KOMİSYON KONUŞMASI

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Evet, yargıyı tartışırken, yargı bütçesini tartışırken elbette ki bu toplumun yarısını oluşturan kadınları da görmek gerekiyordu ama maalesef bütçe kadınları gören bir bütçe olmaktan çok uzak. Erkek egemenliğini görmeyen, sanki kadınlar ile erkekler bu toplumda eşit koşullarda yaşıyormuş gibi varsayan bir bütçeyle yol alamayacağımız çok açık. Hep söylüyoruz, sarayın, savaşın ve sermayenin bütçesi ama aynı zamanda erkeklerin bütçesi, kadınlar burada yok. Aslında kurumların temsilinden bile bugün bu bütçenin nasıl oluşturulduğuna dair fikir veren bir durum var. Sadece bir kadın arkadaşımızın temsiliyeti var, onun dışında gelenlerin tamamı erkek. Dolayısıyla, bu, aslında bir erkek bütçe olduğunun da çok net olarak göstergesi.

Sadece bu da değil, bütçe yapım sürecine kadın örgütlerinin katılmıyor oluşu, feministlerin dâhil edilmiyor oluşu, birlikte tartışmaya, katılımcı bir bütçeye açık olunmayışın kendisi bile "Ben yaptım, oldu. Beğenirsiniz, beğenmezsiniz, budur." tarzının, yönteminin bir sonucu olarak geliyor. Demokratik işleyişe sahip bir bütçe yok, ne halklar katılabiliyor ne kadınlar katılabiliyor. Kadınların yaşadığı sorunları sizin bilmeniz mümkün değil. Kadınlar kendi yaşadıklarını burada anlatabilmeliydi ve bunun üzerinden bir bütçe oluşturulmalıydı. Ama maalesef böyle bir bütçe önümüzde değil, hiçbir zaman da olmadı zaten.

Yargı her zaman erkek egemendi ama maalesef iktidarın erkek egemenliğini besleyen, büyüten, kadına özgürlük çizgisine karşı saldırı dalgası başlatan yaklaşımları sonucu çok daha fazla erkek egemen bir hâl almaya başladı.

Mesele Nevin Yıldırım örneğinden bahsedeyim. Nevin Yıldırım, kendisine uzun süreli, sistematik tecavüz eden, cinsel saldırıda bulunan kişiyi, mecburen, yaşamanı korumak için, tecavüzden kaçınmak için öldürmek zorunda kaldı. Ama Nevin Yıldırım en ağır cezayla cezalandırıldı, meşru müdafaa hakkı tanınmadı. Onu geçin, erkeklerin, kravat taktığı için, "Aman efendim, paşam efendim" dediği için aldığı haksız tahrik indiriminden, iyi hâl indiriminden dahi yararlanmadı ve Yargıtay tarafından da bu ceza onandı.

Yine, Musa Orhan, uzman çavuştu, bir kadın arkadaşımıza yönelik sistematik cinsel saldırısı, alıkoyması ve tehdidi vardı. Kamuoyunun ve sosyal medyanın yoğun baskısı sonrası, ancak o koşullarda tutuklanabildi. Sadece altı gün tutuklu kaldı. Musa Orhan, iktidarın müdahalesiyle tekrar serbest bırakıldı. Özellikle güvenlik güçlerinin, emniyet görevlilerinin işlediği kadına yönelik suçlarda daha fazla yoğunlaşan bir koruma mekanizması var. Sanıkların daha fazla korunduğu, aklandığı, cezasızlıkla ödüllendirildiği, erkek yargıyla devlet iş birliğinin açığa çıktığı mevzular yaşıyoruz.

Yine, Gülistan Doku, uzun zamandır kayıp, maalesef hâlen bulanabilmiş değil. Yine kamuoyunun baskısıyla olayın üstünün örtülmesi engellendi. Evet, bir sanık var aslında ortada ama bu sanık da korunduğu için hâlen yakalanabilmiş değil.

Yine, bir diğer örnek, Şule Çet davasında, Pınar Gültekin davasında yargının, hâkimin, mahkeme heyetinin, sanık avukatlarının cinsiyetçi sözler söylemesine, sürekli kadınları eleştirmesine, kadınları teşhir etmeye çalışmasına, ölen kadınları suçlamaya çalışmasına rağmen bunlara "Dur." diyen bir yargı sistemi de yok. Mesela, en son Pınar Gültekin davasında, sanığın "Pınar bana işveli davrandı, kıyafetleri dekolteydi. Bu nedenle olay gerçekleşti." gibi sözler sarf etmesine rağmen, hâkim, bu sözleri sanki çok doğal bir sözmüş gibi, cinayetin gerekçesi olabilirmiş gibi sessiz sedasız dinledi. Aslında biz yargının sadece dinlediğini değil, çoğu kez benzer soruları da kadınlara sorduğunu, kadınları yargıladığını çok yakından biliyoruz. "Neden o saatte oradaydın?", "Neden o kıyafeti giydin?", "Ne işin vardı orada?" sorularıyla aslında erkeklerin değil hep kadınların yargılandığını da yargı pratiklerinden çok açık olarak görüyoruz.

Hâlen kadın beyanı esas alınmıyor. Hâlen tedbir kararlarında sadece kadınların beyanı üzerinden değil, delil tartışmaları üzerinden yürünmeye çalışılıyor, bu da kadınların tedbir kararları almasını zorlaştırıyor. Kaldı ki bu tedbir kararları da zaten uygulanamadığı için arkadaşlarımız öldürülüyor. Mesela, Çağlayan Adliyesinde, boşandığı erkeğin azmettirdiği oğlu tarafından öldürülen Halime Aslan, koruma kararı olmasına rağmen öldürüldü. Mesela, Diyarbakır'da, Avukat Müzeyyen Boylu, koruma tedbirine başvurduğu hâlde, iki çocuğunun yanında, sokak ortasında boşanma davası açtığı Mesut Issız tarafından öldürüldü. Bakın, koruma kararı var ama ne işe yaradı koruma kararı? Kadınların öldürülmesinin önüne geçmedi.

Yine, TCK'de 96'ncı madde var, işkenceyi düzenleyen madde. Kadınlar aslında şiddete uğrarken bir kez uğramazlar; süreklileşen, aslında hep devam eden bir işkencenin sonucunda ya öldürülürler ya da yaralanırlar ama maalesef yargı bunu da görmüyor ve en fazla ceza verdiği zaman sadece yaralamadan ya da öldürmeden ceza veriyor. Oysaki TCK'nin 96'ncı maddesinin de uygulanması ve sistematik işkenceden dolayı da cezalandırılması gerekiyor.

Yine, bizim için çok önemli olan nafaka hakkımızın ortadan kaldırılması tartışmaları yapıyorsunuz ki bu hak aslında ev içinde kadının harcadığı ev içi emeğinin, görünmez emeğinin bir sonucudur. Öyle dışarıdan hakkı olmayan bir şeyin talebi meselesi değildir. Ama bu hakkımızı bile, boşandıktan sonra ayaklarımızın üzerinde kısmen durabilmemize destek sağlayan nafaka hakkımızı bile ortadan kaldırmaya, kadınların boşanması önündeki engelleri artırmaya çalışıyorsunuz.

Yine, diğer bir mesele, yargı eliyle kadınların siyasete katılımının önünü kesmeye çalışan uygulamalarınızdan bir tanesi de eş başkanlık sistemimizi illegalize etmeye çalışma. Nedir eş başkanlık? Kadınların siyasette temsilini, katılımını kolaylaştıran bir mekanizmadır. Nedir derdiniz de kadınların siyasete katılımının önünü kesmeye çalışıyorsunuz?

Yine, bir diğer meselemiz, Gaziantep'te bir yıl önce eşini bıçakladığı için cezaevine giren Müslüm Aslan isimli erkek infaz düzenlemeniz sayesinde çıktı ve 9 yaşındaki kızını döverek öldürdü. Şimdi, biz hep şunu söyledik, dedik ki infaz yasasında: "Af yasası çıkarıyorsunuz ama bu kadınlar nasıl korunacak? Kadınlara yönelik şiddet uygulayan erkekler ya da genel olarak zaten şiddet eğilimi olan erkekler çıktıklarında bu kadınları öldürmeyecek mi? Bunlara şiddet uygulamayacak mı?" Ama maalesef bu konuda da hiçbir tedbir almadınız; zaten pandemi sürecinde de hiçbir tedbir almamıştınız. Sayenizde kadınlar daha fazla şiddete, daha fazla öldürülmeye maruz kaldı.

Diğer bir mesele, yargıdaki homofobik ve transfobik yaklaşımlarınız. Lezbiyen, gey, biseksüel, trans bireyler söz konusu olduğunda maalesef yargıya başvurmak mümkün olamıyor. Çünkü LGBT'ye artı var, dışarıda gördüğü şiddetin belki çok daha fazlasını polis şiddeti olarak, yargı şiddeti olarak görüyorlar ve o nedenledir ki koruma kararlarına başvurmaları mümkün olmuyor; 6284'den, İstanbul Sözleşmesi'nden yararlanmaları da mümkün olmuyor. Bakın, bir uygulamadan bahsedeyim. Daha dün Taksim'de 18 trans kadının, bilginize başvuracağız gerekçesiyle yaşadıkları yerler basıldı. Evlerinde gözaltına alındılar, bütün geceyi karakolda küçük bir odada pandemi koşullarında geçirdiler. Gerekçe şu: "Bilginize başvuracağız." Bilgisine başvurulacak kişiyi bu şekilde nasıl gözaltına alıyorsunuz diye buradan sormak gerekiyor.

Diğer bir meselemiz, gerçekten, cezaevleri. Şimdi öyle bir iktidarla karşı karşıyayız ki cezaevini açıyor olmayı müjde olarak sunuyor. Bir ülkede cezaevi açılıyor olması, yeni cezaevleri açılıyor olması müjde değildir; olumsuz bir durumdur, giderilmesi gereken bir durumdur ama siz cezaevi açmayı maalesef müjde olarak sunuyorsunuz. Cezaevleri âdeta bir katliam yuvalarına döndü farkında mısınız? Cezaevlerinde son süreçte 15 mahpus, sadece üç ayda 15 kişi hayatını yitirdi. Ve bunların bir kısmı intihar gibi gözükmesine rağmen aslında arkasında başka şeyler olduğu tartışmaları yapıldı. Yine, Ebru Timtik, cezaevinde -meslektaşımız- hayatını yitirdi. Yine, intihar ettiği söylenen ama aslında arkasında başka olayların olduğunu ailelerinin iddia ettiği birçok vakadan bahsediyoruz.

Yine, diğer bir meselemiz hasta mahpuslar meselesi. Hasta mahpusları cezaevlerinde öldürüyorsunuz farkında mısınız? Tahliye etmeyerek, sağlık koşullarını sağlamayarak, onların tedavi imkânlarını sağlamayarak hasta mahkûmları aslında cezaevlerinde ölüme terk ediyorsunuz. Mesela, Takiyettin Özkahraman Patnos L Tipi Kapalı Cezaevindeydi, 70 yaşındaydı, yoğun bakıma kaldırıldıktan bir gün sonra 19 Eylülde vefat etti çünkü tahliye etmediniz, tedavisi sağlanamadı. Yine, Cengiz Karakurt Siirt E Tipi Kapalı Cezaevindeydi, 14 Eylülde rahatsızlandı, hastaneye kaldırıldı, 15 Eylülde tek başına kaldığı koğuşta baygın bulundu, yoğun bakıma alındı ve 22 Eylülde yaşamını yitirdi.

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Sayın Gülüm, toparlayalım lütfen.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Bunun gibi verebileceğimiz çok sayıda örnek var. Hâlen hasta tutsak olarak cezaevlerinde yaşayan ve tedavi bekleyen arkadaşlarımız var. Mesela, Sabri Kaya 55 yaşında, kalp kapakçığında...

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - Tahliye etmediniz diye bunu bize mi söylüyorsunuz?

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Talimatla hareket eden yargınız var ya o yüzden size söylüyorum.

ADALET BAKANI ABDULHAMİT GÜL - Kim, hangi talimat?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, müdahale edin...

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - İşte, talimatla hareket ettiğiniz için. Söylerseniz yapacaklar biliyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, niye müdahale ediyorsunuz? Böyle bir şey olur mu ya?

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Türk yargısının... Bu arada sürem... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Sayın Gülüm, buyurun tamamlayın siz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Sayın Bakanı uyarır mısınız lütfen?

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Sürem bitti.

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Tamamlayalım lütfen.

SALİH CORA (Trabzon) - Ama ithamda bulundunuz. Ne kadar kötü örnek varsa...

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Söz aldığında cevaplayabilir, ithamda bulunuyorsam da söz aldığında cevaplayabilir.

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Süreniz doldu.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Bir saniye ama bu karmaşada ben nasıl konuşayım, karşıdan cevap veriyorlar.

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Hayır efendim, zaten yirmi saniye vardı.

Buyurun lütfen, son sözlerinizi alayım.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Hasta mahpusların cezaevlerinde ölümlerine dek bekleniyor ancak son günlerinde tahliye ediliyorlar ya da cezaevlerinden cesetleri çıkıyor. Şimdi, biz şunu biliyoruz: Siz dışarıda gözaltı, tutuklama ve baskılarla kendi iktidarınızı korumaya çalışıyorsunuz ama aynı zamanda, cezaevlerinde insanları...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Teşekkür ediyorum Sayın Gülüm.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Sayın Başkan, sürem...

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Hayır, süreniz dolmuştu zaten.

Selamlamak için son sözünüzü alayım, buyurun.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Ben devam etmeyeceğim ama bu bütçe görüşmeleri, eğer görüntüde bir görüşme yapılıyormuş gibi devam edecekse anlamı nedir diye sormak istiyorum. Burada sözümüz sürekli kısılarak, konuşmamıza sürekli müdahale edilerek, zaten normal koşullarda bile yapılması gereken tartışmaları yaptırmayarak bir bütçe tartıştıracaksanız biz o zaman konuşmayalım.

OTURUM BAŞKANI İSMAİL FARUK AKSU - Kimsenin sözü kesilmiyor.

ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - Kesiyorsunuz.