin, bir gün izleyin siz isterseniz Sayın Başkanım. Siz hakikaten çok değer verdiğim bir insansınız, ağabeyimizsiniz ama bu eleştirileri kişisel olarak algılamayın, ben makamınıza yönelik eleştiriler bunlar.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Komedi ağır olmuyor mu?
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, komedi değil mi? Başkan için söylemiyorum. Niye ağır oldu?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Biz kendimize aldık yani.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, devam edin Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Tiyatro diyelim, olur mu?
Komedinin neyi ağır ya? "Terbiyesiz" diyorsunuz, neler söylendi az önce şu hanımefendiye ya. Yani şimdi konuşturmayın beni. Şimdi "komedi" demişiz, ayıp oldu... Komedi ya, komedi, komedi!
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Usta, ciddi bir iş yapıyoruz.
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, karışma! Her defasında şunu yapma!
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen...
ERHAN USTA (Samsun) - Bak, beni kimseyle karıştırmayın, ben burada herhangi birisi değilim. Beni kimseyle karıştırma, bana karşılık verme.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Senin farkın ne? Senin ne özelliğin var?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar... Sayın Usta...
ERHAN USTA (Samsun) - Haddin olmayan bir konuda bana karşılık verme kardeşim. Yapma Allah aşkına ya! Komedi demişiz, ağır olmuş ya! Ya, yaşadığımız şey ağır, ağır; bunu anlamaya çalış.
DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Az, az...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Senden mi terbiye alacağız?
ERHAN USTA (Samsun) - Evet, bana laf edemezsin, tamam mı? Ben kimseye laf etmiyorum, kimse de bana laf edemez. Farkım var tabii ki.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Diğerlerinden farkım var ne demek?
ERHAN USTA (Samsun) - Onu anlamış olman lazım. Başkasıyla karıştırma, başkasına bir şey demiyorum, bana cevap verme, ben sana cevap vermiyorum.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - "Diğerleriyle beni karıştırma." demek ne demek?
ERHAN USTA (Samsun) - Konuşma!
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, Sayın Başkanım, birisi... Böyle iş mi olur ya, böyle iş mi olur!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Senin ne özelliğin var?
ERHAN USTA (Samsun) - Özelliklerimi herkes biliyor benim, konuşma.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Aydemir, Sayın Usta lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) - Komedi demişiz, Allah aşkına... Yani bu komediyi burada yaşıyoruz, o yaşadığımızdan arkadaşlar alınmıyor, bunun komedi diye ifade edilmesinden... Sonra, komedi kötü bir şey değil ama yapmamız gereken komedi değil, hayatın gerçekleri var.
Buraya, Sayın milletvekilleri, yeni sistem gereği geliyor. Şimdi, ya, Allah aşkına kim burada kendisi kanun teklifi hazırlayabiliyor? Bu gelen kanun teklifleri için biz hazırlıyoruz, bizim başka imkânımız yok zaten ama, diğerleri için... Burada yapılması gereken şu: Bakın, bu kadar önemli ve isabetli bir şeyi dahi eleştiren bir iktidar grubu var, Allah hayırlı uğurlu etsin.
Şimdi, Sayın Başkanım buranın alt yapısını güçlendirmemiz lazım. Az önce rakamlar verdiniz, çok güzel, yasama uzmanlarının sayısı arttı ama bu yasama uzmanı meselesinin dışında bir meseledir. Bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurumsal kapasitesinin şu seviyede olması lazım bana göre. Birincisi, yani bir defa burada bir sektörel organizasyon yapmamız lazım, sektörel bir yapılanmaya gitmemiz lazım. Burada turizm sektörü uzmanı olması lazım, imalat sanayi sektörü, kültür uzmanı, efendim enflasyonla ilgili uzman... Niye? Türkiye'nin sorunlarını bir defa teşhis etmesi lazım Türkiye Büyük Millet Meclisinin. Onların nasıl çözüleceğini... Projeksiyonlar yapabilmesi lazım ve onların nasıl çözüleceğine ilişkin politika önermesi lazım. İşte, bunları yapan kurumsal bir alt yapımız olursa o zaman bizler, sizler yani iktidar grubu tabii daha çok, onların getirdiği ve hakikaten o zaman çünkü... Bakın, komedi dediğim bu. Madem bu sistem "Artık hükûmet bir şey gönderemez, ayırdım ben bu erkleri tamamen bu anlamda." diyor, o zaman buranın yapması lazım. Buranın yapması demek tabii hükûmetin şeyini dikkate almamak değil, hükûmetin de çağrıyı net bir şekilde yapması lazım. Hükûmetin şöyle bir açıklama yapması lazım, atıyorum, Maliye Bakanının efendim, işte, Türkiye'nin sıkıntıları büyüyor, şöyle oluyor, böyle oluyor, vergilerle ilgili biz yasama organının şöyle bir düzenleme yapmasını talep ediyoruz, bekliyoruz demesi lazım. Yani onu hiç demeden, açıklama yapılıyor "Vergileri artıracağız." deniyor, 2 arkadaşımız imza atıyor, geliyor buraya, neyi savunduğunu bilmeden arkadaşlarımız birtakım şeyleri savunuyorlar. Yani bundan o arkadaşların da incinmesi lazım, kim olursa olsun incinmesi lazım.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - "Neyi savunduğunu bilmeden..." falan hakaret değil mi?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar...
Sayın Usta, şu ifadeleriniz doğru değil...
ERHAN USTA (Samsun) - Yani ne var burada Sayın Başkanım? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
NİLGÜN ÖK (Denizli) - "Neyi savunduğunu bilmeden..." demek ne demek?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bir saniye Sayın Usta...
Bir saniye arkadaşlar...
Bakın "Neyi savunduğu bilmeden..." diye... Arkadaşlarımız geliyor, burada...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ya, böyle bir şey var mı ya!
ERHAN USTA (Samsun) - Peki, neyi savunduğunu biliyor olsunlar Başkanım, tamam.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Böyle aşağılanmaz ki!
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Peki, geri alıyorsunuz.
ERHAN USTA (Samsun) - Yani bu tartışmaya girmek istemiyorum, ne olduğunu herkes biliyor zaten. Burada yalan konuşmak caiz nedense, ben anlamıyorum.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ne yalanı konuşuyoruz?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yalanı sen konuşuyorsun!
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, lütfen...
Sayın Usta, lütfen tamamlayınız.
ERHAN USTA (Samsun) - Kim dedi bana "yalancı" diye? Allah Allah! Yapmayın böyle bir şeyi ya!
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Usta...
Arkadaşlar, lütfen...
ERHAN USTA (Samsun) - Ne yalanı konuşuyoruz? Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz ya?
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Sen söylüyorsun.
ERHAN USTA (Samsun) - Yalanı kim konuşuyor? "Yalanı sen konuşuyorsun." diyor ya.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar...
ERHAN USTA (Samsun) - Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz ya!
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yalanı kim konuşuyor herkes görüyor.
ERHAN USTA (Samsun) - Arkadaşlar, ben yalan konuşmam, kimsenin de bana "Yalan konuşuyor." demesine müsaade etmem. Böyle bir şey olmaz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar lütfen...
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, her şeye bir sözünüz var ya!
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Başkan...
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Ya, söz vereceğim arkadaşlar, bir saniye.
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, söz alın birazdan, cevap verin bunlara.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Yalan söylemekle itham ediyorsunuz, oysa ağızınızdan çıkan...
ERHAN USTA (Samsun) - Neyle itham ediyorum?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Yalan söylemekle itham ediyorsun! Bu ne demek ya?
ERHAN USTA (Samsun) - Başkan gelinceye kadar bekleyelim.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar... Arkadaşlar...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Bize dediğinizi siz kendiniz yapıyorsunuz ya!
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Ök...
Evet, lütfen tamamlayınız Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Bu şartlarda neyi konuşacağız Sayın Başkanım?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun, tamamlayın.
ERHAN USTA (Samsun) - Neyi konuşacağız bu şartlarda?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, uygun, temiz bir lisanla konuşacağız hepimiz.
ERHAN USTA (Samsun) - "Meclisin kurumsal kapasitesini artıralım." diyoruz, karşı çıkıyor iktidar grubu. Neyini konuşacağız bunun?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Ya, karşı çıkmak değil, temiz bir lisanla konuşalım diyorum ben.
ERHAN USTA (Samsun) - Neyini konuşacağız bunun?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar...
ERHAN USTA (Samsun) - Böyle bir şey var mı ya? Böyle bir şey var mı Sayın Başkan ya? Siz de buna müsaade ediyorsunuz.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Usta...
ERHAN USTA (Samsun) - Başkan Bey gelsin, ondan sonra konuşalım, muhatabımız yok.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, Sayın Aydemir, nedir?
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, ben devam edeceğim konuşmama.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bir saniye efendim, mesele nedir?
ERHAN USTA (Samsun) - Konuşmama devam edeceğim.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, hatibin sözü bitmedi, arkadaşa söz veremezsiniz, Tüzük'e aykırı.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Tanal, kime söz verdim?
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Konuşmayı bıraktı.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, bırakmadım, Meclis Başkanı burada olmadan konuşmamız doğru olur mu? Başkanın normalde aramızda olması lazım.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Kime söz verdim? "Talebiniz nedir?" diye soruyorum, söz mü verdim?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bu, o anlama geliyor.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sormaya hakkım yok mu?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bu, o anlama geliyor.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Gelin, o zaman siz oturun, siz yönetin.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Hatibin sözü bitmedi ki, sözünü kesemezsiniz.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Talebiniz nedir Sayın Aydemir?
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Ara verdi, hatip kendi isteğiyle ara verdi.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ya arkadaşlar, bugün niye saldırgan davranıyorsunuz, anlamadım sizi.
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Siz niye savunuyorsunuz ya!
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sükûnete davet ediyorum sizi ya!
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Komisyon üyesi değilsiniz...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - İktidar partili, AK PARTİ'li olmanın...
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet arkadaşlar, sakin olun. Sakin olun arkadaşlar.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Sayın Tanal, size mi kaldı sükûnete davet etmek?
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Hayret bir şey ya!
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, bakın, neticede burada asıl, esas odak noktası...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Sayın Başkan, burası kimsenin yeri değil, burası babasının...
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Tanal...
Burada esas mesele, tabii, Meclisin kurumsal yapısının güçlendirilmesi. Yani bu konuda katkı sağlamak isteyen arkadaşlarımız varsa katkı sağlayalım ama bunu temiz bir dille yapalım, uygun bir lisanla yapalım, yapıcı bir dille yapalım.
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, bu dilde ne var arkadaşlar?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Dolayısıyla, buradaki temel yaklaşımımız neticede Meclisin daha güçlü olması, kurumsal yapısının daha da güçlü olması.
ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, iktidar grubunun çığırtkanlığından etkilenip benim dilime bir şey söyleyemezsiniz, istirham ederim.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, bir şey...
ERHAN USTA (Samsun) - İstirham ederim, bu dilde bir şey yok. Bu dilin neresinde bir kirlilik var?
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - "Çığırtkanlık" falan, böyle laflar düzgün laflar değil.
ERHAN USTA (Samsun) - "Komedi" dedik diye üzerimize saldırıyor arkadaşlar.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, çığırtkanlık...
ERHAN USTA (Samsun) - Evet, çığırtkanlık yapıyorsunuz.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Arkadaşlar, doğru bir şey değil.
ERHAN USTA (Samsun) - Evet, çığırtkanlık yapıyorsunuz! Ne yaptığınızı zannediyorsunuz? Gelin, bu taraftan bir bakın bakalım yaptığınıza.