| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı b) Mesleki Yeterlilik Kurumu c) Devlet Personel Başkanlığı d)Sosyal Güvenlik Kurumu e)Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 06 .11.2020 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; öncelikle bir soruyla başlamak istiyorum bakan yardımcılarınız ve personeli, diğer müdürlüklerdeki arkadaşları tanıdık, kendilerini tanıttılar ve personelin cinsiyet dağılımı tablosu var aynı zamanda ama bu cinsiyet dağılımının pozisyonlara göre dağılımını size sormak istiyorum.
Bir diğeri de; hakikaten burada, bu kitapçık -ki kitapçık da çok karmaşık bir kitapçık yani bölümlemeleri, tasnifleri hakikaten takip etmeyi çok güçleştiren bir kitapçık- hani amiyane tabirle, kusura bakmayın ama "Arkamızdan atılsaydı." diyecektim. Yani neredeyse sonuna geldik sunumun ve biz bunu takip edemedik yani ne rakamlara bakabildik, ne sunumu takip edebildik. Şimdi, bu, bir bütçenin, Türkiye'nin neredeyse en önemli bakanlıklarının bir araya geldiği, tekleştirildiği bir bütçenin bu şekilde sunulması ve insanlarca, buradaki milletvekillerince dâhi bunun takibinin güç olması bence çok ciddi bir durum yani ciddiye alınmadığını gösteriyor; sanki "Biz yapalım, dostlar alışverişte görsün." gibi bir şey. Biz bunu hak etmiyoruz, bu ülkedeki kimse özellikle de çalışanlar bugün başlarına gelenleri asla hak etmiyor ama bu bütçenin sunumu ve şu andaki ciddiyetsiz durum da zaten ne kadar önemsendiklerini gösteriyor diye düşünüyorum.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı için öngörülen bütçe 2021 merkezî yönetim bütçesinin yüzde 12,7'si ve ayrılan pay 155 milyar lira; bu, çok büyük bir tutar. Elimizde tam 155 milyar lira var ve bize düşen, emekleriyle memleketi var edenler için, toplumun ezilenleri, ayrımcılığa uğrayan kesimleri için bu bütçenin en doğru, en adil şekilde nasıl harcanacağını tartışmak. Bir devleti sosyal devlet yapan esasen ne kadar para harcandığı değil, bu harcamaların nasıl bir politik ve kurumsal perspektifle tasarlandığı.
Teklifte sosyal politikaya ayrılan tutar yaklaşık 50 milyar lira. Peki, bu 50 milyar lira nasıl kullanılacak? Biz, burada toplumsal sorunlara kalıcı çözümler bulmaktan ziyade maalesef bu sorunları idare etmeye hatta geçiştirmeye yönelik bir bütçe görüyoruz, bakım sorumluluğunu kamusal bir hizmet olarak sunmak yerine aileye yükleyen, devletin sorumluluklarını ve yoksulluğun idaresini kadınların sırtına yıkan, büyük ölçüde bakım ve yoksulluk ekseninde yapılan sosyal yardım transferleri görüyoruz ama sosyal yardımlara ayrılmış 42 milyardan fazla kaynağa paralel olarak sosyal dışlanma ve şiddetle mücadeleye, güvenceli istihdam ve kamu hizmetlerinin erişilebilir olmasına yönelik yatırım ödenekleri görmüyoruz. Yani biz kadınlar için mesela bir fabrika kurulduğunu ya da bununla ilgili Maliye Bakanlığıyla ya da kadınlar şiddete uğrarken aslında İçişleri Bakanlığıyla bir koordinasyon hâlinde "Kadına yönelik şiddeti önlemek için eğitim konusunda bütçenizden bu kadar ayırmalısınız." diyen bu koordinasyon sembollerini bu bütçede görmüyoruz. Bunu aslında Bakanlığın 2023 hedefleri söylüyor bize, gerçekten güvenceli istihdam ve kamu hizmetlerinin erişilebilir olmasına yönelik yatırım ödeneklerini görmediğimizi 2023 hedefleri söylüyor. Şu anda 81 olan ŞÖNİM sayısı 2023' kadar hiç arttırılmayacak. Nüfusu 20 milyon olan İstanbul'da kadınlar 1 ŞÖNİM'le idare edecekler, sadece 1 ŞÖNİM'le. 40 milyondan fazla kadının yaşadığı bir ülkede şu anda 150 olan sığınak sayısı, 2023'e kadar en fazla, o da olabilirse 165'e çıkacak, bugün 104 olan engelli bakım ve rehabilitasyon merkezi sayısı 2023'te en fazla 120 olacak. Hiç yatırım yapılmayacak, kurumsal mekanizmalar çoğaltılıp geliştirilmeyecek ama kadına yönelik şiddeti sonlandıracak; engelli yurttaşların daha kolay iş bulmasını, sosyal hayata daha kolay karışmasını sağlayacaksınız. Nasıl olacak bu bütün bunları yapmadan? Diyeceksiniz ki: "Biz yurttaşlara 40 milyar liranın üstünde sosyal yardım bütçesi ayırdık." Tamam, güzel de sosyal yardımın işlevi yoksulluğu, işsizliği, bölgesel gelir adaletsizliğini gidermek değildir ki; sosyal yardımlar en iyi ihtimalle kapitalizm, patriarkal ırkçılık gibi yapısal sorunların yarattığı sosyoekonomik eşitsizlikleri bir nebze dengelemeye yarar, dışlanan kesimler için çok sınırlı bir koruma sağlar. Ancak iktidarınızda sosyal yardımlar çoktandır bir denge mekanizması olmaktan çıktı ve sosyal devlet olmanın asli unsuruna dönüştürüldü yani hak temelli bir şey yok gerçekten iktidarınız sürecinde; hak değil, inayet. Yani "Sosyal yardım olmasın." demiyoruz ama bu, hayırseverlik ve minnet ilişkisine indirgendi, hatta topluma tek çareymiş gibi dayatıldı, hatta bu da yetmedi, iktidarınıza siyasal desteğin azalması durumunda bir gözdağı verme aracına da dönüştürüldü. Ve ne yazık ki, görüyoruz ki sosyal yardıma ihtiyaç duyan yurttaşların sayısı giderek artıyor. Cumhurbaşkanlığı verilerine göre, 17 milyondan fazla vatandaş bir şekilde sosyal yardım desteklerine ihtiyaç duyuyor, oysa ŞÖNİM'lerin, çocuk merkezlerinin, yaşlı ve engelli yurttaşlara hizmet veren merkezlerin sayısını çoğaltmak mümkün, bunun için kaynak var; istihdamdan dışlanan kesimler için evden çalışma, yarı zamanlı veya esnek çalışma yerine güvenceli iş alanlarını yaratacak akıl ve kaynak var. Öncelikle de sosyal hizmetleri Diyanete veya belli vakıf ve derneklere ihale etmekten vazgeçmelisiniz arkadaşlar. Gerçekten, bu çeşitsizlik içerisinde sosyal hizmeti de sağlayamıyorsunuz ve hak temelli bir yaklaşımı da -dediğim gibi- benimsemekten tamamen vazgeçmiş durumdasınız.
Dünyanın pek çok yerinde bütçe hazırlık süreçleri öncesinde toplumsal cinsiyet etki değerlendirmesi yapılır ve bu, kadın grupları, feminist örgütler, STK'ler ve akademisyenlerle birlikte yapılır. Şimdi, Mecliste de 2014 yılında çalışma yürüten Komisyondan bu güne, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme konusunda pek çok çalışma yapıldı ama hâlen bu yöntem hayata geçirilmedi. Ben Sayın Naci Ağbal'ın birçok kere buradan "Evet, çok önem veriyoruz." dediğini, defalarca bunu söylediğini duymuşumdur, buna tanık olmuşumdur ama maalesef, toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçeleme konusunda, bunu hayata geçirme konusunda bir şey yapılmadı. Biz bu yıl HDP Meclis Kadın Grubu olarak bu yaklaşımı hayata geçirmek için somut bir adım atarak gazeteci, yazar, akademisyen, aktivist, sendikacı kadınlarla birlikte bir toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçe çalıştayı düzenledik ve aslında onların öneri ve isteklerini, taleplerini aktarmak istedik. Normalde, tabii, bunu biz de yapabiliriz bir parti olarak ama asıl yapması gereken burasıydı ve burada olmaları gerekiyordu, bunu baştan itibaren defalarca söyledik ama STK'lerin, kadın örgütlerinin, akademisyenlerin, aslında sorunun muhataplarının sendikalar da dâhil olmak üzere burada maalesef yeri yok. Yine de ben onların bu çalıştaydan, bizim yaptığımız çalıştaydan çıkan taleplerinden birkaçını ifade edeyim.
Öncelikle, evet, katılımcı bir bütçe istiyorlar, bakım yükümüzü hafifletecek ücretsiz kreşler, kamusal bakım merkezleri istiyorlar, ev kadınları için sağlık güvencesi, kadınlar için özgün ve daha adil bir vergi politikası, erken emeklilik gibi kadınların çifte yükünü görünür kılacak ödeneklerin oluşturulmasını talep ediyorlar. Daha önce hak örgütlerine bu konuda söz verilmesine rağmen Sayın Bakan, kadınların bir ped ihtiyacını karşılamak için bile ödenek yok cezaevlerinde; bu küçük ama önemli bütçe kalemini bütçede görmek istiyorlar. Bunu burada dile getiriyor olmam gerçekten ayıp.
Meslek eğitiminde ve iş kollarında kadınlar için kota, kadınlar iş arayıp bulamadığında süresiz işsizlik ödeneği, eşit işe eş değer ücret istiyorlar, eğitimde eşitliği sağlamak için üniversite öğrencisi genç kadınların ihtiyaçlarının kamu kaynaklarından karşılanmasını talep ediyorlar. Bu talepler kadınlar ve erkekler arasındaki süregiden derin eşitsizliği gidermek için atılması gereken belki ilk adımlar ve çok da büyük adımlar değil aslında.
Değerli arkadaşlar, pandemi döneminde derinleşen eşitsizliklerden biraz söz etmek istiyorum. Covid-19 salgınında topluma evlerde kalın çağrısı yapılırken evlerde kalmanın yükü de kadınlara yüklendi. Hastaların ve hasta olmayan bireylerin bakımı, kreşlerin, okulların, özel rehabilitasyon merkezlerinin pandemi tedbirleri için kapalı tutulması, çocuk bakımı, hijyen uygulamalarının artması ve sağlıklı beslenme... Bunların hepsi hayati tedbirler ve bunların hepsi kadınların üstüne yüklendi. Okulların kapanmasıyla kadınlardan zamanlarının çoğunu ev içi emek ve bakım işlerine ayırmaları beklendi. Bu ne demek? Çalışan kadınlar, çifte yükü çok daha ağır bir biçimde yaşayacak, bu nedenle ya işten çıkarılacak ya da istifa etmek zorunda kalacaklar, iş arayan kadınlar, iş aramaktan vazgeçecekler, eğitimlerini sürdüren kadınların bir kısmı da okul hayatını bırakacak demek bu. Evet, işten çıkarma yasağının engellemediği kayıt dışı, güvencesiz, geçici sürelerle çalışan kadınların birçoğu ise çoktan işlerini kaybettiler. İşsizlik Fonu veya kısa çalışma ödeneği kapsamının da dışında tutulduğundan mevsimlik tarım işçilerinden ev işçilerine dek birçok kesim neredeyse hiçbir geliri olmadan açlıkla karşı karşıya bırakıldı.
DİSK-AR'ın yaptığı geniş tanımlı işsizlik hesaplamasına göre: Covid-19 etkisiyle revize edilen geniş tanımlı kadın işsizlik oranı yüzde 45,3; yani, 5 milyon 219 bin kadın ya iş aradığı hâlde bulamıyor ya da iş aramaktan vazgeçmiş durumda. Mart 2019'da 8 milyon 926 bin, yüzde 28,8 olan istihdam edilen kadın sayısı 804 bin azalarak; Mart 2020'de 8 milyon 122 bine, yüzde 25,8'e geriledi. Böylece son bir yılda istihdam edilen erkeklerin sayısı yüzde 4,5 azalırken kadınların sayısı ise yüzde 9 azaldı; yani, bugün, çalışma çağındaki her 4 kadından sadece 1'i istihdama katılıyor.
Evet, karantina dönemi birçok kadın için ev içi şiddet riskinin de artığı bir dönem oldu ve aynı zamanda bu konudaki tedbirler de azaltıldı, hem risk arttı ama tedbirler de azaltıldı. Biz bununla ilgili ilk başta bir araştırma yaptık, kendimiz aradık kurumları, karşımıza çok sayıda erkek görevli çıktı; hadi bunu bir kenara bırakıyorum ama ne koordinasyondan haberleri vardı ne de gerçekten nasıl cevap verileceğinden o sorunlara, pandemi döneminde kadına yönelik şiddet konusunda.
6284 sayılı Kanun tedbirlerinin uygulanmasında kısıtlılık getirildi. Sonra İnfaz Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlar için şiddet tehdidi oluşturabilecek erkeklerin hiçbir tedbir alınmadan salıverilmesi sağlandı ve yaz boyu da İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme tartışmaları bizzat iktidar tarafından yeniden yeniden gündeme getirildi. Bildiğiniz gibi karantina döneminde hizmetlere ulaşmanın tek yolu internet ya da telefondu oysa pek çok kadın, şiddet uygulayanla aynı yerde olduğu için değil, aynı zamanda internet gibi araçlara erişimi olmadığı ya da bunları kullanmayı bilmediği için de başvuru yapamadı. Oysa yol haritası belli. 2018 yılında yayınlanan GREVIO Raporu'ndaki acil, orta ve uzun vadeli tavsiyelere kaynak ayırmak zorundayız. Kolluk ve yargı personeline yönelik eğitimlerin artırılması, ulusal eylem planlarının etkin uygulanması, 7/24 ücretsiz, çok dilli bir "Alo şiddet" hattının açılması, cinsel şiddet kriz merkezlerinin kurulması için pekâlâ kaynak ayırılabilir. Vallahi, kaç yaşıma geldim, bunları söylemekten gerçekten usandım; bunları yine soruyorum yine bunların cevabını bekliyorum.
Engelli ve yaşlılar için oluşturulan politikaların da tamamen sosyal yardımlara endekslendiği görülüyor. Binlerce kamu personeli alınmasına rağmen pandemi gerekçesiyle bu yıl boştaki engelli kadroları için herhangi bir atama yapılmadı. Üstelik pandemiyle özel sektörde çalışan çoğu engellinin ücretsiz izne ayrıldığı, pandemi devam ettiği sürece ve süreç bitiminde işsiz kalma riskleri göz önünde bulundurulduğunda engellilerin istihdamı için acil önlemlere ihtiyaç duyuluyor.
Diğer yandan, pandemi döneminde bir başka sorunları olan kesim: yaşlılar. Onların sorunları daha belirgin hâle geldi; yaşlı bireylerin hareket etme, sosyalleşme, ekonomik aktivitelere katılma gibi ihtiyaçları gözetilmeden getirilen yasakların ayrımcılığa ve yaşlıların hedef hâline getirilmesine neden olduğuna tanık olduk. Türkiye, hızla yaşlanan bir ülke; şu anda 65 yaş üstü nüfus yüzde 7 olsa da 2050, 2060 yıllarına gelindiğinde 65 yaş üstü nüfusun yüzde 25 olacağı tahmin ediliyor ve gerçekten çalışma yaşamında karşılaştıkları ayrımcılıkların önlenmesi, emeklilikte yaşa takılanlar gibi istihdamdan dışlanan bireylerin sosyal güvenceye kavuşturulması gibi önlemler için bütçe ayrıldığını artık görmek istiyoruz.
Bakanlığınızın görev alanlarından çok önemli bir alan da çocuklara ilişkin politikalar. Türkiye nüfusunun üçte 1'ini çocuklar oluşturuyor ama buna rağmen ülkemizde yıllardır bir çocuk hakları siyaseti oluşturulabilmiş değil. Bu nedenle Türkiye'de çocuk istismarı gibi derhâl adım atılmasını gerektiren yakıcı sorunlar ortaya çıkıyor. Ülkemizde çok ciddi bir çocuk hakları sorunu olduğunu çocuk işçiliği rakamları dahi ortaya koyuyor. TÜİK'in son verilerine göre Türkiye'de 720 bin çocuk işçi bulunuyor ki bu, sahada çalışanların aslında rakamları değil, sahada çalışanlar bunun 2 milyona yakın olduğunu söylüyor, 2 milyona yakın çocuk işçi; hadi ortalamaya alın 1 milyon deyin, 1,5 milyon deyin, bu çok ciddi bir rakam arkadaşlar ve son üç buçuk yılda en az 194 çocuk yaşamını yitirdi, 194 çocuk yaşamını yitirdi. Evlerde hani o dokunmaya kıyamadığımız, nerelere koyacağımızı bilemediğimiz, en iyi eğitimleri alsın istediğimiz çocuklar evet, bizim çocuklarımız.
2 Bakanlığın 2018 yılında birleştirilmesiyle birlikte çalışma hayatını düzenleyen koskoca bir bakanlığın faaliyetleri birkaç genel müdürlüğe sıkıştırıldı ve âdeta çalışanlar aleyhine pasivize edildi. Türkiye İstatistik Kurumunun güvenilir olmayan verilerine göre Türkiye genelinde işsiz sayısı haziran ayında geçen yılın aynı ayına göre 152 bin kişi azalarak 4 milyon 101 bin kişiye geriledi. Biliyoruz ki pandemi süreciyle birlikte uygulanan kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izne çıkarılıp nakdî ücret desteğinden yararlanan milyonlarca insan da istihdam istatistiklerine ekleniyor; dolayısıyla bu rakamlar doğru değil. Sigorta primleri yatmazken milyonlarca insan asgari ücretten bile düşük bir ücretle geçinmek zorundaysa maalesef hakikatimiz açıklanan verileri doğrulamıyor. Ancak öyle sayılar var ki arkadaşlar, bunlar karşısında gerçekten isyan etmemek mümkün değil. 2011 yılından beri Bakanlığınızın sağlamadığı verileri bizlere sağlayan İşçi Sağlığı Ve Güvenliği Meclisi 2020 yılının ilk dokuz ayında en az 1.493 işçinin önlenebilir iş kazalarında hayatını kaybettiğini açıkladı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Sayın Kerestecioğlu, lütfen konuşmanızı tamamlayabilir misiniz?
Bir saniye efendim.
Buyurun.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - 1.493 işçi hayatını kaybetti arkadaşlar. Evet, güvenceli çalışma koşulları iktidarınız boyunca yavaş yavaş ortadan kaldırıldı, bu süreçte bugün, MÜSİAD, izole üretim merkezlerinde "MESS-SAFE" elektronik pranga gibi, işçiler üzerinde baskıyı ve denetimi artıracak önerileri fütursuzca yapabiliyorsa bunu elbette iktidarınıza borçlu.
İşçilerin yüzde 90'ı sendikasız, yüzde 92'si toplu iş sözleşmesi kapsamında değil. Sayın Bakan, ülkenin neresinde birisi hakkını aramaya, savunmaya görsün iki gün önce Meclis kapısında kıdem tazminatının gasbına karşı açıklama yapmak isteyen sendika temsilcisi ve işçilere olduğu gibi karşısında polisi buluyor; gerçekten bu kabul edilebilir bir şey değil. Grev hakkı gasbedilmiş durumda; 17 grevi, 2003 yılından bu yıla tam 17 grevi erteleme yoluyla siz yasakladınız. Ve çalışanların en önemli güvencesi olan İşsizlik Fonu'nun akıbeti belli değil; daha doğrusu belli, işveren fonu oldu orası artık, gerçekten.
Evet, çalışma alanında yıllardır yarattığınız tahribatı gidermek hiç kolay olmayacak ama hemen bu bütçede yapılması gereken şeyler, tedbirler var; bunları kısaca, hemen söyleyip bitireceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Ama lütfen tamamlarsanız.
Buyurun, lütfen.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Asgari ücreti vergiden muaf yapalım, net 4 bin lira olsun, 4 bin lira arkadaşlar. Neden bahsediyoruz gerçekten? Yani hangimiz 4 bin lirayla geçinebiliriz ya! Yani bir bakalım, gerçekten insanlarla empati kurmayı öğrenelim; 194 çocuk hayatını kaybetti dediğim zaman evdeki çocuğu düşünelim, 1.493 işçi dediğim zaman gerçekten karşımızda çalışan işçiyi düşünelim, evimizde çalışan işçiyi düşünelim ve 4 bin lira asgari ücret yapalım dediğimiz zaman gerçekten 4 bin lirayla kendimiz geçinebilir miyiz ya da şu an...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Son veriyorum efendim.
BAŞKAN LÜTFİ ELVAN - Bir saniye efendim.
Lütfen son sözlerinizi alalım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkür ederim.
Kusura bakmayın, çünkü gerçekten çok hayati ve önemli konular ve biz birçok şeyi istişare etme imkânı bulamadık.
Evet, bunları düşünelim. En az 1.000 lira gelir desteği sağlayalım, yurttaşlık geliri konusunda ciddi bir tartışma yaratmamız gerekiyor gerçekten. Kiralık işçilik ve taşeron işçiliği kaldıralım ve başka şeyler var, bunları soru olarak da size iletebilirim ama bir şey söylediniz: "Kazaları Araştırma Önleme Merkezi..." Hiç kurmanıza gerek yok, işçiler bunun cevabını biliyorlar; -bütün pandemi sürecinde bizi aradılar; tıkış tıkış yerlerde çalışıyorlar, yemek yerken dip dibe yiyorlar, dip dibe yerlerde yatıyorlar- onlar kazaları araştırmayı da önlemeyi de biliyorlar yeter ki işçilere sorun, yeter ki bizlere sorun, yeter ki istişare edin, yeter ki diyalog yollarını açık tutun ve eşit, adil, yaşanabilir bir ülke isteyin.
Teşekkür ederim.