KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, Komisyonun değerli üyeleri ve çok sevgili kardeşlerim diyeceğim. Niye "kardeşlerim" dediğime de konuşmamın sonunda açıklık getireceğim çünkü ben sizlerin bürokrat olarak tanımladığınız arkadaşlara kırk üç senelik meslek hayatımda hiç amirlik yapmadım, hep ağabeylik yaptım. Buradan sizin çıkaracağınız sonuçlar vardır.

Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinde Genel Kurulda yaptığım konuşmaların yüzde 95'ini dış politika konusuna ayırdım, yüzde 5 başka konulara da değinmişimdir. Ben çok merak ediyorum, bu yaptığım konuşmaları size aktaran var mı? Yani Ahmet Erozan, Ünal, başkaları... Dış politika konusunda "Şöyle bir şey söylediler Sayın Bakan, haberiniz olsun." diyen var mı size? Varsa soruyorum o zaman: Vezir ve rezil benzetmesini size aktaran oldu mu? Vezir ve rezil benzetmesini aktaran oldu mu? Ağzınıza biber süreceğimi -bu biberi getirdim bugün- size aktaran oldu mu? Aktaran olmadığını biliyorum ben ama devam ediyorum.

Bir defa, dış politikada kendi kurguladığınız algılamalarla kamuoyunu yönlendiriyor ve sonunda o yönlendirdiğiniz kamuoyunun rehinesi oluyorsunuz. Biz sizin zikzaklarınıza alıştık ama yurt dışından Türkiye'ye bakıldığında, Türkiye'ye önem atfedenler bile "Ne oluyor bunlara?" sorusunu sormaktalar. İktidarınızın dış politikadaki tek başarısı, kendi sorunlarımızı onların sorunu hâline getirebilmiş olmanızdır. O dış güçler çaresizlik içinde kendi dertlerine çözüm üretmek arayışına düşmüş bulunmaktadırlar.

Büyüklere gelince, Trump, Erdoğan'la ilişkisini "Sana çektiğim kıyakları unutma ve beni dinliyor." şeklinde kısa ve öz ifadelerle belirtmiştir. Putin ise, zaman zaman haykırmalarına rağmen, Sayın Erdoğan'ı "esnek bir kişi" olarak tanımlamıştır. İçerideki çaresizlik ve tükenmişliğin örtüsünü, onların üstünü örtmeyi, dış politikayı iç politikanın dolgu malzemesi olarak kullanarak yerine getirmeye çalışmaktasınız. Bazı ülkelerle ilişkilerimiz öyle bir noktaya gelmiştir ki bugün, Türkiye'nin Rusya'yla, Amerika'yla, Almanya'yla ve Fransa'yla iyi ilişkilerinden söz etmek mümkün değildir. Bunun yerine, Erdoğan'ın Putin'le, Trump'la -önümüzdeki dönemde göreceğiz, Biden'la mı?- Merkel'le, Macron'la ilişkilerinden söz etmek mümkündür ve bu ilişkiler her iki tarafın hâletiruhiyesine göre şekillenmekte ve istikrarsız bir nitelik arz etmektedir.

Bir ülkenin güvenliği sadece askerî yöntemlerle sağlanamaz, ekonominin güvenliği, gıdanın güvenliği, enerji güvenliği, su güvenliği ve bunların bütünü olarak millî güvenlik, toplumsal bir desteğe sahip değilse para etmez. Maalesef iktidarınız, İstanbul yerel seçimlerinden bu yana topal ördek konumundadır. Sadece İstanbul'u kaybetmekle kalmamış, Türkiye'yi de kaybetmiş durumdasınız, bunu ben değil Sayın Erdoğan söylemiştir. İttifakınızın oyu bugün yüzde 40'ın altındadır, iç ve dış politikadaki uygulamalarınıza ilişkin desteğin bundan daha fazla olduğunu düşünmek ve söylemek de mümkün değildir.

Sayın Genel Başkanımız, ekonomiyle ilgili "Damat harikalar diyarında." demişti, damat gitti ama harikalar diyarı kaldı. Maalesef dış politikada da bir harikalar diyarından söz edildiği kanısındayız. Politikalarınızın vizyonsuzluğu, uygulamalarınızın buram buram dinî ve mezhepsel temellere dayanması Türkiye'yi kendi coğrafyasında pek övündüğünüz değerli bir yalnızlığa taşımıştır. Japonca bildiğiniz için bu durumu bildiğiniz dilden bir kelimeyle ifade edeyim: Buna olsa olsa "harakiri" denir. Dünyanın ilk 10 ekonomisinde yer almak hedefiniz ise buharlaşmış, G20 üyesi olan Türkiye bugünkü rakamlarla G21 olmuş ve lig düşmüştür.

Türk dünyası için ne yaptığınız meçhuldür. Batı Trakya Türklerini böldünüz, Bulgaristan Türklerini böldünüz, Türkmenleri böldünüz, Kıbrıs Türklerini böldünüz, yurdumuzda çaresiz durumda bulunan Ahıskalıları, Tatarları, Türkmenleri, Uygurları unuttunuz. Onlara, Suriyelilere verdiğiniz sosyal yardımı vermediniz.

Ben, tabii, bu mealde devam etmek isterim ama ben, aşağı yukarı, işte, iki buçuk senedir milletvekiliyim. Bu iki buçuk senelik milletvekilliğim içinde biz, sizi ya beş ya altı defa gördük Türkiye Büyük Millet Meclisinde, daha fazla görmedik ama burada madem yakaladık soru soracağız. Çok sormayacağım 45 tane soracağım, vaktim yettiği kadar, yetmediklerimi de vereceğim size, ister cevaplandırırsınız ister cevaplandırmazsınız. Başlıyorum:

1) Lozan Barış Antlaşması'nın nesini beğenmeyip de değiştirmek istiyorsunuz?

2) Gayri askerî statüdeki adalarla irtibatlı olarak ilan ettiğiniz NAVTEX'lerle ne elde etmeye çalışıyorsunuz?

3) 28'inci boylamın batısında bugüne kadar hiçbir NAVTEX ilan edemediniz. Bundan Yunanistan ile Mısır arasında münhasır ekonomik bölge konusunda yapılmış olan antlaşmayı defakto olarak kabul ettiğiniz sonucunu mu çıkaralım?

4) Sayın Cumhurbaşkanı, Doğu Akdeniz'le ilgili olarak "Yedi sene bekledik." ifadesini kullanmıştır. Ne ve neyi beklediniz?

5) Müteaddit defalar gündeme getirmiş olmama rağmen, kendi beyanınızla "Bazıları işgal edilmiş." olduğunu belirttiğiniz Türk adaları hangileridir?

6) 18 Temmuz 2018 ve 23 Ekim 2018 tarihinde işgal edildiğini beyan ettiğiniz adalar konusunda size yönelttiğimiz soruları yanıtsız bıraktınız. Bir Dışişleri Bakanı olarak yazılı soru önergelerinde cevap verirken seçici olma lüksü nereden çıkıyor?

7) Eşek Adası Yunanistan Cumhurbaşkanı tarafından ziyaret edildiğinde ne Dışişleri Bakanlığı ne Cumhurbaşkanlığı bir açıklama yapamadı. Bundan şu sonucu mu çıkaralım: O ada -yani Eşek Adası- bizim olmadığı için tepki vermedik mi demek istiyorsunuz susmakla?

8) Bir gün Yunanistan'la Ege Denizi ve Doğu Akdeniz sorunlarını görüşmek üzere masaya oturduğunuzda öne süreceğiniz harita, 18 Mart 2020 tarihinde Birleşmiş Milletlere verdiğiniz harita mıdır yoksa mavi vatan haritalarından biri midir?

9) Biz, İYİ PARTİ olarak "mavi vatan" kavramını destekliyor olsak da bu kavram temelinde piyasada dolaşan haritaların çokluğu, günümüzde maalesef faydadan çok zarar getirir hâle gelmiştir. Ayrıca "Tavizsiz müzakere" deseniz bile müzakere masasına oturduğunuz zaman otomatik olarak taviz vermek durumunda kalacaksınız. Tavizsiz müzakerenin ne demek olduğunu bilmek isteriz.

10) Hiç kimsenin üstlenmediği, Avrupa Birliği ve ABD dâhil Sevilla haritasını daha ne kadar gündemde tutmaya devam edeceksiniz? Bu biber onun için. Ben bir daha Sevilla haritası duyarsam bundan bir kaşık lütfedeceğim size.

11) Vatanın kara toprakları kadar önemli olan deniz alanının da savunulması gerekirken eldeki bütçeyle -yani Savunma Bakanlığı içinde Deniz Kuvvetlerinin bütçesi yüzde 17'den ibaret- yüzde 17'lik bir Savunma Bakanlığı içindeki donanma bütçesiyle bu mavi vatanı nasıl koruyabileceksiniz?

12) Doğu Akdeniz'de çok taraflı müzakere dediğiniz masaya Suriye, İsrail ve Mısır'la ilişkilerimiz yokken nasıl oturacaksınız?

13) Bundan birkaç hafta evvel bir televizyon kanalına sipariş ettiğiniz bir soruya "Libya'da olup bitenleri öngörmüştük, bizim için sürpriz olmadı" yanıtını verdiniz. Soruyorum şimdi o zaman: Serrac'ın görevden ayrılmak istemesine, 23 Ekim tarihinde yapılmış son ateşkes anlaşmasıyla paralı askerlerin üç ay içinde geri toparlanıp geri götürülmesi gerektiğini, Libya'yla yapılmış olan Güvenlik ve Askerî İşbirliği Mutabakat Muhtırası'nın askıya alınmasını, Türk Silahlı Kuvvetleri eğitmenlerinin geri çekilmesi gerekeceğini, çok sevdiğiniz İçişleri Bakanı Fethi Başağa'nın, Fransa'ya gidip Fransa ile Libya Özel Kuvvetlerinin yetiştirilmesi için eğitim yapma uzlaşısına varacağını öngörmüş müydünüz?

14) Libya'da bütün yumurtaları aynı sepete koymuş olmanız sonucunda kırılacak yumurtalarla omlet mi, menemen mi, sahanda yumurta yapacaksınız?

15) Libya tezkeresi konusunda İYİ PARTİ'yi bilgilendirmek için ziyaret ettiğinizde Ulusal Mutabakat Hükûmetinden geldiğini ifade ettiğiniz mektubun örneğini hiçbir zaman alamadık. Biz iktidara geldiğimizde acaba böyle bir mektubun hiçbir zaman gelmediğini mi fark edeceğiz?

16) İkinci mektup, Trump'ın mektubu 9 Ekimde geldi, 14 Ekimde Sayın Hulusi Akar bize geldi, mektuptan söz etmedi; 16 Ekimde siz geldiniz Genel Kurula, siz de bahsetmediniz. Mektubu bir tarafa bırakıyorum, eki nerede? Otuz iki gün sonra takdim edildi o mektup Washington'da, ekini hiç görmedik.

17) Fırat'ın doğusunda olup bitenler konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi iş işten geçtikten sonra mı bilgilendirilecektir?

18) Sayın Cumhurbaşkanı, Suriye konusunda bu yıl 2 Mart tarihinde "Türkiye'nin belirlediği sınırların dışına çıkmazlarsa bir süre sonra omuzlarının üstünde o başlar da kalmayacak." demiştir. Bunu Esad birliklerine söylüyor. Bu cümleyi kendisine siz mi önerdiniz, yoksa Sayın Cumhurbaşkanının çevresindeki dış politika uzmanları mı?

19) Süleyman Şah Türbesi ne zaman olması gerektiği konuma yani Fırat'ın doğusuna gidecektir? Onun orijinal yeri Fırat'ın doğusunda. "Fırat'ın doğusu" diye konuşuyorsunuz konuşuyorsunuz, Süleyman Şah Türbesi'ni dahi götüremediniz o tarafa.

20) İdlib'deki Türk Silahlı Kuvvetlerinin karakollarının hava savunmasız ve dağınık bir düzende bulunmasının risklerini nasıl karşılayacaksınız?

21) Soru size değil belki Savunma Bakanına ama yine siz kulak verin. Millî Savunma Bakanı 12 Şubatta "İdlib'deki 12 gözlem noktasını hiçbir zaman boşaltmayacağız." dedi. Bugün kaç tane var? On ay geçmedi daha üzerinden.

22) Irak'a IKBY'nin kontrolünde olmayan bir sınır ve gümrük kapısını ne zaman açacaksınız?

23) Dışişleri Bakanlığı sözcüsünce yapılan açıklamalar kurum içinde mi kaleme alınıyor yoksa Beştepe'den mi geliyor? Niye bunu soruyorum? Şöyle bir açıklamayı ben meslek hayatımın hiçbir aşamasında görmedim: "Şer ittifaklarını yerle yeksan edeceğiz." diye açıklama yapan bir Dışişleri Bakanlığı olamaz. Bunu yaptınız. Bu bir diplomatik dil değildir yani bu bir hakarettir. Kim yazdı bunu?

24) İktidarınızın izlediği politikanın tanımı açısından "değerli yalnızlık" mı yoksa "onurlu izolasyon" mu daha uygun bir tariftir?

25) Macron'a "Canın cehenneme!" demenin, başka Batılı liderlere "faşist" demenin, başkalarına "Eyy" demenin sizin için bir maliyeti olmasa da Türkiye Cumhuriyeti ve halkımız için bir maliyeti olacağını hiç mi düşünmüyorsunuz?

26) Mevcut koşullarda sizce Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellenmesi ve vatandaşlarımızın vizesiz Avrupa'ya seyahat edebilmesi ne kadar kısa sürede gündeme gelebilecektir? Bunların hepsi hem o gümrük birliği hem bize oy birliği gerektiren konulardır. Ha, şimdi, gidin Macron'u ikna edin isterseniz, Merkel'i ikna edin, kimi isterseniz ikna edin.

27) Şunu da giyeyim, hak yerini bulsun. Macron'un Fransa'da İslam'ın aydınlanmış bir modelde Fransızlaştırılması ile -böyle bir projesi var biliyorsunuz Macron'un- Çin Halk Cumhuriyeti'nin İslam'ı Çinlileştirmesi arasında bir fark var mıdır? Cevabınız şu olamaz: "Biri Fransızca, biri Çince." diyemezsiniz bana.

28) Doğu Türkistan'a geçeyim. Bu takkenin adı nedir? Hepinize soruyorum bu takkenin adı nedir? Bunun adı "Doppa"

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Sizin anayasa ne oldu? Anayasa ne oldu, anayasa?

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Şimdi, bu nereden çıkıyor? Japonca ve Rusçadan sonra ilk defa bir Uygur Türkçesi bir kelime de öğrenilmiş oldu.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Tavsiye ettiğiniz diplomatik üsluba sizin de uymanızı bekliyoruz lütfen.

Buyurun.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Doğu Türkistan'da yaşanan mezalimi uluslararası alanda dillendirdiniz ama aynı dillendirmeyi yurt içinde yapamıyorsunuz, böyle bir sıkıntınız var. Yani biraz evvel başka arkadaşlarımız da buna değindiler; orada konuşmak kolay, orada konuşulanları basında görmüyoruz biz, siz söylediğinizde duyuyoruz veya biz takip ettiğimizde anlıyoruz.

29) Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın diğer ülke liderleriyle yaptığı ikili baş başa ve telefon görüşmelerinin kayıtları eksiksiz olarak Dışişleri Bakanlığında var mı?

30) 28 Şubat 2020 tarihinde Suriye'de verdiğimiz şehitlerin müsebbibi beli oldu mu, Ruslar mı vurdu, Esad mı vurdu, "kim vurdu"ya mı gitti? Başımız sağ olsun, Allah rahmet eylesin.

31) Suriye'deki kargaşanın ülkemizde maliyeti 80 milyar doları aşmıştır. Sözünü ettiğiniz gibi 3,6 milyon değildir göçmen sayısı, 5 milyonu bulmuştur. Dolayısıyla Türkiye'de toplumsal anlamda bir saatli bombayla biz karşı karşıyayız. Bu 5 milyonluk kitle maalesef ancak demografik olarak üretken durumdadır. Bunun sonuçlarını maalesef önümüzdeki dönemde yaşayacağız. Dolayısıyla, bu insanların yurtlarına dönmeleri için Esad'la ne zaman ve nasıl bir görüşme zemini bulacaksınız?

32) Almanya'nın yaptığı gibi, göçmenlere yapılan yardımları ülkelerine geri dönmeleri kaydıyla, örneğin on iki ay süreyle ülkelerinde sürdürmeyi düşünüyor musunuz? "Burada vermeyeyim kardeşim, git memleketine, orada ödeyeceğim ben sana." deyin.

33) Mısır, İsrail ve Suriye'yle ilişkilerimizin normalleşmesi için nasıl bir diplomasi yürütüyorsunuz?

34) Sayın Şentop, Azerbaycan'dayken -üç hafta falan oldu- "Minsk Grubunun beyin ölümü gerçekleşmiştir." dedi. Türkiye, Minsk Grubunun başından beri üyesi. Ben o zaman soruyorum: Son dönemdeki Yukarı Karabağ zaferini bir kenara koyuyorum, onun öncesine gittiğimizde iktidarınızın on sekiz senesinde Minsk Grubunda ne yaptınız? Siz oranın tam üyesisiniz, "Eş başkanlar" deyip geçmeyin, siz de üyesiniz o gruba.

35) Yukarı Karabağ meselesi konusunda Putin'in yaptığı açıklamalar ile Beştepe'nin yaptığı açıklamalar niye farklıdır? Aynı şeyleri konuşmuyor muyuz, birbirimizi mi anlamıyoruz ki Kremlin'den yapılan açıklamayla Putin'in söyledikleri aktarılıyor, o aktarılanlarla Beştepe'nin yaptığı açıklamalar birbirini tutmuyor.

36) Rus askerî mevcudiyeti bunca yıldan sonra maalesef Azerbaycan'a geri dönmüştür. Ha, biz o, ortak merkez anlaşmasıyla birlikte taraf olmadığımız Azerbaycan, Ermenistan, Rusya Anlaşması'nı yasallaştırdık. Biz âdeta taraf olmadığımız anlaşmanın altına dolaylı olarak paraf atmış olduk.

37) S-400'ler...

(Uğultular)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Konuşmacıyı dinleyelim lütfen değerli arkadaşlar.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Sinop'ta S-400 denemesi yapıldı. Niye yapıldı? Tost makinesi alsak dahi fişe takıp deniyoruz, çalışıyor mu çalışmıyor mu diye. Bunu yaptınız ama şu kelimeyle soruyorum size, aktivist kelimesini kullanarak soruyorum: S-400'ler aktive edilip Türk Silahlı Kuvvetlerinde hizmete girdi mi, girmedi mi?

Atlıyorum bazı soruları, vaktime bakıyorum çünkü.

40) "Monşer" ifadesi sizin için bir aşağılama ifadesi midir yoksa bir iltifat ifadesi midir?

41) Güvenlik önlemli araçlarınız; 2 binek, 3 servis taşıtı alıyorsunuz bu sene, toplam 5 adet. Bu kategoride toplam taşıtınız 204 binek ve 184 servis taşıtı. Bu taşıtların her birinin ömrü on senedir maksimum. Niye on sene olduğunu burada söyletmeyin bana, onu biliyor arkadaşlar. Dolayısıyla sizin her sene en az 20 tane almanız lazım. Eksik var, 20 adet yerine 5 adet alıyorsunuz. Ben o zaman soruyorum: 5 taşıt alımıyla oluşacak güvenlik açığının sorumluluğunu Bakan olarak üstleniyor musunuz? Allah korusun.

42) Dışişleri Bakanlığının bütçesinin yüzde 80'inden fazlası yurt dışında harcanır. Şimdi, -dolara vuracağız- geçen sene 812 milyon ABD dolarıymış, bu sene 746 milyon ABD Doları. Doları 7,75'ten hesaplıyorum; yatıp kalkın damadın istifa ettiğine şükredin çünkü aradaki fark bugün, yani geçen seneye nazaran 66 milyon dolar daha az. Dolayısıyla bunu, nasıl döndüreceksiniz bu çarkı?

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bir de yüzde 3 değer kaybetti, onu da hesaba katalım.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Numaraları geçiyorum artık.

Personel ve kariyer planlamasını Bakanlık dışından kişilere niye emanet ettiniz? Bu insanlar hiçbir zaman yurt dışında görev yapmadılar, bu görevin niteliğini bilmezler.

AKP aidiyetleriyle Bakanlık dışından yaptığınız atamalar... Hatırlatmak istemiyorum neler söylediğinizi.

Geçiyorum, vaktim sınırlı.

Sayın Cumhurbaşkanı bundan bir müddet evvel "Ekonominin sorumlusu benim." demişti. Dış politikanın sorumlusu siz misiniz, yoksa ekonomiden olduğu gibi dış politikadan sorumlu Sayın Cumhurbaşkanı mıdır?

Sayın Cumhurbaşkanı 26 Ekim tarihinde Avrupa'ya "Siz gerçek manada faşistsiniz, siz Nazi'nin zincir halkalarısınız." demişti. Aradan bir ay geçmeden bile Sayın Cumhurbaşkanı "Geleceğimiz Avrupa'da." diyor. Bu kadar kısa sürede Avrupa mı değişti, iktidar mı değişti?

Son sözlerime geçeyim; bu Dışişleri Bakanlığı devletin temel direklerinden biridir ama bu Bakanlık tehlikeli bir bakanlıktır. Hoyrat davranmayın bu arkadaşlarıma, kardeşlerime; altını çiziyorum, hoyrat davranmayın kardeşlerime. Biraz evvel ilk başta söylediğime dönüyorum, onlara memurlarınız değil, evlatlarınız gibi davranmak durumundasınız. Pek çok insan bugün bankamatik vaziyette, çok değerli, kıymetli, vasıflı, tecrübeli arkadaşlar maalesef bankamatik vaziyette sizin tayin veya terfi zincirinizin halkaları olarak bekliyorlar. Şunu unutmayın: Bakanı Bakan yapan altındaki kadrolardır. Onları saf dışı bırakıp Beştepe'deki gibi ne olduğu belirsiz kişilerin zihninden peydahlanmış politikalarla bir yere maalesef varılamayacaktır.

Bu Bakanlıkta sicilleri sizin açınızdan da söylüyorum...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, Sayın Erozan, normal süreniz dolmuştur.

Size iki dakika ek süre veriyorum.

Lütfen tamamlayınız.

AHMET KAMİL EROZAN (Bursa) - Bir cümlem var.

Bir kere daha hatırlatıyorum; bu Bakanlıkta sicilleri sizin açınızdan da söylüyorum, maalesef amirler değil, memurlar verir.

Teşekkür ederim.