| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Cumhurbaşkanlığı b) Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d)Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)İletişim Başkanlığı ğ) Savunma Sanayii Başkanlığı h)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı)Yatırım Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 27 .11.2020 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sayın Başkan, değerli hazırun, Sayın Cumhurbaşkanı yardımcısı; Mezopotamya Ajansı muhabirleri Adnan Bilen ve Cemil Uğur Jin News muhabiri Şehriban Abi ve gazeteci Nazan Sala 9 Ekimden beri tutuklu. Gazetecilik yaparak Van'da Servet Turgut'un ölümüne, Osman Şiban'ın ağır yaralanmasına neden olan, Jandarma tarafından yapılan işkence ve linci ortaya çıkardıkları için tutuklular. Mahkeme "Devlet aleyhine toplumsal olayları haber yapmak." gerekçesiyle tutukladı -bu, dünyada gerçekten gazeteciliği enteresan bir şekilde tanımlayan bir söz: "Devlet aleyhine toplumsal olayları haber yapmak."- ve turkuaz basın kartları olmadığı için gazeteci saymadı onları.
Turkuaz veya sarı, fark etmez, basın kartı uygulaması gazeteciliğin itibarını ve gazetecilerin haklarını koruma işlevini hiçbir zaman yerine getirmedi aslına bakarsanız. İktidarlar için oldum olası kontrol aygıtı olarak kullanıldı, basın çalışanlarını "makbul/makbul olmayan" şeklinde ayrıştırmanın aracı oldu. Bu nedenle, gazeteciler, yıllardır, meslek standartlarının belirlenmesinde ve basın kartında sorumluluğun devlette değil, meslek örgütlerinin yer aldığı bağımsız bir yapıda olması gerektiğini savunuyor. Fakat bugün geçmişten farklı olarak, otoriter ve artık iyiden iyiye ayyuka çıktığı üzere, iktidarınızı muhafaza edebilmek için ifade ve basın özgürlüğünü ortadan kaldıracak her yola başvurduğunuzu görüyoruz.
Basın kartlarında propaganda merkezi olarak çalışan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının yetkili kılınması yetmezmiş gibi, bir de gazetecilik gibi zorlu bir meslekte yıpranma hakkından faydalanabilmek için, anayasal eşitlik ilkesine aykırı olmasına rağmen turkuaz basın kartı şartı konuldu. Açık açık "İktidarın memuru olmayana kart yok, kart yoksa yıpranma hakkı da yok." denildi. Ben de uzun yıllar gazetecilik de yapan birisiyim ve eskiden itibarının ve gerçekten, mesleğe olan katkıların ne kadar fazla olduğunu biliyorum. Fakat gazetecilik öyle karta, ne bileyim, işte, şarta şurta bağlı olarak yapılacak bir meslek değil. Gazetecilikte temel kıstas, doğru bilgiye, hakikate ulaşma ve haber alma hakkımızdır. Bu yüzden, onca baskıya rağmen, yandaş medya rejimine karşı etik değerleri ve objektif kriterleri savunan basın çalışanlarının yanında olmak her şeyden önemli diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bir başka mevzu, Diyanet İşleri Başkanlığı. Diyanet İşleri Başkanlığı inançlar arasında ayrım gözeten, Sünniliğin Hanefilik mezhebi dışında hiçbir mezhebe ve inanca, hizmet götürmek şöyle dursun, saygı dahi duymayan bir yapıya sahip. Ancak sorunları bununla sınırlı değil; hutbeleri, fetvaları, açıklamalarıyla ikili hukuk dayatıp toplum mühendisliği de yapıyor bu kurum. Mesela, bir ay önce, Ağrı'da cami açılışındaki konuşmasında Diyanet İşleri Başkanı ahiret inancına sahip olmayan insandan her türlü kötülüğün bekleneceğini söyledi. Diyanetin sitesi boşanmayı erkeğin hakkı olarak tanımlayan fetvalarla dolu ve kadınların nasıl giyinecekleri, şiddete uğramamak için kocalarını nasıl hoş tutacakları hakkındaki fetvalarla da. Son, 25 Kasımda yaptığı açıklamada Ali Erbaş şiddetin failinin erkekler olduğunu dahi sakladı.
Ramazan ayında, hatırlarsınız, bir hutbede LGBTİ'ler ve HIV'le yaşayanlar açıkça hedef alındı. Bu hutbe, insanların kafasını karıştırarak algı yaratıyordu üstelik çünkü toplum Covid-19 virüsüne odaklanmışken tutup HIV virüsünden bahsediyor, bu insanları hedef hâline getiriyordu. Evet, bununla ilgili, ayrımcılığa neden olduğunu belirten İHD ve barolar hakkında soruşturma başlatıldı ve söylemek isterim ki devlet-yurttaş ilişkisi birilerinin inancına göre belirlenemez. LGBTİ'ler vardır ve bu toplumun saygın birer mensubudurlar. LGBTİ hakları insan haklarıdır ve onların uğradıkları ihlaller karşısında olmaya ve haklarını savunmaya devam edeceğiz.
Son olarak, Ocak 2019'da Polis Memuru Volkan Hicret tarafından öldürülen trans kadın Hande Buse Şeker'in davası dün sonuçlandı, sanık müebbet hapis aldı ve bu davanın peşini bırakmayan avukatlar, Hande'nin yakınları ve hak savunucuları sayesinde oldu bu. Nefret suçlarını da buradan kınıyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, teşekkür ediyoruz.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Bitiriyorum, son cümlem, teşekkür edeceğim.
Bütçe Komisyonu biterken sevgili danışman arkadaşlarımıza, stenograf arkadaşlarımıza ve tüm Meclis çalışanlarına da ayrıca teşekkür etmek isterim.
Saygılar sunuyorum.