KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, hoş geldiniz ve bu saate kadar bizi dinlediniz, siz bürokratlar ve Bakan Yardımcıları.

Bir kere, bu adalet kavramından yola çıkmayı düşünüyorum çünkü arkadaşlarımızın bir kısmı bazı maddelere değindiler, bazı problemlere değindiler ve dileklerini dile getirdiler.

Aslında, insanların en eski özlemlerinden birisi adalettir. Günümüzdeyse adalet artık özlenen değil talep edilen bir forma dönüşmüştür. Şunu biliyoruz: Barış yoksa adaletsizlik vardır; barışın olmadığı yerlerde genellikle gelişme de olmamakta, adaletsizlik daha da derinleşmektedir. İnsanlar, bir şeye ya da birine şöyle böyle dediklerinde, uygun görmediklerinde dilde en güzel tanımlama adil değilsin. İnsanlar adil değilsin dediklerinde genelde hak ihlallerine ya uğramıştır ya da birileri onlara yoksun demiştir, haklarını görmemezlikten gelmiştir ya da hakları ihlal edilmiştir. Genel olarak adaletsizlik aslında hak çiğnemeyle beraber ortaya çıkmakta ve bunlarla ilgili yaklaşım yani bir insanın kendisiyle ilgili haklarının çiğnenmesi ya da yok görülmesi ya da ülkeler düzeyinde bir devletin herhangi bir gruba, bir kesime yönelik hak ihlalleri olduğunda onunla ilgili işlem yapmaması veya dünya genelinde de bir grubun haksızlığa uğraması. Burada, gerçekten adil olmak çok önemli ama genelde kavram olarak adalet bir fikirse adaletsizlik bir durumdur ve bir sonuçtur, ortaya çıkan bir sonuçtur. Genelde de bir tabloya baktığımızda, ne olursa olsun, adaletsizliğe uğrayan kimdir veya adaleti isteyenler kimdir, oraya bakmak lazım ve ona yönelik çözümler geliştirmek lazım. Bunu yapmadığımız zaman, gerçekten o zaman yerine gelmemiş oluyor veya dışarıdaki tabiriyle, kimi insanların haksız bir şekilde, sanki intikam alırcasına bir adalet kavramı ortaya çıkmakta. Şimdi, bunu niçin söylüyorum? Adalet ve adaletsizlik konusunu ele aldığımızda, adaletsizliğe baktığımızda... Şimdi, birçok arkadaşımız dile getirdi, bu ülkede 15 Temmuzda bir darbeden söz ediliyor. Çok ciddi kıyımlar yapıldı, ondan önce de çok ciddi bir hazırlık yapmışlardı. Ama burada bir çifte standart var. Birileriyle ilgili bir düzenleme yapılırken FETÖ'cülerin birçok kesimle ilgili hazırladığı raporlar, işlemler... Birileri için düzenleme yapıldı ama birileri için yapılmadı. Bu Mecliste Leyla Güven ve Musa Farisoğulları... Onlar hakkında ceza veren, işlem yapan -bütün süreçleri boyunca savcılık, hâkim, karar alma sürecinde ve onlara benzer birçok kesimle ilgili yapılan düzenlemeler- FETÖ'cülerdi. Bu FETÖ'cülerin bir kısmı işten atıldı, bir kısmı tutuklandı, bir kısmı ağırlaştırılmış ceza aldılar fakat başkalarına yapılan uygulama bu arkadaşlarımıza yapılmadı ve hâlâ da yapılmamakta, hâlâ da birçok arkadaşımızla ilgili bu dosyalar devam etmekte. O zaman, siz sorduğunuzda diyorlar ki: "Bu adalet değildir, bu adil değildir, adaletsizliktir. Birine olan uygulama niçin bana yapılmamaktadır?" Bunun izahının olması lazım.

Bir diğeri, gerçekten, Sayın Bakan -geçen yıl da size söyledik, birçok kez arkadaşlarımız söyledi, dile de getiriyorlar soru önergelerinde de- Türkiye'deki en önemli konulardan birisi bu cezasızlık. Bu cezasızlıkla ilgili herhangi bir işlem yapılmadığı zaman, deyim yerindeyse, cezasızlık nedeniyle korunan kişilere siz bunu yapabilirsiniz diyorsunuz veya onları özendirmiş oluyorsunuz. Türkiye'de en ciddi hak ihlallerinden birisi de budur.

Bir diğeri de yüzleşme davaları. Siz o makamda oturuyorsunuz, birçok açıklama yapıyorsunuz. Gerçekten, Türkiye'nin tarihinde sorgulanması gereken, araştırılması gereken çok ciddi davalar var. Bunlar sorgulanmadığında, araştırılmadığında, yüzleşmediğinde ciddi problemler çıkıyor. Cemal Temizöz davası; ya, 21 insan öldürüldü, herkes biliyor, hiçbir şey çıkmadı. Hrant Dink davası; bütün bu salon, bütün Türkiye değil bütün dünya biliyor, yılan hikâyesine döndü. Berkin Elvan davası; yaralandı, gasp şeyleri ve orada uzun süre kaldı, hâlâ bir işlem yok. Tahir Elçi davası; yıllarca bu işin savunuculuğunu yapan, bu şeye gelen bir arkadaşımız, Sayın Bakan, daha geçen hafta mahkemesi oldu; üç yıldan fazla bir süre geçti, dört yıla yakın bir süre. O zaman birileri der ki: "Bu ülkede adalet yok." Bir şey çıkmıyorsa, bir açıklama yapılmıyorsa birçok şey gelir. Buna Musa Anter davasını katabilirim, bir çok şeyi. En yakın tarih, Diyarbakır'da "Nevroz" Bayramı'nda Kemal diye bir gence sıkılan bir mermi; yaşamını yitirdi, görüntüleri var ama orada "seken bir mermi" diye tanımlanıyor. Bunlara biz bir yaklaşım geliştiremezsek, incelemezsek hem cezasızlık açısından hem yüzleşme açısından hem hakikate ulaşma açısından adaletsizlik ortaya çıkmış olur.

Cezaevi konularında birçok arkadaşımız konuştu, hiç oraya gelmeyeceğim fakat Sayın Bakan, burada, bütün herkesin huzurunda... Ya, Diyarbakır'da evi olanın Edirne'de ne işi var? Bunun izahı var mı? Ve Diyarbakır'da olanın... Şimdi, Selçuk Mızraklı Kayseri'de. Ve deniyor ki: "İşte, gittik oraya." Bu pandemi sürecinde bir yığın işlem yapıyorsunuz. Batman'da oturanın, Siirt'te oturanın, Mardin'de oturanın Giresun'a, Rize'ye her gidişi bir külfettir. Yani cezaevinde olan kişilere bir sistematik mobbing mi uygulanıyor, sistematik işkence mi uygulanıyor; kendisine, ailesine ve çevresine? Yani cezalar, suçlar zaten tartışmalı ama bunların bir çözümü yapılmazsa ve sizler bununla ilgili bir uygulama düzeltmezseniz gerçekten o zaman insanlar adaletsizliğe uğradığını düşünür.

Bir diğer konu, Sayın Bakan, arkadaşlarımız birçok kadın meselesini dile getirdiler. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu; 11 üyesi var, 1 kadın üyesi var, başka yok. Eşitlikten, insan hakları kurumundan söz ediyorum, onun bağımsız olup olmaması çok tartışılıyor. Bana göre bütçesinin çok artırılması lazım ama... Burada, size brifing veriyorlar mı, vermiyorlar mı? Bence bir inceleme yapmıyor Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu. Yapmış olsa gece gündüz sizin kapınızın önünde olur, gece gündüz sizden talepleri olur. Yani şu anda CİMER'e yapılan başvurular daha fazladır. Meclisin milletvekillerine, Dilekçe Komisyonuna cezaevlerinden kötü uygulamalarla ilgili yapılan başvurular Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna yapılandan daha fazladır.

Şimdi, az önce bizim Vekilimiz Sayın Gergerlioğlu söyledi, ben söyleyeyim: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumuna sadece Halkların Demokratik Partisinin verdiği soru önergelerini gönderseniz, incelese, Türkiye'de insan hakları alanında birçok şeyi yapabilir. Bizim partiden 3.113 tane önerge verilmiş, 26 tanesi iade edilmiş, diğerlerine cevap verilmemiş Sayın Bakan. Yani size bilgi verilmiş mi verilmemiş mi bilmiyorum ama cevap verilmemiş. Bunlar verilmediği zaman, bizden beklentisi olanlar o zaman diyorlar ki: "İnsan hakları ihlal edildiği gibi, biz adaletsizliğe uğruyoruz."

Bir diğeri: Birleşmiş Milletlerin işkence ve kötü muameleye karşı korumak amacıyla bir alt grubu var. Üç buçuk yıl bu rapor saklandı, açıklanmadı. Üç buçuk yıl sonra açıklandı ve aslında bu kurumun ne kadar bağımsız olmadığı, ne kadar taraflı olduğu da ortaya çıktı. İşkence artık öyle bir şey ki cezaevinde değil, dışarıdaki her alana kadar, sistematik, sokaktaki bir etkinlikte bile görünür bir hâle geldi. İşkenceyle ilgili hiçbir işlem yapılmamakta. Geldiğimiz aşamada şuna gelindi: Devletin müdahalesi bahanesiyle, hakkında mahkeme açılanlar hakkında İçişleri Bakanlığı bir genelge veya yönetmelik çıkardı, "Masrafları biz üstleneceğiz." dedi. Bunun izahı yok.

Geçmişte biz diyorduk ki: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden bir karar çıktığında, yargı taraf tutmuşsa, buna uymamışsa onun hakkında bir işlem yapılır, tazminine gidilir. Yani bugün Cumhuriyet davasında, işte, ciddi bir miktarda para cezası verildi euro olarak. Bu kimden tazmin edilecek? Yok. Siz bunu yapmadığınız zaman ne mahkemeler ne kişiler ne uygulamalar ilerlemez, geriye gider, daha da kâbusa dönüşür.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın İpekyüz, lütfen tamamlar mısınız.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir diğer konu: Ya, 15 Temmuzdan beri sizin dışınızda, Türkiye'deki kurumlar dışında her şey keyfiyete dönüştü, pandemi bile bir bahaneye dönüştürüldü. Ya, Van'da, Batman'da, birçok ilde üç yıl on aydır bir etkinlik yapmak yasak, bir basın açıklaması yapmak yasak. O zaman, insanlar düşüncelerini ifade edemezlerse, özgürlükten söz edemezlerse, sorunlarını dile getiremezlerse adaletsizlik vardır ve diyecekler ki: "Adil bir durum yoktur. Bu, bilinçlidir, sistematiktir." Bunların önlenmesi lazım.

Bakın -Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun yöneticileri burada; Sayın Bakan, bunu da size verebilirim- sadece Türkiye İnsan Hakları Vakfı 30'uncu yaşında ciddi bir çalışma yapıp ifade özgürlüğünden, bütün uygulamalardan teker teker, hepsi kanıta dayalı, veriye dayalı... Hiçbir tanesiyle ilgili işlem yapılmamış. Ben internette sayfalarına baktım, hiçbir yere gidilmemiş.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Teşekkür ediyorum Sayın İpekyüz.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Toparlıyorum, selamlıyorum Sayın Başkan.

Ya, Sayın Bakan, helikopterden insanlar düştü, gidebilirlerdi. Batman'da İpek Er cinayetine neden olan, intiharına neden olan kişi dedi ki: "Ben çıkacağım, hiçbir şey olmayacak." Çıktı. Hiç kimse gidip ziyaret etmedi. Bakın, burada iki fotoğraf var -mesela bunları dile getirmek lazım- biri Rahip Aho, biri Diril çifti, Süryani. Süryaniler Türkiye'ye gelmek istiyor, tekrar dönmek istiyor Mardin'e; bunlarla ilgili hâlâ hiçbir işlem yapılmadı. Yapılmadığı zaman ne adaletten ne adil olmaktan söz edilir, yargı süreci de sürekli bir tehdide dönüşürse bu ülke karanlığa gider.

Teşekkür ediyorum, sağ olun.