| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Cumhurbaşkanlığı b) Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d)Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)İletişim Başkanlığı ğ) Savunma Sanayii Başkanlığı h)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı)Yatırım Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 27 .11.2020 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, değerli bürokratlar, değerli milletvekilleri, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçtiğimiz yıl da konuşmuştuk, son gündü; bu yıl 27 Ekimde başladığımız görüşmeler, bugün tekrar ayın 27'sinde bitiyor ve Parlamentonun da 27'nci Dönemi, hep 27, 27 diye geldik. Fakat daha önce de söylemiştik, aslında, belki de "Cumhurbaşkanlığı" diye tanıtılan sistemin de birinci dönemi ve bu birinci dönemde hedeflenen neydi, nereden nereye geldik? 21 Haziran 2018; birçok televizyondan canlı yayın yapılıyor, dönemin Başbakanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan konuşuyor: "Demokrasinin gelişmesi için, demokratikleşmenin daha artması için, cumhuriyetin güçlenmesi için temel güçler ayrılığından asla vazgeçmemek için yeni sisteme ihtiyacımız var." ve diyor ki "Parlamenter sistemde hükûmet Meclis çoğunluğu içinden çıktığı için, pratikte yasama, yürütme aynı gücün kontrolünde olduğundan, hükûmet cenahından gelmeyen hiçbir tasarı veya teklifin Meclis Genel Kurulundan geçme şansı olmamıştı." Yani pes! Neden pes? Arkamda milletvekili arkadaşım vardı, şimdi çıktı, ağustos ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir soru sordu: Bugüne kadar, Mecliste kanun teklifleri kimler tarafından verildi, kimler tarafından geçti? Yüzde 99,6'sı iktidar tarafından. Bir tek yasa -iki buçuk yıl oluyor- 5 partinin teklifiyle geçmiş oluyor, o da sağlıktaki şiddet yasası; bu pandemi süreci çıktığında, büyük bir kıyamet koptuğunda... Yani gerçekten pes! Orada söylenene bakınca, bugüne bakınca demek ki yeni sistemde bu olay yok. "Yeni sistemde hükûmet Meclis dışından, daha çok denetlenecek -bütçe- ve kanun çıkarma tasarısı zenginleşecek, milletvekilleri güçlenecek, Meclis ilk defa tarihinde belki daha işlevsel olacak." diye tanımlanmıştı. Meclis Başkanına da burada, sunumuna ilk geldiğinde ben söylemiştim: Buradan çıkıp ticari taksiye bindiğinizde bile sizin milletvekili olduğunuzu gördüğünde "Ya, Meclis ne yapıyor? Sorunlarımıza çare buluyor mu?..." Bir diğeri, mış gibi yapmayalım. Buraya gelen kanunların birçoğu milletvekilleri tarafından hazırlanmıyor, orada hazırlanıyor. Bir diğer büyük eleştiri daha, işte, arkadaşlar hep tanımlıyor, "Burası aslında Meclisin mutfağı, teknik bir Komisyon." diye, en çok torba yasa bu dönemde çıktı. Meclisin hiçbir komisyonu doğru dürüst çalışmıyor, her şey mış gibi yapılıyor yani bir analiz yapılmıyor, uzman görüşü alınmıyor, sivil toplum örgütlerinden görüş alınmıyor ve nedense kırk sekiz saatte, bilemediniz bir haftada her şeyin çıkartılıp Genel Kurula inmesi düşünülüyor. Yani bu yeni sistem belki hızlı ama Meclis çalışmıyor. Meclis çalışmayınca da bir yığın problem var. Ve nedense her yıl yasama açıldığında "Mecliste bir reforma da ihtiyaç var, bir düzenlemeye de var..." Birkaç gün tartışılıyor sonra unutuluyor.
Meclisin daha güçlü olması lazım ki gelişmesi lazım. Ne deniyordu yeni sistemde? "Yargı bu denge içinde daha bağımsız olacak, daha sağlıklı çalışacak." Yargı diye bir şey kalmadı. Yargının en tepesindeki insanlar kabinedeki bakanlar tarafından tehdit ediliyor. Diyor ki: "Ben olmasam siz makamınıza gidemezsiniz." Ve talimatlar veriliyor. Herkes kendi işini yapacak denildi, insanlar kendi işini yapamayacak düzeye geldi. Ne deniyordu? "Ekonomi sıçrayacak, işsizlik azalacak, yoksulluk azalacak, krizler sona erecek." Tam tersi oldu, o zaman yeni sistemi sorgulamak lazım; işsizlik had safhada, yoksulluk arttı, krizler bitmiyor, özgürlük ve demokrasiden de giderek uzaklaşıyoruz. Ne tehlikeliydi? Ayrımcı, kutuplaştırıcı bir nefret söylemi daha da gelişti, insanlar birbirini dinlemekten âciz, hemen birbirini ötekileştiren, "hain" diye tanımlayan ve en uçlarda görünen bir sürece dönüştü. Memleketin her yerinde nasıl konuşacağınız konusunda artık tereddüde düşüyorsunuz, normalde bunun olmaması lazımdı.
Evet, eski dönem de çok kötüydü, yeni dönemde de şikâyetler var, bunun bir an önce ele alınması lazım. Ve Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi öyle bir hâle geldi ki, işte, Türkiye tipi modelini deniyordu... Haziran ayında veya ağustos ayında herhâlde bilemiyorum, Amerika'da bir tartışmada Trump'a soruyorlar: "Siz seçimi kaybetseniz ne yapacaksınız, barışçıl bir şekilde teslim edecek misiniz?" Trump'ın yanıtı: "Duruma göre bakacağız." Ve orada kendisine Pelosi -ki Amerika Birleşik Devletleri'nde Temsilciler Meclisi Başkanı- "E, burayı Türkiye mi sandın?" diyor ve sonra Çavuşoğlu kınadı kendisini. Yani dışarıda bu sistem böyle görünüyor. Bu sistem böyle görünüyorsa o zaman bunu bir an önce ele alıp düzeltmek lazım, denge-denetlemeye dönüştürmek lazım.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, siz açıkladınız Sayıştay raporları soru önergelerine ilişkin... Aslında, soru önergelerine zamanında yanıt verilmiyor. Bakın, siz sunumunuzda "Dönemimiz dijital dönem, hızlı dönem." diyorsunuz ve sonra diyorsunuz ki "Belki Meclis Başkanlığında kalmıştır, belki yazışmalarda kalmıştır." Normalde, burada her bakanlığın en kısa sürede yanıt vermesi bu sistemin avantajına olurdu; vermemesi Meclisi daha da işlevsiz hâle getiriyor, saygınlığından alıyor. Bir an önce sizin de uyarmanız lazım. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız da burada, yani "Biz onlarla konuşacağız." değil, bir an önce vermeleri lazım. Yani 27'sinden 27'sine gelmişiz, vermiyorlarsa burayı dikkate almıyorlar.
Sayın MİT yöneticileri de burada. Hiç uzatmayacağım, arkadaşlarımız söyledi. MİT'in şöyle bir görevi var: İstihbarat, bilgi toplama. Ama bir ülkede birileri "Bizi kaçırıyorlar ve bize diyorlar ki: 'Biz MİT'ten geldik, bize istihbarat bilgisi vereceksin, bundan sonra bize çalışacaksın. Bize çalışmazsan başına her şey gelecek.' Benim telefon numaram bu, bilgim bu, MOBESE'ler var, görüntüler var." MİT bunların peşine düşmüyorsa, bunları yargının huzuruna çıkarmıyorsa o zaman birilerinin demesi lazım: "Acaba bunlar hakkında istihbarat mı toplanmıyor; korunuyor mu?" Çünkü en önemli görev korumak, önlemek. Böyle birileri eğer gelip bir yerlere başvuruyorsa, savcılıklara suç duyurusunda bulunuyorsa -hukuksal dışında- bir an önce onların yargının önüne çıkması lazım yani en azından bu kurumun kendi prestiji açısından, kendi vizyonu açısından, kurumun güvenilirliği açısından.
Sayın Başkan, Diyanet İşleri Başkanlığıyla ilgili geçen yıl ben konuşmamda söylemiştim. Ya, siz 6 dilde yayın yapıyorsunuz, bu yıl 7 dile çıkmış, ben demiştim ki: "Keşke Kürtçe de olsa." 7 dile çıkmış yine Kürtçe yok. Şimdi, İletişim Başkanlığı var, TRT'den de sorumlu -TRT'de Kürtçe yayın yapan televizyon da var yani iyi bir şey, birçok kez de arkadaşlar bunu dile getiriyor- o da Cumhurbaşkanlığı bünyesinde. Ya, Diyanet, bir taraftan "Medreselerde yetişen meleleri biz atayacağız." dedi, kabul gördü. En son Mehmet Görmez döneminde Kürtçe yayınlar var, Kur'an-ı Kerim basılmış, başka materyaller basılmış; hiç Kürtçe'yle ilgili bir çalışma yok. O zaman kimi inandıracaksınız buna ve o zaman bu çıkıp dese ki "TOKİ'nin faizi caizdir, zekâtı toplayıp dağıtmak caizdir, kadın erkek yan yana halay veya horon çektiğinde caiz değildir." Bu kuruma kim güvenecek, inancına kim güvenecek? Alevi'si, Ermeni'si, Yahudi'si ne diyecek? Sarayın kendisine ait bir din mi tanımlıyor bu? Buna da yönelik bir çalışma yapmak lazım ve bu olmadığında sıkıntılar çıkıyor.
Bir de, şunu sormak istiyorum, sayfa 6 herhâlde sunumuzda: Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 1,5 milyar lira İçişleri Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığına barışı desteklemek ve korumak adına veriliyor. Bunun şeffaf olması lazım yani barışı desteklemek, korumak. 1,5 milyar, onların kendi bütçesi de var, bu bütçeden de oraya veriliyorsa bunu bizim de kamuoyunun da bilmesi lazım. Yani barış için ne yapıyorlar? 1,5 milyar, kendi bütçeleri var, buradan onaylanmış, Meclise de gelecek şimdi, oylanacak. Yani burada bir kalem olarak geçiyor, bunun iyice aydınlatılması lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir dakika ek süre veriyorum Sayın İpekyüz, toparlayalım lütfen.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı siz buraya geldiğinizde Naci Ağbal yanınızda oturuyordu, Sayın Lütfi Elvan karşı da oturuyordu. Biz de diyorduk ki: "Sayın Berat Albayrak gelecek, bizimle konuşacak ve daha ortada..." Şu anda Naci Ağbal Merkez Bankasının başında, Sayın Lütfi Elvan Bakanlıkta. Peki, Sayın Berat Albayrak Varlık Fonundan istifa edecek mi, affedilecek mi, edilmeyecek mi?
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Biraz önce etti.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Biraz önce mi etti? Şimdi? Demek ki konuşacağımı biliyormuş.
Şimdi, Varlık Fonu aslında ilk çıktığında -1953 yılında Kuveyt'te çıkmış- Kuveyt'teki amaç, bütçe fazlası veren özelliklerden dolayı zengin ülkeler tarafından yatırım aracına dönüştürülmesi denmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın İpekyüz, ek süreniz de tamamlanmıştır.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Selamlıyorum.
Ama biz Türkiye'deki Varlık Fonunun gerçekten ne yaptığını, ne ettiğini ve Türkiye'deki kurumları nereye götürdüğünü bilmiyoruz ve bu kurumları, kamu-özel işletmelerini soruyoruz, özel ortaklıklarını soruyoruz, yap-işlet-devreti soruyoruz; bilmiyoruz. Bu her şeyden bağımsız, en ciddi kurumlar onlarla beraber, en ciddi para orada. Kimse bunu bilmediği için, şeffaflık da olmadığı için bununla ilgili çözümler yapılması lazım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum Sayın İpekyüz.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkür ederim.