| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğünün (ESK) 2017 ve 2018 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .11.2020 |
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Dün bizim aynı zamanda, Sayın Başkanım, Deprem Komisyonumuz vardı, aynı saatte başlamıştı. O da 15.30'du, dolayısıyla iki komisyonda bir arada olamadık ama...
BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Eyvallah.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Şimdi Deprem Komisyonunda saatleri ayarladık bizimki rutin toplantılar olduğu için. İnşallah bundan sonraki toplantılara düzenli katılacağız.
BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Hoş geldiniz.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Ben de yeni dönemin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Yine, Et ve Süt Kurumunun Değerli Yönetim Kurulu Başkanı Genel Müdür ve yöneticilerine başarılar diliyorum.
Tabii, temel gıda maddelerimiz yani et, süt, balık ile tavuğu gerçi ayırdık ama savunma sanayisi nasıl stratejik öneme sahipse bu temel gıda maddelerinin üretimi, dağıtımı, pazarlanması, tüketiciye ulaşması da bu kadar önemli. Yani sıradan bir olay olarak algılayamayız.
2019 yılı Kamu İşletmeleri Raporu'na göre Et ve Süt Kurumu 2017 yılında 279 milyon lira kâr ederken 2018'de 491 milyon, 2019'da 34,7 milyon lira zarar etti. Ülkemizde mevcut büyükbaş ve küçükbaş hayvan rakamlarına baktığımız zaman büyükbaşta 2019'da bir önceki yıla göre 3,8 artışla 17 milyon, küçükbaştaysa yüzde 5 artışla 48 milyon adede ulaştı. Dünyadaki küçükbaş hayvan varlığının da yaklaşık yüzde 2'si ülkemizde bulunuyor. Türkiye'de koyun varlığı açısından dünyada 10'uncu konumdayız, Avrupa'da ise küçükbaş hayvan varlığında da 1'inci sırada yer alıyoruz ama buna karşılık 2018'deki rakamlara göre OECD ortalama et tüketimi 14,5 kilogram, Avrupa Birliği ülkelerinde 10,8 kilogram, Türkiye'de ise kişi başına tüketim maalesef 8,5 kilogram. Bugün Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği "Kişi başı yıllık kırmızı et tüketimi 2019'da 8,6 kilo iken 2020 yılında 7 kiloya kadar düştü." diyor.
Sizlerle ülkemizin yapmış olduğu hayvan ithalatı rakamlarını da paylaşmak istiyorum. 2017 yılında 687.416 baş sığır, 197.794 adet küçükbaş ithalatı yapmışız. Bununla ilgili de toplamda 3,1 milyar TL ödemişiz. Bunun yüzde 64'ü besicilik için büyükbaş hayvan ithalatı, toplam 2 milyar TL. 2018 yılında da 1 milyon 866 bin baş canlı hayvan ithalatı yapmışız. 2019'da 687 bin. Tarım ve Orman Bakanlığımız söz vermiş, 2021 yılında hayvan ithalatı yapmayacağını ifade etmiş. Ümit ediyorum ki 2021 yılında hayvan ithalatı yapılmaz.
Şimdi, bunlar köylüye direkt dokunan işlemler. Yani hayvancılık bugün ev bazında da yapılır, Anadolu'nun her tarafında da yapılır. Bir tane besler, iki tane besler, koyun besler, tavuk besler ama ülkenin sinir uçları gibi toplumun yüzde 70'ini, 80'ini ilgilendirir. Dolayısıyla bunu ithal etmek yerine... İşte, "Yetmiyor, fiyatlar pazarda artıyor, pazarı dengelemek için ithalatı serbest bırakıyoruz." diyorsunuz ama biz de diyoruz ki: "Bu ithalata harcadığınız parayla bizim üreticimizi desteklerseniz onlar da üretebilir." Özellikle şehir nüfusunun yüzde 80'i geçtiği dönemlerde bu tür üretimlerin artırılması şart yani insanların bulunduğu, yaşadığı yerlerde bu faaliyetleri yürütmeleri kesinlikle şart yoksa işte işsizlik rakamlarını, her şeyi, buradaki, salondaki herkes gayet iyi biliyor. Hiç olmazsa insanlar doğdukları yerde doysunlar istiyoruz.
Yine, buna benzer, tabii, et ürünlerinin depolarda olan miktarları var. 2003'de toplamda 30 bin ton kırmızı karkas et elde edilirken bunun 12.388 tonu piyasaya sunulmuş, gerisi depoda bekliyor. Şimdi, bunu da anlamakta güçlük çekiyoruz. Belki bu stratejik olabilir, hani Türkiye'nin stoklarında olağanüstü şartlara karşılık, afet şartlarına karşılık şu kadar bin ton et stoku olması lazım, şu kadar süt stoku olması lazım... Mesela, ben burada bunu da hakikaten öğrenmek istiyorum yani böyle stratejik bir rakam mı var? Ne olursa olsun, depolarımızda şu kadar et, askerî birliklerimiz var, falan... Bu ne kadardır? Bununla ilgili bize bir bilgi verebilir misiniz? Tabii, ben hayvancılık sektörünü çok fazla bilmiyorum ama şunu biliyorum: Bu kesimin gecikmesi bile... Yani hayvanlar besi süresi içerisinde, belli bir zaman dilimi içerisinde belli bir kilogramı alıyorlar. Kesime geldiği andan itibaren o artık yerinde sayıyor yani maliyetler aynı ama verim nedir? Onun kilo alması. Kilo almadığını ifade ediyorlar. Dolayısıyla bu kesimdeki gecikmeler otomatikman üretici için zarar yazmaya başlıyor yani besliyor, masraf ediyor ama karşılığında bir katma değer üretemiyor. Bir de şimdi, Anadolu'nun herhangi bir köşesinde kesimhaneye gitmek, randevu almak, bunların tamamı bir maliyet. İşte, geçmişteki bu Et ve Balık Kurumları ülkenin her tarafına yayılmıştı. Biraz önce Süleyman Bey de söyledi, özellikle tavukçulukla ilgili ülkenin her tarafında bu tür müesseseler vardı.
MUSTAFA TUNCER (Amasya) - 80'de bizim orada işkence hâline...
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Yani, Hocam, sizin orası özel bir yer, inşallah bizimkiler o tezgâhtan geçmemiştir.
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) - Hakkından da geliyor senin.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Dolayısıyla yani bunlar, mesela çimento fabrikaları -buna benzer söylüyorum- mesela buna benzer Sümerbankın tesisleri vardı yani Anadolu'nun dört bir tarafına yayılmış bu tür müesseseler vardı ve bunların tamamı da halka direkt dokunan müesseselerdi yani Et ve Süt Kurumu bunlardan bir tanesiydi. Şimdi Erzurum'da bile -işte, Doğu'da, Trabzon'da yapıldığını ifade ediyorsunuz- bunların hepsi satıldı, geçmişte biliyorsunuz, özelleştirme kapsamına alındı. Bunlar güya faaliyetlerine devam edeceklerdi, hiçbiri faaliyetlerine devam etmedi. İstihdam sağlayacaklardı, hepsi arsa bedeli karşılığı özelleştirildi maalesef yani stratejik olarak bile olsa bu tür kurumların kesinlikle yaşaması lazım.
Sayın Süleyman ağabeyin de söylediği gibi, tavukçuluğun Erzincan'da ne kadar önemli olduğunu vurgulamak adına herkesten yardım istedi, Ümmetimuhammed'den -ben de ilave edeyim- herkesten yardım istiyor, "Allah'ını seven bu işe bir el atsın." diyor.
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) - Eyvallah, eyvallah.
AHMET KAYA (Trabzon) - "İktidarı göreve çağırıyoruz." diyor ağabey.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Yok, o diyor ki: "Siz nasıl olsa iktidara geleceksiniz." Bize yol gösteriyor. Onun için buna benzer...
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) - O zamana kadar bekletmeyin bizi.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Yok, yine de el atarız, yolüstü Süleyman ağabey.
BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Buyurun Sayın Vekilim, devam edin.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Buna benzer bir konu da bizim Samsun'da var "Köytür", Kemal Ağabey bilir, orada da aynı zamanda bunun kombina bir tesisi var, yemi var, kesimhanesi var, bağlı üreticileri var. İnanın, şu an inanılmaz zor durumda, 5 bin nüfusu etkiliyor, bankalara borcu var yani şu an iflas masasında. Şimdi, bunlara devletin el atması lazım yani "Özel sektöre el atması lazım gelir." derken şunu da gözden kaçırmamak lazım: Bunların üretiminin devam etmesi lazım. Aynı şekilde "Keskinoğlu" biliyorsunuz, Ege bölgesinde onun da köylüye dokunan, üreticiye dokunan çok ciddi boyutları vardı; o da belli bir sıkıntıya düştü, devletleşti yani Keskinoğlu orada bildiğim kadarıyla yüzde 5'e düştü, yüzde 95'ini devlet aldı, konsorsiyum kuruldu. İstanbul yaklaşımı çerçevesinde, bankalar bir araya geldiler, o işi çözdüler, orada üretim devam ediyor. İşte biraz faizlerini sildiler, biraz borçlarını ana paralarından -tahmin ediyorum- sildiler. Bu yaklaşımı aynı şekilde Samsun'da da yapmak mümkün. Bankalar bir araya gelir, bir miktar faizinden tasarruf ederler, belki bir miktar anaparadan tasarruf ederler ama orada da üretim devam eder çünkü 5 bin kişiyi ilgilendiren bir işletmeden bahsediyoruz. Bugün, işsizliğin diz boyu olduğu bu dönemde bunların ne kadar önemli olduğunu sizlere hatırlatmaya gerek yok.
Tabii, bu temel gıda maddelerinden biri de süt. Türkiye'de de aynı yani insanlar ürettiği fiyata sütü satamıyor. Şimdi, bizde rakamlar var, Ulusal Süt Konseyi Eylül 2020 verilerine göre, sütün üretim maliyeti 2,34 TL, sütün tavsiye edilen satış fiyatı 2,30 TL. Yem fiyatlarına bakıyorsunuz, çiğ süt fiyatları hiç değişmezken süt yemi 1.350 liradan 2 bin TL'ye çıkmış; yüzde 50 zam gelmiş. Besi yemi 1.250 TL'den 1.800 TL'ye çıkmış, yüzde 45 zam görmüş. Bununla beraber, tabii, dolar kuru -bunların ithalata dayalı olanları var- 5,75'ten 7,6'lara çıkmış. Diyorlar ki: "Bizim 1 litre süt için kullandığımız yem 1,68 TL, işçilik, su, elektrik, sigorta vesaire giderlerimiz dâhil 92 kuruş, litre bazında maliyetimiz de 2,34 TL. Yem fiyatı son bir yılda yaklaşık yüzde 50 artmasına rağmen çiğ süt fiyatı bir yıldır hiç artmadı, yerinde duruyor." Tekrara düşmemek için söylüyorum, diğer arkadaşlarımız da ifade ettiler, diyorlar ki: "Herkes artık süt ineklerini kesmeye başladı." Yani bunlar hakikaten korkunç şeyler. Sütü köylü üretmesin, yumurtayı köylü üretmesin, tavuğu köylü üretmesin, eti köylü üretmesin. Ben köylü tarifinden eskiden şunu anlardım: Üç beyazın dışında hiçbir şeye para ödemezdi. Belki benim yaşım 50'nin üzerinde, altındakiler fazla bilir mi bilmiyorum ama üç beyazdan kasıt şuydu: Bunlardan genelde tuza para verirlerdi, birincisi, tuz; ikincisi gaz yağı; üçüncüsü de şekerdi. Köylü, bu üçünün dışında diğerlerinin tamamını kendisi üretirdi. Hatta daha yazdan kışa doğru da hazırlıklar başlardı ama öyle bir hâle geldik ki köylü bütün bunları bile ne yapmaya başladı? Çarşıdan, pazardan normal şehirde yaşayan insanlar gibi satın almaya başladı. Bence en büyük tehlike burada. Bunu biraz da devlet destekledi. İşte, iktidara geldiğinizde "Ya, biz 2 milyon kişiyi sosyal yardımlarla ayakta tutuyoruz." diyordunuz, bugün 8 milyona çıktı yani fakir sayısı arttı. Bu yardımların sayısıyla övünmek, bu ülkedeki fakir sayısının artmasıyla övünmek gibi bir şey. Hâlbuki tam tersine, keşke sosyal devlet politikaları çerçevesinde yardım edilecek hane sayısı daha aşağılara düşsün diye ümit ediyoruz.
BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Sayın Vekilim, toparlarsanız sevinirim.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Başkanım, eski alışkanlıklarımız; siz biraz alanı daraltmışsınız.
BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Hayır, hayır, biz on dakikayla sınırlamıştık.
KEMAL ÇELİK (Antalya) - Sayın Yaşar, Covid var.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Peki, toparlayayım Başkanım.
Şunu söylüyorum: Tabii, burada kiralamalar var. Bence devlet, tümüyle kendi kurum ve kuruluşlarında, kendi yerinde ana faaliyetlerini sürdürmeli. Bu kiralama işini geçici şirketler yapar, yurt dışından gelen şirketler yapar veyahut da yeni kurulmuş bir müessesedir, zamana ihtiyacı vardır, bu zaman dilimi içerisinde yeni binasına geçene kadar bu kiralama yöntemini kullanır yani başlangıçta pahalı görülse bile devlet ebet müddet devam edeceğine göre bu kiralama yönteminin yerine kendi kurum ve kuruluşlarında oturmasının daha faydalı olacağına ben de kanaat getiriyorum; böyle olmalı, çünkü bunun vakti zamanı, şunu busu yok. Kaldı ki devletin bu konuda üretebileceği dünya kadar arazi var, dünya kadar devlet binası var. Hizmet binaları açısından bunları kullanabilir, bunlardan tasarruf edebilir.
Covid dolayısıyla, şartlara da riayet etmek şartıyla sözlerimi burada sonlandırmak istiyorum. 2018 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını dilerken -bitti zaten, gerçekleşti ama -hiç olmazsa zarar bütçeleri değil de -burada da zarar var, 2017 zarar, 2018 zarar, 2019'u bilmiyoruz, 2020'yi yaşıyoruz- yani kârdan, zarardan daha çok burası köylüye dokunan, üreticiye dokunan müesseseler başlı başına gelsin, devlet desteklesin ama asla ve asla köylü üretimden vazgeçmesin diyorum. Ya üreterek özgürleşeceğiz ya da tüketerek köleleşeceğiz. Mesele bundan ibarettir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.