KOMİSYON KONUŞMASI

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sayın komutanlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, önce, bütçenizle ilgili olarak birkaç şey söylemek istiyorum. Yaptığım bir hesaba göre güvenlik harcamaları olarak yani sadece savunma harcamaları değil, iç ve dış güvenlik ve diğer güvenlik harcamalarını toplayarak bütçe içindeki payına baktım; bu pay yüzde 17 gözüküyor. Yani sıralamaya bakarsak Hazine bütçesi yüzde 42,36 bir pay alıyor, 2'inci olarak iç ve dış güvenlik ve diğer güvenlik harcamaları yüzde 17 gibi büyük bir meblağ, büyük bir oran tutuyor daha sonra Aile ve Çalışma Bakanlığı yüzde 11,51, Millî Eğitim Bakanlığı yüzde 10,91 diye gidiyor. Şimdi Sayın Bakanım, burada şöyle bir tablo çıkıyor. Savunma harcamaları kısıtlı kaynaklarımızın önemli bir kısmını alıyor ve dolayısıyla da Türkiye'nin ekonomisinin gelişmesi için ihtiyaç duyduğumuz kaynaklar daha az ayrılabiliyor. Şimdi, mesela, baktığımızda Kültür ve Turizm Bakanlığı ki turizm, biliyorsunuz, bizim cari açık sorunumuzu çözebilecek en önemli kalemlerden biri, mesela, yüzde 0,45 düşüyor, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yüzde 0,88 düşüyor, Enerji Bakanlığı yüzde 0,30 düşüyor.

Buradan ne söylemek istiyorum, şunu söylemek istiyorum: Şimdi, Türkiye ekonomisinin gelişmesi ve daha yüksek refah düzeyine ulaşabilmesi için gerekli kaynaklar güvenlik harcamaları sebebiyle daha düşük miktarlarda gerçekleşiyor. Tabii, güvenlik harcamalarının neden bu kadar arttığıyla ilişkili olmak üzere cevabınız vardır, biz de görüyoruz zaten ama kabaca baktığımızda, özellikle, içeride sorunlarını çözemeyen bir ülke olarak yani demokratik bir toplum olması konusunda yeteri kadar bir gelişme sağlayamayan iktidarlar sonucunda iç güvenlik harcamaları doğal olarak artıyor, bunu anlayabiliyoruz; dünya konjonktürü Türkiye'yi diğer komşu ülkelerle ilgili olarak gerilimlere sürükledi ve dolayısıyla da dış güvenlikle ilgili olarak da harcamalarımız da artıyor, bunu da anlıyoruz ama şunun anlaşılması lazım diye düşünüyorum: Evet, bunlar böyle ama bunların böyle olmasının bir maliyeti var. Bu maliyet de işte, içinde yaşadığımız belki ekonomik kriz, belki gelişme sürecinde gerilemek zorunda kalacak olan bir ekonomi, bir toplum; dolayısıyla da güvenlik ve özgürlük dengesi diye bir mesele varsa tıpkı onun gibi güvenlik ve ekonomik gelişme arasında da bir denge olması lazım ama görebildiğimiz kadarıyla, Türkiye'nin on sekiz yıl içinde, özellikle son yıllarda -2015'ten itibaren, 16'dan itibaren- FETÖ darbesiyle birlikte bir tür kimyası bozuldu ve bunun paralelinde de dış politikamızda da bazı başka türlü tedbirler almak zorunda kalmanın getirdiği yüksek bir harcama düzeyine gelmiş durumdayız.

Şimdi, bunun, dışardan bakınca söylenmesi gereken bir fikir olduğunu düşünüyorum. Şimdi, arkadaşlar, ben Adalet ve Kalkınma Partisindeki arkadaşlara seslenmek istiyorum: Şimdi, benim savunma bütçesinin yüksek olduğunu söylemem ve ekonomik gelişmeyle bir denge kurulmasını talep etmem bu ülkeyi sizden daha az sevdiğim anlamına gelmez, öyle değil mi? Yani itiraz ediyoruz, fazla bir savunma harcaması yaptığımızı söylüyoruz ve bunun sonucunda da bunu bizim gelişmemizi ve toplumsal değişimimizi olumsuz etkileyecek olan bir gelişme olarak görüyoruz. O sebeple de -arkadaşımız söyledi- önerdiğimiz şey şu: İçte barış, dışta barış; bu kadar basit. Bunu yapamayacak bir ülke değiliz biz ama siyaset maalesef

ülkeyi öyle bir yere getirdi ki kimse birbirini anlamaz hâle geldi. Bakın, ben size söyleyeyim, kullandığımız kavramlar bile farklı çağrışımlar yapıyor ve dolayısıyla da herkes kendine göre, durduğu fikrî yapısı içinde bir tepki üretiyor. Değerli arkadaşlar, söylemek istediğim şu ki: Biz Halkların Demokratik Partisi olarak, savunma harcamalarının bu kadar yükselmesini istemiyoruz ve bunun çözümünün de olabileceğini söylüyoruz. Nedir o çözüm? Demin ifade ettiğim gibi, içeride, başta Kürt sorunu olmak üzere diğer başka sorunlarımızı da çözebilecek bir siyasi irade gerekiyor, bir vizyon gerekiyor. Biz bu vizyonu Adalet ve Kalkınma Partisinde olduğunu düşündük bir zamanlar attığı adımlardan dolayı ama geldiğimiz nokta itibarıyla bakarsak, bu, sönmüş durumda; söylemek istediğim konulardan bir tanesi bu.

Daha hızlı gideyim, herhâlde daha iyi olacak. Şunu hatırlatmak isterim size: Bu, içerideki "kimlik sorunları" dediğimiz sorunların varlığı kabul edilmesi gereken bir gerçektir. Bugün dünyanın her ülkesinde neredeyse, ulus devlet çatıları altında farklı kimliklerde insanlar var ve bu farklı kimliklerdeki insanlar kendi kimliklerinin taleplerini güneşin altında istiyorlar. Amerika'daki Polonyalı, sorduğumuzda kendisinin Amerikalı olduğunu söylüyor ama çocuğunun Lehçe öğrenmesini istiyor. Bu yeni bir talep; yani bu, öyle bir talep ki herhangi birinin buna itiraz etmesi mümkün değil. Dolayısıyla da biz diyoruz ki... Biz bunu dediğimiz için de sanki şiddetle ilişkisi varmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı burada çok önemli bir hata yapıyor, başından beri de yapıyor; Halkların Demokratik Partisinin ne anlama geldiğini anlamıyor ve "terörle iltisaklı" diye bir terim ürettiler, terörle iltisaklı olduğumuzu söyleyerek bizim söylediğimiz lafları dinlemiyorlar bile. Ama ben size şunu söyleyeyim: Filipinler... Geçen sene barış sağlandı Filipinler'de. Filipinler'de savaşan kimdi? Bakın, söyleyeyim size, Müslümanlardı. Moro gerillaları, Moro Kurtuluş Cephesi, Müslüman bir kuruluştu, bilmem kaç yıldır mücadele ediyordu, çok sayıda insan ölmüştü ve iktidar da bildiğiniz gibi Hristiyan bir iktidardı fakat orada bile -ben gittim gördüm, oradaki insanlarla da konuştum- geçen sene bir barış anlaşması yapıldı ve sorun çözüldü. Arkadaşlar, ilginçtir, bilenleriniz biliyordur ama bu anlaşmanın yapılmasını sağlayan ülkelerden biri de Türkiye'ydi. Yani anlatabiliyor muyum?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Türkiye'de de yaptık.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Türkiye'de ne yaptık ne yapmadık onu sonra konuşalım.

Dolayısıyla da şunu söylemek istiyorum: Bizi sürekli olarak şiddet siyasetiyle ilişkilendirmek kaygısında, çabasında olan arkadaşlar yanılıyorlar, bu doğru değildir. Halkların Demokratik Partisi Türkiye'de gerçek anlamda yani sözde değil, gerçek anlamda bir demokrasi talep etmektedir ve bu konuda da kendimize çok güveniyoruz. Biz, birçok siyasi partiden daha demokratız, bunun da altını çizmiş olayım.

Şimdi, arkadaşlar -bir dakikam kaldı- bu FETÖ konusu gündeme geliyor. Arkadaşlar, bakın, kabul edin ki bize konuşmalarda... Mesela, milletvekilimize Sevgili İbrahim Aydemir "Örgüt üyesi gibi konuşuyor." diyor. Arkadaşlar, böyle bir şey yok. Yani böyle bir şeyi söylerseniz, ben de size "Sizler de FETÖ'cüsünüz." derim o zaman. Siz de "Yahu, nereden çıkardın?" diyeceksiniz. E aynı şey. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir dakika, dinleyin.

Yani bakın, ben size söyleyeyim: Bir gün oturdum, hiç üşenmedim, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekillerinin kaçının Fetullah Gülen'e güzel sözler söylediğini tespit etmeye çalıştım; tam 47 milletvekilinizin adını tespit ettim, şimdi belki silinmiştir bilmiyorum ama ben bunları tespit ettim. Yani şimdi, ortada olan bir şey var arkadaşlar, "FETÖ" dediğimiz teşkilat sizin içinizden geldi bu iktidara, yani dolayısıyla da siz... Sayın Cumhurbaşkanı söyledi zaten, "Aldatıldık." dedi. Eyvallah! Bu anlaşılabilir bir şey ama siz şimdi, illa "Yok efendim bizim FETÖ'yle bir ..." Ya, öyle demeyin, sizi biliyoruz. Bu kötü bir şey de değil sonuç olarak çünkü biz veya yani ne bileyim ben dünyanın en ...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Katırcıoğlu, normal süreniz sona ermiştir.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Müsaade ederseniz bir dakika...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ek süre veriyorum; lütfen tamamlayınız.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Şimdi, mesela "Orduyu eleştiriyoruz." Lafı. Orduyu eleştiriyoruz evet, ordunun eleştirilmesi lazım arkadaşlar. Ben 70 yaşındayım; 60'ı gördüm, 70'i gördüm, 80'i gördüm, 90'ları gördüm; en son... Nasıl unutuyorsunuz 28 Şubatı arkadaşlar, tanklar yürümedi mi şurada? Niçin oldu bu? Başörtüsü, irtica geliyor diye, o korkudan yaptılar. Kimler yaptı?

AYŞE KEŞİR (Düzce) - O olduğu için bu orduya düşman olmadık. Yapanlarla mücadelemizi vermiyor muyuz?

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Düşman olduğumuzu nereden çıkarıyorsunuz Ayşe Hanım?

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Öyle söylüyorsunuz.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır.

AYŞE KEŞİR (Düzce) - Yapmayın ya!

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır, ne dedim? Lütfen...

(Gürültüler)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

Süreniz bitmek üzere.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ben eleştirmekten söz ediyorum, ben ordunun eleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sanırım Sayın Bakan da aynı şeyi düşünüyor.

(Gürültüler)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Katırcıoğlu, toparlayalım lütfen.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, yok öyle bir şey. O söylediğiniz Osmanlı'da kaldı, bırakın şimdi! İstiyorsanız anlatayım size.

Sayın Başkan, sözümü bitireceğim.

Burada madem açıldı bu konu, ben de bunları söylemek zorunda hissettim; zaten geldiğim günden beri arkadaşlara bunu açık açık söylüyorum. Kürt sorununu tartışmak istiyorsanız ben hazırım, sonuna kadar hazırım; buyurun, oturun, bir özel gündem yapalım, konuşalım ama konuşulmuyor. Siyaset Türkiye'de ve Mecliste maalesef böyle oluyor; kimse -tekrar ediyorum- sahici konuşmuyor, herkes siyasi konuşuyor. Ben de diyorum ki bu bitmesi gereken bir meseledir arkadaşlar, sorunlarımız sahicidir; dolayısıyla sahici sorunlarımızı sahici bir şekilde konuşmamız lazımdır.

Özetle, sizin Bakanlığınız çerçevesinde söylemek istediğim galiba şunlar, altını tekrar çizeyim: Görüyorum, ithalat, ihracat rakamlarına bakıyorum, gerçekten dışa bağımlılığı azaltmışsınız; eyvallah, bunlar iyi şeyler ama açık olan bir şey varsa, Türkiye'nin gelişmesi için ihtiyaç duyduğumuz kaynakların çok önemli bir kısmı maalesef iç güvenlik ve dış güvenliğe gidiyor. Neden?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Katırcıoğlu, toparlayabilirsek çok memnun olurum.

EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bitiriyorum.

Çünkü şu andaki iktidar nasıl yöneteceğini bilmediği için belki ama içeride de dışarıda da müthiş bir tansiyon yükseldi ve bu tansiyonun sonucu da yüzde 17 savunma bütçesi olarak karşımıza çıkıyor. Ben konuşmamı burada keseyim.

Teşekkür ederim.