KOMİSYON KONUŞMASI

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Peki, teşekkür ederim.

Evet, tabii, bugün Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz, görüşmek için buradayız. Bugüne kadar zaten geçmişten bu yana kadar büyük sıkıntılar içerisinde olan Bakanlığımız hem uygulamaları hem bütçesi konusunda tabii bir de pandemi gibi bir sorunla karşı karşıya kaldı ve bir yıldır da ciddi bir pandemi sürecinde sıkıntılar yaşıyor, bunların farkındayız. Bu yaşananları da tabii dikkate alarak konuşmalarımızı yapacağız ama tabii, bir yıllık bir değerlendirme Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini değerlendirmek için çok yeterli değil ya da bir yıldır yaşanan sıkıntılar çünkü on sekiz yıldır iktidarda oluşunuzdan kaynaklı üst üste gelen sorunların sıkıntılarını yaşıyoruz bugün.

Şimdi, önce ben de bütçe rakamlarıyla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Birçok konuşmacı arkadaşımız bütçenin yetersiz olduğunu söyledi. Hakikaten, baktığımız zaman bütçeden ayrılan payın sadece Bakanlık özelinde -YÖK hariç- toplam bütçenin yüzde 10,9'u olduğunu görüyoruz. Yine yatırımlara ayrılan payın da yüzde 7,6 olduğunu dikkate alacak olursak Millî Eğitim gibi ülkemiz için çok önemli bir Bakanlık olan Bakanlığınıza ayrılan bu bütçe yeterli değil. Aslında bir anlamda şöyle bir benzetme de yapabiliriz diye düşünüyorum: Eğitime erişmede ciddi eşitsizlikler yaşıyor öğrencilerimiz, sanırım Bakanlığınız da bütçeye erişmede bir eşitsizlik yaşıyor. Aslında bunun bir anlamda düzeltilmesi gerekiyor çünkü sunumlarınıza baktığımız zaman hem YÖK Başkanımızın hem sizin ciddi planları, projeleri var ama bu bütçeyle bunların ne kadarını gerçekleştirebilirsiniz, bilemiyorum.

Tabii, bütçenin dışında, baktığımızda -yine sunumunuzdan giderek- çok güzel şeyler anlattınız, birtakım iyileştirmelerden bahsettiniz, sayısal ve oransal artışlardan bahsettiniz ama bu artışları olumlu olarak kabul etsek bile eğitimin niteliğine ve kalitesine nasıl bir yansıması olacak diye baktığımızda aslında bu noktadan Sayın Bakanım değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü sayısal olarak evet, veriler düzelebilir, yüzdeler olarak düzelebilir ama yani toplumun -biraz önce de rakam verildi- 25 milyona yakın insanını öğrencisiyle, öğretmeniyle, kadrolarıyla, velisiyle kapsayan bir yapının yansımalarının ne olduğunu değerlendirmemiz gerekiyor. Örneğin, baktığım zaman ben, bu yansımaları değerlendirmeye başladığım zaman, hakikaten çok ciddi endişeler taşıyorum herkes gibi. Örneğin, eğitimin kalitesini ve niteliğini kadrolarla artırabilirsiniz ama bugün karşımıza çıkan en büyük sorunlardan bir tanesi liyakatsiz atamalar; yandaş usulüne göre yapılan, çaycısından tutun memuruna kadar, rektöründen tutun öğretim görevlisine kadar, öğretmenine kadar ciddi bir yozlaşmayla karşı karşıyayız, ciddi bir ahbap çavuş ilişkisi olduğu burada ortada. Bu kadrolarla mı yapacaksınız bu çalışmaları?

Bir kere, EBA gibi bir sistemde çöktünüz örneğin. Koca bir yaz geçirdik, bu dönemde bütün altyapı hazırlıklarınızı yapmanız gerekirken bunu da yapamadınız. Yani bu da aslında önemli bir kriter diye düşünüyorum ben. Örneğin, şöyle bir baktığımız zaman, 15 milyon 88 bin öğrencisi olan ülkemizde 1 milyon öğrenciye hizmet verecek kadar bir kapasiteyle başladınız. Belki evet, birtakım yatırımlar, birtakım düzeltmeler yapılmış olabilir ama aslında bunun en başta çökmüş olması, ciddi anlamda bir öngörüsüzlük olduğunu, plansızlık olduğunu bize gösteriyor.

Şimdi, yine beni endişelendiren şeylerden bir tanesi, örneğin, MEB'in verdiği fonlar ve iş birlikleri var, yıllardır konuşuyoruz bunları. Mesela, İnsani Yardım Vakfından bahsetmek istiyorum, tipik olarak. Millî Eğitim Bakanlığıyla imzalanan protokol kapsamında 2013'ten itibaren binlerce okula para toplama imkânı verilmiş ve İnsani Yardım Vakfı MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığıyla yaptığı protokoller kapsamında ilkokul, ortaokul, lise, özel okul, Kur'an kursları ve hatta okul öncesi sınıflarına kadar bu işi uzatmış. 2013-2014 eğitim döneminde 2.064 sınıftan "bağış" adı altında para toplanmış. Bu sayı 2016 yılında 8.848 sınıfa yükselmiş. 2014'te de toplanan yaklaşık 8 milyonluk bedel 2016'ya gelindiğinde 29 milyon TL'ye ulaşmış Sayın Bakan. Şimdi, birçok okul müdürü okulunun günlük ihtiyaçlarını bile karşılamak için velilerden para toplama ihtiyacı duyarken, siz bu yetersiz bütçelerinizle okullara yardım bile yapamazken, destek veremezken, bir de öğrencilerin, velilerin bu dernekler ve vakıflar üzerinden sömürülmesine sizler de aracı oluyorsunuz Bakanlık olarak. Örneğin, Karaman'da çocukları taciz iddialarıyla adından bahsedilen Ensar Vakfı var; hâlâ protokolünüz devam ediyor mu, çok merak ediyorum bunu. Yine, bunu bir soru olarak da alırsanız... Bakanlığınızın iktidarınız boyunca protokol imzaladığı vakıf ve derneklerin sayısı kaç? Bu vakıf ve dernekler hangileri? Bu vakıf ve derneklerin hangisine ne kadar bütçe ayrılmıştır? Soru-cevap bölümünde cevap verirseniz çok teşekkür ederim.

Evet, bu sorunlar yaşanırken, tabii, diğer taraftan başka sorunların da devam ettiğini görüyoruz açıkçası. Biraz üniversitelere açıkçası değinmek istiyorum. Sizin sunumunuzdaki gibi Sayın YÖK Başkanımızın sunumunda da aslında çok güzel projeler, çok güzel planlanmış çalışmalar olduğunu görüyoruz ama önce biraz rakamsal olarak duruma baktığımız zaman, Türkiye'de 2019 yılı sonu itibarıyla 129 devlet ve 73 vakıf üniversitesi, 5 vakıf meslek yüksekokulu olmak üzere yükseköğretim kurumlarının sayısı 207'ye ulaşmış durumda. Özellikle, 2004 yılından itibaren de üniversite sayılarının ciddi anlamda arttığını görüyoruz. Şimdi, üniversite sayıları hızla artarken -yine burada nitelik konusuna değineceğim- nitelikli öğretim üyesi sayısı aynı oranda artmıyor. Üniversite ve fakülte sayılarında artışa giderken akademik kadrolar ve fiziksel şartların yeterliliğinin sağlanamaması lisans eğitimlerinde de niteliğin düşmesine sebep oluyor. Türkiye'de örneğin devlet üniversitelerinde 278 öğrenci başına 1 profesör, 476 öğrenci başına 1 doçent, 193 öğrenci başına 1 doktora öğretim üyesi, 156 öğrenci başına da 1 araştırma görevlisi düşüyor. Şimdi, ben şöyle bir merak ettim, ülke rakamlarıyla karşılaştırmak istedim açıkçası; Türkiye'de 7 milyon 940 bin 133 öğrenci var. Akademisyen sayısı da 174.494. Bunun yanında, örneğin, 2 milyon öğrencisi olan Almanya'da 416.240 öğretim görevlisi var toplam olarak. Yine, 2 milyon öğrencisi olan İngiltere'de 161.145 öğretim görevlisi var. Karşılaştırabileceğimiz daha birçok ülke örneği var hakikaten. 7 milyon öğrencimiz var, bizde de 174.494 öğretim görevlisi var.

Şimdi, burada, tabii, belki de iki taraflı düşünmek gerekiyor sorunu. Acaba sokak arasına bile açılan üniversiteler ile meslek yüksek okullarının daha az desteklenmesiyle, öğrencilerin hepsinin üniversite mezunu yapılması hayaliyle bu rakamlar bu şekilde mi bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet veriyor? Yani, acaba bizde öğrenci sayısı mı aslında olması gerekenden fazla? Eğer öyle değilse, o zaman hakikaten hâlâ öğretim görevlisi sayımız çok düşük oranlarda, öğrenci başına baktığımız zaman. Tabii, bu başka bir soruyu da getiriyor. Acaba öğretim görevlilerimizin nitelikleri ne oranda? Yani, öğrencilere eğitim veren öğretmenlerimizin, öğretim görevlilerimizin nitelikleri ne oranda? Bunu da ayrıca değerlendirmek gerekiyor.

Şimdi, üniversitelerdeki eğitimin niteliğinin düşmesinden dolayı tabii ki bu soruları soruyoruz. Örneğin, Türkiye'de üniversitelerin dünya üniversiteleri arasındaki sıralaması da düşüyor. 2000'li yılların başında dünya sıralaması içinde 500'e giren üniversitelerimiz varken 2018 yılı itibarıyla dünya üniversiteleri arasında ilk 500'e hiçbir üniversitemiz girememiş durumda. Cumhurbaşkanlığı programında da bu 500'ün içine girme hedefi koyulmuş, onu orada görüyoruz. Umarım bu hedefe ulaşırız. Ben, YÖK Başkanımızın bu yürütmüş olduğu çalışmalardan dolayı niyetini hiç sorgulamıyorum açıkçası, onun altını baştan çizeyim ama bunları konuşmamız gerekiyor. Mesela, YÖK'ün "Türkiye Yükseköğretimi İçin Bir Yol Haritası" başlıklı raporuna göre, Türkiye, dünya akademik yayın sıralamasında 30 ülke arasında 20'nci sırada yer alıyor. Bunda da yayınlarda niteliğin ölçütü olarak bilimsel yayınlara yapılan atıf sayısı başta geliyor. Şimdi, bu, tabii, 2006 yılında bilimsel yayınlara yapılan atıf 151 bin kayıtlara geçerken bu sayı 2012'de 16 bin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Lütfen tamamlayalım.

Buyurun.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Toparlayacağım Başkanım.

Şimdi, tabii, Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; bu devleşen ama ülkenin üretim sistemiyle, ihtiyaçlarıyla entegre olamamış yapının iyileştirilmesine yönelik çok şey söylediniz aslında konuşmanızda; bu çabanızı da görüyoruz, dediğim gibi. Ancak ciddi birtakım sıkıntılar var yani bu işin düzelmesi için bir kere öğrenci kalitesinin, eğitim kalitesinin yükseltilmesi gerekiyor. Sizin üniversitelerde bu oluşturmak istediğiniz doktora projelerine, örneğin, işte Geleceğin Meslekleri Projelerine gelecek olan öğrencilerin, yetiştirilen öğrencilerin niteliği de önemli.

Şimdi -biraz önce bahsedecektim, atlamışım- hemen şuna değinmek istiyorum: MEB kitaplarında yaşanan birtakım çarpıklıklar var. Örneğin, Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğünce hazırlanan kitaplarda -basına da çok yansıdı- yani "Cinsel istismar" başlığı altında, olumlu-olumsuz birtakım görseller, kitaplarda çocuklara kötü davranan kadınların başının açık, iyi davrananların başının kapalı resmedilmesi gibi. Açıkçası, Millî Eğitim Bakanlığının bu biriminin toplumu ayrıştıran uygulamalarıyla kimlere hizmet ediyor olduğunu da sormak istiyorum.

Şimdi, Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; bu şekilde beyni yıkanan, bu şekilde, toplumda ayrıştırılmalara zemin hazırlanacak şekilde eğitim alan çocuklarla mı bunları başaracaksınız? Bu çocuklar mı üniversiteye geldikleri zaman... Bizim, işte bu doktora projelerinde, bir bakıyorum buraya, robotik sistemler, mekatronik, teknik... Yani öyle güzel şeylerden bahsettiniz ki, bir kere önce aşağıdan gelen çocukların eğitiminin niteliğinin artması gerekiyor.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, lütfen tamamlayınız.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Başkanım, bir konuya daha değinip bitiriyorum.

Bu eğitim, üretim, istihdam ve ekonomik refah ilişkisinin ne kadar önemli olduğunu da vurgulamadan geçmek istemiyorum. Şimdi, sanayicilerle yaptığımız görüşmelerde karşımıza çıkan en büyük problem işe uygun personel bulunamaması. Burada önem verdiğinizi de sunumunuzdan gördüğüm kadarıyla... Ama geç kalmış, çok geç kalmışız. On sekiz yıldır eğitimi çökertmişiz, şimdi siz bir şekilde ayağa kaldırmaya mı çalışıyorsunuz, bilmiyorum. Özellikle meslek yüksek okulları ve meslek liselerinin acilen, öncelikli olarak desteklenmesi gerekiyor çünkü ciddi anlamda piyasada da ihtiyaç var. İkincisi, katma değeri yüksek ürünlerin üretilebilmesi için yine bu üniversitelerde, bu öğrencilerin çok iyi bir şekilde eğitim alması ve yetiştirilmesi gerekiyor. Türkiye'nin ekonomik problemlerinin çözülmesinin en önemli göstergelerinden biri de bu olacaktır.

Ekonomik verilere baktığımızda, dış ticaret açıklarına baktığımızda ve bu dış ticaret açıklarında ara mal olan malların ithalat oranlarına baktığımızda, ham madde oranlarının aslında burada Türkiye'nin katma değeri yüksek ürünler üretmek üzere gençleri yetiştirmeye ne kadar ihtiyacı olduğunu da çok daha iyi anlıyoruz.

Şu içinde bulunduğumuz krizden çıkışın kısa vadede değil ama belki uzun vadedeki en önemli yolu eğitimde yapılacak olan reformlardır. Bu reformlar yapılmadıktan sonra bu çıkışı da asla göremeyeceğiz ve biz bir ekonomik kriz sarmalında -dış ticaret açıkları, dövizin patlaması, enflasyon- gideceğiz, geleceğiz.

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Emecan...

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Çocuklarımız da artık Türkiye'de eğitim almak istemeyecekler, yurt dışına çok daha fazla gitmek isteyecekler. Bu çöküşün önüne ancak eğitim planlaması ve doğru bir eğitim reformuyla geçebiliriz.

Umarım bu bütçeniz tüm bunları yapmaya yeterli olur.

Çok teşekkür ediyorum tekrar.

Hayırlı olsun diyorum.