KOMİSYON KONUŞMASI

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan ve Bakanlığın değerli bürokratları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, millî eğitim bütçesini konuşuyoruz. Sunuşları da dinledik fakat gerçekten sunuşlar içerisindeki cilalı lafların satır aralarında aslında ülkemizin eğitim sistemini ve eğitim sisteminde yaşanan çöküntüyü de görmek mümkün.

Tabii, millî eğitimle YÖK'ü -Yükseköğretim Kurulunu- ayırmak gerekiyor çünkü biz anlayış olarak da ilkesel olarak da YÖK'e karşıyız. 12 Eylül bakiyesi olan YÖK kurulunun hâlâ varlığını sürdürmüş olmasının ülkemiz adına büyük bir kayıp olduğunu defaatle ifade ettik ama ne yazık ki bu yanlışta ısrar ediliyor ve gerçekten özgün, özerk, bilimsel eğitimin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanan YÖK'ün varlığı gün geçtikçe güçlendirilerek aslında tahkim ediliyor.

Peki, YÖK ne işe yarıyor? YÖK bugünkü AKP iktidarının ideolojik eğitiminin aracı hâline gelmiş durumda. Ne yazık ki uluslararası kaliteye dönük, uluslararası sistemle entegrasyonu, eğitimde kaliteyi artıracak, bilimsel eğitimi yaygınlaştıracak, ülkemizdeki insan kaynağını, nitelikli insan kaynağını artıracak bir perspektiften ziyade, daha çok yükseköğretimi paralı bir yere devşirmeye çalışan, daha çok artık üniversiteyi bir şekilde iş adamlarıyla, KOBİ'lerle ortak yürütmeye çalışan bir anlayışa da geçtiğini üzülerek görüyoruz. Onun için, yükseköğretime dair söyleyecek çok söz var ama en son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim: YÖK'ün kapatılması gerekiyor, lağvedilmesi gerekiyor, üniversitelerin özgün, özerk bütçelerinin yapılması gerekiyor ve bu konuda da ivedilikle adım atılması gerekiyor. YÖK'ün olduğu yerde, bir defa, bilimden, özerklikten, bilimsel eğitimden bahsetmemiz mümkün değil.

Şimdi, YÖK demişken tabii, barış akademisyenlerine değinmeden geçemeyeceğiz. Anayasa Mahkemesi barış bildirisine imza atan akademisyenler için beraat kararı vermiş olmasına rağmen YÖK hâlâ bunların göreve iadelerini gerçekleştirmedi ne yazık ki. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorlar? Niye hâlâ göreve iade etmediler? Bu soruyu da YÖK Başkanına sormak istiyorum.

Şimdi millî eğitim meselesine geldiğimiz zaman -YÖK defterini kapatmak durumundayım süre sınırı nedeniyle- millî eğitim gerçekten kanayan bir yara. Özellikle -ben Muş Milletvekiliyim- bölgemden ve ilimden biliyorum ki eğitimdeki fırsat eşitsizliği bölge açısından çok derin. Hâlâ eğitime ulaşamayan öğrenciler olmakla beraber taşımalı sistemde yani hiç okulu olmayan ve taşınamayan öğrencilerin olduğu birimler, köyler var Muş ilinde. Bunu İl Millî Eğitim Müdürüyle de görüşmüş ve ifade etmiştik.

Bunun dışında, özellikle ekonomik ve sosyal anlamda geri kalmış bölgelerde, kalkınamamış bölgelerde öğrencilerin uzaktan eğitim gibi EBA sistemine ulaşımlarının sorunlu olduğunu biliyoruz. Bugün Muş merkezde bile internet altyapısı çok sorunluyken ilçelerde buna ulaşmak, köylerde buna ulaşmak neredeyse imkânsız. Bu ne demek? Bölgedeki öğrencilerin aslında eğitim alamaması ve en baştan elenmeleri demek. Bu, bir yönüyle, çiftçinin oğlu çiftçi olur; işçinin oğlu, işçinin kızı işçi olur; alt sosyal kesimlerden gelenler, yoksul ailelerin çocukları ara eleman olmaya, ucuz iş gücü olmaya mahkûm edilirler anlayışının da bir sonucudur. Oysaki bölgede, gerçekten bu ülkenin geleceğini değiştirecek muazzam parlak öğrenciler olduğunu biliyoruz. Bunlara fırsat eşitliği tanınsa ülkemiz açısından da ciddi bir kazanım olacağını ifade etmemiz gerekiyor.

Tabii, milletvekili arkadaşlarım da belirtti, mevcut bu bütçeyle millî eğitimin temel perspektifinin değişmesi ve dönüşmesi imkânsız bir defa. Yani yüzde 70'inden fazla bütçesini personel giderlerine ve zorunlu sigorta ödemelerine ayıran bir Bakanlık nerede yatırım yapacak, nerede yeni derslik açacak, nerede laboratuvar kuracak, nerede çağın gereklerine uygun bir eğitim ve öğretim hayatına geçecek? Bunların hayalî olduğunu, mevcut kaynaklar ile hedeflenenler arasında ciddi bir açı farkı olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Şimdi, biz her gün şu sözleri dinliyoruz AKP Hükûmetinden: İşte, SİHA'da son teknoloji, Altay tankında şu teknoloji, şunda son teknoloji ama biz eğitimde, şu laboratuvarda, şu devlet okulunda şu bilimsel başarıyı duyamıyoruz.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Koçyiğit, süreniz bitmek üzere, tamamlar mısınız lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Bir iki dakikanızı rica ediyorum, hemen toparlıyorum Sayın Başkan.

Benim çocuklarım da devlet okuluna gidiyorlar ve inanın akşama kadar tuvalete girmeden eve geliyorlar. Bakın, İzmir Menemen'de oturuyorum ben. Neden? Çünkü orada temizlik hizmetini verecek personel yok, bütün bunlar okul aile birliklerinin üzerine yükleniyor ve çocuğum bütün gün tuvalete gitmeden eve geliyor. "Oğlum niye tuttun?" dediğimde "Anne, tuvaletler çok pis, çok kötü kokuyor." diyor. Şimdi, bu kadar temel, en temel hijyeni, en temel temizlik koşullarını sağlayamadığımız okullarımızda, dersliklerimizde biz çocuklarımızı geleceğe nasıl hazırlayacağız?

İkinci bir şey değerli arkadaşlar, Sayın Bakanım; bakın, AİHM'in kararı var Alevilerin zorunlu din dersinden muaf tutulmasına dönük. Hâlâ Alevi çocukları zorunlu din derslerine tabi tutulmak zorunda kalıyorlar. Bakın, bu bir ayrımcılıktır; bu, inanç özgürlüğüne aykırıdır ve siz hâlâ bu konuda bir adım atmıyorsunuz.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Koçyiğit, teşekkür ediyorum.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Muş) - Son bir otuz saniyenizi rica ediyorum Sayın Başkan, bitireceğim.

Son olarak, ana dilde eğitim meselesi. Yine milletvekili arkadaşlarım da belirtti ama 2020 yılında biz hâlâ ana dilde eğitime geçememişsek bence hep beraber şapkayı önümüze koyup düşünmeliyiz. Bu, kabul edilebilir bir şey değil. Belçika'ya gidin, Finlandiya'ya gidin, Almanya'ya gidin, her kantonun özgün dilinin yanında birkaç dil okutuluyor. Benim yeğenlerim de var orada, Türkçe eğitim öğretim de görüyorlar, Almanca da görüyorlar ama biz kendi ülkemizde kendi çocuklarımıza ana dilinde eğitim veremiyoruz. Bu, kabul edilebilir bir şey değil. Bunlara kaynak ayrılması ve anlayışın değişmesi gerekiyor diyorum, teşekkür ediyorum.