| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Kültür ve Turizm Bakanlığı b) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu c) Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ç) Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü d) Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı e) Vakıflar Genel Müdürlüğü f) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı g) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ğ) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu h) Atatürk Araştırma Merkezi ı) Atatürk Kültür Merkezi i) Türk Dil Kurumu j) Türk Tarih Kurumu k) Kapadokya Alan Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 02 .11.2020 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Öncelikle, İzmir'de meydana gelen depremde yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Deprem sonrası çok hızlı biçimde organize olan başta Jandarma kurtarma ekipleri olmak üzere AFAD, belediyelerimiz ve yardıma koşan sivil toplum kuruluşlarına da yürekten teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, geçtiğimiz yıl konaklama vergisiyle ilgili ve de Turizm Ajansıyla ilgili yasa teklifleri gündemimize geldiğinde, Türkiye'de turizmin süreklilik arz etmediğini, gerek iç koşullar gerek dönemsel olarak Türkiye'nin yaşadığı bölgesel sorunlar gerekse içinde yaşadığımız Covid benzeri küresel sağlık sorunları yüzünden Türk turizminde istikrarlı bir dönem yaşanmadığını söyledik ve bu vergilere karşı çıkmıştık. Görünen o ki karşı çıkma gerekçelerimizin her biri tek tek ortaya çıkıyor. Elimde tutanaklar var, Komisyon çalışmalarında yaptığımız görüşmelerde ifade ettiğimiz bilgiler var. Biz, şimdi, yine konaklama vergisini 2022 yılına erteliyoruz. Ajansla ilgili de, getirmiş olduğumuz Ajansın masraflarının, giderlerinin karşılanması için turizm firmalarından alacağımız bedellerin de nasıl ödeneceği hâlâ bir soru işareti.
Dönemsel olarak, 2016 yılı Türk turizminin çok sıkıntılı olduğu bir yıldı. Bunun temel sebebi de hem 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı tahribat hem de Rusya'yla aramızdaki ilişkilerin yarattığı, Fransa'yla aramızdaki ilişkilerin yarattığı yabancı turistlerin Türkiye'ye girmesiyle ilgiliydi. Öyle ki 2016 yılında Rusya'dan Türkiye'ye gelen insan sayısı 866 bindi, bu, 2019 yılında yaklaşık 7 milyona çıkmıştı. Yani dış politikada ilişkilerin doğrudan doğruya Avrupa Birliği ülkeleri ve bizim diğer yakın komşularımızla ilişkilerimizi çok etkilediğini belirtmek gerekir.
Yine, bu dönemde yani turizmde ciddi sıkıntının yaşandığı dönemde görünen iki tane parametreyi dikkatinize sunmak istiyorum: Bir, bizim içeride demokrasi, özgürlük, hukuk devleti tanımına uygun bir yönetim yapılanması oluşturmamız; iki, dış politikada bölgesel ya da küresel ölçekteki ihtilaflarımızın yabancı ülkelerde yaşayan o ülke vatandaşlarının bunu bir içsel mesele hâlinde görmemesini sağlamamız gerekir. Yani bazı ülkelerle aramızdaki çıkar çatışmalarının giderek ülkelerle aramızda çok ciddi problemlere dönüştüğünü belirtmek istiyorum. Daha bu yıl, 2020 yılı içinde Türkiye'ye gelen turist sayısında Fransızların oranı yüzde 6,8 gibi, bence dönem itibarıyla bakıldığında en yüksek seviyelere ulaşmışken şimdi Fransa'yla ilişkilerimiz... Keza, bütün körfez ülkeleri ve Arap ülkeleriyle ilişkilerimize de baktığımız anda önümüzdeki 2021, 2022 yıllarında da benzer sayıları göreceğiz. Çok ilginç bir örnek vermek istiyorum. 2019 yılında Türkiye'ye gelen turist sayısında ilk 10 içinde bulunan Suudi Arabistan'dan ağustos ayında 69 bin turist gelmişken 2020 yılında bu sayı 360'a düşmüştür. Yani ülkeler arasındaki ilişkilerin aynı zamanda turizm potansiyelini nasıl etkilediğini belirtmek gerekiyor.
Sayın Bakanım, burada, bakanlıkların plan yapmayı çok sevdiğini biliyorum. Yani neredeyse yerel yönetim seçimleri bittikten sonra büyükşehir belediyelerinde görevleri sona ermiş olan ya da ilçe belediyelerinde görevleri sona ermiş olan kimi yetkililer bakanlıklara transfer oldular ve bunlar eskiden elde ettikleri o kenti yönetme alışkanlıklarını şimdi birtakım yasalar ve yönetmeliklerle bakanlıklar üzerinden yapmaya çalışıyorlar. 21'inci yüzyılın demokrasilerinde merkezîleşmenin, merkezin güçlenmesinin hiçbir ülkeye bir katkı sağlamadığını biz biliyoruz. O nedenle, turizm bölgelerinde yani Ankara'nın, Türkiye'nin turizm bölgelerinde yapılacak olan yatırımları bir müteahhidin gidip bir körfezde bir koyu belirlemesi, bir plaj alanını belirlemesi, sonra gelip bunu planlama alanı içine dâhil etmesi ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının da o bölgeyle ilgili bir plan yapmasıyla Türkiye'nin turizm potansiyelini geliştirmemiz mümkün değildir. Bakın, en yüksek olduğumuz 2019 yılında bile Türkiye'de yataklardaki toplam doluluk oranı hiçbir bölgede yüzde 70'lerin üzerine çıkamamıştır. Daha da ilginç bir şey söyleyeyim, 2020 yılı içinde başta İstanbul olmak üzere -çünkü ben İstanbul Milletvekiliyim- turizm firmalarının, turistik işletmelerin takibe düşmüş olan kredi miktarlarında büyük patlama yaşanmaktadır. O nedenle, dönemsel ya da mevsimsel ya da içinde yaşadığımız bu sürece ilişkin zararların ortadan kaldırılabilmesi için turizmin geleceğine bir şans vermek ve turizmin yarattığı bu bütün olumsuzluklardan kurtulabilmesi için de çok uzun erimli bir desteğe ihtiyaç olduğunu görmek gerekir.
Burada, turizm planları yapılırken daha birkaç gün önce yaşadığımız deprem ve fay gerçeğini, yine 2021 yılında bütün ülkemizin yaşayacağı, her yedi yılda bir tekrarlanan Türkiye'nin kuraklık sıkıntılarını dikkate alarak neyi, nerede yapacağımız konusunda büyük ölçekli yani ülke ölçeğinde planlamaya mutlak ihtiyaç vardır. Yani artık, su meselesinde ciddi bir açlık yaşayan Muğla ilimize yeni turizm yatırımları yapmanın Muğla ve çevresinde yaşayacak olan insanlara, yaz ve kış nüfusuna yetecek suyu nereden bulacağımızı mutlaka düşünmemiz gerekir. Sisam Adası'nın açıklarında meydana gelen bir deprem 70 kilometre, 80 kilometre mesafedeki Bayraklı'da ciddi bir tahribat meydana getiriyorsa Ege'deki bütün bu kırık fayların aktif hâle gelmesiyle bu bölgede yapılacak olan yeni yatırımların nasıl sonuçlar doğuracağını şimdiden ifade etmek istemiyorum.
Şimdi, bir başka önemli konu RTÜK. RTÜK Türkiye'de şöyle bir hâle geldi; iktidar tarafından beğenilmeyen bütün yayın organlarının, basın organlarının ve televizyonların cezalandırıldığı bir noktaya geldi. Şimdi, bakın, elimde yeni veriler var, nedir bu? Ekim ayında tüm Türkiye'de... Arkadaşlar siz isteseniz de istemeseniz de kamu bankalarıyla, şirketlerle, bütün özel kurumlarınızla, kendi yandaş kanallarınıza reklam da verseniz, ekonomik destek de verseniz Türk halkı bu kanalları izlemiyor, neyi izliyor? Belli işte, çok sesliliğe izin veren kanalları ve programları izliyor. Elimde 1/11'den başlamak üzere geriye dönük yirmi günlük yayınlanmış olan total gün izlenme listeleri var. Özellikle Halk TV, Tele 1, KRT gibi televizyonlar üzerinde ya da TV5 gibi size göre, iktidarınıza göre muhalif kanallar üzerinde, RTÜK üzerinden yapmış olduğunuz bu baskıcı anlayış dönüyor dolaşıyor, bazı Avrupa ülkelerinden Türkiye'ye gelen turist sayısının azalmasına yol açıyor. Siz gazetecileri hapse attığınızda, siz siyasi parti mensuplarını hapse attığınızda, siz yazarlarınızı hapse attığınızda, siz sansürü daha da yaygın hâle getirdiğinizde bunun bedelini turizm yatırımcıları mutlaka kaybettiği turist olarak görüyorlar.
Bir başka konu da şu: Osmanlı'dan beri yaygın bir kurumumuz var; vakıflar. Bu vakıflarla ilgili gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum; belediyelerin ve kamu kurumlarının bağışlarına ve onların desteklerine bağlı bir vakıf anlayışı hangi dönemden bize kültür olarak aktarıldı? Kendi zenginliğini, kendi servetini vakfetmeyenler belediyelerden, kurumlardan, bakanlıklardan, ihale alandan bağış; belediyeden ruhsat alandan bağış; turizm bölgesinde imar plan tadilatı yaptırandan bağış... E, devlet niye var o zaman? Devlet, alması gereken vergileri kendi alıp bütçe içinde harcamayacak da bu kurulan vakıflar üzerinden mi dağıtacak? İşte, görüyoruz, büyükşehir belediyeleri el değiştirdi, alalı valalı o vakıfların faaliyetleri yüzde 90 sona erdi çünkü hiçbir vakıf yöneticisinin gelirini, servetini oraya vakfetmediğini hepimiz görüyoruz.
Bir başka önemli nokta şu: Danıştay karar verdi; Haydarpaşa ve Sirkeci gibi kent belleğinin önemli hafızası olan kurumların yanlış bir ihaleyle yandaşa peşkeş çekilmesine "Dur!" dedi.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; yerel yönetimler artık kültürel mirasın -Sayın Bakan Yardımcımız da 3 dönem İstanbul'un Perası'nda Belediye Başkanlığı yaptı, kültürün tam merkezinde Belediye Başkanlığı yaptı- tarihsel mirasın korunması konusunda yerel yönetimlerle iş birliği yapmaktan başka çaremiz olmadığını mutlaka görmemiz gerekir. Burada yerelin gücünü ve hızla ulaşma anlayışını mutlaka dikkate almak gerekir.
Bir konu da, emlak vergilerinden alınan kültür tabiat varlıkları fonunun yalnızca anıtsal, dinî yapılar ya da kamu yapıları için değil, sivil mimarlık ürünlerinin kamulaştırılması ve restorasyonunda da mutlaka kullanılması gerekiyor.
Son söz olarak da...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, son sözünüzü alalım.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Turizm gelirlerinin çok azaldığı, Türkiye'ye gelen turist sayısının 30, 40 milyonlardan 10 milyonların altına düştüğü bir dönemde, pandemi dolayısıyla bütün kültürel faaliyetlerimizin durdurulduğu bir dönemde, ünlü bir dörtlüğü söylemek istiyorum yani böyle bir dönemde tabii Bakanlık yapmak, Bakanlık personeli içinde, kurum içinde çalışmak aklıma Karadenizlilerin ünlü dörtlüğünü getirdi: "Cep delik, cepken delik/ Ev daracık oda yok/ Yapardım sana bir mıhlama/ Tava delik yağ da yok."
Teşekkür ediyorum.