KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Sayıştay Başkanı, Kamu Denetçiliği Kurumu Başkanı, değerli bürokratlar ve vekiller, basının değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Meclis 100'üncü yılını pandemi koşullarında kutlamaya çalışıyor. Bir kısım etkinlikler ertelendi, bir kısım etkinlikler de pandemi koşullarında olabildiğince yapılmaya çalışılıyor. Aslında 100'üncü yıl için ayrılan bütçede Meclisin ne kadar anlamlı olduğu ve ne kadar iyi işler yapıldığı konusunda çalışmalar düşünülüyordu, etkinlikler düşünülüyordu. Sadece Ankara'da, bu binada değil, Türkiye'de ve dünyada da bunun duyurusu düşünülüyordu. Niçin? İşte, Orta Doğu'da bir model var, bir meclis kurulmuş. Bu meclisin Türkiye'de yaşayan kesimlerin, inancı olsun, etnik yapısı olsun, kimliği olsun birçok kurumu temsil ettiği düşünülmüş ve hâlâ o fotoğraflar gösterilmekte, sergiler açılmakta.

Geldiğimiz aşamada, -aslında bunu, Sayın Başkan, siz de biliyorsunuz, birçok arkadaşımız da- "27'nci Dönem" diyoruz, belki de bizim 27'nci Dönemdeki vekillerin özelliği yeni sistemin birinci dönemi, Cumhurbaşkanlığı sisteminin birinci dönemi olması. Burada en büyük görev, hepimize, bütün seçilmişlere düşen görev Meclisi daha da anlamlı kılmak, daha işlevli göstermek. Niçin? Çünkü seçime gidilirken, sistem değişikliğinde, rejim değişikliğinde şöyle bir iddia vardı, neydi? Meclis daha iyi çalışacak, daha denge ve denetlemeden sorumlu olacak, kuvvetler ayrılığına dikkat edecek, uzlaşma çok iyi gelişecek, yasalar çok iyi hazırlanacak ve bağımsızlık konusunda hiçbir şüphe duyulmayacak. Ama şu anda çıktığımızda, şu bahçenin dışına çıkıp taksi durdurduğumuzda bile, baktığında kravatımıza "Vekil misiniz? Ya, ne yapıyorsunuz? Eski Meclis ile şu andakinin farkı nasıl?" diye yorumlar başlıyor. Türkiye'de bu, siz daha farklı kentlere gittiğinizde, daha farklı bölgelere gittiğinizde, siyasi partinize göre, seçildiğiniz yere göre daha da farklı bir anlama geliyor. Burada eğer Meclis kendisi bunu koruyamıyorsa, yapamıyorsa giderek saygınlığını yitirecek ve giderek etkisini yitirecek ve burada oturduğumuzda bu bütçe konuşmaları, Sayıştay, Kamu Denetçiliği ve diğer şeyler de giderek bir rutine dönüşecek. Burada hepimize büyük görev düşüyor.

Peki, bu dönemde Meclis ne yapmış? Sayın Başkan, şu anda Mecliste 12 siyasi parti var, 12 siyasi parti ve 1 bağımsız arkadaşımız var; sayımız 585 şu anda ama Meclis sadece iktidara çalışıyor. Neden bunu söylüyorum? Yani sözde hepimiz yasa verecektik, arkadaşlarımız çalışma yapmış -yanılmıyorsam Sibel Hanım'ın bir önergesinden- yüzde 96,4 Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerinin verdiği yasalar burada görüşülmüş. Ben bunu Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle filan da mukayese etmiyorum, orada nasıl olmuş, burada nasıl olmuş, Meclisin çalışmaları. Yüzde 96,4. Bu küsurat nedir? Sağlıkta şiddete karşı hep beraber bir yasa teklifi vermişiz, bir tek yasa teklifi iki yıl içerisinde. Bunu bile ele aldığımızda Meclisin ne kadar çalıştığını görürüz.

Bir diğeri, bu kadarlık bir süreçte siyasi partiler dışında... Peki, komisyonlar: 18 tane ihtisas komisyonu var. Yani bu ihtisas komisyonlarına baktığımızda siz Meclis Başkanlığı olarak veya biz bütün hepimiz olarak bu komisyonların hangisi çalışıyor? Çalışırken nasıl çalışıyor? Torba yasa bu 27'nci Dönemde, yeni sistemde bir dönemde en fazla getirildi Plan ve Bütçeye. Sayısını da ben söyleyeyim: Yanılmıyorsam 28 tane torba yasa getirilmiş bu dönem. Yani bu da Meclisin artık ihtisas komisyonlarından vazgeçip "Her şeyi bir torbaya koyalım, oradan geçsin..." Zaten bir analiz yapılmıyor, zaten sivil toplum örgütleri gelmiyor, zaten uzmanlar dinlenmiyor. Arkadaşlarımızın çoğu burada dile getirdi, iktidardaki arkadaşlar gelip burada bu yasaları savunurken de aslında bir yerlerden hazırlanmış, getirilmiş, "Buyurun, oradan savunusunu yapın, sunun." denilmiş ama Meclis eğer aktif olacaksa hepimizin adına çalışması lazımdı, o da yok ve genellikle de bir tek virgül değişmeden gidiyor, bir tek virgül.

Bir diğeri yazılı soru önergeleri, ya zaten sözlü soru önergeleri çıktı. Sayın Başkan, siz konuşmanızda açıkladınız, verileri verdiniz, rakamları verdiniz, aslında bu rakamları verirken de yani Meclis Başkanlığı olarak size bağlı çalışan bürokratların da cevap vermesi lazım. 18.161 tanesine süresi geçtiği hâlde sonra cevap verilmiş. Biz milletvekilliyiz, bir soru sorduğumuzda ona yanıt verilmesi lazım. 18.161 tanesine sonradan cevap veriliyor ve 4 bin tanesi bekliyor. Bu 4 bin tanesinin -az önce arkadaşlarımızın söylediği gibi- siz içeriğine bakmazsanız, o sadece bir fotoğraf veya bir belgeye dönüşür, içeriği yok. Bir vekil soru sorduğunda içeriğini merak ediyor, kendisine gelen problemlerin çözümü konusunda ne yapılacağını, ne yapıldığını merak ediyor. Eğer bakanlar, kurumlar buna cevap vermiyorsa Meclisin burada irade koyması lazım, saygınlığını koruması lazım. Yarın öbür gün bunlara hiç cevap verilmeyecek.

Bir diğeri -bu rakamları lütfen, yani son sunumda- hangi bakanlıklar yanıt vermiş, vermemiş; hangi siyasi partiye göre kaç yanıt verilmiş; hangi siyasi parti kaç önergeyi hangi Bakanlara sormuş, kaç yanıt almış? Ya, bunları da çok merak ediyoruz biz. Çünkü bizdeki verilere göre -mart ayında arkadaşlarımızın sorduğu, haziran ayında arkadaşlarımızın sorduğuna göre- bazı bakanlıklar hiçbir partiye cevap vermiyor, bazı bakanlıklar özellikle bazı partilere cevap vermiyor. Burada bakanlıklar, milletvekillerine cevap vermek zorundadır ve sizin bunun takipçisi olmanız gerekiyor. Siz yapmazsanız burada ayrımcılık oluyor, o zaman bağımsızlık da kalmıyor, Meclisin kendine saygınlığı da kalmıyor.

Bir diğeri, iade. Arkadaşlarımız dile getirdi yani biz araştırma önergeleri için yazılı sorular sorduğumuzda "işkence" geçtiği için iade ediliyor, "katliam" geçtiği için iade ediliyor. Bizim elimizde belgeler var, olmazsa sizlere iletelim, arkadaki bürokrat arkadaşlara iletelim. Bunun kaldırılması lazım ve Sayın Başkan, "kürsü dokunulmazlığı" denilen kavramla, kürsüde konuşabildiğimizi, kürsüde dile getirebildiğimizi biz Meclis Başkanlığı aracılığıyla aynı ifadelerle soramıyorsak bu, Meclisin ayıbıdır. Yani konuşabilirsin, yazamazsın, soramazsın. Bu sadece araştırma önergeleri veya soru önergeleri için değil.

Sayın Başkan, siz de uzun süredir vekillik yapıyorsunuz iktidardaki partilerde. Her dönem derler ki: "TRT Şeş"i açtık, "TRT Kurdî" yaptık ve "Türkiye'de Kürtçe konuşulmuyordu -hep de bu söylenir- cezaevlerini Kürtçe konuşma alanına dönüştürdük." Keşke "cezaevleri" denilmese, başka örnek verilse ama şu da söyleniyor: "Üniversitelerde biz Kürt diliyle eğitim de açtık."

Sayın Başkan, Mecliste Kürtçe bir kelime konuşulsa "Bilinmeyen dil X" diye geçiyor. Ben en az beş kez kullanmışım, şu anda da kullanıyorum. "..."(x)

Yani bu Allah'ın bir nimeti gibi, daha bu kadar fırsat olmaz şehir hastaneleriyle ilgili "X" diye geçti. Geçenlerde Gaziosmanpaşa'da kaymakamın yasakladığı oyunla ilgili "..."(x), "Utanmazlık ve ikiyüzlülük." dedim, burada stenograf arkadaşlar geldi "'...'(x) yazdık." dediler. "..."(x) da yazmışlar. "Bunu nasıl yapalım?" dedim. "O zaman Kürtçe konuşmalara X koyacağız." dediler. Ya Mecliste sizin konuşmanız, benim konuşmam, iktidardaki konuşmalar, Cumhurbaşkanının konuşmaları TRT Kurdî'de Kürtçe söyleniyor, ya orada serbest ve TRT'nin yayını, biz burada konuşunca yasak ve ne gariptir ki Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinden, hepimizin bütçesinden RTÜK'e, TRT'ye para gidiyor. Biz bunu düzeltmezsek... Personele 1 milyar küsur bütçe ayırmışız, orada 3-5 stenograf tutsak -ve bu Türkiye'de 20 milyona yakın Kürt yaşıyor- orada geçse kıyamet mi kopar? Bence ülkenin iç barışına hizmet etmiş oluruz, bu konuları sizden bekliyoruz, bu Meclisten bekliyoruz ve buna herhangi bir yanıt verilmemesi lazım, bunu başlatan iktidarın kendisiydi ve her yerde de gerektiğinde de kendisiyle övünmeye çalışıyor ama siz kendi yaptıklarınızla övünüp, yasakları, kayyumların yaptıklarını, kaymakamların yaptıklarını görmezlikten gelip Mecliste de buna "x" deniyorsa bunun kabul edilebilir bir durumu yok.

Dokunulmazlık meselesi: Sayın Başkan -yani siz dağıttınız, burada, ben dağıtabilirim; sevgili Garo gelip belki daha da aydınlatabilir- Sayın Cemil Çiçek'in bütün siyasi partilere gönderdiği bir kanun teklifi var, bütün hepsine ve gerekçeleri de burada.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın İpekyüz, lütfen tamamlayalım.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Size de arz edebilirim bu kanun teklifini ve sıkışmış ki çünkü bu dosyalar iade edilmiş zaten yani ben Garo Bey geldiğinde... Bunlar bende, Cemil Çiçek'in, ben size bunu sunarım. Burada söylenen şu bütün partiler adına ekleriyle beraber: "Dönem sonuna ertelenmesi." Kanun teklifi bu. Kanun teklifi getirilmiş ve bütün siyasi partilere gönderilmiş. Yani şimdi bunu ben şey için diyorum. Bu Meclisin, 100'üncü yılında bu tartışmalardan vazgeçmesi lazım, herkesin özeneceği, oraya gidip güvenebileceği, dilekçesini gönderip buraya gelip, kapıda beklediğinde, gittiğinde sorununa çözüm bulabileceği... Bu Meclis Türkiye'nin Meclisi ise, bir partilerüstü gibi çalışacaksa öyle yaklaşılması gerekir. Ve bunun en büyük koruyucusu da sizlersiniz orada oturuyorsanız. Ve bu konuda bir baskı, bir engel falan varsa -ki siz hukukçusunuz- bunlarla hep beraber mücadele edelim; burada partilerin üstünde hep beraber mücadele edelim. Buna özen göstermemiz lazım.

Toparlıyorum.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen tamamlayalım efendim.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Arkadaşlarımız söyledi Meclis çalışanlarıyla ilgili. Sayın Başkan, otuz ayın otuzunda süreleri doluyor, sözleşmelerinin süresi doluyor. Plan ve Bütçeye son dakikada bu ülkenin borçlanmasıyla ilgili "Yüzde 100 daha borçlanalım, yetkisini artıralım." teklifi getirildi. Ya, bu Mecliste çalışanlarla ilgili -250 kişi mi ne- otuzuna kadar düzenleme yapalım. Arkadaşlarımızın hepsi dile getirdiler, bunu yaparsak Meclis çalışanlarını sevindirmiş oluruz. Yani şimdi düşünebiliyor musunuz, bahçe lokantayı açtık, oradaki garson arkadaşımız 2.500 lira alıyor. Aynı iş, aynı zaman çalışıyorlar, şoförlük yapıyorlar, garsonluk yapıyorlar, biri 6.000 lira diğeri 2.500 lira alıyor. Bunu adil bir konumda Meclisin düzeltmesi lazım.

Şimdi, Sayıştay ve kamu denetimi yani aslında çok konuşulacak konular var, geçen yıl da konuştuk. Bir kurum, yani kamu denetiminden başlayayım. Yani sağlıkta şöyle bir şey var: Bir yerde şikâyet çoksa, bir yerde hastalık çoksa siz illa o hastanın size gelmesini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Buyurun.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen son sözlerinizi alayım.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Tabii, tabii.

Yani bir yerde içme suyu kirli akıyorsa illa birisinin burada "İçme suyu kirli akıyor, tifo oluyoruz, ishal oluyoruz." diye söylemesine gerek yok. Orada eğer iyi bir sağlık ekibi varsa, sorumluluk hisseden iyi insanlar varsa o zaman der ki: "Ben gideyim inceleyeyim temiz su aksın."

Şimdi Türkiye'de siz ne güzel ilkeler açıklamışsınız "İnsan haklarını yükseltmek, kamuyu bu konuda denetlemek, aydınlatmak." Eğer insan hakları ihlalleriyle ilgili -yani bir çok başlık var- bir işlem yapılmıyorsa, hâlâ insanların evinin kapısı kırılarak girilip, köpek kadınların üstüne saldırılıp dişledikten sonra "Köpeği zapt edemedik." deniyorsa, hâlâ insanlar helikopterden atılıyorsa ve bir şey yapılmıyorsa, buraya gidiliyorsa bu kuruma güven olmaz, başvuru da olmaz. Sizin kendi kendinize sormanız lazım "Niçin CİMER'e başvuru var, niye bana yok? Bunu sormanız lazım.

Sayıştayla ilgili hiç konuşmaya gerek yok çünkü Sayıştay bizim adımıza denetim yapıyor. Yolsuzlukları saptayan değil ama Sayıştay, şu anda Türkiye Varlık Fonundaki kurumları inceleyebiliyor musunuz? Hayır. Para orada, pul orada, her şey orada. Bir kısım kurumları inceleyemiyorsunuz. Bunların tümünün düzeltilmesi lazım.

Saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.