| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a)Millî Savunma Bakanlığı b) Akaryakıt İkmal ve NATO POL Tesisleri İşletme Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 12 .11.2020 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, hoş geldiniz.
Artık günün sonuna geldik gibi, biraz böyle toparlayalım. Birçok arkadaşımız birçok soruna değindi. Geçen yıl da konuştuğumuzda bazı dileklerimizi ve sorunları size aktarmıştık. Geçen yıl en çok da şuna değinmiştik biz, belirttiğimiz konu şuydu: Güvenlik önemlidir, güvenliğin olması lazım ama güvenlikle özgürlüğün beraber seyretmesi lazım. Dünya gerçekten bir sıkıntıda ve sürekli dengeler değişmekte. Daha üç ay önce Trump'ın neler yapabileceği konuşuluyordu, şimdi gerek Biden gerek yardımcısı geldiğinde ilk söylemleri: "Umut" "özgürlük" "güven" ve başlı başına "pandemi."
Nasıl ki bugün savunmadan söz ediyoruz, aslında o gün yapılan konuşmalara baktığımızda dünyanın, en büyük gezegen olarak, savunmalarından birisi de virüs; doğayla ilgili ne biçim tahribat yaptık, onunla da karşı karşıyayız. Bir taraftan insanlar... Tüm insanlık için nasıl bir savunma yapabiliriz, gerek bir virüse karşı, işte, gerek siber saldırıya karşı, diğer şeylere karşı biz, el birliğiyle neler yapabiliriz ve bir şey ortaya çıktı bir virüs sayesinde: Aslında dünya çok küçük, burada etnik yapı, kimlik, inanç değil, hepimizin bir gezegende yan yana duruşu ve en büyük savunmanın da bu olduğu. Fakat son dönemde şu tartışılıyor: İnsanlar, pandemi, virüsle karşı karşıya kaldığında, sınıfsal açıdan, yaşadığı koşullar açısından, hastalıkta biraz farklı sorunlarla karşı karşıya kalıyor.
O nedenle güvenlik ve özgürlük paralel seyretmesi lazım. Şimdi, Türkiye'deki bütçeye baktığımızda aslında, sürekli artan bir bütçe. Fakat biz Millî Savunma Bakanlığının bütçesinin tam ne olduğu konusunda, tam emin değiliz. Neden? Çünkü bazı kalemler ve özelliklere ulaşamıyoruz, birazdan onları da söyleyeceğim. Bunlara ulaşamadığımız için de gerek bütçenin niteliği konusunda, özelliği konusunda fazla yorum yapma olanağımız yok. Dünyada savunma harcamaları konusunda istatistik verilerine bakmak çok çok önemli çünkü verilere baktığımızda geleceğimizi görüyoruz ama biz Türkiye'de bu verilere tam ulaşamıyoruz, özellikle harcama kalemlerine.
Ülkeler aslında savunmaya önem vermeliler, güvenliğe önem vermeliler. Savunma ve güvenliğe önem vermelerinin en büyük nedeni, çünkü geleceklerini korumaları lazım ama bunun da bir oranının olması lazım. Dünyada birçok ülke de incelendi, gerçekten öyle, eğer çok az bir bütçe ayırırsanız, dışarıya karşı, içeriye karşı birçok problem çıkabilir. Sürekli bir, istikrar ortamı olmayan, kaotik ortamlar olabilir. Çok aşırı harcamalar sürekli tehdit unsuru. Otoriter yapıya yönelme, özellikle yoksulluk ve bazı şikâyetler ülke içinde artar. O nedenle bütçenin dengede gitmesi lazım, savunmanın da dengede gitmesi lazım.
Biz Türkiye'deki ekonomik yapıya baktığımızda, artık hepimiz biliyoruz ki bir kriz var, bunu kimse inkâr etmiyor. Detayına ne kadar girsek de -gerek dövizdeki oynamalar, gerek sıkıntılara baktığımızda görünüyor- bunu sadece "dış mihraklar" diye tanımlamak doğru değil. Burada ekonomi politikalarının doğru yönetilmediği ve tercihlerin nasıl olduğu konusunda... Tercihlerde, özellikle sadece güvenlikçi politikalar değil, daha geniş birçok çalışma yürütmek lazım.
Şimdi baktığımızda; Savunma Sanayii Destekleme Fonu var, Millî Savunma Bakanlığının kendi bütçesi var, Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı NATO kapsamına girmeyen çeşitli unsurların kalemleri var, askerî amaçlar dışında yapılan harcamalar var, işte, TÜBİTAK'tan bilimsel çalışmalar, AR-GE çalışmaları var, artı, dış krediler, fonlar var, Türk Silahlı Kuvvetlerini Geliştirme Vakfı var. Biz, bunların hiçbirisinin kalemlerini bu bütçenin içerisinde göremiyoruz, ne yapılıyor ne ediliyor bilemiyoruz. Fakat şunu biliyoruz: Son dönemde savunmada ciddi bir harcama var, özellikle silah üretiminde, silah sanayisi konusunda bir çalışma var. Bunun yapılması lazım. Ülke içi mi dışı mı... Bazen hep şu tartışılıyor: Çok silah üretirseniz aslında bir nevi siz tehlikeyi de beraberinde taşımış olursunuz. Bu, dünyada kimi zaman tartışılıyor. Şimdi, baktığımızda Türkiye'nin tarihine arkadaşlarımız "on sekiz yıllık iktidar" diyorlar. Bu on sekiz yıllık iktidarın kendi içerisindeki yaptığı çalışmalara baktığımızda nereden nereye geldik? Şimdi, siz de Sayın Davutoğlu'yla çalıştınız. Davutoğlu ilk istifa ettiğinde, "Genel Başkan olmayacağım." dediğinde Genelkurmay Başkanlığına geldi yanılmıyorsam, sizin yanınıza geldi, veda ziyaretinde bulundu. Sayın Davutoğlu dışarıda, Abdullah Gül ve Ali Babacan döneminde işte bir müşavir olarak dış politikada görüşlerini bildiriyordu; sonra, o dönem, onlar ayrıldıktan sonra kritik bir mevkiye geldi, dış politikayı belirledi, nitekim Başbakan da oldu, Genel Başkan da oldu, ve şöyle bir şey diyordu: "Komşularla sıfır sorun. Komşularla iyi ilişki." Ama şu anda bakıyoruz, komşularla sıfır sorun değil, bütün hepsiyle sanki sorunluyuz. Dört tarafımıza baktığımızda, deniz ve deniz ötesine baktığımızda bütün komşularda sorun var. Yani şimdi, on sekiz yıllık iktidarın bir döneminde böyle bir söylem var, şimdi geldiğimiz aşamada böyle bir söylem var. Çok dönem, işte "İslam ülkeleri, Orta Doğu" falan deniyordu, şu anda Suudi Arabistan başta olmak üzere birçok ülke Türkiye Cumhuriyeti'nden giden ürünleri boykot ediyor, almıyor, reyonlardan düşürüyor. Şimdi, burada sadece güvenlikçi politikalarla, savunmayla izah edemeyiz bunu. Dış politikayla, sizlerle beraber, iç içe seyrediyor, bunlara dikkat etmek lazım. Bunlara dikkat etmediğimiz zaman ciddi problemlerle karşı karşıya kalıyoruz.
FETÖ meselesi çok konuşuldu. Bunu en büyük yaşayanlardan birisi sizsiniz ve hâlâ da FETÖ'nün siyasi ayağının kim olduğu bilinmiyor ve ne gariptir ki her sabah televizyonu açtığımızda veya internetten bir haber okuduğumuzda "Türk Silahlı Kuvvetlerinde FETÖ operasyonu oldu, şu kadar kişi görevden alındı, gözaltına alındı..." Bu neymiş Sayın Bakan, bu neymiş? Ve hâlâ siyasi ayağıyla ilgili hiç kimse açıklama yapmıyor. Ve bir yığın mağduriyet yaşandı, bir kısım düzenlemeler yapıldı ama şu anda 2 milletvekili arkadaşımız, birçok siyasetçi... Sizin hakkınızda, Sayın Yaşar Güler hakkında dosya hazırlayanlar şu anda cezaevindeler, hâkim ve savcılar. Neredeyse sizi yargılayacaklardı o dönem ama sizler şu anda Bakansınız, milletvekilleri, belediye başkanları, siyasetçiler içeride. Aynı hâkim, aynı savcı. Bu çifte standarttır. Ve FETÖ bu kadar ağırlıklıysa bununla, beraber, herkesin uğraşması lazım, üstüne gitmek lazım. Yapılmıyorsa bunun inandırıcılığı kalmaz ve beraberinde bugün hâlâ o dosyalar da raflardan indirilmemiş, kullanılıyor.
Binlerce yıldır aynı coğrafyada yaşıyoruz, arkadaşlarımız bu Kürtçe meselesini dile getirdiler, Kürt meselesini dile getirdiler. Siz de geçen yıl dediniz ki: "Aynı toprakta yaşıyoruz, ekmeğimizi suyumuzu beraber yemişiz içmişiz, doymuşuz, beraberiz, bunu beraber göğüslememiz lazım." Gerçekten bu güvenlikçi politikalar dışında bir barış söylemiyle ilgili, çözüm meselesiyle ilgili konuşmak lazım. Şimdi, arkadaşlarımız dile getiriyor, evet, kaset çıkmış, televizyon filan var ama ya, Sayın Bakan, Afrin'de Kürtçe tabelalar sökülüyor hastanelerin üstünden. Keşke okul açılsa orada, Kürtçe eğitim verilse, hizmet verilse. Bu yapılmadığında, değil ki Türkiye'de, başka yerde böyle yaparsanız inandırıcılığı kalmıyor. Buradaki kayyumların benzer bir politikasına benzemiş oluyor. Şimdi, arkadaşlarımız söylediler, 16 Kasım 2013, Diyarbakır'da bir mitingde "Yüz yıl önce bu topraklarda âdeta cetvelle sınırlar çizildi ama bizim muhabbetimiz sınırlarla çizilemez. Bizim ortak tarihimize, geleceğimize... Kimse bizi birbirimizden ayıramaz. Nasıl ki Türk'ü Kürt'ten ayıramazlar, Kürt'ü de Türk'ten ayıramazlar. Bir çocuğun ana dilinde konuşmasının ne olduğunu biz biliyoruz. Faili meçhullerin, işkencelerin, sürgünlerin ne büyük acı olduğunu bizler biliriz. Dağdakilerin indiği, cezaevlerinin boşaldığı, 76 milyonun kucaklaştığı Türkiye özlemini yaşıyoruz biz." diyor. Sayın Bakan, Van'da helikopterden insanlar atılıyor. Yani nereden nereye geldik? Bununla ilgili bir soruşturma yapılamaz mı, bununla ilgili bir görüş yapılamaz mı?
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük ideali ne? Yurtta sulh cihanda sulh. Ama şu anda biz baktığımızda tümüyle savunma, tümüyle böyle, her zaman hep bir tedirginlik olacakmış gibi konuşuyoruz ve öyle bir hâle geldik ki ülkenin içinde zamla ilgili konuştuğunda, depremle ilgili konuştuğunda, herhangi bir problemi gündeme getirdiğinizde "İhanetçi misiniz, vatan haini misiniz?" Ama bu ülkede yaşayan herkes bu ülkenin barış içerisinde, güvenlikli bir şekilde yaşamasını istiyor ve paranın da bu şekilde harcanmasını istiyor, paranın bu şekilde kullanılmasını istiyor, tercihin bu yönde olmasını istiyor. Bunu yapmadığımız zaman bir inandırıcılığı kalmıyor.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın İpekyüz...
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Toparlıyorum Sayın Başkan, son sözlerim.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bir diğeri: Sayın Bakan, siz gerçekten Sayın Levent Gök'ü dinlediyseniz, bu Roboski meselesi, lütfen bugün bir açıklama yapılsın bu konuda, bir yanıt verilsin. Yani buna yanıt verilmiyorsa gelecekle ilgili ciddi sıkıntılar yaşamış oluyoruz ve ülkenin içinde, dışarıda bizim barış söylemimizi geliştirdiğimiz gibi, komşularımızla iyi ilişkilerin olması lazım. Ve hele hele Türkiye'nin kara sınırlarında, Kürt mevzisinde, Kürt meselesinde Suriye'de, Irak'ta iyi ilişkilerin geliştirilmesi lazım. Her bir yerdeki acı burayı da acıtıyor, her bir yerdeki yara buranın da yarasını daha da kanatıyor. Bunun birlikte ele alınması lazım. Gerçekten, çözüm meselesinin, müzakere meselesinin konuşulması lazım. Sadece bir savunmaya endekslenilirse, kırk yıl denendi, bir başarıya ulaşılmadı. Sizden önceki birçok yönetici, birçok bakan güvenlikçi politikaların sadece güvenliği öne alıp bir yere gitmediğini çok iyi ifade ettiler. Bundan sonra da öyle evrilmesi lazım.