KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, kurumlarımızın değerli temsilcileri; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugünkü yapacağımız çalışmaların hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sayın Bakan, annenizin vefatından dolayı ben de başsağlığı dilerim; Allah rahmet eylesin, sizlere sabır versin.

Şimdi, önce ben kısaca Bakanlığın yapısıyla ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum, ondan sonra diğer değerlendirmelerime geçeceğim. Malum, 2018 yılında yeni sistemle birlikte bakanlıklar yeniden şekillendi ancak ondan önce esas itibarıyla devletin yapısıyla veya kurumlarla oynanma 2011 yılında bir KHK kapsamında alınan yetkiyle oldu. Sizin Bakanlığınız da aslında o zaman bir şekil almıştı, 2018'de tekrar değişti. Şimdi, en öncesini dönersek aslında geçmişte ne vardı, 2011 öncesinde? Bir Gümrük Müsteşarlığı vardı, Dış Ticaret Müsteşarlığı vardı ve bu Müsteşarlıklar aslında çok pratik çalışıyordu. Sanayi Bakanlığının belli birimleri vardı iç ticarete ilişkin, işte tüketici kooperatifi, ürün güvenliği gibi birimleri; Hazine Müsteşarlığının da Teşvik, Yabancı Sermaye ve Serbest Bölgeler gibi... Şimdi, bunlar alındı 2011'de, öyle saçma bir Bakanlık yapısı yapıldı ki yani İç Ticaret, Kooperatif ve Tüketici gibi birimler birleştirildi Gümrük Müsteşarlığıyla, ondan sonra Dış Ticaretle de Teşvik birleştirildi. Kabaca söylüyorum, anlaşılması için. Yani bu olacak iş değil, bunu rastgele yapsanız, gözünüzü kapatıp bir torbadan çekseniz bundan daha sağlıklı bir şey çıkardı. Bu kadar Meclisi saf dışı bırakmış... Yani bunu kim yaptı, hangi niyetle yaptı? Tabii, burayı konuşmayınca bugünleri anlayamıyoruz. Sadece sizin Bakanlığınız da değil, bütün kurumlarda, kökü olan, iyi çalışan, Türkiye ortalamasına göre iyi çalışan ne kadar kurum varsa o kurumla oynandı. Ben burada biraz da kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum. Yani hakikaten bunu yapanların niyetleri nedir, niye böyle bir şey yapılmıştır, Türkiye Cumhuriyeti'nin bunu araştırması lazım. Bu büyük bir yanlıştır -daha fazla farklı kelime söylemek istemiyorum- maalesef, Türkiye'yi bu yanlışa düşürdüler. İşte, DPT'yi kapattılar, sizin müsteşarlıklar kapatıldı yani personel rejimiyle ilgili, o yetki çerçevesinde dünya kadar yanlış yapıldı.

Şimdi, bu yanlışın önemli bir kısmından aslında dönüldü. Şu anda yapılan şey en azından... İşte Dış Ticaret ile Gümrük, mevzuat açısından da birbirlerine yakın birimler. Ticaret deyince, Dış Ticaret artı İç Ticaret ve diğer unsurlarıyla birlikte Ürün Güvenliği, Kooperatifçilik, Tüketicinin Korunması gibi şeyler olabilir, fakat buradaki problem de Sayın Bakan, şimdi çok çok büyük bir Bakanlık oluştu yani bunu konuşma metninizden bile anlayabiliyoruz, şu konuşma metninde bir odak yok. Tabii, ister istemez, mutlaka size belli bir süre verilecek, nereye gitseniz, uluslararası toplantılara da gitseniz, kendinizi anlatsanız, faaliyetlerinizi anlatsanız bir zamanınız olacak. Şimdi, o zaman içerisinde bu kadar konunun hangi birine değineceksiniz? İşte, değinmediğiniz zaman hemen biz buradan söyleyeceğiz "Filan konuya niye değinmediniz?" Benim düşüncem, bunlar büyük ihtimal tekrar Türkiye'de gündeme gelecek, çünkü Bakanlıklar aşırı büyütüldü. Tabii, şu anda bu sıkıntıları, bu şeyleri de en iyi bilen, Bakanlık olarak sizsiniz. Burada, bu sıkıntılardan, bu tecrübeden hareketle önerilerde bulunmanızın ben uygun olacağını düşünüyorum devletimize ve milletimize hizmet açısından.

Şimdi, önce dış ticarete ilişkin esas değerlendirmeler yapacağım ama esnaf konusu... Tabii, esnaf konusu önemli. Kayıtlara göre Türkiye'de yaklaşık 2 milyon esnaf var. Esnaf zaten... Tabii, dünya ve Türkiye belli bir dönüşüm geçiriyor; işte bu zincir marketler, zincir perakendeciler her tarafta çoğalıyor. Maalesef, Türkiye, bu konuda biraz daha dikkatli olması gerekirken -çünkü bizim, geleneksel olarak bir de bu kadar esnaf ve perakendeci portföyümüz var- buralarda bunların gelişmesine biraz daha dikkatli bakmamız gerekirken -üç aşağı beş yukarı siz farklı düşünebilirsiniz ama- hemen hemen neredeyse hiçbir denetim olmadan bu işler bugüne kadar geldi; düzgün bir düzenleme olmadı, mahalle aralarına kadar -şimdi bakkal gibi- zincir marketleri görmeye başladık.

Şimdi, bu zaten bir sıkıntıydı, bir dönüşüm ama bu dönüşümün bizim kontrolümüzde olması lazım, bizim Türkiye'nin yapısına uygun olması lazım. 2 milyon esnaf varsa, yanında hadi 1 kişi çalıştığını düşünelim, 2 milyon da öyle; 4 milyon kişi de yarın "iş" diye devletin kapısına gelse daha mı iyi olacak? Çünkü bu insanlar kendi yağıyla iyi kötü kavrulurken şimdi buralarda ciddi sıkıntılar çekiyoruz. Fakat esas itibarıyla büyük sıkıntıyla bu pandemi sürecinde karşılaştık. Zaten zorda, sıkıntıda olan esnaf, pandemi sürecinde... Mesela, özellikle hangi tür esnaflar? İşte, kahvehaneciler, lokantacılar, kafeciler, berber salonları, kuaför salonları, servis şoförleri, oyun salonları işletenler; bu esnafın devlet tarafından zorunlu olarak iş yerleri kapatıldı. Tabii, öyle de olması gerekiyordu belki. Ama ne yaptık? Zaten zar zor geçinen insanların geçimlerini kolaylaştırmak için aslında devlet olarak yaptığımız tek şey, vergisini erteledik. Zaten kazanamayandan alınacak verginin çok fazla bir kıymeti yok. Belki stopajları filan vardı, burada hep söyledik onu. Kirasını ödeyemeyen insanların stopajları yüzde 10'a çekildi belli bir süreliğine ama bu önemli değil. Kirasını ödeyemeyenin devlet stopaj için çöküyor tepesine. Dolayısıyla, biz, bu esnafımıza, diğer ülkelerdekine, benzer ülkelerdekine paralel bir şekilde şunu yapamadık: Doğrudan gelir kaybını telafi edecek herhangi bir transferde bulunamadık. Kredi verdik, kredi verdik de şimdi kredilerin ödeme vakitleri geldi. Esnaf bize söylüyor -biz geziyoruz esnafı her gün Sayın Genel Başkanımızla birlikte veya ayrı olarak, Samsun'da da görüyorum ben, Sayın Başkanın ziyaretlerinde görüyoruz- "Benim vergileri ödeme vakti geldi; ekim, kasım, aralıktı. Kredi aldık, kredileri ödeme vakitleri geliyor. Ben bunları nasıl ödeyeceğim?" diyor şimdi yeniden ikinci dalgayı konuştuğumuz bir ortamda.

Şimdi, Sayın Bakan, bütçe bir tercihler setidir, bunu hepimiz biliyoruz. Yani ciddi büyüklükte bir bütçemiz var. Millî gelirin yüzde 30-35'i kadar bir kamu büyüklüğümüz var. Buradan, özellikle bu pandemi sürecinde doğrudan gelir kaybına uğrayan, daha doğrusu gelir kaybına uğrayan esnafımıza mutlak surette belli ölçüde hayatını geçindireceği bir parayı karşılıksız vermek durumundayız. Bakın, yıllarca bütçe yapmış birisi olarak söylüyorum -buradaki Plan Bütçe Komisyonundaki ,bütün arkadaşlar da bunu biliyor- bütçede bu marj var. Bu marj var derken, tabii, bütçede bir yerde beklettiğimiz bir para yok; o, tercihler seti. Yani devlet, devleti yönetenler, sizler diyeceksiniz ki: "Ben 2 milyon esnafımın evine ekmek götürmesi tercihinde bulunuyorum." Bu şekilde bir tercihte bulunulup bunun mutlak suretle yapılması lazım. Yani ikinci bir sıkıntıyı... Bakın, kahvehaneciler iki yüz gün kapattılar iş yerlerini. Bu insanların yanında çalışanlar var, çoluğu var, çocuğu var, ailesi var, kirası var, şunu var bunu var. Hakikaten bunlara nasıl kulak tıkayabiliriz? Kredi vermek bir şeyi çözmüyor. Bu kredileri kim geri ödeyecek? Bankaları da riskli hâle getiriyoruz üstelik kredi vererek. Yazıktır, günahtır. Pandemi sürecinde 800 milyar TL kredilerde bir artış var. Bu kredilerin ödenmesi çok zor. Dolayısıyla hiç olmazsa bankaları da riske sokmayalım. Bakın, benden önceki arkadaşlar da söyledi, "G20 ülkesiyiz." filan diyoruz, değil mi? Amerika, o koca 23 trilyon dolarlık millî gelirinin yüzde 12,5'u kadar destek veriyor, kredi mredi falan değil. G20'de en alttayız, en dipteyiz. Yani Arjantin, Brezilya bile bizden kat kat fazla destek veriyor. Millî gelirin yüzde 0,2'si ya, sadece 0,2'si! 8 milyar lira para vermişiz. Ya, 8 milyar lirayı 1 müteahhide bir ihalede bahşiş olsun diye veren bir memleket hâline geldi burası. Yani, şimdi, böyle bir şey olmaz. Devletsek devletliğimizi yapacağız ve siz de Bakanlık olarak bu sorumluluk içerisinde bunu talep edeceksiniz. Bütçe kavgalı olur, bütçede bakanlar birbirleriyle kavga eder. Şu anlamda: "Bana vereceksin, benim ihtiyacım var, ben topluma bunu vermek durumundayım." der yani bu yapılmazsa olmaz. Dolayısıyla bu, esnafa daha fazla sıkıntı. Bizim, inşallah, önergemiz de olacak. Belki grup vermese bile, umarım, sizin, en azından önergemize olumlu oy kullanmanızı talep edeceğiz.

Şimdi, zincir market meselesi dedik. Hızla büyüyor. Sayın Bakanım, artık, sokak aralarında... Buralara birtakım tedbirler alınıyor, onları bilmeden konuşmuyoruz ama ben sonuca bakıyorum. Sonuçta, hemen her yerde 1 tane bina yapılıyor, altındaki hemen kurumsala kiralık -normal bakkala kiraya veren de yok zaten- yani kurumsala kiralık olarak 200-300-500 metre aralıklarla marketlerin olduğunu görüyoruz. Şimdi, bu kadar esnafımız var diyoruz, kaybolmaya yüz tutmuş sanatlarımız var, sanatkârlarımız var. Bunlara mesela AVM'lerde belli bir kontenjan verildi, gayet güzel. Yani bu kaygınızın olmadığını söylemek istemiyorum, var bu kaygı ama sonuç alamıyoruz. Şimdi, o AVM'deki kirayı nasıl verecek esnaf? Yani yüzde 5'ti zannediyorum, AVM'nin kirasını veremiyor, o kaybolmaya yüz tutmuş şeylerde herhâlde yüzde 1'di, onların kirası da düşük, dörtte 1, beşte 1 gibi ama hakikaten bu insanlar çok az para kazanıyor, AVM'lerde kiralar çok yüksek. Şimdi, bir de ben vergiciyim temelde, ben bakıyorum Lacoste gömlekte KDV yüzde 8, 1.500 lira bir gömlek, bakın, internet sitesinden baktım. Tabii, bizim oraya gücümüz oraya yetmediği için, bir milletvekili olarak dahi alamıyoruz ama siteden baktım sweatshirt falan 1.300-1.500 lira. Yüzde 8 KDV alıyoruz. Yani tamam ben şunu biliyorum elbette, ithal mal ile içerideki malın KDV'sini farklılaştıramayız ama buna bir çözüm bulmak lazım. Yani bütün bir tekstilin tamamını... Eğer yanılıyorsam söyleyin, ben sözümü geri alayım ama bildiğim kadarıyla... Şimdi çocuklara da baktırttım yeniden, yüzde 8. Çünkü biz ne yaptık? Tekstilde, bütün tekstil ürünlerinde, bütün konfeksiyon ürünlerinde KDV'yi yüzde 8 yaptık. Şimdi, Avrupa Birliği ülkelerine bakıyorsun, diyor ki "3 ay ila 8 aylık bebekte şu kadardır." Evet, indirimli KDV oralarda var ama biraz ayırt ederek bunları yapıyor. Yani, 5 bin liralık takım elbisede -daha fazlası vardır belki de yani onu hayal bile edemediğim için söylüyorum, bilmiyorum daha pahalısı da Türkiye'de vardır- özellikle ithal ürünlerde biz niye yüzde 8 KDV alalım yani her şeyden büyük ölçüde yüzde 18 KDV alınırken niye? Yani bunlara sizin bir şey söylemeniz lazım. Bu sizin ithalatınızı da azaltacak veya ithalatını azaltmasa bile diyelim ki orada esneklik çok yüksek değil, hiç olmazsa gelir elde edeceğiz. Bunları yapmamız lazım.

Şimdi, nüfus artıyor diyoruz, perakende satışları büyüyor fakat Türkiye'de bakkal sayısı azalıyor, geleneksel perakendeci sayısı azalıyor. Bunlara mutlaka bakmamız lazım. Yani bunların da yarın bir gün devletin kapısına "iş" diye gelmeleri bizim açımızdan hiç doğru olmayacaktır.

Diğer bir husus, bu esnaf ve sanatkâr kefalet kooperatifleri. Burada yanılıyorsam lütfen beni düzeltiniz ama benim bildiğim kadarıyla buradan kredi veriliyor ama kredi büyük ölçüde Halk Bank üzerinden alınarak veriliyor. Esnaf şunu söylüyor: "Arkadaş, niye araya bu şey giriyor da bizim kredi maliyetimiz artıyor?" Esnaf ve Sanatkârlar Kooperatifi. Belki bir siyasetçi olarak bunlar söylenmeyecek şeyler çünkü o kooperatiflerin de memlekette belli bir etki alanı var ama hakikaten bu böyleyse esnafın bu anlamda sesine kulak vermek lazım, burada maliyeti artırmanın çok fazla bir gereği yok.

Şimdi, biraz da dış ticaret konusuna bakalım Sayın Bakanım. 2020 tahminlerinde çok yanıldınız bir defa, hem cari açık... Yani 29 Eylülde bir program açıklanıyor, yılın bitmesine üç ay kala... Özellikle dış ticaret ve cari açık rakamları aleni bir şekilde... Zaten açıklanır açıklanmaz, bir gün sonraki veya iki gün sonraki yeni verilerle, eylül sonuçlarıyla, hatta dış ticaret ağustos sonucuyla rakamı yalanladı, efendim cari açıkta da ağustosta 26,5 oldu, eylülde 28 milyar dolar oldu ama bakıyorsunuz, orta vadeli programda 24,4 milyar dolar. Şu anda ocak-ekimde 40,3 milyar dolar ticaret açığı, efendim bakıyorsunuz programa, burada 38,1 milyar dolar. Yani sizinle konuşulmadan mı bu tahminler konuldu ben bunu merak ediyorum. Yani, biz bu işi yıllarca yaptık, orta vadeli programın uzun bir süre teknik koordinasyonunu yapmış bir kişi olarak söylüyorum, biz burada eski ismiyle Dış Ticaret Müsteşarlığı, sonradan Ekonomi Bakanlığıyla beraber çalışarak bunlar yapılırdı. Eğer bu, sizinle konuşulmadan yapıldıysa büyük bir yanlış olmuş. Biz zaten hep eleştiriyoruz; koordinasyon yok, bırakın bizimle istişareyi, kurumlarıyla istişare edemeyen bir idare var bugün maalesef. Ama sizinle yapıldıysa o zaman size de şu soruyu sorayım: Siz nasıl bu kadar yanıldınız? Bir gün sonrasını veya bir ay sonrasını göremeyen bakanlıkla mı karşı karşıyayız?

Şimdi, Sayın Bakanım, biz tasarruf açığı veren bir ekonomiyiz. Bizim kendi kaynaklarımız kendi büyümemizi finanse etmeye yetmiyor. Dolayısıyla biz şunu diyemeyiz: "Ya, biz iç taleple büyürüz, her şey olur biter." diyebilecek bir ülke değiliz. Ta 1980'lerin başında yapılmış bir tercih vardır ve bu tercih doğru bir tercihtir, Türkiye ihracat odaklı bir şekilde büyümek durumundadır; ihracat, bizim tek çıkar yolumuz, ihracat odaklı büyüme modelini tekrar buraya oturtmamız lazım. Tabii, AK PARTİ hükûmetleri döneminde -bu sizinle alakalı bir husus değil yani Bakanlığınızla alakalı bir husus değil- yanlış bir büyüme tercihi yapıldı, içeride betona, inşaata dayalı bir büyüme modeli tercih edildi. İhracatta da aslında bir miktar fena gidilmiyordu, yani başlangıç, 2002 yıllarına göre her ne kadar ithalat artmış olsa da ihracat rakamlarımızda da bir büyüme gördük. Tabii, o moralle Türkiye 2000 yılında veya aslında 2000'in biraz ortalarına doğru, Onuncu Plan'dan itibaren 2023 yılı için kendisine bir 500 milyar dolarlık hedef koydu. Tabii, bugün bu hedef kayboldu, bugün bunu ağzına alan yok, bu 500 milyar doları. Şu anda orta vadeli programda 2023 yılı ihracat rakamı biliyorsunuz ki 214 milyar dolar. Bunun aslında olmayacağı bugün değil tabii, çok önce ortaya çıkmıştı. Biz bunu söylüyorduk ancak resmî rakamlara yansıyıncaya kadar bunu kimse kabul etmedi. Tabii, şimdi, bunun bir hesabının vermeniz lazım. Yani çünkü bu, yeni bir olay, ilk kez oluyor. Resmî olarak Hükûmet diyor ki: "2023 yılı ihracat hedefimiz -bu da hedef, tutar tutmaz, bilmiyoruz da- 214 milyar dolar." Ama sizin resmî dokümanlarınıza yansımış, partinizin de resmî dokümanlarında olan bir 500 milyar dolar var. Dolayısıyla bunun bugün soru-cevap kısmında cevabını vermeniz gerekir.

Şimdi, ihracata bakıyorsunuz. Yani 2014 sonrasında bakıyorum, 2014'te 170 milyar doları bulmuş Türkiye, sonra 147'ye, 144'e düşmüş; 163 olmuş, 176 olmuş, 180... Yani böyle 145-170-180 bandında bizim ihracatımız son altı yılda takılmış kalmış. Dolayısıyla tabii, bu kadar büyük bir Bakanlıkta -yani Türkiye'nin bütün meseleleriyle uğraşırken buna ne kadar vakit ayırırsınız bilmiyorum ama- bunun üzerinde düşünmemiz, Bakanlığın bunun üzerinde düşünmesi lazım. Ben İhracat Genel Müdürlüğündeki, İthalat Genel Müdürlüğündeki -şimdiki arkadaşları pek tanımıyorum ama tabii, Planlamacı olduğumuz için, onlar da özellikle eski Planlamacı olduğu için yani iş nedeniyle de çok sıkı diyaloglarımız oldu- bütün genel müdürleri, arkadaşları geçmişe doğru hepsini tanıyoruz. Tabii, İhracat Genel Müdürlükleri falan bu işleri yapamaz, onların çünkü başka bürokratik işleri var. Bunları araştırma birimlerinin, diğer birimlerinizin yapması lazım veya o bünyelerde oluşturacağınız araştırma birimlerinin yapması lazım.

Türkiye'de bir sürü destek de veriyor ama destekler artık bir destek olmaktan çıktı, bir hak hâline geldi. Bu turunçgil destekleri başta olmak üzere, bu fuar bilmem ne desteklerinden filan da... Bunların da etkisini bir analiz etmek lazım yani dünya kadar para harcıyoruz oraya. Ben bunların geçmişte analizlerini yapmış biri olarak söylüyorum: Özellikle buralara bir bakmanız lazım, buralarda ciddi bir verimsizlik var. Bunların, bu verimsizliklerin mutlak surette üzerine gitmemiz lazım.

Şimdi, geçen yıl bunu çok söylüyordunuz, bu yıl biraz daha mahcup söylüyorsunuz -sizin için demiyorum- giden Hazine ve Maliye Bakanı da söylüyordu, işte "Cari fazla verdik, cari fazla verdik." Yani Türkiye sanki bir yapısal dönüşüm gerçekleştirmiş de cari fazla vermiş gibi bunlar söylendi. Ben sizin yerinizde olsam, kredibilitemi, itibarımı düşünerek böyle olur olmaz beyanatları vermekten kaçınırım. Türkiye'nin yapısal bir sorunu dış ticaret açığı ve cari açık. Böyle, büyüme yavaşlamış, finansman zorlaşmış, dünyada biraz sıkıntılar var, korumacılık eğilimleri artmış, bundan dolayı bizim bir miktar geçici olarak... Ki nedenlerine baktığınızda, keşke olmasa. Yani geçen yıl 0,9 büyümüş bir Türkiye ekonomisi var. İsterseniz eksi büyütelim Türkiye ekonomisini, siz her yıl cari fazla verebilirsiniz ama arzu edilen şey bu değil. Yüksek büyürken siz dış ticaret açığınızı, cari açığınızı kontrol edebiliyor musunuz, ben ona bakarım. Yani daralan bir ekonomide, bitmiş bir ekonomide, bitirilmiş bir ekonomide "Cari fazla verdik." diye bas bas bağırıldı bu ülkede. Böyle bir şey olamaz. Lütfen bunu sizler bari yapmayın. Bunu hem Cumhurbaşkanına söylettiler hem de işte giden Sayın Bakan Berat Bey defalarca söyledi -siz ne kadar söylediniz, onun çok farkında değilim- ancak bu çok büyük bir yanlıştır.

Şimdi, daha teknik detaylar var ama sürem sınırlı olduğu için oralara girmeyeceğim. Bir de bu altın meselesine geleceğim. Tabii, şimdi, analiz açısından şunu yapmanızı anlarım; biz de yapıyorduk geçmişte Enerji hariç cari açık, altın hariç cari açık ama... Buna o kadar takılıp sanki bu bir ithalat kalemi değilmiş gibi, böyle bir noktaya getirmek de yanlış olur. Yani neredeyse artık "Hiçbir şekilde bizim altın ithalatımız yok." diye bir şey olacak. 2020 yılı net altın ithalatı tahmini 21,1 milyar dolar bu ülkenin. Tabii, bunu da düşünmemiz lazım, Türkiye'nin altın ithalatı neden bu kadar patladı? E, tabii, 2 Aralık 2016 Otonomi'nin açılış töreninde Sayın Cumhurbaşkanı... Kim bu aklı veriyor, ben hayret ediyorum; ya, bu memlekette bir tane iktisatçı yok mu size akıl veren? Sayın Cumhurbaşkanı şunu söyledi bu ülkede: "Dövizlerinizi bozdurun, altın alın." Allah Allah! Biz sanki altını Türk lirasıyla alıyoruz, sanki altını biz üretiyoruz. Bir de dış ticaret açığını bozduk, finansmanı zaten gerektirdi. Yani siz "Altın al" dediğinizde sadece dövizi bozduran değil, TL'siyle de gitti millet altına koştu. Yani şimdi, sanki biz altın... "Altını da kıymetlendirin." diyor. Yani, bizim altın talebimiz, dünya altın fiyatlarını altüst edecek veya bizim dolar talep etmediğimiz zaman sanki dolar yerle bir olacakmış gibi, böyle bir şey. Ya, hiç mi bir şey söylemediniz Sayın Bakanım, siz Bakandınız o zaman. Pardon, değildiniz 2016'da ama daha sonra da tekrarladı. Yani, ya ben bunlara hayret ediyorum. Millet de Cumhurbaşkanının lafına mutlaka gidiyor... Gitmiş olması lazım ki 21 milyar dolar. Daha da kötüsü, bu bir güvensizlik nedeniyle olduysa, o da sizin sorununuz. Artık insanlar kendi parasına güvenmiyor, dolara bile güvenmiyor, millet altına koştuysa ve bu altını da yastık altına koyduysa işte bu bir felaket.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, normal süreniz dolmuştur. Tamamlamanız için iki dakika ek süre veriyorum.

Buyurun lütfen.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Dolayısıyla, altın ticaretinin, altın ithalatının artmasından en son şikâyet edecek makam Hükûmettir ve sizlersiniz. Bir de vergi koyduk biliyorsunuz. Yani, insanlar hiç olmazsa fiziki altına gitmiyordu, bankadan gram altın alacak. O yüzde 1 vergiyi kim, hangi akılla koydu, nasıl böyle bir şey olabilir ya? Bu ülke yönetilmiyor diyorum da ben feryat ediyorum, yani kusura bakmayın öfkeme ama biz emek verdik arkadaş, yıllarca emek verdik ya bu ülke için. Ya, sen yüzde 1 vergiyi nasıl koyarsın? İnsanlar gitti fiziki altına ya! Ha, sonradan vazgeçildi ama "too late" yani kusura bakmasın kimse yani. Türkiye deneme tahtası değil, laboratuvar değil burası. Bu işi bilen binlerce insan var bu memlekette, niye bunlarla bir kişi konuşmuyor? Getirdik parayı, harcadık içeride, tükettik tükettik, ondan sonra şu anda yıllık faiz gideri bu ülkenin 15 milyar dolar. Sabahtan akşama kadar "faiz lobisi" diyeceksin, ondan sonra memleketin, milletin böyle boğazından keserek verdiği paralarla 15 milyar dolar dışarıdaki lobiye faiz ödeyecek bir ekonomiyi yarattınız Allah'a çok şükürler olsun(!) Bu, sizin başarınızdır. Sizden önceki hükûmetler döneminde ne kadar olduğunu siz benden daha iyi biliyorsunuz.

Tabii, şimdi, zamanım da çok azaldı. Sayın Bakanım, ben sunuşun tamamında vardım ama belki dikkatimden kaçtı mı bilmiyorum. Asya-Pasifik Serbest Ticaret Anlaşması oldu, buna ilişkin bir analiz ben göremedim burada. Bunları derinlemesine sizin konuşmanızı da istiyorum; bu çok yeni bir şey, çok önemli bir şey Asya-Pasifik Serbest Ticaret Antlaşması. Yani, Türkiye ne yapıyor, bu işler nasıl olacak? Ondan sonra komşularla ticaret, AB pazarını Bakın, bu ülkede "AB olmasa da olur." diye bir sürü laflar konuşuldu, sorumsuzca laflar konuşuldu, devletin en tepelerinden konuşuldu bunlar hem de. AB pazarı bizim için önemlidir. Komşularımızla ticareti elbette geliştirmemiz lazım, komşumuz olmayanlarla ticaret yapmamız... Ama AB pazarı bizim için önemlidir.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, ek süreniz de dolmuştur, toparlarsanız çok sevinirim.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim, çok sağ olun Başkanım, hemen bitiriyorum.

Biz AB'ye kayıtlı ürün satıyoruz, kaliteli ürün satıyoruz ve diğerlerine göre daha "stable" bir pazar, istikrarlı bir pazar. Öbür taraflar o kadar değil, dolayısıyla AB'yi hiçbir şekilde gözden çıkaramayız.

Tabii, dış politikanın ticaret üzerindeki etkilerini siz bizden daha iyi biliyorsunuz, buralarda da daha dikkatli olunması gerektiği konusunda sizin Hükûmeti uyarmanız lazım. Yani bakanlıkların... Şimdi, her bakanlığın şey içerisinde ağırlığı aynı olmuyor; iktidara yakınlık anlamında, Bakanlık anlamında söyledim, şahıslardan bağımsız konuşuyorum. Geçmişte de bu böyle olmuştur ancak hem bütçe yaparken hem de diğer hususlarda hakkınızı söke söke almalısınız.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, teşekkür ediyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) - Ben de çok teşekkür ediyorum.

Bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.