| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) İçişleri Bakanlığı b) Emniyet Genel Müdürlüğü c)Jandarma Genel Komutanlığı ç) Sahil Güvenlik Komutanlığı d)Göç İdaresi Genel Müdürlüğü e)Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 26 .11.2020 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Gerçi bu tansiyonun üzerine bütün insicamım kayboldu.
Sayın Bakan, hoş geldiniz.
Değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, böyle bir konuşmanın burada oluyor olmasından dolayı utanç duyuyorum. Böyle bir konuşma yapamazsınız çünkü çok açık bir sebebi var, çok açık.
Bakın, arkadaşlar, siz PKK'yla bağlantılı olarak bizi söylüyorsunuz. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Karşılıklı konuşmayalım, herkes kendi görüşünü süresi gelince ifade etsin.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Buna dair herhangi bir kanıtınız yok, gayet tabii yok, varsa Sayın İçişleri Bakanı burada. Ya, yapmayın arkadaşlar ya.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım, herkes sırası gelince görüşlerini ifade etsin. Lütfen rica ediyorum. Herkes sırası gelince görüşünü ifade etsin, karşılıklı konuşmayalım. Burası sohbet ortamı değil, usulleri olan bir Komisyon, lütfen.
Sayın Katırcıoğlu, devam edin.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim, en az birkaç dakika vermeniz gerekecek herhâlde.
Sayın Bakan, bu afaki ve heyecanlı cümleleri bir kenara bırakırsak sizin konuşmanızda benim dikkatimi çeken birkaç husus var. Onu dikkatinize getirmek istiyorum. Diyorsunuz ki: "Çatışma ve istikrarsızlık Avrupa'dan kaynaklandı. Avrupa'ya ucu değdiği için de bunu doğuya aktardı." Sayın Bakan, bugün, yani şöyle söyleyeyim, kimlik konusuyla ilgili olarak sorunlar sadece bizim buralarda yaşanmıyor, dünyanın her yerinde yaşanıyor, hatta daha açık söyleyeyim, Avrupa'da bizatihi yaşanıyor. Yani siz benden daha iyi biliyor olmanız lazım, Avrupa'da bir sürü ayrılıkçı hareketler var. Basklar var, efendime söyleyeyim, Korsikalılar var, notlarımı almıştım.
İÇİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI TAYYİP SABRİ ERDİL - Hocam, yani doğu derken Türkiye'nin doğusunu, güneydoğusunu mu diyorsunuz?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır, hayır, siz şöyle diyorsunuz, hayır, bakın, şöyle diyorsunuz... Neyse göremedim tam ama şöyle söyleyeyim yani şunu kastediyorsunuz: "Doğu coğrafyasına kaydırmışlardır." diyorsunuz. Bizim bütün doğuyu kastediyorsunuz öyle değil mi?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU - Hayır.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Doğu Anadolu'yu mu kastediyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU - Hayır canım, Afganistan'ı.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Tamam işte, ben de onu söylüyorum. Hayır, ben de onu söylüyorum. Sayın Bakan, şöyle söyleyeyim size, bugün dünyanın her yerinde, aşağı yukarı İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, kimliklerden kaynaklanan sorunlar yaşanmaktadır, "çatışma" dediğiniz meseleler kimliklerle ilgilidir. Ondan önceki tarihlerde sınıf çatışmaları belki daha çok gözlenen olgulardı fakat özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra kimlikler üzerinden çatışmalar oldu. Bu yani Arap Baharı'yla başlayan; İran'dan, Irak'tan, Suriye'den Avrupa'nın çeşitli ülkelerine kadar, dünyanın çeşitli ülkelerine kadar -sinirlendiğim için- Burkina Faso'dan Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ne kadar birçok yerde kimliklerden kaynaklanan çatışmalar var. Bu, Avrupa'nın veya herhangi bir gücün yarattığı bir şey değil; bu, dünyanın küreselleşme süreciyle geldiği sosyolojik bir durumdur dolayısıyla da bugün ulus devletler çerçevesinde ortaya çıkan kimlik sorunları sadece bize özgü değildir, bütün dünyada var olan bir şeydir bu. Bunun sebeplerini konuşabiliriz fakat çok uzun zaman alır ve doğrusu benim, size verilen bir saat, bir buçuk saat kadar sürem yok, beş altı dakika sonra da bitecek.
Buradan şuraya getirmek istiyorum: Bir kere, kimlik sorunlarının, genel olarak var olan sosyolojik yapıların, dünyada var olan ulus devlet yapılarının sonucuyla ortaya çıkan bir olgu olduğundan gidersek eğer, afaki konuşmalara gerek yok, bunun çözülmesi lazımdır. Yani, Türkiye'yi bununla ilişkilendirecek olursam, Türkiye'deki Alevilikten, Kürtlükten vesaireden kaynaklanan birçok sorun vardır ve bunları Sayın Cumhurbaşkanı dün itibarıyla çözdüğünü söylüyor ama nasıl söylediğini anlamış da değilim ama bu sorunlar çözülmedi, bu sorunlar var; bu sorunların varlığı o kadar açık ki yani örnek vermek gerekirse işte ne biliyim, kayyumların yönetimine giren illerimizde olanları görün, Kürtçeyi siliyorlar her yerden, hâlbuki 20 milyon insanımız Kürtçe konuşuyor. Yani en basitinden giderseniz, bu bile esasında Kürtlere karşı olmak üzere bir tepkinin ifadesidir. Ben de diyorum ki Türkiye'deki siyasi partiler, esas itibarıyla Türkiye'deki kimliklerin ifade bulduğu yerlerdir ve bu anlamıyla baktığımızda Türkiye'deki siyasi -işte aramızdaki ilişkiyi görüyorsunuz- hadiseler ülkelerin kendi içlerinde bir stres üretiyor ve dolayısıyla da bu stresin sonucu bu bütçe meselelerinde konuştuğumuz gibi... Ben size söyleyeyim, yaptığım hesaba göre güvenlik harcamaları bütçenin yüzde 17'sini kapsıyor yani 200 milyar lira. Niye bu parayı veriyoruz biz? Üstelik de yani kaynakları sonsuz olan bir ülkeden bahsetmiyoruz. Dolayısıyla bu paraların çok rahatlıkla gelişme vesaire konularında kullanılabilecek alanları var. Dolayısıyla bu stresin giderilmesi lazımdır. Bu stresin giderilmesi, bundan önce "çözüm süreci" olarak adlandırılan bir süreçle büyük ölçüde önemli bir adım olarak gerçekleşmişti ve Adalet ve Kalkınma Partisi, benim gördüğüm kadarıyla, büyük bir cesaretle bir adım attı. Fakat, nereye geldiğimize baktığımızda -ben hep söyleyip duruyorum, arkadaşların bir kısmı bilir- 2011'den sonra Adalet ve Kalkınma Partisinin kimyası bozulmuştur, özgürlük ve demokrasi gibi bir meselesi kalmamıştır. Nitekim, dün, Cumhurbaşkanı kendisi konuşurken Anayasa madde 138'i referans veriyor yani nedir o? Yürümekte olan davalarla ilgili konuşmanın olmaması gerektiğini söyleyen bir madde bu ama kendisi, daha herhangi bir yargı kararı almamış Selahattin'le ilgili olarak aynı cümle içinde "terörist" diyebiliyor yani bu kadar şaşkın ve tuhaf bir duruma gelindi bir bakıma. Şimdi, buradan topluma yararlı herhangi bir şey çıkmaz arkadaşlar. Dolayısıyla, bizim, yeniden bu toplumda bir "biz" duygusunu yaratabilmesi lazımdır arkadaşlar. Bu toplumda bir "biz" duygusu yoktur. Siyasetteki gerilimlerden bunu görmeniz çok basit ve böyle gitmez, herhangi bir toplum böyle gitmez. O sebeple de bizim, Türkiye'deki demokrasinin çıtasını gerçekten yükselterek bütün bu farklı talepleri bir araya getirecek bir perspektife ihtiyacımız var. Şahsen ben, soldan gelen bir siyasetçi olarak Tayyip Erdoğan'dan böyle bir şey bekliyordum ama Tayyip Erdoğan geldi geldi geldi daha dün itibarıyla "Kürt sorunu yoktur, çözdük." dedi, bu olmaz arkadaşlar. Çünkü insanlar siz ne derseniz deyin. Bakın, diyebilirsiniz ki: "Biz şunları şunları, şu şeyleri yaptık." yapmışsınızdır da ama arkadaşlar Kürtler kendilerini öteki hissediyorlar ya. Bu gerçeği görmemeniz mümkün mü? Öteki hissediyorlar, Aleviler öteki hissediyor; haklı veya haksız önemli değil ama hisleri itibarıyla bakarsanız böyle bir parçalanmışlık vardır. Bir ulusun ulus olabilmesi, bir "biz" duygusunu geliştirmiş olmasıyla ilgilidir. Türkiye'de bu "biz" duygusu yaratılamamıştır, bütün cabalara rağmen ta başından beri yaratılamamıştır üstelik. Dolayısıyla da arkadaşlar, şunu: İşte, demin, Ayşe Hanım birtakım spesifik olaylardan giderek benim de sinirimi tepeme çıkaran bir konuşma yaptı. Arkadaşlar böyle konuşmaya başlarsak Mesela, demin Baki arkadaşımız da bana oradan diyor ki: "PKK'ya..." Ya, arkadaşlar PKK konusu böyle konuşulacak bir konu değil, eğer konuşmak istiyorsanız PKK konusunu konuşuruz.
ABDULLAH NEJAT KOÇER (Gaziantep) - PKK'nın neyini konuşacağız.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ama şöyle bir saçmalık yapıyor pardon affedersiniz şöyle bir şöyle... Ya, kardeşim biz, bu ülkenin, bu devletin parçasıyız, bu devletin 3'üncü büyük partisiyiz. Dolayısıyla da bizim talebimiz devlettendir, PKK'dan değildir, bu kadar basit. Bizim muhatabımız sizsiniz, devlettir. E, siz bizi dinlemiyor... Ya Tayyip Erdoğan hakikaten anlamıyorum, kendisini yakından tanımıyorum ama yani bir zamandan beri Halkların Demokratik Partisini kriminalize etmek için elinden geleni yapıyor, niçin yapıyor anlamıyorum, daha doğrusu bir fikrim var ama yani onu da söylemek istemiyorum şu anda fakat bu bir tavır değildir arkadaşlar, bu bir siyaset değildir. Türkiye'nin 3'üncü büyük partisiyiz, arkamızda en azından 10 milyon oy var ve bundan sonra daha da fazla olacak büyük bir ihtimalle. Dolayısıyla da bizim taleplerimizi dinlemek zorundasınız. Biz nasıl sizin taleplerinizi dinlemek zorundaysak öyle ama siz burada sinir uçlarına değen cümleler kurarak yani bir konuşma...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Katırcıoğlu, bir dakika ek süre veriyorum.
Buyurun.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - İki dakika lütfen, iki dakika.
Dolayısıyla da Sayın Bakan, değerli bürokratlar; yani ben Halkların Demokratik Partisinin bir mensubu olarak hükûmetinizin bu konudaki perspektifinin tümüyle yanlış olduğu düşünüyorum. Hükûmetinizin geçmişte çözüm süreci meselesini gündeme getirdiği zaman doğru bir perspektifteydi, Türkiye'nin ihtiyacı olan bir şey yapılmaktaydı ve bizler de ona destek olduk. Ben hiç unutmuyorum o tarihte Doğubayazıt'a gittiğim de Kürtlerin, dillerini dahi bilmediğim insanların coşkusunu gördüm, çözüm süreci yaşanacak diye. Bu azımsanacak bir şey değildi çünkü Türkiye'nin gerçekten "biz" olabilmesi için yani Kürtleri yok sayamazsınız, Alevileri yok sayamazsınız.
MUSTAFA BAKİ ERSOY (Kayseri) - Kim yok sayıyor?
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ya, öyle diyorsunuz ama ben size söyleyeyim: Yani kayyum atanıyor, kayyumların yaptıklarına bakın işte. Yani biz boşuna söylemiyoruz, bunu söylerken de rahatsız oluyorum ben.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Katırcıoğlu, siz devam edin.
Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bu söylerken de rahatsız oluyorum ama yani "Kürt düşmanısınız." demek zorunda kalıyor insan. Hâlbuki biliyorum ki Kürt düşmanı değilsiniz ama yapılan bazı şeyler gerçekten de insanı artık... Ya, bu ülkenin insanıyız birader, yani "Bu nasıl yapılır?" diye insan kendi kendine soruyor. Yani dolayısıyla da dediğim gibi çok uzun konuşmak gerekiyor ama Sayın Bakan...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU - Her şeyi söyledin.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Evet, söyledim ama yani son cümlemi de...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, bağlayalım lütfen Sayın Katırcıoğlu.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU - Yumuşak konuşma oldu.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Hayır, şöyle söyleyeyim: Ben böyle konuşmayı düşünmüyordum ama Ayşe Hanım'ın yaptığı ve beni bir Karadenizli olarak sinirlerimi tepeme çıkaran cümlelerden sonra...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU - Eğer PKK'yı dinlemek isterseniz ben size PKK'yı anlatırım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Yav anlatın ama bize niye anlatıyorsunuz? Ben diyorum ki Sayın Bakan, bizi ilgilendirmiyor, bizi ilgilendirmiyor.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, süreniz doldu Sayın Katırcıoğlu.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bizim devlet olarak sizden...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU - Ne yaptığımızı da anlatırım.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Tamam, bunu dinledik zaten anlattınız bize.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın Katırcıoğlu. Sağ olun.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Bir cümle daha söyleyeyim de bitireyim.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son bir cümleyle bağlayın, lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, değerli bürokratlar; böyle konuşmayı istemezdim ama böyle gelişti ama söylemek istediğim şey çok açık: Türkiye'nin barışa ihtiyacı var, barış ancak yüzde 17'lik bütçeyi azaltır ve gerçekten Türkiye'ye yararlı hâle getirebiliriz.
Dolayısıyla da bu barış arama sürecine yönelmeniz dileğiyle bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.