| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f) Hakimler ve Savcılar Kurulu g) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ğ) Kişisel Verileri Koruma Kurumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 10 .11.2020 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Doğrusunu isterseniz, ben hukukçu değilim dolayısıyla da doğrudan hukukla ilgili değil ama dolaylı olarak hukukla ilgili bazı fikirlerimi paylaşacağım. 16 Bakanlık içinde Bakanlığınız 8'inci sırada merkezî yönetim bütçesinden aldığı pay açısından; artık siz bunu değerlendirirsiniz nedir, ne değildir diye. Fakat bize gönderdiğiniz verilerden benim gördüğüm birkaç tuhaflık var, onları söylemek istiyorum. Bir kere, cari transferler altında yer alan "kâr amacı gütmeyen kuruluşlara transferler" diye bir kalem var. İlgimi çekti, bu kalem 2019 yılında 517 milyon liraymış yani ödenek olarak 517 milyon lira, zaten 455 milyon lirası da harcanmış, sonra, 2020'ye baktığımızda 75 milyona düşüyor bu. Şimdi, önceden niye bu kadar yüksekti, birden bire niye bu kadar düştü? Bu açıklanmaya muhtaç gibi geliyor bana. Bütçe teklifinizde de 80 milyon diyorsunuz yani aşağı yukarı binde 7 civarında bir artış öngörüyorsunuz ama ben, doğrusunu isterseniz bu meselenin biraz açıklanması gerektiğini düşünüyorum.
Öte yandan, sermaye giderleri altında bazı değerler var bunları da biraz anlamakta zorlandım tabii, mutlaka sizin vereceğiniz cevaplar vardır. Bir tanesi, mamul mal alımları; 2019'da 163 milyon lira civarında ödenek ayrılmış, 2021'de 193 milyon ayrılmış, birden bire 543 milyon teklif olarak getiriyorsunuz. Bu artış da biraz fazla geldi bana doğrusunu isterseniz yani yüzde 200 civarında bir artışa tekabül ediyor neredeyse; bunu da bir açıklarsanız sevinirim.
Öte yandan, gayri maddi hak alımları da benzer bir biçimde, o da yüzde 150 civarında bir artışa tekabül ediyor, rakamları vermeyeyim. Gayrimenkul sermaye üretim giderleri, burada da mesela, gördüğüm kadarıyla bütçeniz içerisinde çok önemli bir kalem bu, yanılmıyorsam 3'üncü büyüklükte, belki 4 olabilir emin değilim ama 1 milyar 719 milyon başlangıç ödeneği 2019'da ayrılmış, 2020'de 1 milyar 643 milyon lira ayrılmış, şimdi 2 milyar 308 milyon lira ayrılıyor ki bu da aşağı yukarı yüzde 40 civarında bir artışa tekabül ediyor. Ben bütçenizle ilgili olarak bunları sormak istiyorum.
İkinci olarak, hukuğun ekonomiyle ilişkisi üzerine bir iki konu var; ben bu konulardan bir tanesini yanılmıyorsam, yanlış hatırlamıyorsam geçen sene de konu etmiştim, bu sene daha da konu edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu gayrimenkul ipotek meselesi, biliyorsunuz bizim bankacılık sistemimiz kredileri gayrimenkul ipoteğine bağlamış durumdadır. Doğrudur, yanlıştır tartışması önemli değil ama sonuç olarak, gayrimenkul ipotek mekanizması kaçınılmaz olarak hukuk sistemiyle bağlı hâle geliyor ve hukuk sisteminin ağır çalışmasının sonucu olarak da nakde çevrilme süreci zaman aldığı için bundan dolayı faiz düzeyleri de -bence bankalar bunu dikkate aldıkları için- yüksek oluyor. Dolayısıyla da burada nasıl yapılır bilmiyorum ama özellikle bu önümüzdeki dönemde KOBİ'ler birçok kredi aldılar, muhtemelen bankalara büyük bir yük yüklenecek buradan. Bunların ödenmesiyle ilgili olarak ne gibi tedbirler alınabilir bilmiyorum ama bu konu değil bugün için fakat açıkçası bunun hızlandırılması gerektiğini söylemek istiyorum, yani bu süreçlerin hızlandırılması gerektiğini söylemek istiyorum ve bankalarla belli görüşmeler çerçevesinde de belki daha düşük faiz hadlerini elde etmek mümkün olabilir gibi geliyor bana.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; bir başka konu yine ekonomiyle ilgili olarak. Biliyorsunuz geçen sene Rekabet Kurumu Yasası'nda bazı değişiklikler yapıldı, 4054 Sayılı Yasa'da bazı değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerden en önemlisi bana göre muafiyet rejimiyle ilgiliydi çünkü muafiyet rejimi bundan önce Rekabet Kurumunun karar verdiği bir meseleydi. Daha doğrusu -teknik olmasın diye hızla, kabaca çizeceğim- iki maddesi var biliyorsunuz Rekabet Kurumunun kullandığı; 4'üncü ve 6'ncı madde. Bunlardan 4'üncü madde, firmaların aralarında yaptıkları fiyat anlaşmalarını illegal olarak kabul ediyor, 6'ncı madde ise hâkim durumu kötüye kullanmayı konu ediyor. Şimdi, bu konuda bir esneklik getirdiler geçen sene dediler ki: "Bu hâkim durum vesaire gibi konuları biz şirketlere bırakalım, onlar karar versinler" dediler fakat gözüken o ki şirketler bunu değerlendirmeyecekler. Ne yapacaklar? Mahkemelere gidecekler, mahkemelerin yolu açılıyor. Dolayısıyla da muafiyet talebinde bulunan herhangi bir şirket gidecek bir mahkemeye ve bir karar çıkarmaya çalışacak. Tamam, bu da olabilir fakat Sayın Bakan çok açık bir gerçek var. Bu rekabet meseleleri çok bilinen meseleler değil Türkiye'de yani öylesine ki şu an itibarıyla baktığınızda Türkiye'de rekabetin olduğunu söylememiz neredeyse mümkün değil, çok büyük şirketler bütün piyasalarda rekabeti ciddi bir şekilde bozuyorlar. Konu bu değil ama parantez içinde söylemiş olayım, Sayın Bakan Albayrak'ın istifasını haber olarak vermemek bile bir anlamda oradaki uyumlu eylem, birlikte hâkim duruma işaret eden bir durum teşkil ediyor bence, Rekabet Kurumunun ilgi alanına giren bir şey bence ama bunlar hakikaten konuşulmuyor, geçiyor gidiyor ve bu da muhtemelen öyle olacaktır. Dolayısıyla da size önerim; madem böyle mahkemelerden bu tür kararlar alınacak, gerçekten bu kanunu bilen yargıçlara ihtiyaç var. Çünkü yargıçlar da -kendileri bilmedikleri için- bilirkişilere gidiyorlar ve bilirkişilerden görüş alarak karar veriyorlar, ki bu sebeple bunun da çok sağlıklı bir adalet dağıtım mekanizması olduğunu düşünmüyorum.
Sayın Bakan, dediğim gibi, ben hukukçu değilim ama sıradan bir kişi olarak -hakikaten ben kişisel olarak da- söylediklerinize, sizin adalet duygunuza ve bu konudaki titizliğinize güveniyorum ve buradaki cümle de onun için çok önemli geliyor bana. Yani diyorsunuz ki: "Yargı yetkisinin kullanımı münhasıran yargıya aittir. Bunun anlamı açıktır. Yargı hiçbir kişi, kurum veya merciden emir, talimat, telkin alamaz. Hiç kimse ve -Adalet Bakanlığı da dâhil olmak üzere- hiçbir kurum yargı yetkisini kullanan mahkemelere vekâleten konuşamaz." Yani benim anladığım kadarıyla, esasında yürümekte olan bir davayla ilgili olarak -TCK'nın 200 bilmem kaçıncı maddesiydi yanılmıyorsam- engelleyici bir kural da var. Fakat mesela şu cümleyi size okuyacağım, Sayın Cumhurbaşkanımız diyor bunu: "AHİM'in verdiği kararlar bizi bağlamaz. Biz karşı hamleyi yapar işi bitiririz." Size sormak istiyorum: Bu "biz" kim acaba? Yani yürütmeyi mi kastediyor, yargıyı mı kastediyor ve bir Cumhurbaşkanı böyle bir şey söyleyebilir mi? Yani yürümekte olan bir dava var, TCK'nin açık engelleyici maddesi var ve ona rağmen bu yapılabiliyor. Yani bu, esasında... Ben sizi anlıyorum ve saygı da duyuyorum, adalet kurumuna leke sürülmesin istiyorsunuz ama böyle bir gerçeğimiz var; başka şeyler de var, okuyacağım şimdi size.
6-8 Ekim Kobani olaylarıyla ilgili olarak şöyle bir şey söylüyor yine Sayın Cumhurbaşkanı: "Bu işin sonuna kadar takipçisi olacağız, bunları bırakamayız." Kim bırakamaz? Adalet mi bırakamaz, Sayın Cumhurbaşkanının yürütme erki mi bunu bırakamaz? Yani açıkçası yargıya müdahaledir bence bunlar.
Bir başka konu daha söyleyeyim size, Osman Kavala davasında, Osman Kavala'yla ilgili şu cümleyi söylüyor Sayın Cumhurbaşkanı: "Türkiye'deki temsilcisi de -yani Soros'tan bahsediyor- Osman Kavala'ymış. Babadan zengin ve bu imkânlarını da bu ülkeyi parçalayıp bölen terör eylemlerine karşı her türlü desteği veren kişi..." Şimdi, bu dava sürmekte olan, hâlâ neticelenmemiş bir dava. Bir kişi mahkemeler tarafından yargılanmadıktan sonra böyle bir kararı siz nasıl verirsiniz? Bu, yürümekte olan davaya müdahale değil midir?
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Katırcıoğlu, lütfen tamamlar mısınız?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bitireceğim.
Mesela, özellikle Halkların Demokratik Partisiyle ilgili olarak yürüyen birçok davanın -sayılarını bilemem şu anda ben ama- FETÖ'nün savcıları tarafından yazıldığını biliyoruz ve onların bir kısmı tutuklu ya da kaçmış durumda. Şimdi bu nasıl içimize sinebilecek olan bir şeydir; bunu da anlamakta zorlanıyorum.
Sürem dolduğu için de daha fazla uzatamayacağım. Tekrar edeyim, ben sizin adalet duygunuza güveniyorum ama burada objektif olarak kabul etmemiz gereken bir terslik var. Sayın Cumhurbaşkanı yürütme erkenin yargı üzerinde bir vesayetini temsil ediyor neredeyse. Eğer biz bu vesayetten hoşlanmıyorsak, hiçbir vesayetten hoşlanmıyorsak -yargının herhangi bir vesayet altında olmasına ben de karşıyım- ama bunu Cumhurbaşkanı yapıyorsa Cumhurbaşkanına da -kusura bakmasınlar ama- haddini bildirmek lazım diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.