| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Dışişleri Bakanlığı b) Avrupa Birliği Başkanlığı c) Türk Akreditasyon Kurumu ç) Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı d) Türkiye Ulusal Ajansı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 24 .11.2020 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Bakan Yardımcıları, bürokratlar, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen yıl da konuşmuştuk, genelde Türkiye dış politikasından söz ederken yani hepimizin dile getirdiği Türkiye'de birçok yerde asılı olan işte "Yurtta barış, dünyada barış." şiarıyla hareket etmekten söz ediliyor. Ve on sekiz yıllık bir iktidara baktığımızda, on sekiz yıllık iktidarda Davutoğlu'ndan sonra en fazla siz bu koltukta oturuyorsunuz. Az önce arkadaşlarımız da dile getirdi, bugün Öğretmenler Günü vesilesiyle konuşmalar yapıldı. Sizin de meşhur 7 Haziran seçimlerinden sonra bir kısa dönem ayrılışınız oldu erken seçime gidiş için, Sayın Sinirlioğlu getirildi o dönem Dışişlerine ve ondan sonra aynen bugün size tekrar koltuk verildi 24 Kasımda. Türkiye'nin dış politikasına baktığımızda, on sekiz yıllık bu tarihçede, bir yığın yaşadığımız şey var ama konuştuğumuzda, baktığımızda bu Avrupa Birliği hep konuşulmuş, ondan önce de konuşulmuş ama on sekiz yıl az bir süre değil Sayın Bakan. Ve 17 Aralık 2002 Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Erdoğan şöyle diyor: "Kopenhag Kriterleri artık Ankara kriterleri olacak." Ya, on sekiz yıl ve şu anda tekrar aynı cümlelerle "Reform yapacağız." deniliyor. Ya, on sekiz yılda, o gün belki de ilkokula gidenler şu anda belki sizin yanlarınızda bürokrat olarak oturuyor veya şimdi Dışişlerinin sınavlarına giriyor. Hâlâ mı biz bu aşamadayız? Peki bu kriterler neydi? Kriterler; demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, insan hakları, ekonomik -işte eşitlikçi dağıtılması- inanç üzerineydi. Ve biliyor musunuz Türkiye Büyük Millet Meclisinin -ki bunu bütün herkes biliyor- en büyük hedeflerinden biri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hedef olarak belirlediği, bütün siyasi partilerin daha önce karar aldığı Avrupa Birliğiyle bütünleşme süreci bu da aslında bir şans. Sizin bir diğer özelliğiniz, Avrupa Birliği Bakanlığı da yaptınız yani bunu açan sizsiniz, bu Bakanlığı Adalet ve Kalkınma Partisi oluşturdu, sonra Başkanlığa dönüştü. Nitekim o dönemlerde sizin bir yıla yakın veya bir yıldan fazla bir Bakanlık süreciniz de var. Siz yanılmıyorsam Egemen Bağış'tan almıştınız, şimdi Egemen Bağış, malum hem olaylar yaşadı hem de şimdi büyükelçi olarak duruyor.
Arkadaşlarımızın bir kısmı dile getirdi: "Sıfır problem, Davutoğlu, Neoosmanlı, Arap Baharı..." Ve Davutoğlu şu anda dış politikayı eleştirenlerin başında geliyor, Babacan tekrar bu süreci eleştirenlerden birisi olarak geliyor ve Abdullah Gül ne kadar sessiz olsa bile şu anda o da eleştiriyor. Bu, aslında sizin kurduğunuz hikâyenin nereden nereye geldiğinin göstergesi ve bu hikâyeyle beraber sadece sizin değil hepimizin nereden nereye geldiğinin göstergesi. Birçok veriye ben baktım bu veriler de tabii Avrupa Birliğinin baktığı veriler. Eminim siz birçok yere gittiğinizde sorular da geliyor; demokrasi, şeffaflık, hukuk, yargı, işte basınla ilgili, insan haklarıyla ilgili birçok soru geliyor. Ama birçoğu ne zaman bozuldu biliyor musunuz? Ben tarihlere baktığımda 2015 sonrası ama 2015 öncesi beğenelim, beğenmeyelim; eleştirelim, eleştirmeyelim; kim yanlış yaptıysa, kim ne yaptıysa bir süreç heba edildi. Bu "çözüm meselesi" denilen veya işte "diyalog" "müzakere" denilen süreç bir evreye evrilince aslında Türkiye Avrupa'dan da uzaklaşmış oldu, demokrasiden de uzaklaşmış oldu ve bir otoriter tarza yöneldi.
Şimdi, dış politikada çok şey dile getirilebilir. Yani, S-400'ler dile getirildi, Rusya stratejik ortağımız değildir Türkiye'yle ilgili, Amerika Birleşik Devletleri, seçimler, ondan önceki süreç; işte, Pompeo buraya geldi, İstanbul'da oturdu, Fransa'da oturdu, Ankara'ya gelmedi; Suudi Arabistan, Fas, Cezayir, işte, çeşitli mallara fiilî boykot var; Mısır, İsrail, Irak ilişkileri; Yunanistan ve şu anda on beş gün sonra, 1 Aralıkta NATO'yla ilgili bir toplantı yapılacak, 10-11 Aralıkta tekrar Avrupa Birliğinin, Avrupa Konseyinin toplantıları olacak.
Aslında çeşitli ölçütler var; kimi zaman benimsiyoruz, kimi zaman benimsemiyoruz; kimi zaman hesabımıza geliyor, kimi zaman gelmiyor. Biz mesela TÜİK'in verilerini çok eleştiriyoruz Türkiye'nin iç işleriyle ilgili ama dünyada kabul görmüş çeşitli ölçütlerde aslında Türkiye'yle ilgili, Türkiye'nin cezaevleriyle ilgili ciddi bir sıkıntısı var. Eminim, birçok yere gittiğinizde size çeşitli sivil toplum örgütlerinden, hükûmetlerden veya Avrupa Birliğinden sorular geliyor. Basın özgürlüğü konusunda çok ciddi sıkıntılar var. Tekrar, sendikalaşmayla ilgili sıkıntılar var, özgürlüklerle ilgili sıkıntılar var, kadınların yaşadığı şiddetle ilgili problemler var ve tabii, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı kararlar konusunda ciddi problemler var. Nitekim, bunlar tartışılıyor; işte, Demirtaş dosyası, Kavala dosyası ve nedense -daha iki üç gün önce tartışıldı, az önce haberlere düştü- daha önce Kabinede beraber de çalıştığınız Sayın Bülent Arınç kendisinin istifasını duyurdu. Dış politika ile iç politika aslında bu kadar iç içedir, ayrı da düşünülemez. Bunu en iyi bilenlerden birisi de sizsiniz çünkü içerideki problemler ne kadar konuşulmasa bile, üstü örtülmeye çalışılsa bile gittiğiniz yerde size soru olarak geliyor.
Bizim gördüğümüz, değişken, kimi zaman burada dış politikada yaşanan şeyler popüler bir tarza dönüştürülüyor veya daha çok tekçi, mezhepçi bir anlayışa dönüştüğünde bir ürkme var. Bunu niçin söylüyorum? Bu, Özgür Suriye Ordusuna veya Suriye'deki birilerine maaş veriliyor. Geçen yıl biz Sayın Millî Savunma Bakanına sormuştuk, cevabı şu olmuştu: "Benim Bakanlığımdan verilmiyor." Yani bir yerlerden veriliyor ve onlarla ilgili birçok iddia var; Libya'yla ilgili, Azerbaycan'la ilgili, başka yerlerle ilgili fakat şu kesin bir şey: Dışarıda konuşulan bir şey, içeride konuşulmalı. İçeride konuşulmuyorsa dışarıya malzeme veriliyor, dışarıda daha çok konuşuluyor.
Şimdi, sizin gittiğiniz her yerde Kürt meselesi soruluyordur. Sayın Bakan, siz konuşmanızda sabahleyin 3 kez "Kürt" kelimesini kullandınız. Bir dediniz ki: "Suriye'de PYD Kürtleri temsil etmiyor." Bir dediniz ki: "Irak'ta Kürt kardeşlerimize kimsenin saldırısına izin vermiyoruz." Peki, koskoca Dışişleri Bakanlığı içeride ve dışarıda konuşulan bu konu hakkında yani Kürt meselesinde -Suriye'de, Irak'ta, İran'da, Türkiye'de ve dışarıda konuştuğunda- ne düşünüyor, ne yapılması lazım? Mesela ben okusam, Sayın Erdoğan'ın çok demeçleri var, daha önceki bakanların çok demeçleri var. Bunlarla ilgili sizin gerek sunumunuzda... Ne düşünüyorsunuz, neler yapılması lazım?
Bir diğer konu: Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Mesut Barzani'yle görüşüyorsunuz, gidiyorsunuz geliyorsunuz, bayraklar altında fotoğraflar çekiniyorsunuz; bir sunumunuzda söz etmediniz. Yani ciddi ekonomik ilişkiler de var, aranızda başka görüşmeler de var; niye imtina ediyorsunuz? Oysa imtina ettikçe, bazı şeyler konuşulmayınca kaybolmuyor, uçmuyor; konuşuldukça birbirimizi anlamaya çalışıyoruz.
Ve geldik neye? 2020 Kasım ayındayız; Aralıktan başladım, 2002, on sekiz yıl. Şimdi, Cumhurbaşkanı Afyon, Batman, Siirt'te konuşurken "Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa'da görüyoruz. Geleceğimizi Avrupa'yla birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz." diyor. On sekiz yıl geçmiş; ya, on sekiz yıl, bir ömür demek, hepimizden çalınan bir zaman demek. Evet, biz Avrupa için değil, kendimiz için özgürlükleri istiyoruz. Avrupa için, Kopenhag için değil; burada yaşayan bütün inançlar için, bütün kimlikler için özgürlükler, düşünce ve ifade özgürlüğü istiyoruz. Bunu yaptığımız zaman, ne zaman ki biz barıştan, diyalogdan, çözümden, müzakereden yana olursak inanın, dünyanın en saygın ülkesi oluruz, komşularımızla o zaman sıfır problem olur, gittiğimiz yerde bu sefer insanlardan biz hesap sorarız, kimse bize "Şunu ne yaptınız? Ne yaptınız?" demez. Ve nereden geldik? Ya, dönem dönem, Gümrük Birliği olacak mı, olmayacak mı; vize kalkacak mı, kalkmayacak mı; hep bu hayallerle uğraştık; bu doğru değil ama bunun gerekçesi nedir? Ne kadar otoriterleşirsek uzaklaşırız.
Son olarak, G20 zirvesine katıldı 22 Kasımda ve Paris Anlaşması'nın onaylanması konusunda herkes konuştu ve bu karara şerh koyan ülkelerden biri Türkiye. Cumhurbaşkanı bir taraftan Avrupa Birliğine girmeyi hedef olarak koyuyor, son günlerde bu demeci veriyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın İpekyüz, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayınız.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Fakat diyor ki "OECD'nin Ek-1 Belgesi'ni imzalamıyoruz, onu reddediyoruz." Yani o da tekrar iklim anlaşmasına geliyor. Siz, onu yapmadığınız zaman zaten diğerleri geçersiz oluyor; onlar iç içedir. Yani Sayın Cumhurbaşkanını kimse bilgilendirmiyor mu? Yani ekler konusunda da bu açıklamaların birbiriyle bağdaşmaması konusunda.
Sizin 3 Başkanlık yaptığınız süreç var. Biri, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi konusunda, biri Ekonomik ve Sosyal Kültürel Haklar konusunda, diğeri de Evrensel Periyodik İnceleme Taahhütleri konusunda Başkanlığınız var. Sayın Bakan, geçen yıl da sormuştum, siz, bu konuda sadece birer kez rapor açıkladınız. 2016'dan sonra hiç rapor açıklanmıyor. Açıklanıyorsa da bunları Türkiye'de sivil toplum örgütleri veya bizler bilmiyoruz. Bunlarla ilgili Başkanlık yaptığınız hâlde açıklama yapmanız lazım.
En sonda özellikle insan hakları konusunda bu açıklanan metinler dışında -ben bunları arkadaşlara veririm. Şimdi soruyorlar, tabii burada yazılı hepsi- bu 2020 tavsiyeleriyle ilgili sizler ne yapacaksınız? Bunu Mecliste İnsan Hakları Komisyonuyla, birçok komisyonla veya sivil toplum örgütleriyle tartışacak mısınız? Türkiye'ye hep dışarıdan soruluyor; demokrasi, insan hakları. Biz, bunu niye Mecliste, komisyonlarda tartışmıyoruz; bu, barış için katkı sunmuyoruz?
Teşekkür ediyorum, sağ olun.