KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim, Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, bürokrasimizin değerli temsilcileri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım. Görüşmelerimizin hayırlı ve uğurlu olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ederim.

Tabii, şimdi, Sayın Bakanı uzun sunumunda dinleyince, bir anda acaba Sayın Bakan Türkiye çiftçisinden mi yoksa Hollanda'nın, Fransa'nın, İtalya'nın çiftçisinden, tarım sektöründen mi bahsediyor diye ciddi endişelendim işin doğrusu. Bize göre -biz de birazdan rakamlarımızı vereceğiz, analizlerimizi yapacağız- sizin bahsettiğiniz tarım, Türkiye tarımı olmasa gerek.

Şimdi, Sayın Bakanım uzun bir sunum yaptınız. Güzel ve uzun da bir kitap da buraya, bize verildi; şu ana kadar gördüğümüz en kalın kitap; gayet güzel fakat ciddi eksiklikleri var. Yani bunların da neler olduğunu birazdan ifade edeceğim. Tabii, bir şeyin büyük olması her zaman verimli olduğu, etkin olduğu anlamına gelmiyor; bu, tarım sektörü açısından da geçerli, sizin analizleriniz açısından da.

Şimdi, bir bakalım tarım sektörü hükûmetiniz döneminde ne kadar büyümüş? Siz burada yüzde 2,8 diyorsunuz, ben de 2,75 olarak hesap ettim. Türkiye millî geliri aynı dönemde yüzde 5,3 büyürken yani ülke genelinde gelir yüzde 5,3 büyürken tarım sektörü ancak bunun yarısı kadar büyüyebilmiş. Tabii, bunun normal bir sonucu olarak tarım sektörünün millî gelir içerisindeki payı da iktidara geldiğiniz 2002 yılındaki yüzde 10,2'den yüzde 6,4'e düşmüş. Bu aslında baktığınızda, tarım sektörünün millî gelir içerisindeki payının düşmesi normal şartlarda bir gelişmişlik göstergesidir. Ancak bizdeki tabii gelişmişlikten mi yoksa beceriksizlikten mi, ona ayrıca bir bakmak lazım.

Şimdi, en büyük eksiğiniz ne burada analizlerinizde; ben göremedim, varsa lütfen beni düzeltin, siz zaten bunlara cevap vereceksiniz. Bir defa işte millî gelirin yüzde 6'sı kadar bir tarım sektörümüz var ancak istihdamın yüzde 18'i, 19'u kadar bir tarım sektörümüz var. Yani istihdamdan yüzde 18,2 pay alan tarım sektörü gelirden yüzde 6,4 alıyor. Buna ilişkin bir analiz niye burada yok, ben bunu anlayamadım. Yani buradaki insanların hepsi bunları anlayabilecek kapasitede insanlar. Dolayısıyla bu, bir defa büyük bir eksiklik yani önümüze 500 sayfalık, belki 350 sayfalık çok ama çok kalın, çok da kaliteli bir baskıyla kitap getirilip 5,1 milyon insanın çalıştığı sektörde onlardan bahsetmemeyi ve onlara ilişkin bir analiz yapmamayı büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Tabii bu, muhtemelen bilinçli bir tercih oldu. Niye bilinçli bir tercih oldu? Çünkü çalışan başına katma değerimiz son derece düşük Sayın Bakan.

Şimdi burada bir kısım uluslararası mukayeseler veriyorsunuz hemen kitabın başında. "Türkiye hasılada dünyada 2014 yılından beri ilk 10'da, Avrupa'da 1'inci sıradayız." diyorsunuz. Olabilir, yani başkasının 1 kişiyle elde ettiği hasılayı siz 20 kişi çalıştırırsanız daha da fazla hasıla elde edebilirsiniz. Yani "verimlilik" denilen bir şeyi hiç dikkate almayacak mıyız? Yani verimliliğe hiç bakmadan... Ki dünyanın en temel meselesidir yani dünya kuruldu, kurulalı en temel mesele verimlilik meselesiyken buna hiç bakmadan "Avrupa'da hasılada 1'inci sıradayız." diyeceksiniz. Kaldı ki bu argümanınız da bugün göçtü zaten; bugünkü dolar kuruyla bakın Avrupa'da 1'inci sırada değiliz. Ama burada Fransa'yla mukayese ediyorsunuz, Fransa'nın 7,5 katı tarımda istihdamımız var ancak Fransa kadar katma değer yapıyoruz. Bunu nasıl izah edeceksiniz? Böyle bir analiz olur mu? Koskoca Tarım Bakanlığı bunun üzerine hiç düşmeden yani bunları hiç görmeden sadece "Hasılada 1'inci sıradayız." diye bir analizle buraya gelirse ben, bunu, bir komisyon üyesi olarak kendime hakaret kabul ederim.

Sayın Bakanım, bakın, diğer bir husus: Çalışan başına gelirde kendi içimizde bir problem var. Dünyayla mukayesede o rakamları birazdan biraz daha teferruatlı vereceğim ama çalışan başına gelirde Türkiye içerisinde de bir problem var. Tarım sektöründe istihdam başına hasıla son derece düşük, ülke genelinin üçte 1'i kadar, bunun böyle olması gerekmiyor. Ama bunun anlamı nedir? Türkiye, sizin iktidarınız döneminde tarımı kesinlikle gözden çıkarmıştır. Bunun bir sonucu olarak da bugün bunlarla biz karşı karşıyayız.

Şimdi, hasılada Avrupa'da 1'inci sıradayız diyoruz ki o da 1'inci sırada değiliz. Peki çalışan başına hasılada... Ki temel kriter budur başka türlü nasıl kendinizi mukayese edeceksiniz? Yani Çin'le nasıl mukayese edeceğiz kendimizi 1,5 milyar nüfusu var, 84 milyon nüfusumuz var veya 10 milyon nüfusu olan bir ülkeyle. Bu tür şeyler gelirle, kişi başı gelirle, kişi başı hasılayla, çalışan başına hasılayla mukayese edilir. Çalışan başına hasılada Türkiye, Avrupa ülkeleri içerisinde 31'inci sırada, isterseniz tablosu elimde bunu size verebilirim. Daha fazla teferruatına girmeyeceğim. Yani biz 8 bin euro üretirken, millet 125 bin euro gelir üretiyor, 8 bin euro gelir üretiyoruz ondan sonra tutuyoruz diyoruz ki "Kişi başına değil, çalışan başına." Ondan sonra "Biz 1'inci sıradayız." diye bir analiz yapıyoruz, ben bunun son derece yanlış, olmaması gereken bir analiz olduğunu düşünüyorum. Daha doğrusu burada bir analiziniz yok da ama bunlardan mutlak suretle bahsetmeniz lazım, yoksa başka türlü doğru bir şey yapamayız. 84 milyonun tamamını tarımda çalıştıralım, bu hasılayı belki ikiye de katlarız o zaman dünyada da 1'inci oluruz. Böyle bir şey olabilir mi? Nasıl böyle bir rakamla karşımıza çıkabilirsiniz?

Diğer bir husus: Az önce dedim ya, sizin bu söylediğiniz tarım, başka bir tarım, başka bir dünyadan bahsediyoruz. 2002'yle mukayese yapmaya bayılıyorsunuz, bir mukayese de biz yapalım: 2002'de iktidara geldiğinizde 2,6 milyar TL'ydi çiftçilerin borcu, kredi borcu; şu anda 132 milyar TL. 2002'de hasıla 37,2 milyar TL'ydi, şimdi 307 milyar TL. Bakıyorsunuz kaç katı, borç-hasıla oranı, yani 2002'de hasılanın sadece yüzde 7'si kadar bir çiftçi borcu varken -yani elde 100 geliri varsa 7 borcu varmış- sizin iktidarınız döneminde 2020'de bu, yüzde 43'e çıkmış. Gelirin, hasılanın yüzde 43'ü kadar bugün çiftçi borçlu, çiftçi gırtlağına kadar borçlu Sayın Bakan, ben köy çocuğuyum ve bütün araziyi dolaşıyoruz. Yani, şimdi, bugün tohum alamayan, ekim yapamayan bir çiftçi var; siz bize neden, hangi dünyadan bahsediyorsunuz; ben bunu anlayabilmiş değilim.

Şimdi, tarımsal destekler konusuna gelelim. Bütçeyi inceledik, tarımsal desteklerde 2020 yılı bütçesinde -gerçekleşmesinin ne olduğunu bilemiyorum verilmediği için- 21,968 yani yuvarlağımız zaman 22 milyar lira destek öngörülmüş, 2021 yılı bütçesinde de yine tam 22 milyar lira destek öngörülüyor; bunu bize lütfen bir izah edin, niye o zaman biz... Tarım bütçesi, tarımsal destek anlamında... Diğer bütçelerde artış olabilir ben destek kısmını soruyorum çünkü çiftçiyi doğrudan ilgilendiren bu tarımsal destekler. Burada -yaklaşık- yüzde 14 enflasyonu yaşayacağız bu yıl, onunla "deflate" ettiğiniz zaman 22 milyar liralık destek, 2020 yılı fiyatlarıyla söylediğimiz zaman 18,5-19 milyar TL'ye düşüyor. İşte o yüzden diyorum ben iktidarınız tarımı gözden çıkardı diye.

Sayın Bakanım, bir defa şu tespiti yapmamız lazım: Tarım ekim alanlarımız giderek azalıyor. 2005 yılında, Türkiye, 266 milyon dekar alanda üretim yaparken -nadaslar dâhil ikisinde de- 2019 yılında 231 milyon dekara düşüyor, yüzde 13 azalma var. Bütün dünya "Toprağı ıslah ederek daha fazla nasıl üretebilirim, daha fazla nasıl toprak kazanabilirim?" derken biz elimizdeki toprağı, ektiğimiz alanları son on dört on beş yılda yüzde 13 azaltmışız. Tabii bunlar sebepsiz değil, bunların sebeplerini biliyoruz -tabii tarımın bütün sorunlarını yirmi dakika içerisinde konuşamam, birazdan bölgeme ilişkin hususları da konuşacağım- ama bunu görmemiz lazım: Çiftçi üretemiyor, çiftçi kazanamıyor, kazanamadığı için de tarım sektöründen çıkıyor.

Başka hususlar da bizim kentleşme politikamız, bu beton politikası geldi tarımı da vurdu. Adam otuz yıl köyde çalışsa 1 tane daire sahibi olamıyor ama işte İstanbul'da bir gecekondu alıyor, yirmi yıl sonra oradan bir imar geçiyor, bir şey oluyor 2 tane ya da 3 tane dairesi oluyor, şimdi bunu gören herkes çocuğunu İstanbul'a gönderiyor. Bizim orada köyde kalana -ne kadar varlıklı olursa olsun- kız vermiyorlar yani böyle bir dünya var, böyle bir kültür oluştu.

Mesela bu ekim alanlarımız azaldı diyoruz, aynı şey Samsun'da da var. Samsun'da, ekim alanlarında, 2005-2019 arasında yani on dört yılda yüzde 14 bir azalma var, bunların da bir miktar detaylarına gireceğim. Şimdi, dolayısıyla, birincisi bir defa bu alanları kullanmamız lazım. Sayın Cumhurbaşkanının güzel bir şeyi oldu bu pandemi nedeniyle -bazen biz refleksleri güzel veriyoruz da altı boş kalıyor bizde ekseriyetle- "Tarım önemli, tarıma önem vereceğiz. Pandemi tarımın önemini bir kez daha göstermiştir." dedi ama siz tarımsal destekleri geçen yılın altında veriyorsunuz, nasıl önemli, bunu bilmiyorum. Yani, Sayın Cumhurbaşkanı bir şey söylüyor -şimdi kendi ilimi de anlatacağım, orada da aynı şey var- hakikaten takdir ettiğimiz bir irade ortaya koyuyor; siyasetçisi, bürokrasisi, bakanlıkları arkasından gelmiyor. Böyle bir şey olabilir mi? Madem tarım önemli, destek vermezseniz bu çiftçiyi nasıl ayakta tutacağız? 22 milyarlık desteği bir önceki yıla göre reel olarak 19 milyara düşürürsek bu çiftçiyi nasıl ayakta tutacağız? Biz bu pandemiden dolayı nasıl tarımın önemini kavradık; ben, bunu anlayamıyorum.

Bir defa ekim alanlarımızı, ekilebilir bütün alanlarımızı ekmemiz lazım. 2005 yılının daha altında bir ekim alanı ekmemizin bir mantığı olmadığı gibi yeni araziler geliştirmemiz lazım -Hazinenin elinde ciddi araziler var tarımsal arazi olarak kullanılabilecek- çünkü burada bir ölçeği yakalamak durumundayız.

Tabii, bir sürü problemler var tarımda, işte ölçek en temel problem verimlilikle birlikte. İşte ölçülerimiz, işletme ölçeğimiz düşük. Benim Planlamadan hatırladığım kadarıyla işletme başına 59 dekar diye biliyorum ama ilk bini çıkartırsan o belki 20-30 dekara düşüyor. Bizim orada 5 dekarlık tarlası olan çiftçiler var. Ya, bununla geçinmek mümkün değil. "Onları biliyoruz." E, o zaman bir şey yapmamız lazım.

Bakın, ben bunları iki yıllık iktidara söylemiyorum, ben bunları on sekiz yıllık iktidara söylüyorum. On sekiz yıllık iktidar, bunların hepsini düzeltebilirdi. Bu kadar tarıma elverişli, kullanılabilir Hazine arazisi var. Ben devletin arazisi çarçur edilsin demiyorum; kullanana -değişik usullerde verilmek kaydıyla- bu arazileri verebiliriz. Bir ölçek geliştirmek durumundayız tarımda.

İkinci darboğaz, kümelenme darboğazıdır, bunların detaylarını siz biliyor olmalısınız. Orta boy işletmelerin özellikle finansa erişemediğini de burada vurgulamak istiyorum.

Tabii, gıdada ciddi bir israf var. Üretimden tüketime yüzde 25 kayıp var, bunların da yaklaşık yüzde 60'ının hasat ve depolama safhasında olduğunu biliyoruz. Dolasıyla, buralara ilişkin Bakanlığınızın tedbir alması lazım. Bu israfın devam ettiğini zaten herkes kabul ediyor ancak tedbir alan yok. Nedendir, onu da anlamak mümkün değil.

Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanının -az önce ifade ettim- önem verdiği hususlardan -biz de çok takdirle karşıladık, Samsun'u ilgilendirdiği için özellikle, biz de kendi seçim çalışmalarımızda bunu dile getirdik- bir kendir, kenevir meselesi var. Şimdi, bakıyorsunuz, tabii bizde, Samsun'da -biliyorsunuz- Vezirköprü bu işin... Dünyanın en kalitelisi Samsun'da ve Kastamonu'da var ancak başka alanlara da açılabilir bu mesele. Geçmişte ekiliyordu bu, sonradan, zaman içerisinde ekilemez hâle gelmiş birtakım meselelerden dolayı, yasal mevzuattan, başka konulardan dolayı. Şimdi, iş gündeme taşındı, yeniden bir canlanma başladı. Bunu görüyoruz ama bu, tabii, çok cılız, çok yetersiz. Bunu ifade etmek lazım.

Şimdi, endüstriyel kenevir için söylüyorum -bununla ilgili biraz literatür taraması yaptık- 52 bin değişik kullanım alanı olduğu söyleniyor. Tabii, ben, burada tıbbi kenevirden de ziyade -o belki biraz boyumuzu aşacak- endüstriyel kenevir konusunun özellikle üzerinde durmak istiyorum. Bunun lifi para, tohumu para, odunu para, çiçeği para, yaprağı para, kökü para. Her şeyi para olan, her parçası altın kıymetinde olan bir ürün var, bu ürünü Türkiye değerlendiremiyor. Dolayısıyla burada mutlak surette... Çok geç kalmış bir şey. Yine, bir on sekiz yıllık iktidarla konuşuyoruz, geçen yıl iş başına gelmiş bir hükûmet değil karşımızdaki Hükûmet; on sekiz yıl boyunca, on yedi yıl boyunca bu konuda yattı ama en azından son bir yıldır... Teşekkür ediyoruz yani şükranlarımızı ifade ediyoruz, önemli bir konudur Sayın Cumhurbaşkanının bu konuya el atması. Ancak şunu da söyleyeyim: Bunun da altını boşaltmamak lazım yani sadece bir ismi konuşuldu, arkasından gelen bir şey yok. Ekim alanlarında Vezirköprü'de bir miktar artış var; Kastamonu'da ne yapıldı, o konuda çok fazla bilgim yok. Hadi Bey o konuya hâkim, onu biliyorum; kendisinden o bilgileri alırız.

Hatta şunu söylüyorum: Sayın Bakanım, Avrupa Birliği, Rumeli'de garantili ekim yaptırıyor. İklim, aynı iklim; dolayısıyla biz Trakya'da niye kenevir ekmiyoruz? Marmara Bölgesi'nde bunun yapılabileceğini, Menderes deltası illerinde, Toros silsilesinde, Karadeniz illerinde kenevir üretiminin yapılabileceğini biliyoruz. Dünya üretimi artırıyor. Bakın, İsviçre serada üretiyor; biz bu elimizdeki tarlaları değerlendirmiyoruz. Özellikle, mesela, Amerika Birleşik Devletleri'nin 2025 yılı kenevirden hedefi 75 milyar dolar arkadaşlar, müthiş bir rakamdan bahsediyoruz ve dünyanın en kaliteli kenevirini de Türkiye'de üretme imkânımız var. İsrail ilaçta iddialı, on yılda 100 milyar dolar bir hasıla hedefliyor; Kanada 25 milyar dolar, Avustralya 55 milyar dolar, Hollanda, Almanya, Fransa, hepsinin dünya kadar ve dediğim gibi serada üreterek ve bizimkinden çok daha kalitesizleriyle bir plan yapmışlar ve o plan çerçevesinde işlerini yürütüyorlar. Şimdi, Türkiye'ye geliyorsun, işte, hepsi 260 kilogram tohum var, Samsun'da, Kastamonu'da. Bunlar da ekildi, tohum yetersiz. Bir defa, tabii, bunun önce tohum çalışmaları yapılması lazım.

Şimdi, Sayın Bakanım, üretim tesisi ucuz. Bakın, altı boş dediğim şu: Ya, hasat makinesi yok Türkiye'de kenevirle ilgili, biliyor musunuz? Vezirköprü'de bir tane hasat makinesi yok; bin tane biçerdöver var, bir tane hasat makinesi yok. Bu kadar mı zor, devlet bunu alıp oraya veremiyor? Elle hasat ediliyor, o kadar zor ki bu. İnsan cayıyor işte. Ondan sonra tohumunu elle ayıklıyorsun. Ya, tohum makinesi çok ucuz bir şey ya 300-500 bin liralık bir şey ama bir çiftçi bunu alacak durumda değil çünkü 3-5 dönüm, 20 dönüm araziye ekiyor bunu. Devlet niye bunu alıp da vermiyor, Tarım Bakanlığı niye bunu alıp da vermiyor? Her tarafa para veriyoruz, 100 milyar... Sayın Bakan, bilginiz olsun diye söylüyorum: Hazine Bakanlığı son iki yıldaki yanlış borçlanmadan dolayı 150 milyar TL ilave yüke girdi; bakın, borçlanma maliyeti değil, 150 milyar TL, 150 katrilyon TL. Dolayısıyla, para isterken kendinize daha fazla güvenerek isteyin. Sadece borçlanma stratejisindeki yanlıştan dolayı 150 milyar TL'lik maliyete katlanan bir Hazine, 1 milyon lira verip şu Vezirköprü'ye bir tane hasat makinesi vermiyor. Ondan sonra "Biz bu keneviri geliştireceğiz..." Nasıl geliştireceğiz? Niye bunun peşine düşmüyorsunuz? Ya, bizim elimizi ne tutuyor? Cumhurbaşkanı istiyor; bürokratlara sorarsanız, onlar istiyor fakat burada görünmeyen bir muhalefet var, karanlıkla kavga ediyoruz, kenevirle ilgili bir tane adım atılmıyor.

Yapraktan CBD çıkarılıyor, tonu 15 milyon dolar, tonu 15 milyon dolar olan bir üründen bahsediyoruz. Ben çıkarttırdım, dekar başına yetiştirme maliyeti 1.600 TL; haydi, siz deyin 2.000 TL yani 1.600 TL de diyelim ki tarla kira şeklinde olmayabilir. 1 dekardan 3 kilogram yağ elde ediliyor. Yani 1 dekardan yağ olarak 45 bin dolarlık yağ elde etme kapasiteniz var. Dekar başına en katma değersiz şekliyle yani 1.600 TL'ye ürettiğiniz keneviri 7 bin liradan da satma imkânı var. Hiçbir üründe böyle bir kârlılık yok. Ama tabii, imkân yok, tohum ıslahı yok, tohum yok, makine yok. Eliyle bir insan ne kadar kenevir üretebilir, yağını çıkarabilir, çiçeğini çıkarabilir? Ama bunları kim yapacak? Bunları siz yapacaksınız. Yani sizin şikâyet etmeye hakkınız yok. Dolayısıyla, lütfen, şuna cevap verin, soru olarak söylüyorum: Biz niye CBD üretmiyoruz? Bizim mazeretimiz ne? Bizim elimizi kim tutuyor? Bütün dünya üretirken biz niye bunların üzerine düşmüyoruz? Sayın Bakanım, bu konularda sizden bilgi istirham ediyorum.

Diğer önemli bir konu fındık. Sayın Aksu burada değil, fındık konusunda daha önceden çok şikâyet ediyordu; bugün fındık konusunda çok takdir eden bir konuşması oldu, ben takdir etmiyorum. Fındığın hiçbir yapısal sorununu bu Hükûmet çözmedi Sayın Bakanım, çözmediği gibi geçmişte hiç olmazsa birazcık rekabetçi koşullarda ürününü satıyordu vatandaş, şimdi bir tane yabancı firmanın tekelinde Türkiye'nin fındığı çarçur ediliyor, peşkeş çekiliyor, böyle bir şey olmaz. Türkiye'de yurt içi fiyatı belirleyen bir tane yabancı firma var. Regüle eden bir kurum yok, TMO bu işi yapamıyor, kusura bakmayın. Biz bu bölgenin insanıyız, benim 5 tane ilçem fındıkla geçiniyor. Ha, bu yıl fiyat iyi verildi, herkes sustu, problem yok ama önceki yıla bakalım, daha önceki yıla bakalım yani fındıkların yollara serildiği devirlere bakalım; yazıktır, günahtır. Bakın, yapısal sorunlarını çözmediğimiz zaman fındığın her zaman fiyatını konuşmaya mecbur kalırız. Fındığın bir defa bir depolama sorunu var, bu çözülmemiş; verim sorunu var, bu çözülmemiş. Piyasayı hem ihtisasıyla hem de finansman gücüyle düzenleyecek, regüle edecek bir kurum sorunu var, bu çözülmemiş. Ondan sonra biz bu fındıkla ilgili...

Bakın, en katma değersiz hâliyle fındığı satmayı beceremiyoruz ya. Dünya üretiminin yüzde 75'ini biz üretiyoruz, yurt dışı fiyatını zaten belirleyemiyoruz, yurt içi fiyatını dahi bir tane İtalyan firması belirliyor Türkiye'de ve en katma değersiz hâliyle satamıyoruz. Oysaki biz bu ürünü katma değersiz niye satalım? Bu ürünü işleyecek bizim makinemiz mi yok, sermayemiz mi yok? Niye devlet Ordu'da, Giresun'da, Samsun'da bu fındığı işleyecek tesisler kurmuyor, kurdurtmuyor, teşvik etmiyor, oralara özel teşvikler vermiyor? Natürel fındığı satamayan bir Türkiye Cumhuriyeti devletiyle karşı karşıyayız. Bunların hiçbir şekilde kabul edilmesi mümkün değil.

Sayın Bakanım, şimdi, tabii, bizim bölgemizde ormanlar var dolayısıyla orada da ciddi sorunlarımız var. Bir defa, vatandaşın şöyle bir sıkıntısı var: Orman Bakanlığına ait olan orman arazisi var, üç beş yıllığına ekilmek dikilmek üzere çiftçiye verilmiş fakat bunlar ÇKS'ye kaydedilemedikleri için hiçbir şekilde destekten faydalanamıyor. Artık, bilgi iletişim teknolojileri gelişti. Yani, bunun kiralık olduğunu, üç yıllığına ÇKS'de olduğunu, beş yıllığına olduğunu ifade etmenin zor olacağını falan ben zannetmiyorum. Bunu niye yapmıyoruz? Desteklerden insanlar faydalanamıyor, üretici destekten faydalanamıyor. Sizin izninizle sizin arazinizi, ormanın arazisini ekiyor, siz kiralıyorsunuz. Mesela, Çarşamba, Terme, Salıpazarı, Ayvacık; buralarda her sene 2 defa sel oluyor ve hiçbir şekilde TARSİM'e kaydettirilemediği için bu insanlar sigortadan da faydalanamıyor. Dolayısıyla Sayın Bakanım, bu sorunun çözülmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Usta, lütfen tamamlayalım.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Mülkiyeti Tarım Bakanlığına ait olan bu arazilerin ÇKS'ye kaydı ve TARSİM'den faydalanması: Şimdi, 2B arazileri var, bu 2B olanlardan mesela Vezirköprü'den bir şikâyet geldi, Ayvacık'ta var, Salıpazarı'nda var. Elli altmış yıldır vatandaşın kullandığı fındıklıklar var veya normal araziler var, bunlar ÇKS'den faydalanamıyor çünkü bunların kayıtları 2B arazisi olarak yapılamamış. Hatta birisi "Bizim kaydımız yapılmadı. Gelin, bunun kaydı yapılsın." denildiğinde, ondan sonra orman işletmesi orada "Siz işgalcisiniz." diye millete işgalci muamelesi yapıp adamın arsasını, arazisini elinden alıp bir de mahkemeye veriyorlar, bunların da düzeltilmesi lazım.

Şimdi, küçükbaş desteklerinden... Bizde hem yeteri kadar mera yok ancak mesela fındıklıklarda küçükbaş hayvan besleyebiliriz. Buralardan, bu desteklerden -işte, 300 baş koyun veriyorsunuz- bizim bölgemiz faydalanamıyor. İllaki mera şeyi bazı bölgeler için, spesifik yerler için... Mesela Ayvacık'tır, Salıpazarı'dır, Terme, Çarşamba buralarda 300 vermeyin de 50 tane verin, insanlar küçükbaş hayvan üretimi yapabilirler diye düşünüyorum.

2B arazilerinin fiyatları çok yüksek. Bu sizi ilgilendirmiyor, bu Maliye Bakanlığının tarafı ama konu sektör olarak sizin konunuz. 2B'nin de hâlâ geçmediği... Bu herhâlde "Gelecek yıl sonuna kadar tamamlanacak." dediniz ama bizim orada çok sorun var. Bir tane ilçemizde 44 tane mahalleden sadece 22 tanesi yapılmış, yarısı duruyor. Dolayısıyla insanların bir mağduriyeti var, lütfen o konularda sizlerden destek bekliyoruz.

Şimdi, tarımsal destekleme sisteminde tarla sahiplerinden ziyade gerçek üreticinin desteklenmesi lazım. Yani bu sorun nasıl aşılır? Şimdi, bildiğim kadarıyla kiracıya destek verilmiyor, tarla sahibine veriliyor. E çoğu zaman tarla sahibi zaten zengin, çekmiş gitmiş İstanbul'a, Ankara'ya, şuraya buraya, orada işte onu ekip geçinmeye çalışan insanlar var. Şimdi, biz eğer üreticiyi desteklemek istiyorsak burada tarla sahibinden ziyade kiracının desteklenmesi lazım.

Samsun'da ilçe tarım müdürlüklerinde ciddi yetersizlikler var Sayın Bakanım. Rakamlar da var elimde ama şimdi özellikle Salıpazarı, Vezirköprü bu konuda çok şikâyetçi ama vaktim çok az olduğu için bunlara giremeyeceğim.

Sulama barajlarının bitirilmesi meselesi var. Sayın Bakanım, bizim orada sulamada açıktan geçen sulama kanalları çok fazla, bunların toprak altına alınması lazım. Mesela, Havza Ziraat Odasının gönderdiği...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Evet, son sözlerinizi alalım efendim.

Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim, müsamahanıza sığınıyorum, birkaç dakikaya bitireceğim efendim.

9 tane gölet var, bunların sadece 3 tanesinde kapalı sistem var, bunlar çalışıyor, 6 tane göletimiz maalesef çalışmıyor. Mesela bir örnek vermiş, demiş ki: Silajlık mısır; sulayanlar 6 ton alıyor; sulamayanlar 2 ton alıyor. Kilosu 250 liradan bin lira dönüm başına, sulayan ile sulamayan arasında bir farklılık oluşuyor. Dolayısıyla buranın da sizin tarafınızdan bu konunun... Samsun'a özel yani mutlaka yatırımlar yapılıyordur ama Samsun bu konuda hakikaten çok ihmal edildi; sizden istirhamım Samsun'a bu konuda bir miktar ayrıcalık yapmanız.

Son konu olarak da Sayın Bakanım, bu KÖYTÜR meselesi var. Tabii, işin Sanayi Bakanlığını ilgilendiren boyutu var ama esas sizi ilgilendiren boyutu nedir? KÖYTÜR işte, bizim bölgede insanların çok önemli bir geçim kaynağı. 250 tane işletme, 5 bin kişi bu KÖYTÜR'ün gözüne bakıyor. 2015 yılında, KÖYTÜR iflasını istemişti fakat iflas ertelemesi yapıldı ama en kayyum atandı. Mesela, Manisa'da bunun örneği var. Orada, bir modelle Ziraat Bankası tarafından kurtarılmış. Ben işin sahibiyle ilgilenmiyorum. Bu sahibine vermek durumunda olursunuz olmazsınız, bakın orayla ilgilenmiyorum. Yatırım yapmamız lazım diyorum, üretim yapmamız lazım. Hepimiz diyoruz yani bu konuda aynıyız ama 250 tane firma, orada şey var ve çok ciddi; 5 bin kişi buradan ekmek yiyor Sayın Bakanım. Bu KÖYTÜR'ü böyle göz ardı edemeyiz, oraya mutlaka iyi bir çözüm bulunsun. Yani rantabl çalışacak bir çözümü bulalım bu işletmelere. Çünkü buraya dünya kadar... Ve bugün 250 tane tesisin önemli bir kısmı kırsal kalkınma destekleriyle yapıldı, devletin parasıyla yapıldı. Paramız çarçur olmasın ve insanlar şu anda ciddi bir şekilde iflasla karşı karşıya, Ziraat Bankasına olan kredi borçlarını ödeyemiyorlar ve çok sıkıntıdalar.

Son olarak, Sayın Başkanım, müsamahanıza sığınarak... Şimdi, bizim, İYİ PARTİ olarak grup toplantılarımızda, her hafta bir davetlimiz oluyor, bir sektörden insanları davet ediyoruz; 28 Ekim tarihli grup toplantımızda da et ve süt üreticisi Emre Şensoy gelmişti. Onu, tabii, TRT maalesef, kestiği için o kısmı vermiyor -niyeyse millete söz vermeyen bir TRT'miz var- onun notlarından birkaç tanesini özellikle ifade etmek istiyorum. Diyor ki: "Karkas et maliyetimiz 38 TL/kilogram, satış fiyatımız 31 TL."

Yani şunu söylemiyorum tabii, her şeyde bu var zaten, tarımın bütün türlerinde üreticiden ucuz çıkıyor; markette, tüketici de pahalı yiyor. Bu nasıl oluyor da böyle bir şeyi biz başarıyoruz onu bilmiyorum. Eti pahalı yiyoruz. Avrupa'nın belki 3-5 katı fiyatına et yiyoruz ancak üretici, maliyetinin altında bir fiyatla et satmak durumundayım diyor. "Yem fiyatları yılbaşından bu yana yüzde 60 arttı, son 2 ayda 5 defa zam geldi. Besi yemi 60 TL'den 100 TL'ye; saman 35 kuruştan 90 kuruşa çıktı, besi çiftliklerimizin de yüzde 60'ı boş diyor. Bir tane de rasyo veriyor, diyor ki: "2015 yılında, biz 1 ton etle 31 ton yem alıyorduk." Bakın, 2015, bu da sizin döneminiz yani çok geçmiş falan değil ama beş yıl içerisinde rasyo o kadar kötüleşmiş ki yani 1 ton etle 31 ton yem alan vatandaş, şimdi "1 ton etle 16 ton yem alıyorum, ben nasıl geçineceğim." diyor. Dolayısıyla tarımın her tarafında olduğu gibi, et ve sütte de girdi maliyetleri önemli bir konu. Bu konularda da inşallah hükûmetin... Yani artık bundan sonra, büyük ihtimal bunlara tedbir almaya pek vaktiniz olmayacak ama hükûmetin tedbir almasının da önemli ve zaruri olduğunu düşünüyorum.

Bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ederek teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.