KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Komisyonumuzu saygıyla selamlıyorum.

Hoş geldiniz Sayın Bakanım, sayın komutanlarımız.

Sunumunuza -1'inci sayfada- "Küresel ve bölgesel düzeyde Türk-İslam düşmanlığı dâhil her türlü risk ve tehdidin arttığı hassas bir dönemde..." diye başlamıştınız. Evet, katılıyorum, her türlü risk gerçekten çok artmış durumda ancak, 23 Temmuz 2020 tarihinde yapılan YAŞ toplantısında da 624 albayımızın emekliye sevk edildiğini görüyoruz. Yani böyle bir ortamda bu kadar albayın tasfiyesi gerçekten hayatın olağan akışına aykırıdır diyorum, aslında bu işlemi ordunun işleyişini bozan, gücünü zayıflatan uygulamalardan biri olarak değerlendiriyorum.

926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu Madde 50 (a)'da "kadrosuzluk nedeniyle ayırma" var. Yani 50'nci maddede bir "kadrosuzluk nedeniyle ayırma" var. Madde 50, diğer bir durum; "yetersizlik nedeniyle ayırma". Bir de, 926 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri Personel Kanunu Madde 54'te şöyle söyleniyor: "Albaylar ile rütbe bekleme süresi üç yıldan az olan general ve amiraller, rütbe bekleme sürelerine bakılmaksızın ve sicil şartı aranmaksızın Yüksek Askerî Şûra Başkanının kararıyla Yüksek Askerî Şûra değerlendirmesine alınabilirler." Yani bu, aslında albayların tasfiyesine yönelik sonsuz bir yetki veriyor. Sanırım, bugüne kadar bu derece kötü kullanılmamıştı ama bu Yüksek Askerî Şûra'da ciddi sıkıntılı bir şekilde kullanılmış durumda.

Bununla ilgili sorularım şunlar: Yüksek Askerî Şûra'da, 2020'de emekliye ayrılan bu albaylarla ilgili kuvvet komutanları ve Genelkurmay Başkanının bilgisi ve teklifi var mıdır?

İki; albaylar emekli edilmeden önce kuvvet karargâhları kadro analiz çalışması yapmış mıdır, ihtiyaç fazlası ve ihtiyaç görülen kadrolar belirlenmiş midir?

Üç; bu albaylardan kaçı tugay komutanı, tugay komutan yardımcısı, alay komutanı, kurmay başkanı, ASAL daire başkanı, daire başkanı, pilot grup komutanı, okul komutanı, merkez komutanı veya özel kuvvetler personeli olarak görevini yürütmekteydi, yani kritik personeldi?

Diğer bir değerlendirme de şu: Buradan anladığımız, Türk Silahlı Kuvvetleri değerlendirme kriterleriyle Yüksek Askerî Şûra değerlendirme kriterleri arasında ciddi bir fark oluştuğu yönünde. İkisinin bu denli farklı davranması, yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin bilmediği sanki YAŞ değerlendirme kriterleri varmış gibi bir durum ortaya çıkmış durumda.

YAŞ toplantılarına hazırlığı kim, hangi kurul yapmaktadır, bunu sormak istiyorum. Kadrolarda açık varken neden geçmiş yıllara nazaran fazla emeklilik yapılmıştır? Ülkemizin terör ve konvansiyonel harp tehdit algısı azalmış mıdır diyorum; birinci konu buydu.

İkinci konu şu: 15 Kasım 2020 tarihinde 465 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı'yla, 17'nci fıkrada dikkat çeken bir ekleme yapıldı; orada, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na bağlı Millî Savunma Bakanlığı personeli ve MİT fiilî kadrosunda yer alan personelle ilgili çok dikkat çeken bir karar alındı. Cumhurbaşkanı kararına eklenen bu maddeyle, söz konusu kurumlarda çalışan personel, diğer kurum ve kuruluşlarda yapılacak olan atamalar; atama sayısı sınırlamalarına tabi olmayacak. Yani isterseniz, Millî Savunma Bakanlığının içindeki bütün personeli başka yerlere gönderebileceksiniz ki bu da içini boşaltmak anlamına gelir. Farklı bir niyet var mıdır burada, bizim göremediğimiz, onu öğrenmek istiyorum. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyulmuştur; MİT içerisinde ve Millî Savunma Bakanlığı personeli içerisinde?

Bugün, Sayın Adalet Bakanının da açıklamaları oldu, siz de 20 bin 571 kişinin ihraç edildiğini söylediniz FETÖ terör örgütüyle iltisaklı olarak. Ancak burada bazı mağduriyetler de oldu, size ulaşmış durumdadır. Yani sırf orada bulunduğu için -örneğin KOKTOD birliği- terör tehdidi var; hadi vatan, emniyete gidiyoruz denilerek dışarı çıkarılan ve mağdur olan insanlar da var. Yargı kararlarıyla da bazı kararlar alındı ama yeterli değil.

Burada benim bir kanun teklifi önerim oldu Sayın Adalet Bakanına, o benden teklifi aldı; orada şunu söylemiştim: FETÖ terör örgütünün aldatmacasıyla suça sürüklenen, -suça sürüklenen ibaresinin hukukta bir karşılığı yok; bu önemli. Burada sizin desteklerinize de ihtiyacımız var Adalet Bakanıyla- suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyeti bulunmayan, suçun icrasına ilişkin etkin bir fonksiyonel katkıda bulunmayan, Anayasa'yı ihlale teşebbüs suçuna yardım etmeyenlere verilecek cezanın belirlenmesi gerekiyor. Şimdi, hâkimler şöyle davranıyor. "Oraya gittiyse, TCK 37'den müşterek fail olarak hepsine müebbet verelim." algısıyla hareket ediyorlar. TCK 39'da yardım etme hükmü düzenlenmiş ama TCK 39'u atarsam, hâkim "Acaba beni de FETÖ'cü ilan ederler mi?" diye korkuyor. Dolayısıyla, 309'a doğrudan bir fıkra eklenmesi gerekiyor, bununla ilgili de bir kanun teklifi ben verdim, Sayın Adalet Bakanı da aldı, sizlerin de destekleriyle bu mağduriyetlerin giderilmesi gerekir diyorum.

Şimdi, bir diğer konu, Anıtkabir'de selam verip vermeme. Anıtkabir'de askerî öğrencilerin veya Jandarma, Sahil Güvenlik öğrencilerinin selam verip vermeme olayıyla ilgili. Bu kadar problemin arasında küçük bir şey olarak gözükebilir ama öyle bir durum şık gözükmüyor.

Ben inceledim -incelemeden de konuşmadım- İç Hizmet Kanunu madde 110'da "Askeri merasimler; Askeri Merasim ve Protokol Talimatnamesi esaslarına göre yapılır." diyor. Döndüm, oraya baktım -Askeri Merasim ve Protokol Talimatnamesi yürürlükten kalkmadı diye biliyorum, kalktıysa ayrı mesele- Anıtkabir'le ilgili doğrudan bir yer var- orada diyor ki: "Saygı duruşunda tüfeksiz erler elle selam vermek suretiyle saygı duruşuna iştirak ederler." yani "Erler dâhil selam verir." diyor. Şimdiki uygulamada ise İç Hizmet 138'e göre -Anıtkabir'le ilgili bir durum değil aslında, genel bir durum- orada verilmeyeceği, hani kıta hâlinde olduğu için... Ama bu, şık bir durum değil aslında, bence Anıtkabir'e özel bir düzenleme yapılması gerekir. Hatta orada bir tartışma konusu da oldu -Sayın Rektörümüzle de konuştuk biraz önce- İçişlerinin nasıl davranacağını da... Aslında, İçişleri ve Millî Savunmanın beraber, özenli bir uygulama birliği sağlaması gerekir diye değerlendiriyorum, yoksa bu her sene tartışılacaktır.

Makina ve Kimya Endüstrisinin maske, koruyucu ekipman, solunum cihazı ürettiğine dair bir ibare var burada, sayfa 42'de. Şunu sormak istiyorum: Makina ve Kimya Endüstrisi maske, koruyucu ekipman, solunum cihazı ve termal kamerayı kendi mi üretiyor, dışarıdan mı alıyor? Dışarıdan alınıyorsa fiyatı ne kadar? Kaça alıp kaça satıyor? Piyasa değeri üzerinden mi alıyor? Zamanında teslimat yapılamadığı için cezaya düşen bir miktar var mıdır? Ben birçoğunun dışarıdan aldığına dair duyumlar aldım -şu önümüze konulmuş- hatta burada da vardı. Bunları Makine Kimya mı yapıyor, yoksa dışarıdan mı geliyor? Bunu sormak istiyorum.

Ezcümle, ordunun geneliyle ilgili olarak da Kuvvetler ve Genelkurmayın ayrı ayrı Millî Savunma Bakanlığına bağlanmasının yanlış olduğunu her zaman söyledik; bu, emir komuta birliğini parçalar diye savunmaya devam ediyoruz. Ordunun yargı sistemi de bozulmuş durumda bize göre çünkü askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri kaldırıldı. Eğitim sistemini de uygun bulmuyoruz, harp okulları Kuvvetlere bağlı kalmalıydı. Askerî liseler tekrar açılmalı.

Bir soru da Millî Savunma Üniversitesiyle ilgili: Alay komutanlığı kadroları hariç tüm kadroların, okul komutanlığı ve karargâh dâhil, sivilleştirilmesi yönünde bir çalışma mevcut mudur? Bunu sormak istiyoruz. Millî Savunma Üniversitesinde alay komutanlığı kadroları hariç tüm kadroların, okul komutanlığı ve karargâhlar dâhil, sivilleştirme çalışmaları var mıdır? Bunu öğrenmek istiyoruz.

Atama, liyakat sistemiyle ilgili de sıkıntılar var çünkü Yüksek Askerî Şûra ilgili ilgisiz sivillerle doldurulmuş durumda, siyasi müdahaleye açık; millî ordu yerine parti ordusu kurmaya meyilli bir Yüksek Askerî Şûra yapısı var.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin de eski işlevsel boyutuyla çalışmadığını değerlendiriyoruz. Onun tekrar eski özelliğine kavuşturulması gerekir.

Kumpas davalarıyla ilgili yaşanan tahribat 15 Temmuz darbesiyle üst seviyeye çıktı ancak yargılananlardan özür dilenip iadeiitibarla ordunun yükünü omuzlamaları beklenirken, tam tersine YAŞ kararıyla hepsi uzaklaştırılmıştır.

Askerî fabrikalar gibi stratejik tesislerin özelleştirme politikasının terk edilmesi bize göre uygundur.

F-35, SU-57, SU-35 alımında maliyete uygun, harekât ihtiyaçlarımızı karşılayan, ortak üretim şansı olan, harekât görevlilerinin, personel bilgilerinin başka yabancı şirket, ülke tarafından izlenemediği, millî gizliliğin her aşamada sağlanacağı, millî lojistik sistemini devre dışı bırakmayan tercih üzerinde durulmalı diye tekrar düşünüyoruz, F-35'ler dâhil bunun içine.

OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Sayın Çelebi, toparlayalım.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Tamam Başkanım. Bir dakika ilave olursa... Bitirmek üzereyim.

Daha üst katmanlı S-400'le ilgili de geniş yelpaze sağlayan hava savunma şemsiyemizin gecikmeksizin oluşturulması yönünde hemfikiriz. Bunun, bana göre, Doğu Akdeniz harekât alanını da kapsayacak şekilde düzenlenmesi gerekir.

Arkadaşlarımız, diğer partilerden milletvekillerimiz de özlük haklarıyla ilgili konuştu, oraya değinmeyeceğim.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin afetlerde daha etkin görev alması sağlanmalıdır. İzmir depreminden geliyoruz. AFAD görevlileriyle de görüştüm. Bedelli askerlik yapacak olanların afetlerde afet eğitimi alıp görev alması güzel olur mu dedim, "Güzel olur." dediler çünkü personel sayısı orada az, sahada çalışan 1.700 personel var. Daha büyük depremlerde sıkıntı yaşayacağımız ortadadır. Bu nedenle bununla ilgili tedbir almamız gerekiyor.

OTURUM BAŞKANI ŞİRİN ÜNAL - Ek süre verdik.

MEHMET ALİ ÇELEBİ (İzmir) - Teşekkür ederim.

"Deniz yetki alanlarının belirlenmesi bölgedeki sorunların özünü teşkil eden birinci sorun." demiştiniz, katılıyorum ama şöyle bir şey var: Mavi vatan doktrini günlük kararlar üzerinden değil, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi, siyaset gücünde kurumsal bir rehberle uygulanması gerekir. Mavi vatan strateji belgesinin hazırlanması gerekir diyorum.

Sayın Bakan Yardımcıları da ilettiğimiz sorunlarla ilgili samimiyetle çaba gösteriyorlar, onlara da teşekkür ediyorum buradan.

Saygılar sunuyorum.