| Komisyon Adı | : | (10 / 3200, 3361, 3362, 3364, 3365) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürü Vedad Gürgen'in, deprem ve diğer afetlerin zararlarına karşı bugüne kadar yaptıkları çalışmalar ve yürüttükleri projeler hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 02 .12.2020 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Genel Müdürümüze de ayrıntılı çalışması için teşekkür ediyorum ama belli ki Genel Müdürümüzle Komisyon çalışmalarımızın bugün bitmemesi gerektiği bir kez daha ortaya çıktı çünkü üzerinde anlaşmamız gereken pek çok konu başlığı var.
İzninizle, ben önce, sizin Müdürlüğünüzle ilgili... Kentsel dönüşüm ya da güçlendirme yapılacak olan yapıları bence bir biçimiyle ayırmakta fayda var. Çünkü kentsel dönüşüme tabi olacak yapı stokları, mahalleler ya da bölgeler ile bireysel olarak güçlendirilmesi gereken yapıların farklı yasal düzenlemelere ihtiyacı var. Belki bunların dışında, başka bir bölgeye taşınacak olan yapıları da ayrı değerlendirmek gerekir yani üç ana başlığa ayırmak istiyorum.
Hemen bu konuyla ilgili -o haritayı da ekrana getirebilirseniz- Esenler'de çok ciddi bir alan askeriyenin boşaltmasıyla bir dönüşüm alanı oldu ancak orada bence tam... Büyükşehir Belediye Meclisinden geçerken benim Büyükşehir Belediye Meclis tutanaklarında da konuşmam var, buranın, sadece Esenler'in dönüşümü açısından bir rezerv alanı olması değil, en fazla riskli yapının bulunduğu Bağcılar, Güngören, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa ve Küçükçekmece gibi, hemen bu arazinin etrafındaki ilçelerle ortaklaşa, riskli yapıların arındırılması ve yeşil alanların artırılması, donatı ihtiyacının karşılanması ve buralarda doğrudan doğruya yıkılmış olan binaların buraya transfer edilmesinin doğru olacağını söylemiştim ama orası sadece Esenler Belediyesiyle ilgili, Bakanlığa bağlı kuruluşlar tarafından yönetiliyor. Büyükşehir Belediyesi sürecin içindeydi ama yönetim değiştikten sonra maalesef, Büyükşehir Belediyesi de o sürecin dışına çıkarıldı.
Şimdi, Sayın Genel Müdürüm, Kartal'da çöken binadan sonra bölgede bir çalışma yaptınız, çok da hızlı yapıldı ve hem mimari açıdan uygun oldu hem de maliklere zamanında teslim ettiniz. Ancak bu binanın hemen yan tarafında boşaltılmış konutlar var, onların durumunun ne olacağı konusunda hâlâ bir belirsizlik devam ediyor. Keza, Kâğıthane'de toprak kayması nedeniyle... İki tane büyük blok yapmak üzere gecekondu sahipleriyle anlaşan müteahhidin iflas etmesiyle... Biraz önce zaten yapı denetimde de konuştuk, çok sayıda böyle yarım kalmış, müteahhidinin iflas etmesiyle sürdürülemeyen yapılar var, bunlardan bir tanesidir Kâğıthane. Müteahhit birinci bloğu bitiriyor, ikinci bloğa başlayamıyor, istinat perdeleri, iksa perdeleri zamanla özelliğini kaybediyor ve mahalle yukarıdan kayıp geliyor. Orada da bir dönüşüm yaptınız. Görüyoruz ki işte, Elâzığ'da yapıyorsunuz, Malatya'da yapıyorsunuz ama şu anda Bakanlığın yapmış olduğu çalışmaların çoğu afet sonrası yaraların iyileştirilmesiyle ilgili. Bu da bizim aslında İstanbul açısından büyük risk gördüğümüz yüz binlerce binayla ilgili bir strateji değişikliğinin şart olduğunu ortaya koyuyor. Burada iki tane yapı sistemi karşımıza çıkıyor. Biraz değindiniz, 2981 ve 4706 sayılı Kanunların konusu olan araziler üzerinde, kamu mülkiyeti üzerinde kaçak yapılmış olan bina sahipleriyle ilgili -çok üzülerek söylüyorum- 23 Eylül tarihinde bir genelge yayımladınız ve imar barışından yararlanmış olsalar bile bu tür yapıların güçlendirmeden yararlanamayacağını söylediniz. Şimdi, hem imar planı yapamıyoruz ya da yapılamıyor hem mülkiyet sorunu çözülemiyor; e, riskli bir yapının güçlendirilmesinde mülkiyet esas ise mülkiyeti tescil ettirebilmek için -işte, Tapu Genel Müdürümüz burada- imar planı olması lazım, imar planlarına uygun kadastral paftaların işlenmesi gerekir, tescilin tamamlanması lazım. Bunlar yapılamıyorsa imar barışına başvurmuş olan ve bundan hak sahibi olan yurttaşın kaçak olarak yapmış olduğu bu binada mutlaka ölmesi mi gerekecek? Bu genelgenin kesinlikle yanlış olduğunu söylemek istiyorum.
Yine, sit alanlarıyla ilgili, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilerini olağanüstü artırmış durumda. Yani İstanbul'la ilgili söylüyorum. Sit alanlarında neredeyse bir imar durumunu ruhsata bağlamak için Bakanlığın Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün onay ve denetimden geçmeyen işlem yok. Şimdi, zaten buralarda 2981 sayılı Yasa kimi yerlerde geçerli değil, 4706 sayılı Yasa; üniversite arazileri, vakıf arazileri, kamu arazileri, belediye arazileri üzerindeki yapılarla ilgili çok ciddi sıkıntı var. Bu yapıların en temel özelliği de şu: Bu yapılar değişik tarihlerde, çoğunlukla yerel seçimlerin hemen öncesinde -farklı yerel seçimlerde- yani beş yılda bir birer, ikişer kaçak kat yapılarak, her seçimde 2 kaçak kat yapılarak farklı zaman dilimlerinde yapılmış yapıların çok yoğun olduğu bölgelerde; buralarla ilgili özel bir çalışmaya ihtiyaç var.
Yine, belediyelerin dönüşüm alanında güçlendirilmesi konusunda, 2017 yılında emlak vergilerine getirilen reel artışlar yüzde 50'yle sınırlandırıldı. Bu, çok yanlış oldu bence. Yani bugün büyük kentlerde 50 ile 100 lira arasında yıllık emlak vergisi üzerinden vergi ödenmesinin yerel yönetimlerin mali açıdan yönetilmesini imkânsız hâle getirdiğini söylemek istiyorum. Artık neredeyse bütün belediyeler borçlarını çeviremez bir noktada. Siz çok doğru söylediniz, yasayla getirilmiş olan harç gelirlerinin yüzde 5'ini kentsel dönüşüme ayırması gerekir ama yani bugün belediyelerimiz içinde gerçekten mali yeterliliği neredeyse düzgün olan hemen hemen hiç yok gibi, çok borçlu belediyeler. O nedenle 2021 yılındaki emlak vergilerindeki değer artışlarında bu konuda haksızlığa izin vermemek ama kimsenin de... Yani hani belediyenin temel geliri, ki emekliler, tek evi olanlar, onlar da muaftır. Bu konuyla ilgili, belediyelere kaynak yaratılmasında belediye gelirlerinin, İller Bankası ve hazine payının dışında mutlaka yurttaşlar tarafından ödenmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Yine, dönüşümlerle ilgili Sayın Başkanım, yani artık gecekondu mahallelerindeki insanların evinin dönüşümü durumunda 1 verip 1 almasının ve bunun için hiçbir bedel ödememesinin artık mümkün olmadığını bir biçimde anlamamız gerekiyor. Hatta kimi yerlerde -bunun başında benim bildiğim mahalleler de var- bir gecekondu arsası üzerine kaçak yapılmış 4-5 katı olan kişinin bunun karşılığında 5 daire alma iddiasının mutlaka siyaset dışına çekilerek bu konuda bir yasal düzenleme yapılmasına ihtiyaç var. Bununla ilgili de Bakanlığın 15 milyar lira gibi bir rakam harcadığı -bütün, kümülatif olarak- söylendi. Ben mesela burada farklı düşünüyorum. Yani bu rakamlarla biz bu dönüşümleri gerçekten yüz yıldan önce bitiremeyiz. "Niye?" diyecek olursanız, şimdi önümde Tozkoparan var, siz de orayla ilgili bir çalışma yapıyorsunuz. Şimdi, Tozkoparan Mahallesi ya da diğer mahallelerde, bu dönüşüme tabi alanlarda keşke biz şu uygulamayı yapabilsek: Yani burada yoğunluğu düşük olan yapı stokunun bulunduğu yerleri dönüştürürken hemen bunun yakın çevresinde, mesela Küba Mahallesi, yani o mahalleleri de bu işin içine katabilmiş olsa idik belki buradaki yoğunluktan, düşük yoğunluklu sitelerden yararlanarak daha geniş bir alanı çözme şansımız olabilirdi. Kenti planlarken de bu yöntemle gittiğimiz zaman biz düşük yoğunluklu yerlerimizi dönüştürmüş, sonra bitişik nizam, 7-8 kat, neredeyse arazinin yüzde 80'ine oturmuş ve hiçbir biçimiyle dönüşme şansı olmayan ve işte, güçlendirme dışında hiçbir seçenekle de depreme karşı koruyamayacağımız yapı stokuyla baş başa kalırız. Eğer Esenler'deki gibi, işte, milyonun üzerindeki... Yanılmıyorsam 10 milyon metrekareydi orası -yanlış mı hatırlıyorum- öyle bir rakam o, çok büyük bir araziydi, şu anda ekranda da gözüküyor. Yani bunun dışında İstanbul'da başka merkezde rezerv alanımız kalmadı, bu büyüklükte bir alan yok; bu önemli. O nedenle kentsel dönüşümde planlama yaparken, ada bazında ya da dar bir bölgedeki yapıları dönüştürürken o bölgede dönüşemeyecek olan alanın tümünü hesaba katmakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Başka önemli bir nokta, Tarihî Yarımada. Şimdi, Tarihî Yarımada'da sosyolojik bir tehditle karşı karşıyayız arkadaşlar. Tarihî Yarımada'yı dönüştüremediğimiz gibi Tarihî Yarımada, Türkleşmekten de Türk nüfustan da arındırılmaya başladı. Yani giderek Tarihî Yarımada'da mülteciler, yabancılar, kaçak gelmiş göçmenler neredeyse her 2 konuttan 1'ine oturmaya başladı. Yani burası -Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı diyelim, Türkler demeyelim- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hızlı bir biçimde terk ettiği bir bölgeye dönüştü. Bu yapı stoku bu biçimiyle kullanıldığı zaman bu kentin çöküntü merkezine dönüşecek.
İstanbul gibi dünyanın tarihi en eski bilinen bir medeniyet merkezinin, İstanbul'da diye bilinen Suriçi'nin bu biçiminin sosyolojik olarak büyük bir tehdit altında olduğunu mutlaka ortaya koymamız lazım. Yani bizim burada sadece kamu yapılarımızın, dinî yapılarımızın ya da tarihî, arkeolojik yapılarımızın dışında sivil mimari yapılarımızı ve oradaki insan, yaşam kültürünü, İstanbul'un yaşam kültürünü de gelecek kuşaklara mutlaka aktarmamız gerekiyor.
Burada konut kredilerinin... Yani bu dönüşümle ilgili bir hata yaptı iktidar. Bakın, bu haziran, temmuz, ağustos döneminde kamu bankalarına hazine tarafından fonlanmayla, marka konutların satılması konusunda... 0,64-0,69 faiz oranlarıyla, iki yıl ödemesiz, on beş yıl geri ödemeyle olağanüstü bir para, hazine üzerinden kamu bankalarına, kamu bankalarından da marka konutlara gitti. Burada Emlak Konut veya TOKİ'nin ya da başka büyük müteahhitlerin konutlarının neredeyse tamamına yakını satıldı ama bu, bizim sorunumuzu çözmeye yetmedi. Şimdi, ne hazinenin bu kentsel dönüşümü yapmak için bu büyüklükteki bir fonu kamu bankalarına aktarma ne de kamu bankalarının on beş yıl vadeli verdikleri bu krediler yüzünden uğradıkları kamu zararının üzerine yeni bir kamu zararı yüklemesinin mümkün olmadığı ortaya çıkıyor. O zaman birtakım öneriler ve seçeneklerle gelmek gerekiyor.
Şimdi, yoğunluğun artmasına kesin olarak karşı çıkmamız gerekiyor. Çünkü İstanbul'un zaten bütün ilçelerinde yoğunluk artmıştır. Burada Fikirtepe gibi "Yoğunluğu 2 katına çıkaralım, 1 daireyi gecekondu sahibi, 1 daireyi de müteahhit alsın." anlayışının sistemi başka alanlarda çok sıkıntıya soktuğu ortaya çıktı. Nedir bu? Bu nüfusu artmış kentin altyapı yatırımlarında oluşan ek maliyetler, bizim oradaki finansmanı karşılamak için getirdiğimiz rant artışından çok daha fazla, toptan bir zarar oluşturmaya başladı. Yani 50 bin nüfuslu, 100 bin nüfuslu bir bölgeye biz 100 bin ilave nüfus getirdiğimiz zaman, bunun içme suyundan, doğal gazından, altyapısından, eğitim donatı alanlarına kadar plan gereği yapacağımız bütün harcamaları kamu kaynaklarıyla karşılıyoruz ve bunun getirdiği yük çok daha fazla oluyor. O nedenle bu yönetmelik değişiminde, sizin o gösterdiğiniz yapıların büyük bir çoğunluğu 1999 depreminden önce yapılmış yapılar ve 1999 öncesi İstanbul'da dubleks yapı anlayışı yoktu. Yani insanlar son katını yaparlardı, 1 metre saçak payından sonra çatıyı kapatır giderlerdi. Şimdi yeni tip imar yönetmeliğinde çatı aralarının bir alt kat konutla ilişkilendirilerek yapılması, bu konuda da parapet yüksekliği falan olmak üzere yüzde 45 eğimle çatı yapma da yönetmeliğin içine dâhil edildi. Burada bizim önerimiz şu, yani bu konuyla ilgili İstanbul'daki pek çok belediyenin de önerisi bu: Bu ilave gelecek olan çatı katlarının bir alt katla ilişkilendirmek yerine bağımsız bölüm numarasıyla satışından elde edilen finansman, bu kredilerin faiz giderinin karşılanmasında mutlaka kullanılabilir.
Yine, bu binalarla ilgili özellikle yönetmelikte çok olan ve karşımıza da en büyük sıkıntı olarak gelen TAKS veriyoruz, yüzde 25 çekme mesafelerimiz var. Sonra, işte, zeminden 2,5 metreden sonra da birer buçuk metre çıkma hakkı var, saçakta da 1 metre çıkma hakkı var. Sizin söylediğiniz 1,5 metre çıkma, projede uygulamada 1,80'lere çıkıyor ya da yönetmelikten gelen 1,5 metrenin çıkmanın dışında yapılacak olan, binayı görsel açıdan değerlendirecek olan birtakım nervürler, nişler, kolonlar, çıkmalar da bunun dışında olduğu için 1,80 gibi bir şey geliyor. Ama gördük ki depremde en fazla yıkılan yapılar dört tarafına çıkma yapılmış ve 12,50'nin üzerindeki yapılar. O zaman dönüyoruz Tip İmar Yönetmeliği'ne; yani haziran Tip İmar Yönetmeliği, kasım Tip İmar Yönetmeliği, o kadar çok değişti ki... Ama biz bu yönetmeliklerin tamamını değiştirirken dönüşümü rahatlatacak yönetmelikleri getirmedik. Nedir bu? Şimdi, yönetmelikte diyoruz ki: Yangın merdiveni zorunluğu var 4 katın üzerinde, asansör zorunluluğu var, merdiven genişlikleri minimum belli bir standarda geldi. Giriş hollerinin belli bir şeyi var, sahanlıkların ölçüleri büyüdü. E, o zaman, şimdi, karşımıza iki tane konu çıkıyor: Bir, ruhsatına göre yapılmış iskânlı bir bina yıkılıp yeniden yapıldığında yeni imar yönetmeliklerine göre yapılacaksa, bu binanın yüksekliği de 12,50'nin üzerindeyse, çıkma yapılmasının da depremde ciddi riskler taşıması söz konusuysa bu binanın toplam inşaat alanını değiştirmeden ama ek olarak gelecek olan, ilave merdiven, yangın merdiveni ve asansör, şaft gibi tamamen ortak kullanımdan gelen alanları da bu dönüşüm yapılacak olan binalarda bir biçimiyle yasanın içine koyarak çözülebilir mi? İki, özellikle yüksek konut yapılarının, yani 12,50 ya da 15,50 üzerindeki yapıların neden zemin katlarında ticaret yapılması konusunda bir engelleyici hüküm getiremiyoruz? Yani "kısa kolon" diyorsunuz "zayıf döşeme" diyorsunuz "yüksek kat" diyorsunuz, asma katlar zamanla boşaltılıyor, tümü 3 metre yüksekliğinde olan bir binanın zemin ve asma katının 5,5 metre olması durumunda zaten statik açıdan kendisi riskler oluşturuyor. Bunlarla ilgili, eğer bir bina 8 kat, 10 kat yapılacaksa bunun tamamen çıkmasız yapılması ve altında asla kısa kolona izin vermeyecek ya da zemininde ticaret yapılmasını engelleyecek hükümler de getirilebilir. Yani, artık bizim, konut yerleşimi ile ticaret yerleşimini bir biçimiyle ayrılması gerektiğini, konut binalarının altında küçük ve orta boy işletme, atölye gibi şeylerin de yavaş yavaş transfer edilmesi ve tasfiye edilmesini de mutlaka konuşmamız gerekiyor.
Ben, 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Yasa'yla ilgili de bunun da mutlaka bir biçimiyle düzenlemesinin şart olduğunu düşünüyorum. Müteahhitlikle ilgili bir düzenleme geliyor, yani yıllardır beklediğimiz, meslek erbabı olmayan, gerçek karnesi olmayan, son beş yıl içinde o iş koluyla ilgili iskânlı bina bitirmemiş olanlarla ilgili getirilen düzenleme -yanılmıyorsam komisyonlarda- yakında çıkacak. Bir binanın belediyede müteahhitliğini üstlenmiş bir firma, o binayı süresi içinde iskâna kavuşturamıyor ise ondan sonraki hiçbir binanın müteahhitliğinde, belediye ya da ilgili kuruma müteahhitlik karnesi ya da sözleşmeye taraf olmamasının sağlanması gerekir. Yani, burada bir biçimiyle bizim yeni yapılacak olan yapıların da yönetmeliklere uygunluğu açısından denetleyici olmamız gerekir.
Şimdi, bir konu daha var. Bu da belediyelerden geldi, bunu da ben size sunacağım. Bu riskli yapılarda 2/3 oranında çoğunlukla riskli yapı kararı alıyoruz ama ilgili belediyeye gittiğinizde, bu binayla ilgili güçlendirmek için proje sunduğunuz zaman sizden yüzde 100 muvafakat isteniyor. Bir kere, bunun bir biçimiyle kesin yüzde 51 rakamına çekilmesi lazım. İki, Tapu Kadastroyla ilgili de, yani bu yasanın içinde, dönüşümle ilgili tebligatlar konusunda yasal süreler var; otuz gün, otuz gün itiraz var, itirazın görüşülmesi var, reddedilmesi var, yani bizim artık tebligat yasasıyla ilgili her malikin, kat malikinin ya da tapu malikinin mutlaka mail adresinin olması ve mail adresine yapılacak olan tebligatların şahsa yapılmış olmasının kesin bir yasa hükmüne kavuşması lazım. Yani, burada özellikle karşımıza çıkan en temel sorun şu: Bir çoklu yapıda bir kişi çözümsüzlüğe giderek açıktan paralar istiyor. Eğer burada bir de müteahhit varsa, müteahhit o kişinin sorununu çözmek için diğerlerine verdiğinden çok daha fazla vermek zorunda, çok daha fazla açıktan paralar vermek durumunda. Bununla ilgili durumun düzeltilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben, bendeki raporların tümünü size de ileteceğim, onları da değerlendirirseniz... Ama bu dönüşümlerle ilgili 2/3 kuralının mutlaka yüzde 51'e çekilmesi konusunda İstanbul'da benim görüştüğüm belediyelerin ortak bir mutabakatı olduğunu ve dönüşümle ilgili konularda da Çevre ve Şehircilik Bakanlığının sadece işte, Esenler Belediyesinde olduğu gibi değil, bütün belediyelerle çok açık iş birliği içinde olması gerektiğini; özellikle, sizin kırmızı göstermediğiniz ve depremin İstanbul'da en fazla can kaybına yol açacak olan -Avcılarla ortak çalışmalarınızı yapıyorsunuz ama- Marmara Denizi'nin kıyısındaki ilçelerde de bunun yoğunlaşması gerektiğini belirtmek istiyorum.
Teşekkür ederim.