KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bakan, Komisyonumuza hoş geldiniz; değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri ve Komisyonumuzun değerli çalışanları, emekçileri; herkesi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, artık iki buçuk yıllık bir Bakansınız, daha tecrübeli bir Bakansınız. İlk yıllarda size daha çok yapıcı eleştiriler yapıyorduk ancak iki buçuk yıllık bir Bakan olduğunuza göre artık eleştirilmeyi daha fazla hak ediyorsunuz çünkü siyasi sorumluluğunuz da artık çok daha fazla.

Sayın Bakan, bakın, siz 3'üncü kez bütçe sunuyorsunuz, 3'üncü kez size benzer eleştirilerde bulunacağım çünkü Sayın Bakan, siz çevrenin Bakanısınız; doğanın, ekolojinin Bakanısınız yani insanın doğayla barış içinde yaşamasını sağlamak için aslında bir fren mekanizması görmesi gereken bir Bakansınız ama sizi maalesef bu noktalarda göremiyoruz. Yani aslında demokratik ülkelerde şöyledir: Diyelim ki enerji bakanı bir santral yapmak ister, bir nükleer santral yapmak ister, bir hidroelektrik santral yapmak ister veya bir rüzgâr türbini kurmak ister; o noktada çevre bakanı devreye geçer. Diyelim ki orada bir rüzgâr santrali kurulması isteniyorsa hemen yakınında bir yerleşim alanı varsa bunun ona bir gürültü kirliliği yaratacağını bilir ve bunu burada yapmamamız gerektiğine dair bir fren mekanizması görür veya nükleer santral yapma girişimi olduğunda çevre bakanı çıkar "Hayır." der, "Nükleer ölümdür." der ve yeni dönemin artık yenilenebilir enerji meselesinden geçtiğine dair bir fren mekanizması görür. Maalesef sizi bu noktalarda göremiyoruz ve sunumunuz da benim için bir hayal kırıklığıydı, tekrar onu söyleyeyim çünkü Sayın Bakan, âdeta bir rant Bakanlığı olarak adlandırılabilecek bir sunum yaptınız. Yani her şeyi rant çerçevesinde gören bir anlayış var, kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme çeviren bir anlayış var ve ekoloji meselelerinde de madenlerde, enerji projelerinde fren tutmayan, Kaz Dağları'nı tarumar eden ve pek çok alanda ekolojimizi, doğamızı tarumar eden bir anlayış var; buna karşı bir fren mekanizması göremiyorsunuz Sayın Bakan.

Bakın, dünyamız 6 milyar yaşında ve biz de milyonlarca yıldır insan türü olarak bu dünyayı diğer varlıklarla beraber paylaşıyoruz. Düşünün, milyonlarca yıldır diğer varlıklarla barış içinde paylaşmışız ama yüz elli yıldır dünyamıza kötülük ediyoruz, yüz elli yılda milyarlarca yıllık bir hikâyeyi neredeyse yok etmek üzereyiz.

Sayın Bakan, size açıkça soruyorum -beni de dinlerseniz, notlarınıza mı bakıyorsunuz bilmiyorum ama- Green New Deal'ı mutlaka duymuşsunuzdur -yani okudunuz mu bilmiyorum- bununla ilgili ciddi çabalar var; Amerika'da, Kanada'da, diğer ülkelerde, Avrupa ülkelerinde "The Green New Deal" diye yani "Yeni Yeşil Anlaşma" diye veya "Yeşil Ekonomi" diye belli anlayışlar var; bunlarla ilgili ciddi çabalar var çünkü artık dünyamız "İmdat!" diyor. Yani küresel ısınma konusuna sunumunuzda neredeyse hiçbir vurgu yapmamışsınız Sayın Bakan. Dünyamız yüzyıl sonuna kadar 2 derece daha ısınma riskiyle karşı karşıya ve dünyamız 2 derece daha ısınırsa kitlesel göçler olacak Sayın Bakan. Bakın, şu anda ekolojik yıkımdan dolayı kitlesel göçler zaten başlamış durumda ve Türkiye'mizin de gerek bir ekolojik yıkım yaşama gerek kitlesel bir göçle karşı karşıya kalma olasılığı var Sayın Bakan. Biz bunlara "Bize dokunmaz." diye baksak bile -küresel bir dünyada yaşıyoruz- bu küresel dünyada ekolojik yıkımın önüne geçmek de hepimizin sorumluluğu; bununla ilgili herhangi bir sorumluluk almadığınızı görüyoruz.

Paris Anlaşması Meclisimizde hâlâ onaylanmadı arkadaşlar. Trump bu anlaşmadan çıkmaya kalktı; bakın, Biden Paris İklim Anlaşması'na geri dönecek, biz hâlâ Paris İklim Anlaşması'nı Meclisimizde onaylayıp devreye sokmamış bir ülkeyiz. Size açıkça soruyorum: Siz Kabinede Paris İklim Anlaşması'nı savunuyor musunuz Sayın Bakan? "Paris İklim Anlaşması'nı onaylamamız gerekir." diyor musunuz yoksa "Boş verin Paris İklim Anlaşması'nı efendim, termik santralleri yapmaya devam edelim, doğamızı tarumar etmeye devam edelim." mi diyorsunuz? Onayladığınız ÇED raporlarından ben Paris İklim Anlaşması'nın umurunuzda olmadığını görüyorum.

Geçen gün Enerji Bakanı gururla "Enerjimizin yüzde 35'ini kömürden elde ediyoruz." diyor; ya, bundan utanç duymalıyız arkadaşlar. Bakın, şehirlerimizin havası kirli; gidin Maraş'a, nefes alamıyor insanlar; Yatağan'a gidin, nefes alamıyorlar ve kanser hastalıkları son derece yüksek, biz hâlâ termik santral yapmaya kalkıyoruz Sayın Bakan. İnsanlarımız kanser oluyor, doğa zehirleniyor, sular zehirleniyor, yediğimiz gıdalar zehirleniyor, hâlâ termik santral yapmakla gurur duyuyoruz.

Sayın Bakan, benim sizden beklediğim neydi biliyor musunuz? Yeni dönemin bir vizyonunu ortaya koymanızdı, bu sunumunuzda hâlâ bir vizyon yok. Yani "yeşil" dediğimizde olaya yalnızca "dolar" diye bakıyorsanız bile yeşil ekonomiye bakmanız lazım. Yani parasal yönden bile bakıyorsanız yeşil ekonomi trenini yakalayan ekonomiler büyüyecekler, onu söyleyeyim; net. Yani yeşil ekonomi anlayışına dönen ülkeler kazanacaklar, ona ulaşamayanlar kaybedecekler.

Ya, arkadaşlar bir gazdır, gazdır yürüyorsunuz "Doğal gaz, bulduk doğal gaz bulduk!" Ya, doğal gaz, 40-50 milyar dolarlık bir doğal gaz, onun da büyük bölümü maliyet olacak zaten; bize kalacak katma değer 8-10 milyar dolar ya olacak ya olmayacak ama bakın, yeşil ekonomi anlayışını yakalayan ülkeler ve oradaki bazı şirketler bizim orada bulacağımız üç kuruşluk doğal gazın bin katı ekonomik katma değer elde edecekler. Neden? Çünkü elektrikli arabalar konusunda düşünün, bir Tesla şirketi bile 200 milyar dolarlık bir değere ulaşmış, hani bizim bulacağımız gazın 20 katı bir değere ulaşmış. Niye? Bir hikâye yaratmış. "Elektrikli arabalar dönüştüreceğiz, elektrikli istasyonları bütün yurda yayacağız." diye bir hikâyesi var. Bizim hikâyemiz yok, ne yapıyoruz? Dizel arabalar üretilmeye devam edilsin, benzinli arabalar üretilmeye devam edilsin, "Ülkemize ne zaman elektrikli şarj istasyonları yayacağız?" diye bir anlayış yok.

Bakın, Almanya bir yasa çıkardı Sayın Bakan, biliyor musunuz? "Biz 2028 yılında artık benzinli ve dizel araba üretimine son vereceğiz." diye bir yasa çıkardı. Ya, niye böyle bir yasayı çalışmıyoruz arkadaşlar? Ulaştırma Bakanına sorduk, haberi bile yok; Enerji Bakanına sorduk, oralı değil; Sanayi Bakanına sorduk, oralı değil; siz bu 3 Bakanla birlikte çalışsanız Sayın Bakan, ne olur? Yani bir vizyon ortaya koysanız "Biz de 2028 yılından sonra artık içten patlamalı motorlardan vazgeçiyoruz, topyekûn elektrikli araçlara geçiyoruz." veya "Toplu taşımayla ilgili, toplu taşımayı öne koyuyoruz, tren taşımacılığını daha fazla artıracağız." diye bir vizyon ortaya koysanız ve "karbon sıfır" diye bir hedef koysanız ne olur?

Almanya ne dedi? "2030'da sıfır karbon." dedi, Sayın Bakan. Sizin sıfır karbonla ilgili bir vizyonunuz var mı? Diyebiliyor musunuz "Ben de 2030 yılında Türkiye'yi sıfır karbon hedefine ulaştıracağım." Böyle bir vizyon burada gördük mü? Maalesef, hayır. Oysa bunu yaptığınız zaman bakın yalnızca parasal olarak bile düşünüyorsanız, hani rantsal anlayıştan çıkıp yeşil ekonomiye kilitlenmemiz gerekir Sayın Bakan. Yeşil ekonomiye kilitlenirsek ekonomide öne çıkarız. O zaman inovatif ürünler sergileyebiliriz, elektrikli arabalar gibi veya pek çok karbon sıfır teknolojisiyle ilgili. Mesela "Binalarımızı sıfır karbon yapacağız." diye bir vizyonunuz var mı? Şimdi, binalar inşa ediliyor, bina diyor ki: "Ben idareden hiç elektrik almayacağım." Çatısında elektriğini üretiyor, hatta cephe malzemesi elektrik üretiyor. Bakın, o binada yıkanıyorsunuz ya, suyu kendisi arıtıp tekrar binaya veriyor. Böyle binalar var yani çevreye zarar vermeyen, ekolojik bina anlayışı önde. İşte burada gidenler Sayın Bakan, ekonomilerini büyütecekler, bizim gibi ekonomiler nal toplayacaklar; termik santrallerde kömür yakacaklar, çevresini kirletecekler, suyunu kirletecekler, besinleri kirletecekler, toprağı kirletecekler, insanlarını kanser edecekler.

Sayın Bakan, hem ekolojik olarak hem insani olarak hem de ekonomik olarak yeşil ekonomiye kilitlenmeliyiz, yeni yeşil anlaşmaya kilitlenmeliyiz. Böyle bir vizyonu 3'üncü yılınızda yine Meclise sunamadınız, bari kapanışta bunlarla ilgili bir şeyler söyleyin Sayın Bakan. Enerji verimliliği konusunda neredeyiz Sayın Bakan? Bununla ilgili bir şey neden sizden duyamıyoruz? Bakın, yasalar da var, sürekli erteleniyor. Ya, bu anlamda, binalarda sıfır karbonla ilgili veya binaların mantolanmasıyla ilgili, enerji kimlik belgesini almasıyla ilgili daha hızlı hareket etmeliyiz; böyle bir vizyonunuz yok. Ulaşımla ilgili bir vizyonunuz yok. Bakın, sanayide enerji verimliliğiyle ilgili bir vizyonunuz yok. Ciddi bir enerji verimsizliği var sanayide. Bununla ilgili, sanayimizi yeşil ekonomiye yönlendirecek bir vizyonunuz yok.

Sayın Bakan, yaşanılabilir bir Türkiye için, yaşanılabilir bir dünya için size, karbon vergisi çıkarmanızı öneriyorum. Bakın, dünyadaki demokratik ülkeler karbon vergisini çıkardılar. Gelin, hep beraber yasa önerimizi tartışalım sizlerle, kim Türkiye'yi daha fazla kirletiyorsa ondan daha fazla vergi alalım. Hadi, buyurun; hangi termik santral bacasından çevreyi kirletiyorsa ondan karbon vergisi alalım. Var mı böyle bir vizyonunuz? Yok. Çevreyi kirletenleri frenlemenin yolu buradan geçiyor Sayın Bakan. Bakın, karbon vergisi yasasını çıkarırsak, emin olun, o zaman çevreyi kirleten sanayiler devre dışı kalacak ve diğer sanayiler devreye geçecek.

Size bir şey daha öneriyorum: Çevreyi kirletmeyen sanayilere de teşvik verelim yani onların vergisini düşürelim. Diyelim ki bir fabrika diyorsa ki: "Arkadaş, ben sıfır karbon emisyonuyla üretim yapıyorum." Gelin, onda vergi indirimi yapalım; hadi, buyurun. Böyle teşvik edelim veya bir apartman diyorsa ki "Arkadaş, ben çatımda elektrik üretiyorum, dünyaya da 5 kuruşluk bir zararım yok." O apartmanın emlak vergisini düşürelim; hadi buyurun, böyle şeyler yapalım, böyle teşvik edelim. Var mı böyle bir vizyonunuz? Yok.

Sayın Bakan, konuşmamın devamında da depreme geleceğim. Geçenlerde sizi enkazların üzerinde gördük Sayın Bakan, maalesef diyorum. Yani İzmir depreminde enkazlarla karşı karşıya kaldık ve vatandaşlarımız altında kaldı.

Sayın Bakan, şimdi, arkadaşlarımız ne diyor? "Allah'tan rahmet diliyoruz." Siz de Allah'tan rahmet dilediniz, hepimiz Allah'tan rahmet diledik ama siyasetçilerin görevi Allah'tan rahmet dilemek değildir. Bilim vardır, bilim bize şunu haykırıyor bakın, -bundan yüz yıl önce de belliydi Sayın Bakan- diyor ki: "Türkiye bir deprem ülkesidir." Bilim bize bunu söylüyor. Yalnızca İstanbul ünlü; yani bu hatlar, burada bulunan bütün şehirler, İzmit'i, efendim Çankırı'sı, Çorum'u, Amasya'sı, Erzincan'ı, Van'ı, Hatay'ı, Antep'i, Maraş'ı, Adıyaman'ı, İzmir'i, Manisa'sı bunların hepsi deprem şehirleri ve buralarda her an deprem olup insanlarımız altında kalabilir.

Sayın Bakan, size hesap soruyorum. Dünyada da depremler olmuyor mu Sayın Bakan? Dünyadaki depremlerde en çok hayatını kaybeden insan Türkiye'de oluyor. 2020 yılındaki depremlerde en çok hayatını kaybeden insan Türkiye'de; 2019'da da öyleydi. Sayın Bakan, niye bizim insanlarımız hayatını kaybediyor da depremlerde başka bir ülkede insanlar hayatını kaybetmiyor? Orada insanlar "Kaderdir, kısmettir." demiyor, orada bakanları enkazların üzerinde görmüyoruz. Niye böyle olmuyor? Çünkü siz bilimin gereğini yapmıyorsunuz. İktidar olarak depremle ilgili bir vizyon ortaya koymadınız, koyamadınız. Yaptığınız tek şey rantsal dönüşümdü Sayın Bakan. Bunu net olarak İstanbul'da da Diyarbakır'da da bütün şehirlerde de gördük.

SALİH CORA (Trabzon) - Yalan konuşuyorsun, yalan, yalan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Zengin mahallelerde kentsel dönüşüm oluyor, oraya imar artışları veriyorsunuz, 5 katlı binaya 10 kat imar veriyorsunuz, hem kentlerimizi tarumar ediyorsunuz hem de rantsal dönüşüm yapıyorsunuz. Size iddiayla söylüyorum, yoksul mahallelerde dönüşüm son derece düşük Sayın Bakan; istatistiğe vurun, dönüşümlerin büyük çoğunluğu orta ve üst kesim mahallelerde olmuştur, yoksul mahallelerde dönüşüm olmamıştır. Niye? Orada rant yok çünkü Sayın Bakan, oraya müteahhitler girmiyor. Peki, biz sosyal devlet değil miyiz, biz sosyal devlet değil miyiz Sayın Bakan? Sosyal devlet ne yapar? Yoksulun yanında durur, öyle değil mi? Yoksulun evini dönüştürme şansı yok; vatandaş ne diyor? Bakın, görmüşsünüzdür geçen gün televizyonda, evin kolonları çatlamış, vatandaş evin içinde yaşıyor "Mecburum, ne yapayım?" diyor. Tabut evlerde yaşıyor vatandaşlarımız ve siz o evlerle ilgili neredeyse hiçbir şey yapmıyorsunuz Sayın Bakan.

Bakın, yapılması gereken şey şu: Devletin derhâl, topyekûn, kamu olarak harekete geçmesi. Yapılması gereken şu Sayın Bakan... Ya, 3-5 milyar lira bütçeniz var Sayın Bakan, kaç kuruşluk bütçeniz var? 3 milyar, 4 milyar lira. 3 milyarla neyin dönüşümünü yapacaksınız -büyük çoğunluğu da maaşa gidiyor- ne dönüşümü yapacaksınız? Bakın, saray vicdansız davranmış olabilir, biz Meclis olarak yoksulların evlerinin dönüştürülmesi için bütçe vermeyecek miyiz bu Bakanlığa, belediyelere bütçe vermeyecek miyiz arkadaşlar? Tabut evlerde yaşıyor vatandaşlarımız.

BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - Belediyeler ne yapıyor?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Bakan, bakın, sizi bu anlamda sorumluluğa davet ediyorum, açıkça söyleyeyim, ben sizin yerinizde olsam İzmir depreminden sonra bu sorumluluğu alıp istifa ederdim ve sizi istifaya davet ediyorum çünkü bu konuda, kentsel dönüşümle ilgili, vatandaşın, halkın yanında adım atmadınız.

SALİH CORA (Trabzon) - Her gün birini istifaya davet ediyorsun, sen istifa et ya!

BAŞKAN

CEVDET YILMAZ - Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, önceki Sayın Bakan Mehmet Özhaseki iki yıl önce sizin koltuğunuzda oturuyordu, geldi buraya, ne dedi biliyor musunuz? "İmar affı çıkaracağız." dedi. imar affı. Dedim ki : Yapmayın, büyük vebali var Sayın Bakan. Arkadaşlar, el kaldırmayın, bunun büyük vebali var, dedim. El kaldırdılar. Sayın Bakan, ne dedi biliyor musunuz? "Efendim, biz bunu yapmak zorundayız, buradan da 50 milyar, 100 milyar gelir gelecek. Bununla kentsel dönüşüm yapacağız." dedi. Sayın Bakan, 10 milyarlarca lira para topladınız. Nerede bütçe, hani bütçe? 3 milyar lira bütçeniz var. Nerede bu paralar, nereye gitti 50 milyar lira? Yandaşlara gitti, saraylara gitti maalesef. Özhaseki dedi ki: "Bu parayla kentsel dönüşüm olacak." Ne oldu? Rantsal dönüşüm oldu, para yandaşlara gitti, vatandaşlarımız enkazın altında kaldı. Eğer o 50 milyar lirayı, şu anda İzmir'deki kentsel dönüşüm için kullanmış olsaydınız o vatandaşlarımız enkaz altında kalmazdı. Bu anlamda vebal altındasınız Sayın Bakan, bu vebalin hesabını nasıl vereceksiniz?

Bakın, size söylüyorum İstanbul bir dinamitin üzerinde yaşıyor. Erzincan, Van dinamitlerin üzerinde yaşıyor, Hatay dinamitin üzerinde yaşıyor. Bütün bu şehirlerde tabut evler var arkadaşlar, tabut evler var. Ya, yasal düzenleme gerekiyorsa derhâl, hadi hep beraber yapalım. Bütçe gerekiyorsa hadi hep beraber yapalım arkadaşlar, hadi bütçe koyalım. Var mısınız? O tabut evlerden vatandaşlarımızı kurtaralım, var mısınız? Yoksunuz. 2 milyar, 3 milyar bütçesi var. Oysa bu Meclis, vicdanlı bir Meclis beraber imar affı paralarını, vatandaşlarımızı tabut evlerden kurtaracak bütçeyi koymalı arkadaşlar ve bununla ilgili bir vizyon ortaya konulmalı.

Sayın Bakan, beni dinlerseniz sevinirim. Bakın, imar artışlarıyla kentsel, rantsal dönüşüm yapmayın. Şehirlerimizi yaşanılır bir hâle getirin. Bakın, yaptığınız TOKİ bir facia yarattı ülkede; TOKİ ülkeyi tek renkli hâle getirdi, gri bir hâle getirdi. Ya, bütün şehirlere gidiyorsunuz, karaktersiz binalarla, mahallelerle karşı karşıya kalıyorsunuz. TOKİ, hatırayı yok etmiştir, hafızayı yok etmiştir arkadaşlar.

SALİH CORA (Trabzon) - Sur'a gittin mi, Sur'a?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ezbere konuşuyorsun.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım. Sayın Bakanımız mutlaka konuşmasında bunlara cevap verecektir. Size sıra geldiğinde siz de görüşlerinizi ifade edersiniz.

Buyurun.

MURAT ÇEPNİ (İzmir) - Başkanım, onlara söyleyin.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Değerli arkadaşlar, bakın, TOKİ'nin girdiği yerde muhabbet yoktur. Sokaklarda çocuklar top koşturmaz TOKİ'nin girdiği yerlerde, evlerde o bilgisayarların başında kalakalırlar. Yaşlılarımızı mahallelerde göremezsiniz, sokakta bir tane insan göremezsiniz. TOKİ'nin evlerine ne girer biliyor musunuz? Psikiyatrist girer, psikologlar girer, insanlar bunalıma girerler çünkü. Çok katlı o korkunç şehirleşmelerle karşı karşıya bıraktınız. Ya, yaşanılabilir bir kentsel dönüşüme ihtiyaç var. Ya, tarihî hafızayı yok ediyorsunuz. Ya, ben Diyarbakır Vekiliyim arkadaşlar, Allah'ınızı severseniz, bu mudur kentsel dönüşüm ya? Diyarbakır'ın hatırasına, hafızasına ihanettir bu. Beton evler yapıyorsunuz taş evleri yıkıp ve üzerine taş kaplama yapıyorsunuz. "İnsanlar 50 derecelik Diyarbakır sıcağında bu evlerde nasıl yaşayacak?" diye düşünmüyorsunuz. Diyarbakır'ın yoksulları bu mahallelerde yaşamıyor. Bir soylulaşma çerçevesinde değişim yapıyorsunuz. O mahallelerde yoksullar yaşıyordu, siz, zenginleri yaşatmak için kentsel dönüşüm yapıyorsunuz ve orada tarihi yok ediyorsunuz, oysa orada binlerce yıllık bir tarih var. Tarihe saygılı, insana saygılı, doğaya saygılı, hatıraya ve hafızaya saygılı bir kentsel dönüşüm yapmamız lazım. Bunu da Ankara'dan yapamazsınız Sayın Bakan, Ankara'dan veriyorsunuz ruhsatları. Yerelle iş birliği hâlinde yapmanız lazım, yerel yönetimlerle iş birliği hâlinde yapmanız lazım ama yerel yönetim bırakmadınız. Bakın, kayyumlar atıyorsunuz, bölge valileri atıyorsunuz, onlar üzerinden rant projeleri yapıyorsunuz, yandaşlarınıza ihaleleri veriyorsunuz; bunun için yerel yönetimlerin öne alındığı bir dönüşümü yapmamız lazım Sayın Bakan.

Sayın Bakan, bakın, şehirlerimizin havası kirli dedim, bununla ilgili de size tekrar bir önerim var. Bakın, ne yapıyorsunuz sosyal politika çerçevesinde? Yoksullara, dar gelirlilere kömür dağıtımı yapıyorsunuz öyle değil mi? Ya, diyorum ki: Şu kömür dağıtımıyla yoksulların hem zehirlenmesine yol açıyorsunuz hem de sürdürülebilir bir düzenek ortada yok Sayın Bakan. "Gaz da bulduk." diyorsunuz ya Karadeniz'de; ya, kömür dağıtacağınıza, yoksulların havasını kirleteceğinize bütün yoksullara -daha doğrusu bütün vatandaşlarımıza- ihtiyaç sınırına kadar doğal gazı ücretsiz olarak sağlamaya ne dersiniz Sayın Bakanım?

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Doğal gazı olmayan vatandaş... Köylerde var mı doğal gaz?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Niye kömür dağıtıyoruz da doğal gaz vermiyoruz? Bakın, gaz veriyorsunuz yoksullara "İleride zengin olacaksınız." diye, öyle gaz vereceğinize gerçekten doğal gaz verin Sayın Bakan. Bu anlamda, ihtiyaç sınırına kadar gazı yoksullar, bütün vatandaşlarımız hak ediyor diye düşünüyorum.

Sayın Bakan, son olarak da şunu söyleyeceğim: Geçen hafta, yakın zamanda sizi kepçenin üzerinde gördük. Dün tutturamamıştım, dün burada Ulaştırma Bakanı vardı, meğerse Ulaştırma Bakanı yokmuş.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Ezbere konuştuğun için her zaman tutmuyor.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sizi kepçenin üzerinde gördük Sayın Bakan. Bakın, doğaya saygınız olmadığında işte böyle kepçeye binersiniz Sayın Bakan.

SALİH CORA (Trabzon) - Biz de sizi dağlarda gördük.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) -Bakın, yollar gitmiş yollar. Bakın, çevreye saygınız olmadığında ne olduğunu size göstereyim mi?

NİLGÜN ÖK (Denizli) - O fotoğraf ne zamandan?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yollar gitmiş, bulamadım o resmi, yollar gitmiş.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Paylan, iki dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ankara'dan ihaleler verildiğinde -işte, 5 tane yandaş müteahhidinize verdiğinizde- giderler oraya, yolu yaparlar Giresun'a, menfezini koymazlar; efendim, yollar gider, şehirleri sel götürür; işte siz de böyle 3 Bakan kepçeye binersiniz. Bu, Türkiye'nin utancıdır Sayın Bakan; bu, Türkiye'nin utancıdır. İnanın, ben şu kepçeye bindiğim an utancımdan istifa ederdim. Çünkü bu Giresun'u sel götürdüğünü oradaki köylüler biliyor ama Ankara'da oturan sizler bilmiyorsunuz. Orada yandaş müteahhitlerinize ihale veriyorsunuz, orada yollar bu şekilde yapılıyor ve sonuçta siz böyle, kepçeye biniyorsunuz.

Sayın Bakan, ben sizi tekrar istifaya davet ediyorum çünkü siz doğanın Bakanı değilsiniz; çevrenin, ekolojinin Bakanı değilsiniz, bu anlamda sizi tekrar istifaya davet ediyorum.

SALİH CORA (Trabzon) - Sen böylesin. Sen de sel bölgesine gitmemenin utancından istifa etmelisin.

EMİNE GÜLİZAR EMECAN (İstanbul) - Ağzını kapat.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Saygılar sunuyorum.