| Komisyon Adı | : | (10 / 3200, 3361, 3362, 3364, 3365) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Komisyon çalışma takvimine, Komisyonda görevlendirilecek uzmanların belirlenmesine, Komisyona davet edileceklerin tespitine ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 17 .11.2020 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Önce yöntemle ilgili bir iki şey söylemek istiyorum.
Bir, Komisyonumuz deprem amacıyla toplandığı için belki sürecini ve alanını daraltmakta bir fayda olduğunu... Bütün sorunlar çok önemli ama bunun sonuca gitme noktasında bize katkı sağlayacağını düşünüyorum.
İkincisi de Türkiye'de nüfusun yüzde 80'inin yaşadığı bölgeler fay hatları üzerinde ama bütün bilim adamlarının üzerinde ısrarla durduğu 3 bölge var: Doğu Anadolu fayının geçtiği -özellikle nüfusun yoğunluğu açısından söylüyorum- Kahramanmaraş, İskenderun, Hatay. Yani belki Komisyonumuzun mutlaka inceleme yapması gereken birinci zon burası. İkinci zon; İzmir, Aydın ve Muğla. Burada Ege Denizi'ne dik fayların uzunlukları belki çok fazla değil, 7 üzerinde deprem üretemezler ama burası da Türkiye'nin çok önemli bir deprem bölgesi; bir de doğrudan İstanbul, Bursa, Tekirdağ'ı içine alan Marmara zonu. Eğer inceleme yapacaksa, heyetin bu yönde bir çalışması olacaksa bu 3 bölgenin pilot bölge olarak seçilmesini istiyorum.
Belki Elâzığ depremi, Elâzığ-Bingöl arasındaki depremle ilgili de yapılan sonrasındaki çalışmaları da belki bir heyet nezaretinde denetlenebilir.
Kırsal bölgelerdeki yapı stokunun iyileştirilmesiyle ilgili çok hızlı çözüm önerilerine gidebiliriz. Belki bazı fay hatları üzerinde -arkadaşımızın belirttiği gibi- direkt fay hattının üzerinde bulunan mesela Bingöl Yedisu bölgesindeki bazı küçük ilçelerin doğrudan başka bir güvenli zemine taşınması, işte 2 bin nüfuslu bir ilçenin tümüyle taşınması yani iyileştirmekten ziyade taşınması. Yine fay hatlarının üzerindeki yapı stokunun ortadan kaldırılması gündemimize gelebilir. Ama bence esas olarak üzerinde çok daha durmamız ve hızla hareket etmemiz gereken nokta şu: 6,5 milyon riskli yapımız var. Yirmi yılda bir milyon yapıyı iyileştirdik ancak biz bu hızla gidersek, performansımızı başarılı buluyorsak ancak yüz on yılda bu riskli yapılardan kurtulabiliriz.
Şimdi, Sayın Demir burada bir yapıyla ilgili bilgi vereceğim. 16/8/2019'da, Bahçeköy'de, kolonları patlayan 8 katlı 28 dairenin olduğu apartmanda -bugün 17 Kasım- hâlâ bir çalışma yapılabilmiş değil. Mevzuatta ciddi sıkıntılar var, yasalarda ciddi sıkıntılar var. Yani yasada ve mevzuattaki sıkıntıları hızla çözemezsek, bu riskli yapıların iyileştirilmesi, dönüşmesi konusunda vatandaşa bir yol açamazsak, hem yönetmelik acısından, hem imar yönetmeliği açısından, hem yasal zorlama açısından, hem de finansman sağlama konularında çözüm üretemezsek boşalttığımız binalar yıkılır, boşaltamadığımız binalarda insanlar ölür. Bütün riskli yapılarla ilgili temel bir tespit yaptık biz, bu tespiti belirtmek istiyorum: Genelde büyük şehirlerde, konut sahipliği sayısı birden fazla olan insanlarda çok konut var; büyük kentlerde nüfusun neredeyse yarısı kiracı ve riskli yapıların tamamında mal sahipleri bu dairelerde oturmayarak kiraya veriyorlar. Yani o nedenle, binasının güçlendirilmesi için ek bir maliyet ya da yükümlülüğe girmek yerine o binada yaşayan insanlardan kirasını alabildiği kadar almayı... Bina yıkılırsa da DASK üzerinden 150-200 bin liralık sigorta karşılığı ya da devletin bugün olduğu gibi her yıkılan depremden sonra o yıkılan enkazı kaldırarak yeni yapması gibi aslında çözüme asla katkı sağlamayan bir modeli de seçenek olarak sunuyoruz. Yani yıkılması gereken binaları depremden önce yıkıp onları iyileştirmek yerine ağırlıklı olarak Kartal depreminden sonra Kartal'ı, Kağıthane'de heyelan depreminden sonra Kağıthane'yi, İzmir depreminden sonra İzmir'i, Elâzığ depreminden sonra da Elâzığ'ı dönüştürmeye çalışıyoruz. Bu bize üçüncü şahıslar üzerinden, mülkiyet sahipleri üzerinden doğru bir çözüm noktasına götürmüyor, bunu belirtmek istiyorum.
İki, kentsel dönüşümle ilgili algının mutlaka değiştirilmesine ihtiyaç var. Yani, özellikle büyük kentlerde -hızla göç aldığı için- öncelikle kentin çeperlerinden bulunan, şimdi giderek merkez hâline dönüşmüş alanlardaki kamu arazilerindeki yapılar ya da hisseli tapulu araziler üzerindeki, iskânsız kaçak yapılar üzerindeki, yurttaşların kentin büyümesinden kaynaklanan rantın tamamını alma anlayışını terk etmesine ilişkin bir ortak siyasal söylemin oluşturulması gerekiyor. Yani burada artık hiçbir gecekondu sahibinin 5 daire almayla ilgili ya da sıvasız, boyasız 5 katlı bir binanın, depremde yerle bir olacak bir binanın yerine 5 tane daire alabileceğini... Bu yöntemlerin ortadan kaldıracağının mutlaka anlatılması ve ikna edilmesi gerekiyor. Ama tekrar başa dönecek olursam bu 6,5 milyon konutu ne devlet eliyle, ne belediyeler eliyle ne TOKİ'yle ne Kiptaş'la ne Emlak Konutla dönüştüremeyiz.
Türkiye'nin en önemli ve en büyük üretim gücünden bir tanesi müteahhittik sektörü. Burada yani Türkiye'nin kendi gücünü de reddetmeden, bu sektörün de alanını genişleterek mutlaka kolaylaştırıcı çözümlere ihtiyaç var. Tekrar söylüyorum: 3194 sayılı İmar Yasası ve Tip İmar Yönetmeliği'yle biz hiçbir binayı dönüştüremeyiz.
Arkadaşlar, bugün Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'dur, yarın bir başkası gelecektir, yarın bir başkası gelecektir. Kişilerin bilgi birikimleri ya da onların inisiyatifiyle ya da iyi niyetiyle bu sorunun çözülemeyeceğini görmemiz gerekir. Biz kentlerde yenileşmeyi ortaya koyacaksak deprem riski taşıyan alanların, konut alanlarının dönüşmesiyle ilgili mutlaka yeni bir yasayı bu Meclisten geçirmemiz gerekir. Bu 3194'ten de, 4706'dan da 6306; bu yasaları yok saymadan ama bunların alanda yarattığı bütün sıkıntıları giderecek çözümlerin mutlaka getirilmesi gerekir. Ya 4706 Yapı Denetimi Yasası... Türkiye'de şu an arkadaşlar fiilen 100 yapı denetimi firmasının 80'i batmış durumda.
SEVDA ERDAN KILIÇ (İzmir) - 4708.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - 4706 kamu, emlakla ilgili.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - 4708.
Yani yüzde 80'inin şu anda fiilen devlete milyonlarca liralık sigorta ve vergi borcu var, fiilen kapalı. Çalışmıyor yani çalışanlarının yüzde 90'ı 65 yaşın üzerinde imza karşılığı belge dolduran insanlar yani buradaki sıkıntıyı da mutlaka görmemiz gerekiyor. O nedenle çözüm önerimi söylemek istiyorum: Yani arkadaşlar, Türkiye'nin deprem öncesine ve depreme ilişkin olarak bilinmez bir şeyi kalmadı. Biz bilmiyor olabiliriz, buradaki milletvekilleri olarak süreçten bilgi sahibi olmayabiliriz, kendi mesleki alanımızdaki konuları bilip geri kalan alanları yüzeysel bilebiliriz ama Türkiye'nin kurumları, belediyeler, Bakanlık, üniversiteler, bunları çok iyi biliyorlar. Yeniden, yeniden, yeniden onları dinleyip yeniden, yeniden 10-20 fasikül yeni kitaplar basmanın ben hiçbir anlamı olduğu kanısında değilim. Uygulamada, bu sistemin yürümesi için Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde Cumhurbaşkanlığının kararlılığına acil ihtiyaç vardır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, büyükşehir belediyeleri, ilçe belediyeleri ve meslek odalarının iş birliğine mutlak ihtiyaç vardır. Bu koordinasyonu sağlayabilirsek, bunun bir siyaset unsuru olmadığını, bunun bir yaşam meselesi olması noktasında ortak bir mutabakata varıp da bu sorun üzerine gidebilirsek o zaman bildiğimiz bu tür riskli yapılar ortadan kalkar.
Benim yönetmeliklerle ilgili çok ciddi önermelerim var. Tip İmar Yönetmeliği'ni değiştirmeden bu meselenin finansal sorunlarını çözemeyeceğinizi biliyorum, belki bununla ilgili teknik bir toplantı yapılabilir. 2/3'le binanızı afet riskli alan altında olarak ilan ediyorsunuz, güçlendirme yapmanız için 4/5'e ihtiyaç var, proje çizdirmeniz için yüzde 100 muvafakata ihtiyacınız var. Böyle şeyler olabilir mi? Bunu bilmiyor mu arkadaşlar? Bakanlıklar biliyor, belediyeler biliyor, bizler biliyoruz, herkes biliyor. 30 daireli bir apartmanın güçlendirme projesini -iskânlı bina olabilir, imar barışından yararlanmış olabilir- onaylatan bir tane bina var mı? Belediye başkanlarına rica minnet, göz yumdurularak güçlendirme yapılıyor ya, kimse proje onaylatmıyor. Tamam, ben görmedim, siz yapın noktasında. O nedenle çözüme gitmek istiyorsak arkadaşlar; bir, kararlı mıyız? Yani bu Komisyon, başka komisyonların yaptığı gibi bir raporla sürecini tamamlayacak mı yoksa üzerimizdeki büyük vebalden, ahiretten korkarak bu dünyadaki meslektaşlarımıza karşı mesleki onurumuzu da ortaya koyarak çözüme gidecek miyiz? Bence bunu oluşturmamız gerekir. Ben önemli bir görev yaptığımıza inanıyorum, bunun için de sorumluluk almamız, bu konuda gerekirse bürokrasiyle de... Çünkü bürokrasi yetkilerini asla devretmek istemeyecektir arkadaşlar, bürokrasi riskli bir binada oturan yurttaşın ölümünü göze alır, o binayla ilgili işlem yapmayı göze almaz, kendini riske edecek hiçbir konunun altına imza atmaz; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da böyledir, belediyeler de böyledir. Yaşamın içinden geliyoruz. O nedenle, bir kararlılık sergileyeceksek bu konuyla ilgili, her maddeyle ilgili önermem var; her maddeyle ilgili, İmar Yasası'ndaki sıkıntılarla ilgili önermeler var, başka arkadaşlarımızın da çok olacaktır ama sonuca gitmemiz önemli. Üç ay da çok uzun bir süre, daha çok toplanabiliriz, haftada bir değil; alt çalışma gruplarıyla daha çok toplanabiliriz çünkü hani depremin ne zaman olacağını bilmiyoruz ama olacağını biliyoruz. O nedenle ben sözümü tamamlarken İstanbul'da büyük bir risk vardır, İstanbul'da çok sayıda bina yıkılacağı öngörülüyor yani o kadar rapor var ki bu raporlar herkes de var, herkes biliyor kaç bina yıkılacağını. Beton dayanımı C30 değil, C10'un altında binalar var.
HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - İzmir'de 3 çıkan oldu.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Neredeyse demirin tamamı korozyonla yıkılmış binalar var. Bodrum kat seviyesinin altında... İstanbul tepelerden oluşur, binaların önemli bir kısmının 1 ve 2'nci bodrumları vardır, bodrumlar bir yandan toprağa dayanır, toprağa dayanan perdelerin tamamında yalıtım yoktur. O nedenle bu perdelerin içindeki kolonların tamamı çürümüştür. Fiziken kolon özelliği yoktur, çekme dayanımları sıfırdır, basınç dayanımı olan bir yapıya bürünmüşlerdir. Bunların hepsini biliyoruz, herkes biliyor ama bir kararlılık ortaya koyacaksak gerçekten o zaman biz bu işte emek verelim, bütün çabamızı harcayalım. Genel Kuruldaki çalışmalarımızı gerekirse tümüyle durdurarak sadece haftanın bir günü değil, belki birkaç günü bu konularla ilgili burada çalışalım ama bir sonuç üretmemiz gerekir. Bu deprem... Gene İstanbul diyorum ben. Bakın, çok önemli bir söz var: "Türkiye'nin her yerinde deprem olur, İstanbul gider onu kurtarır, İstanbul'da bir deprem olursa kimse gelip İstanbul'u kurtaramaz."
Teşekkür ederim.