| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b) Avrupa Birliği Başkanlığı c) Türk Akreditasyon Kurumu ç) Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı d) Türkiye Ulusal Ajansı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 24 .11.2020 |
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Gerçekten ben de üzüntüyle dinledim. Ayşe Hanım'ın hissiyatını genellemesi ve Sayın Salıcı da burada yokken böyle ithamlarda bulunması bizi çok üzdü. Bu durumun açıklığa kavuşması noktasında da elbette...
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Herkes haddini bilecek.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Kaşıya kaşıya buraya getirdiniz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, dinleyelim lütfen, rica ediyorum.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Partimizin gerçekten artık tartışmayı bırakın, ülkemizin gündeminde bile olmaması gereken konular bağlamına indirgenmesi bizi çok üzdü; belirtmek istedim.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Maskesi vardı, nasıl gördünüz bunu, bilmiyorum.
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Açtı, bilerek açtı.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hatip konuşmaya başladı, lütfen karşılıklı konuşmayalım, rica ediyorum.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Dışişleri Bakanı, Dışişleri Bakanlığımızın değerli bürokratları; ben AB alanında çalışan akademisyen bir insanım hem de Karma Parlamento Komisyonunda da görev yaptım; her gruptan çok sayıda değerli milletvekili arkadaşlarımızla Avrupa Parlamentosunda çalışmalarımız oldu. Şöyle ki: Gerçekten, Sayın Bakan, on sekiz yıllık siyasi iktidar döneminde gelinen aşamaya baktığımız zaman Türkiye, AB'yle ilişkilerde hızlı bir zemin kaybetti ve AB'ye tam üyelik süreci dönemsel... Bugün belki ortak bir söylem ortaya çıktı, geçen yıl da böyleydi, bir önceki yıl da böyleydi; ben beş yıldır bu Parlamentodayım, süreç bu şekilde maalesef evrildi. Dönemsel, kişisel tutarsızlıklar var, kişiselleşti artık, yeni Hükûmet sistemiyle beraber farklı bir noktaya ulaştı, hepimizi rahatsız eden bir süreç yaşanıyor ve üyelik kriterlerimiz olan ve gerçekten temel evrensel ilkeler olan Kopenhag Siyasi Kriterlerinde de yaşanan ciddi geriye gidişler var ve doğal olarak da üyelik müzakeresi ve üyelik perspektifinden bunlar bizi uzaklaştırıyor. Demokratik kazanımlarımızda ciddi geriye gidişler yaşıyoruz ve daha çok şöyle söyleyebilirim: Bu yaşadığımız demokratik kriterler ve Kopenhag Siyasi Kriterlerindeki geriye gidişler bize, geldiğimiz noktada, Maastricht Ekonomi Kriterlerinde de ciddi geriye gidişleri de yaşattı ve bugün son raporda bu noktada ciddi kaygılar ve endişeler var ki bugünkü Hükûmetin söylemi de hukuk ve ekonomide reform sürecine geldi. Yani bizim burada anlattığımız ve Avrupa Birliği raporlarının da yansıttığı veriler, gerçeklik ortada ülkemizde.
Biz haklı tezlerimizi anlatamadık Avrupa Birliğine; burada anlatamadığımız, gerekli desteği alamadığımız, ön yargılarını yönetemediğimiz bir süreç var. Ben bizzat o görüşmelerde yer alan bir milletvekili olarak buna şahit oldum ve içsel tartışmalarımızda da bu noktaya geldik. Çok heyet var, gerçekten muazzam bir kadromuz var Dışişlerinde, AB sürecinde, Brüksel'de, Strazburg'da ama bir yerde bir eksiklik var. Orada bu tezleri anlatıyoruz ama döndüğümüz zaman "Ey Avrupa Birliği..." gibi bir süreç olunca bir tutarsızlık ve ikilem bir sonraki görüşmede bizi başka bir tartışma noktasına taşıyordu. Sizin ve sizden önceki bütün bakanlıkların bu süreçte sorumlulukları var. Özellikle söylemek istediğim şu: Siz de gerçekten bu noktada, tam üyelik perspektifi noktasında bir tutum ortaya koyamadınız. Sizin Bakanlığınız döneminde de zirveler öncesi ve sonrası farklı süreçlere evrilen bir süreç oldu inişli çıkışlı, söylediğimiz gibi. Tüm uyarılarımıza, önerilerimize rağmen samimi, bütüncül, tutarlı, sürdürülebilir bir çerçeveye oturtamadık ilişkilerimizi ve ulusal ve iç politika heba edildi, bugün de bu söylendi. Bütüncül bir canlanmaya dönüştürmek yerine spesifik konu başlıklarına indirgedik ve bazı konu başlıklarını maalesef pazarlık konusuna getirdik; göç, mülteci konusu gibi ve bir sonuç da alamadık. Sunumunuzda da diyorsunuz ki: "AB tarafsız ve yapıcı davranmadı." ama biz de karşılıklı taahhütlerimizi ve sorumluluklarımızı, her iki tarafın da çıkarlarını koruyucu noktaya taşıyamadık, dönem başkanlıklarının değişmesini bekledik sorumluluklarımızı yapmak yerine; dönem başkanlığı değişirse, işte, Almanya dönem başkanlığı ya da gerek sizin gerekse Sayın Cumhurbaşkanının kişisel, keyfî ilişkileri noktasında bir tartışmaya getirdik süreci. Çok temel, yapısal sorunlar var karşımızda. Tarafsız, bağımsız yargı, -hepimizin bugün kabul ettiği- adalet, demokrasi, temel insan hakları, şeffaflık, hesap verilebilirlik, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, siyasi reform, yargı reformu; bunların hepsi bizim ülkemizin temel yapısal sorunları Avrupa Birliği üyelik perspektifinden bağımsız söylüyorum.
Vize muafiyeti konusunda diyorsunuz ki: "Bir iş birliği süreci." Böyle bir iş birliği süreci yok. 6 kriteri hâlâ ortada duruyor ve bir aşama kaydedemedik. Yani şu var: Gümrük Birliği noktasında da yine, işte, dün Ticaret Bakanına sordum: "Görüşmeler yapıyoruz." Ama Avrupa Birliği diyor ki: "Demokrasi ve insan hakları konusunda iyileşme sağlamadığınız sürece, Gümrük Birliğinde bir aşama kaydetmeyeceğiz." Bu gerçeklik de ortada. Bir de Doğu Akdeniz -ben İngilizce raporu okudum- o zirvede Doğu Akdeniz'le ilgili Gümrük Birliği ve vize konusunda bir mutabakat var sanki; yani, orada Doğu Akdeniz'e endekslenmiş, oradaki tavrımıza endekslenmiş bir ilerleme kaydedeceğiz gibi bir süreç var. Belki siz, bu durumu açıklığa kavuşturabilirsiniz.
AB Bakanlığının kurumsal yapısına değinmek istiyorum: 2003 yılında Dışişleri Bakanlığına bağlı kurulan Avrupa Birliği Genel Sekreterliğiydi, sonra 2005'te Başbakanlığa bağlandı, 2007'de tekrar Dışişleri, 2009'da tekrar Başbakanlığa, 2011 Bakanlık, şimdi 3'üncü kez Dışişleri Bakanlığına bağlandı. Ya, kurumsal bir zemin kaybı mı desem, yani, bunun da performans açısından bir etki analizini açıkça sizin yapmanız gerekiyordu ya da AB Başkanlığının neden daha geri planda bir görünümü var? Burada mesela, Brüksel'e sözcü gidiyor. Biz, AB Başkanımızın gitmesini isteriz oraya ve bizim AB bürokrasimizin orada olmasını isteriz ki acaba bürokrasi bu noktada ne düşünüyor? Ki geçen yıl da bütçe konuşmamda uyarmıştım, bizim sürecimiz AB Başkanlığının yöneteceği bir süreç olmalıdır. Devlet politikası olması gereken politikamızın bir miting meydanında açıklanmaması gerekiyor; bunun yarattığı tahribatın iyi ölçümlenmesi gerekiyor.
Rapora biraz değinmek istiyorum: Bu dönemki rapor çok ciddi. Ben soru önergesi verdim ve raporun İngilizce metninin -Türkçe her zaman geleneksel olarak yayımlanırdı- Sayın AB Başkanımızla da Komisyon öncesinde görüştüğümüzde hazır olduğunu ama iki üç haftalık bir gecikme gibi bir süreç olduğunu... Ama neticede Türkçe metin yayınlandı -her zaman geleneksel olarak- benim burada amacım şuydu: Kamuoyunun bu metni tartışması çünkü, Türkçe metninin yayınlanmış olması çok kıymetli; birçok ilgi alanları olan akademisyen, STK, bunlar... Ama neticede yayınlandı bu rapor. Çok ciddi geriye gidişler var; ya, geçen yıldan bu yıla öz eleştiri yapmanız gerekirken neden bu noktalarda geriye gidiş olduğuna dair bir sunum yapmadınız AB bağlamında.
Çok ciddi, endişe verici kelimeler kullanılıyor, "İlerleme yok." deniliyor. Ben Plan ve Bütçeye geldiğim zaman birçok bakanlığın özelinde AB raporu değerlendirmesi yapıyorum ve durum gerçekten ciddi, kaygı verici noktalara ulaştı. Demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü, temel özgürlükler, yargı sistemi, ifade özgürlüğü, sivil toplumun içinde bulunduğu ortam, yargı, temel haklar, toplanma özgürlüğü, rekabet, devlet yardımlarının şeffaflığı; bilgi toplumu, medya, ekonomik-parasal birlik, gümrük birliği, gümrük mevzuatı, dış ilişkiler, gümrük tarifesi, dış güvenlik ve siyasi diyalog... Bu konularda ciddi geriye gidişler olduğu söyleniyor.
Ve son olarak da şunu ifade etmek istiyorum: Bu ilişkilerle birlikte bu yılki ve geçen yılki raporlarda vurgu yapılan unsur, Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte kurumsal tahribat. Nedir bu kurumsal tahribat? Hepimizin bildiği, gücün Cumhurbaşkanlığında merkezileşmesi, güçler ayrılığının sağlanamadığı, denge denetim mekanizmasının; yani denetlenmesi gerekenle denetimi sağlayanların Cumhurbaşkanı tarafından atanması, şeffaflık, hesap verilebilirlik, siyasi kutuplaşma, Parlamentonun yürütme üzerindeki denetiminin zayıflığı, Cumhurbaşkanlığının düzenleyici kurumlar, üzerindeki etkisi özellikle Merkez Bankası vurgusu ki bunun bağımsızlığına ve ekonomik anlamda, güven ortamına zarar vermesi ve bu süreç... Bakın rapor yayımlandı, raporun hemen akabinde biz Plan ve Bütçe görüşmeleri devam ederken bağımsız, özerk kurumumuz Merkez Bankasının Başkanını tekrar değiştirdik ya, geçen değişim eleştirilmişken biz tekrar değiştirdik. Plan ve Bütçe Komisyonunun Başkanı Cumhurbaşkanı tarafından neredeyse atandı, tercihlerini kullandı Cumhurbaşkanı bu noktada, yine, Maliye Bakanı değişti. Yani bu kırılganlıklar ve bu görüntü ülkemiz açısından merkezîleşen, Cumhurbaşkanlığının şahsında belki merkezîleşen bir yönetim yapısı, kamu yönetimi, insan kaynağı, liyakat, şeffaflık, hesap verebilirlik; bunların hepsinde ciddi, endişe ve kaygı verici vurgular var raporda.
Yargı reformu... Ee, zaten Yargı Reformu Strateji Belgesi yayınladık. Ben de heyetlerdeyken biz bu REG toplantılarını karşıdaki mevkidaşlarımıza anlattık, bakın bunlar yapılacak, Mecliste bunları yapıyoruz diye ama 2 adım ileri giderken, 3 adım geri geldik yargının uygulama sürecinde. Şimdi, tekrar bir reform sürecine döndük. Şimdi, ben sormak istiyorum: Biz oradaki mevkidaşlarımıza ya da Avrupa Birliği üye ülkelerine ya da kurumlarına... Ne diyecekler yani, bizim reform noktasındaki vurgularımızı nasıl karşılayacaklar, inanacaklar mı, inandırıcı olacak mı ya da biz bunu nasıl açıklayacağız bir daha gittiğimizde; bunu sormak istiyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Özdemir, süreniz tamamlanmıştır.
Toparlarsanız çok sevinirim.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Son olarak şunu söyleyeceğim: Kurumların bu kaygı verici tahribatı noktasında, Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Başkanlığı olarak belki bir örnek model olarak bunu sağlayabilirsiniz, buna belki dikkat edebilirsiniz diye ben bunu da ayrıca notlara geçirmek istiyorum.
REG toplantılarının geleceği ne olacak, toplanacak mı bunlar ve açıkçası Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizdeki süreci nasıl değerlendireceksiniz?
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyorum Sayın Özdemir. Ek süre de doldu.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sağ olun.
Benimle ilgili olduğu için kısa bir söz hakkı doğdu. Beni, biliyorsunuz, grubumuz üye olarak gösterdi. Mecliste önce, Komisyon üyesi olarak Genel Kurulun onayına sunuldu, orada kabul edildi, ardından da Komisyonda seçim yapıldı. Tabii ki bir grup aday gösterecek, başka türlü de bu sistem işlemez. Hiçbir şekilde seçimsiz bir şekilde atanmış bir başkan gibi bir hava oluşturursanız bu haksızlık olur, doğru olmaz. Adaylık sürecinde bazı arkadaşlarımızın sosyal medyada mesajları oldu, belki oradan hareketle bu yorumları yapıyorsunuz fakat sosyal medya başkanları seçmiyor. Sonuçta bir usul var. Burada grubumuz beni aday gösterdi, Komisyonumuzda da usulüne uygun yapılan seçimlerle başkan seçilmiş oldum.
Bunun ötesinde bir yorumunuz varsa, buyurun lütfen.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Tekrar teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de açıkçası cümlelerimi hassasiyetle kurmaya çalışırım. Böyle bir, Cumhurbaşkanının tercihiymiş gibi bir durum ortaya çıktı. 3 tane kurumsal yapının aynı şekilde görev değişimlerinin oluşması böyle bir nokta ve burada seçim yapılmadan...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Partimizin Genel Başkanı Cumhurbaşkanımız, Grubumuzun da başında aynı şekilde.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Evet evet haklısınız, zaten partili Cumhurbaşkanlığının yaratmış olduğu bir ortamdı bizim bu karşı karşıya olduğumuz tablo.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yani usule aykırı bir durum görüyor musunuz?
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri tarafından seçim yapılmadan sizin Komisyon Başkanlığınızın ilan edilmesi sürecini de ben burada vurgulamak istedim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yok, ne Cumhurbaşkanımız ne partimiz ne ben böyle bir ilanda bulunmadık. Bazı arkadaşlarımız sosyal medyada bu tür tebrikler yaptılar ama onlar -doğru, haklı olabilirsiniz- erken tebrikler ama sonuçta sosyal medya seçim yapmıyor, burada Komisyon oturup -üyeler- seçim yaptı ve süreç tamamlanmış oldu. Bunu daha fazla tartışmanın bir anlamını görmüyorum doğrusu.
Teşekkür ederim.
SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Başarılar Başkanım. Ben teşekkür ederim.