| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a)Çevre ve Şehircilik Bakanlığı b)Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 20 .11.2020 |
ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, kurumlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım, görüşmelerimizin hayırlı olmasını temenni ederim.
Şimdi, Sayın Bakan benim gündeme getirmek istediğim ilk konu, Onuncu Kalkınma Planı'nda da üzerinde hassasiyetle durulan, hatta Kalkınma Planı'nın belki de diyebilirim ki ekonomi omurgasını oluşturan bu rant vergisi meselesi. Şimdi, tabii, siz son zamanlarda bununla ilgili bir yönetmelik çıkardınız, onun farkındayım ama benim söyleyeceğim onun ötesinde bir şey. Planda şu öngörülüyordu, şu tespit yapılmıştı: Türkiye'de gerek büyük kamu yatırımlarından sonra veya gerekse imar değişiklikleri nedeniyle ciddi bir rant oluşuyor, bu rant vergilendirilmiyor. Dolayısıyla bu rantın vergilendirilmemesi de ekonomide bir çarpıklık yaratıyor. Yani o sektörü olağanüstü kârlı hâle getiriyor ve ekonominin kaynakları, imalat sanayisi başta olmak üzere diğer alanlardan bu alana doğru, bu gayrimenkul alanına doğru kayıyor. Temel, aslında iktisaden işin mantığı buydu. Yani dolayısıyla şu argüman vardı: Devletin kaynak tahsisine müdahale etmesi gerekir yani bir tarafı çok kârlı yapıyorsunuz, öbür tarafta ölümüne bir rekabet var. Ondan sonra ne oldu mesela? İşte, Türkiye'nin en büyük elektronikçisi gitti AVM yaptı veya büyük olmasına da gerek yok, küçükleri de işte, Ostim'de biraz para kazan bir sanayici, tezgâhına bir tane daha makine koymak yerine, işini biraz daha geliştirmek yerine, gidiyor, Eskişehir yolunda bir yerde arsa alıyor, arazi alıyor. Çünkü nasıl olsa aldığı arsa, arazi bir şekilde normal trendinin dışında değerleniyor.
Şimdi, tabii, bu şekilde Türkiye ekonomisini belli bir yere götürme imkânı yok diye düşünülerek Onuncu Kalkınma Planı'nda iş bunun üzerine oturtuldu, rant vergisi meselesi. Tabii, bununla ilgili daha sonra dönemin Başbakanı Sayın Davutoğlu benim hatırladığım iki defa basın toplantısı yaptı. Bir defası müstakil, bununla ilgiliydi diyebilirim, bir diğerinde de geniş yer ayırdı bu konuya ve "Bu konuyu çıkartacağız." dedi. "Bununla ilgili işlemler yapacağız." dedi, kamuoyuna bunu anlattı. Fakat, daha sonra Sayın Cumhurbaşkanı bir şekilde bunu kabul etmedi ve bu iş, bugüne kadar geldi. Şimdi, tabii, Türkiye ekonomisine biraz daha bu konunun... Evet, bizim şimdi muhatap olduğumuz Bakanlık ekonomiye ilişkin bir bakanlık belki olmamakla birlikte ama yine de yapılan her işin bir ekonomi boyutu var, yani kentsel dönüşüm diyoruz veya bu rant vergisi meselesini falan söylüyoruz. Şimdi, tabii, Türkiye'de şöyle bir baktığımızda, inşaat yatırımlarının -Sayın Bakan, maalesef bu yeni GSMH serisi 2009'a kadar gidiyor, daha fazla geriye gitmiyor- gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı bu senenin başladığı ilk yıl olan 2009'da -yani bu geriye gittiğimizde bu daha düşük- 11,7, inşaat yatırımlarının millî gelir içerisindeki payı. 2018'de -2019 tabii daha farklı bir yıl- burada 11'den 12, 14, 16 diye diye geliyor ve en son 2018 yılında yüzde 17,1'e geliyor, yani dokuz yıl içerisinde inşaat yatırımlarının millî gelire oranı oransal olarak yüzde 50'den fazla artıyor.
Tabii, işte "Biz bir gelişmekte olan ülkeyiz, inşaata yatırım yapmamız..." falan denilebilir ama şunu bilelim ki uluslararası standardın çok üzerinde ve burada çok hızlı bir ivme var yani.
Şimdi, tabii, aslında bunu ekonominin genelinde de zaten görmek mümkün. Nasıl görmek mümkün? Şimdi, bakıyorsunuz -ben zaman zaman söylüyorum, arkadaşlar bu cümlelerime aşina- on sekiz yıllık Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarları döneminde 568 milyar dolar cari açık oluştu, cari açık yaratıldı ve bunun anlamı şu: Dışarıdan, net olarak, kendi tasarruflarımıza ilave olarak dışarının tasarrufunu kullanarak yatırım yaptık biz. Cari açığın anlamı bu. Dış kaynak kullandık, 568 milyar dolar. Türkiye'nin üretim kapasitesi bu on sekiz yıl içerisinde bu 568 milyar dolarlık koskoca... Bir millî gelir bu. Şu an bizim millî gelirimiz bu sene 600 milyar doları biraz geçmesi öngörülüyor. Yani bir yıllık millî gelir kadar dışarıdan net kaynak kullanmışız. Dolayısıyla bizim üretim kapasitemizde ne kadar artış yaptı diye baktığımızda belirgin bir artış yok ama bakıyorsun konut anlamında, AVM'ler anlamında... Bir kısım altyapı yatırımları da var tabii ki bunların içerisinde ama onlar inşaat açısından çok yer tuttuğunu düşünmüyorum. Tabii, o kırılma olmadığı için onu bilemiyoruz burada, göremiyoruz. Oralarda tabii çok fevkalade artışlar var. Yani, nihayetinde biz bu dışarıdan aldığımız kaynakları daha üretken yani "tradable" denilen alanlara daha verimli ve ticarete konu olan alanlara yatırmak yerine ticarete çok fazla konu olmayan, üretken olmayan alanlara yatırdık. Zaten bugün ekonomide yaşadığımız tıkanıklar da o yüzden.
Şimdi, dolayısıyla bu rant vergisini bu çerçevede değerlendirdiğimizde... Tabii, biliyorsunuz, Anayasa'ya göre vergi kanunla konulur. Burada hakikaten bir şey yapmak gerekir. Bu aslında "vergi koymak" deyince vatandaşa baştan böyle bir sevimsiz geliyor; mesele vergi koymak değil, mesele bir anlamda vatandaşın hakkını koruma meselesi. Yani nedir? Şimdi, zaten bir kısım yerlerde talep üzerine veya kendiliğinden yapılan imar değişiklikleri, bunlar çoğu zaman önceden haber alınıyor, oradan birileri arsayı, araziyi topluyor -yani garibanın çok fazla işine yaramıyor- ondan sonra, oradan bir bakıyorsun 0,25 emsalden veya 1 emsalden 3-5 emsale giden bir serüven var ve devletin resmî olarak buradan bir kuruş para alma imkânı yok, belediye veya Bakanlığınız, Hazine, ne derseniz deyin.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Kanun çıktı.
ERHAN USTA (Samsun) - Yönetmeliği mi diyorsunuz?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Kanun çıktı, yani değer vergisi payı her türlü alınıyor ya.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, şimdi var da... Orada şimdi herhangi bir oran, şey, uygulama falan... Şu anda uygulama ne zaman başladı?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Tabii başladı.
ERHAN USTA (Samsun) - Ne zaman başladı?
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Altı ay önce...
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, yönetmelik şeyde karşılıklı...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Karşılıklı lütfen konuşmayalım. Sayın hatip devam etsin.
ERHAN USTA (Samsun) - Eylül 2020'de.
Tamam, şimdi, hayır, ben o kısmının farkındayım.
Yani, Sayın Bakanım, bu konu hakikaten çok önemli bir konu; yoksa biz bu ülkede kaynak tahsisini hakikaten... Yani devletin vazifesi bu işte. Devlet; düzenleme, denetleme, yeri geldiğinde müdahale etme fonksiyonunu görmesi lazım. Dolayısıyla, bu anlamda, bu konu çok önemli bir konu, burada çok geç kaldık ama bundan sonraki aşamada hiç olmazsa bunu çok sağlıklı bir şekilde uygulamamız lazım.
Şimdi, diğer bir konu, şehirlerimizin... Tabii, ben bu anlamda şehircilik filan benim çok fazla konum değil, bizim işte ekonomi uzmanlık alanımız. Ama bir bağımsız büyükşehir belediye başkanlığı adaylığımız olmuştu, o zaman ben İstanbul'dan bir ekip getirttim, Samsun'da hani neler yapılabilir, bir şehir planlaması, şehre genel bir perspektif anlamında? Mesela orada şehrin hiçbir master planının olmadığını biz o zaman öğrendik yani muhtemelen birçok şehirde de böyle. Yani biz bu şehri konut açısından ne tarafa büyüteceğiz? İşte, sanayi açısından nasıl yapacağız? Efendim, yeni yerleşim merkezleri böyle aşama aşama nasıl olacak? Yani bunlara çok daha bir planlama çerçevesinde gitmek lazım yani bu anlamda Bakanlığınızla belediyeler arasındaki koordinasyonun tam olması lazım. Yani burada şu da değil, mesela bizim Samsun örneğinde belediye başkanlığında bir süreklilik oldu, böyle sık sık belediye başkanı değişmedi. Mesela en son değişen belediye başkanımız on dokuz yıl belediye başkanlığı yaptı, ona rağmen Samsun'da bunun olmadığını biz gördük. Şimdi, tabii, bu olmayınca bazı konularda veya bu imar meselelerinde...
Şimdi bir de şu örneği yaşadık: Bu Ataşehir'deki İstanbul Finans Merkezi Projesi meselesini. Biz o zaman Devlet Planlama Teşkilatı olarak -tabii biz inşaat kısmıyla ilgilenmiyorduk ama- Türkiye'yi bir finans merkezi nasıl yaparız, onun işte vergi boyutunu, teknoloji boyutlarını filan koordine eden kurum bizim kurumumuzdu, ben de orada koordinatör yardımcısıydım. Tabii, biz orada hep İstanbul finans merkezi dedikçe birileri İstanbul Ataşehir'de para kazanıyormuş, biz onun sonradan farkına vardık, ayrı bir hikâye. Fakat orada zamanın Büyükşehir Belediye Genel Sekreteri -ismini vermeyeyim şimdi, kendisinden izin almadım bu sözü kullanmaya- ama onun ifade ettiği şey şu -özelde söyleyebilirim, zaten biliyorsunuz, tahmin edersiniz- o hocamızın söylediği şey şuydu: "Burada koskoca -işte bir konut kısmı filan da var, rakamların büyüklüklerini tam hatırlamıyorum ama -bir proje uygulanıyor, bu proje Büyükşehir Belediyesi ile Çevre Bakanlığı arasında hiç konuşulmadı." demişti, biliyor musunuz? Yani şimdi hani bazen böyle iktidar ayrı oluyor, belediye ayrı oluyor; onun da olmaması lazım, devlette olmaz, partiler ayrı bir şey, devletin işini görüyoruz. Ama aynı parti olması durumunda dahi yani buranın altyapı ihtiyacı nedir, ne değildir anlamında büyükşehir belediyesi ile Çevre Bakanlığı arasında başlangıçta kopukluk... Sonradan belki o koordinasyon sağlanmıştır, mutlaka sağlanmak durumunda çünkü artık iş hayata geçiyor. Ama yani birtakım projeleri uygularken bu koordinasyonsuzluklar hakikaten ülkemize çok pahalıya mal oluyor.
Şimdi, diğer bir husus, Samsun örneğinden söylüyorum ama her tarafta var. Bizim şimdi, işte Terme, Çarşamba, Salıpazarı, Ayvacık... Sayın Bakanım, yani burada her sene neredeyse bir sel felaketine maruz kalıyoruz hatta bazen tekrarlandığı oluyor yani senede 2 defa oluyor. Yani tabii, burada DSİ'nin sorumluluğu var, o size bağlı değil bildiğim kadarıyla, Tarım Bakanlığına bağlı ama tabii, genel olarak Çevre Şehircilik Bakanlığı anlamında bu sel konusu sizin konunuz. Yani buralarda hakikaten bu sel işini kalıcı olarak önleyebilmek için ne yapacağız? Tabii, mevcut yerlerimizi korumak. İkincisi, TOKİ'nin dahi biz şunu yaptığını biliyoruz. Dere yataklarına TOKİ dahi... Hani -vatandaş zaten yapıyor da- Samsun'da oldu, Samsun'da var bu yani TOKİ'nin yerleri en fazla sular altında kaldı. Dere yataklarına yer yapılmasının mutlak surette önüne geçmek lazım artık yani bu devirde, bunun bir şakası filan kalmadı çünkü can her şeyden kıymetli, canıyla birlikte insanların tabii malı da gidiyor, canı da gidiyor, devlete zarar, millete zarar dolayısıyla bu konuda sizden çok daha fazla gayret beklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Şimdi, tabii, diğer bir konu, bu deprem meselesi. Türkiye işte en son İzmir'de yaşadı depremi, çok can yakıyor ülkemizde; işte, büyük Marmara depreminde de aynı şeyi gördük. Burada benim öğrenmek istediğim husus... Burada siz çok fazla konuşmanızda yer vermediniz, tabii depremden korunmak için bir kentsel dönüşüm ihtiyacı olan yerler de var. Buradaki bunun finansman modelini nasıl bir şey düşünüyorsunuz? Nasıl bir modelle bunları... Çünkü çok ciddi bir dönüşüm ihtiyacı var. Yani bunun yıllara da hakikaten iyi planlanması lazım ekonomi açısından da yani elbette yapılmalı. Yani işin ekonomi boyutu var, işte işin ne bileyim şehirleşme boyutu var, birtakım meseleler var yani yoğunluk meselesi var, trafiğinden, şundan, bundan ama buradaki modeli bize biraz daha izah edebilirseniz... Tabii, farklı yerlerde farklı modellerin uygulanması her zaman için mümkündür. Ancak işin biraz daha finansmanı yönüyle bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz, ben onu da öğrenmek istiyorum.
Tabii, bu arada herkesin sorduğu bu deprem vergileri meselesi. Yani farklı rakamlar var ama bizim uzman arkadaşlardan, bizim teknisyenlerden bir tanesinin hesabıyla 39 milyar dolar. Tabii, vatandaş bunu talep ediyor, diyor ki: "Kardeşim, yani devlet bizden bu kadar vergi topladı, deprem vergisi adı altında, fakat bununla ilgili olarak bu kentsel dönüşümlerin bir kısım meselelerinin de buradan finansa edilmesi gerekir." Milletin böyle bir çağrısı var. Tabii, ben işin boyutunun biraz daha farklı olduğunu biliyorum ama o kısma şimdi girmeyeceğim.
Bir de, bu deprem meselesine gelmişken veya kentsel dönüşüm derken bizim Samsun'da -siz de biliyorsunuz orayı, seçim öncesi de geldiniz- İlkadım Belediyesinin, İlkadım sınırlarında, biliyorsunuz, esas, ana Samsun eski, Samsun dediğimiz yer, orada bizim altı yedi tane mahallemiz var; ciddi bir kentsel dönüşüm ihtiyacı var. Onunla ilgili olarak Bakanlığın şu anda çalışma yaptığını biliyoruz, saha çalışmaları yapıyor bildiğim kadarıyla. Orada, bilmiyorum tabii neyi düşünüyorsunuz ama böyle bir kısım nüfusu oradan bir başka yere kaydırmadan belki bir çözüme gidilirse... Yani, orada, dikey bir gecekondulaşmaya doğru gider, Samsun'a da yazık olur çünkü ciddi bir kaynak; paranın nereden çıktığının, kimden çıktığının bir önemi yok, isterse yabancı getirsin, nihayetinde ülkenin bir kaynağı oluyor; ülkenin hesabına yazılıyor bu, hem "asset"ine yazılıyor, hem borcuna yazılıyor. Dolayısıyla, orada ciddi bir kaynak kullanılacak, ülkenin kaynağı kullanılacak. Bu anlamda, yani hakikaten, Samsun'a yakışır bir şey yapılmasının uygun olacağını düşünüyoruz. İlkadım Belediyesiyle de hani belli bir koordinasyon olursa, şu ana kadar... Ben, Belediye Başkanıyla az önce görüştüm, o da çalışmadan bir miktar haberdar fakat "Bizimle bir koordinasyon sağlanmış değil henüz." dedi ama sağlanacağı konusunda umudu var. Orada da sizden, o anlamda bir gayret bekliyoruz. Yani bir kısmı daha önceden de yapılmıştı bizim, şu andaki Belediye Başkanı ve daha önceki Belediye Başkanı döneminde bir kısım rezerv alanları oluşturulup nüfus belli yerlere kaydırılmıştı. Yine, herhâlde o model daha iyi olur diye düşünüyorum.
Şimdi, Sayın Bakanım, diğer bir konu -bu konuda da son zamanlarda bir gayret var ama biz halkın içerisinde yaşıyoruz, kendimiz de vatandaşız, işte şeyi görüyoruz- bu geri dönüşüm meselesi. Hakikaten, burada israf çok fazla; bu kaynağında ayrıştırma işini bir şekilde yapamıyoruz. Burada, tabii Bakanlık yapmayacak bunu, Bakanlık bu işin düzenlemesini, zorlamasını yapacak; bunlar, belediye eliyle yapılması gereken şeyler. Vatandaşın bilinçlendirilmesi lazım yani mesela bizim evimizde biz, on beş yirmi yıldır bunu yapıyoruz fakat bizde şöyle, şu kadar yapıyoruz: Kâğıdı ve dönüştürülebilecek olanları mutlaka diğer atıklardan ayırıyoruz, ayrı ayrı kapıcıya veriyoruz ama kapıcı ne yapıyor, onu ben bilmiyorum; biz vicdanen kendimizi rahatlatmak için... Tabii, belki onları alıp belli yerlere koymak lazım ama o da her zaman çok mümkün olmuyor, o tür koyacağımız kumbaraları çok da fazla bulamıyoruz. Mesela bunlar yurt dışında biraz para karşılığında yani "atığını getir, paranı götür" gibisinden birtakım şeyler karşılığında yapılıyor, depozitolar oluyor filan; belki oraya mı geçmek lazım? Benim bir ara planlamadan hatırladığım 15 milyar dolar civarında geri dönüştüremediğimiz atıklardan dolayı bir millî servet kaybı olduğuna yönelik birtakım çalışmalar vardı. Belki, şu anda çok daha fazladır ve sizin çalışmanız varsa, bir rakam biliyorsanız onu da bizimle paylaşırsanız sevinirim ama üzerinde son zamanlarda durulduğunu biliyorum fakat hakikaten bunu uygulamamız... Yani her şeye kırsalda... Şimdi, bakın, daha geçen yıl mesela, okul müdürlerinin söylediği bir şey vardı: "Biz, burada kitapları biriktiriyoruz." Çocuklardan gelen o eski kitapları -bedava kitap veriliyor ya, onları- biriktirenler bu kitapları verecek bir yer bulamıyor. Okulda yığınla kitap birikiyor yani onu en sonunda belki de çöpe atmak durumunda kalıyorlar. Bunları yapmamamız lazım, buralarda çok daha fazla işler yapmamız gerekir diye düşünüyorum.
Şimdi, belediyelerin, tabii, finansman sıkıntıları çok fazla. Sağ olun, sizin de özellikle Hükûmetiniz döneminde belediyeler, biraz da denetimsiz kaldığı için ve merkezden de kaynağa, yerine göre, çok kolay eriştiği için, çok ciddi bir finansman sıkıntısı içerisinde. Zaten bunu, Sayın Cumhurbaşkanı 31 Mart seçimleri öncesinde -tam ifadesini hatırlamıyorum ama- bütün belediyelerin batakta olduğunu söylemişti aslında, öyle de bir ifadesi oldu. Herhâlde şey için: "Muhalefet partileri, siz talip olmayın. Bakın, bu işi sürdürme imkânınız olmaz." filan diye. Hakikaten, şu anda, özellikle muhalefet partileri, belediyelerin bu borç yükü altında çok ciddi sıkıntı çekiyor, buralarda bir model geliştirmemiz lazım. Ben belediyelerin borçlarını merkezî yönetim üstlensin filan şeklinde bir şey tabii ki demiyorum ama bunu... Tabii, şimdi bir kısım belediyelerde yönetimler de değişti, büyük belediyelerde falan. Dolayısıyla, eski belediye başkanlarının yaptığı yanlışları, yaptığı sıkıntıları, yani illa yolsuzluk olması da gerekmiyor, yanlış karar alıp yanlış harcama yapması, yanlış proje uygulaması; -yolsuzluk varsa o ayrı bir konu- bunların sıkıntısını şimdiki belediye başkanları çekiyor. Buralarda nihayetinde herkesin, belediyelerin de amacı vatandaşa hizmet; hizmeti aksatmadan belediyelerin de finansmanını kolaylaştıracak birtakım hususların yapılması lazım. Tabii, geçmişte bunlara çok çalışıyorduk ama şu anda onunla ilgili nasıl bir çalışma var, bilmiyorum. Merkezden, İller Bankası üzerinden yani genel bütçe vergi gelirlerinden belediyelere, büyükşehirlere, ilçe belediyelerine aktarılan paylarla ilgili yeni bir çalışma var mı? Oralarda bir kısım zorlukların aşılması için -tabii bütçenin imkânlarının da çok yerinde olduğunu söylemek mümkün değil ama- belki orada bir artırmaya gidilmesi gerekecek.
Sayın Bakanım, Samsun'da -muhtemelen başka yerlerde de vardır- 2/B'yle ilgili sorunlarımız devam ediyor. Siz konuşmanızda yer verdiğiniz için ben de oradan aklıma gelerek notlarıma aldım. Bunu geçen ben Tarım Bakanlığı bütçesinde de söylemiştim. Yani özellikle bir kısım insanların öteden beri kullandıkları araziler 2/B'ye kaydettirilemediği için... "Altmış yıldır biz kullanıyoruz bu araziyi." diyor. Hatta birisi "2/B'de çıkmadı bizim orası." diye dilekçe veriyor, dilekçe üzerine Orman İşletmeleri hemen geliyor, "Sen ihbar ettin kendini, işgalcisin." filan diye işlem yapıyor. Hâlbuki "Biz burayı atadan, dededen kullanıyoruz, altmış yıldır bizim arazimiz burası." filan diyor. 2/B arazisi kapsamına alınması konusunda birtakım şeyler var, 2/B'ye alınıp da hâlâ işlemleri bitmeyen yerler de var. O konularda da sizlerin bir gayreti olursa sevinirim.
Şimdi, yine Samsun'dan geçmişken, bunu size sadece çaresizlikten soruyorum. Basında da yer aldı, şöyle: Vezirköprü'de Büyükşehir Belediyesinin yaptığı bir köprü daha yapılırken çöktü. Yani Allah'tan üzerinden geçilmiyordu, daha bitme aşamasına tam gelmeden bu köprü çöktü. Bu da şimdi garip bir durum. Yani burada nasıl bir denetim getirilebilir? Yani bir belediye, bir de Büyükşehir Belediyesi; hani küçük bir belediye olur da bilmez, çok küçük bir yer olur, işte müteahhit bulamazsın, iş küçük olur filan dersin. Büyükşehir Belediyesi ihaleyle bir iş yapıyor ve yaptığı köprü daha yapılırken çöküyor. Ben şunu demiyorum, tabii burada şu anlam çıkmasın: Bizim Samsun Belediyesi...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Affedersiniz. Sayın Usta, normal süreniz tamamlanmıştır, iki dakika ek süreniz var, lütfen tamamlayınız.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, zamanında bitireceğim.
Şimdi, dolayısıyla buralarda teknik anlamda mı olur yani bir kontrol... Ben "Çok ciddi bir vesayet altına alın, bütün belediyeleri boğun." anlamında demiyorum ama bunların bir denetiminin de olması lazım. Yani nihayetinde burada bir kamu kaynağı kullanılıyor, can kaybı da olabilirdi. Bu tür şeylerin olmaması için burada bir denetim mekanizması geliştirilmeli diye düşünüyorum.
Yine Samsun'la ilgili olarak, Samsun merkez Aşağı Avdan Katı Atık Projesi var. Bu, hemen bizim merkeze çok yakın bir yerde. Buraya 2001 yılında bir tesis yapılıyor, düzgün yapılmadığı için veya gerekli cihazlar konulmadığı için şu anda çok ciddi, aşırı bir koku yayıyor. 2030 yılına kadar da burada çöp toplanması öngörülüyor ama az önce Belediye Başkanıyla konuştum, "Yine doldu burası." filan diyor. Şehrin de artık neredeyse içerisinde kalmış bir yer. Tabii, belki de bir çözüm olarak "Buranın kapatılması gerekir." deniliyor ama burayla ilgili olarak da bir çözüme gitmemiz lazım. Yani burada sizin Bakanlığınızdan da bir ilgi bekliyoruz çünkü bu, belediyenin yalnız başına yapabileceği bir şey olmayabilir, önemli bir sıkıntı bizim açımızdan.
Diğer bir konu Sayın Bakanım, Çarşamba'da bir biyokütle santrali yapılıyor. Konu kamuoyunun gündemine çok sık geliyor. Burası bir tarım arazisine yapılmış bir santral, su kaynaklarına çok yakın bir santral ve nüfusun da çok yoğun olarak yaşadığı bir yere yapılıyor. Mahkeme kararları var durdurulmasına ilişkin fakat mahkeme kararları da bir şekilde dinlenilmeden santral yapımına devam ediliyor. Bunun hep tespitleri yapıldı, en son dün veya önceki gün buraya bir bilirkişi gitti. Burada, yine Bakanlığınız da bu anlamda... Ben biraz da bilgilendirme anlamında söyledim çünkü gerekli izinlerin alındığı ifade ediliyor. Burada tam bir şeffaflık da yok, mahkeme "Olmaz." diyor, mühürler kırılıyor, içeride çalışma oluyor çünkü güçlü bir finansmanı olan bir sahibi olduğu iddia ediliyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, ek süreniz de dolmuştur, toparlarsanız çok sevinirim. Son cümleler...
ERHAN USTA (Samsun) - Ben çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
Bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.