| Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
| Konu | : | Komisyon Başkanı Bursa Milletvekili Hakan Çavuşoğlu ve 5 Milletvekili tarafından, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde Ermenistan'ın Azerbaycan'a saldırmasıyla başlayan gerilim ve çatışma sürecinde yaşanan hak ihlalleri ve Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızın durumu hakkında alt komisyon kurulması için verilen önergeye ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 13 .10.2020 |
BAŞKAN HAKAN ÇAVUŞOĞLU - Değerli üyelerimiz, şimdi gündemimizin ikinci maddesi olan, Ermenistan'ın Azerbaycan'a saldırmasıyla başlayan gerilim ve çatışma sürecinde yaşanan hak ihlalleri ve Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızın durumu hakkında bir alt komisyon kurulmasına ilişkin önergenin görüşülmesine geçiyoruz.
Başkanlığımıza verilen önergeyi okutuyorum:
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığına
27'nci Yasama Döneminde İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde Ermenistan'ın Azerbaycan'a saldırmasıyla başlayan gerilim ve çatışma sürecinde yaşanan hak ihlalleri ve Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızın durumu hakkında bir alt komisyon kurulması için gereğinin yapılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Hakan Çavuşoğlu
Osman Nuri Gülaçar
Atay Uslu
Bursa
Van
Antalya
Oya Eronat
Memet Bülent Karataş
Metin Nurullah Sazak
Diyarbakır
İstanbul
Eskişehir
Gerekçe:
Bilindiği gibi, 3686 sayılı İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanunu'nun "Komisyonun Görevleri" başlıklı 4'üncü maddesinin (f) fıkrasına göre "Gerektiğinde dış ülkelerdeki insan hakları ihlallerini incelemek ve bu ihlalleri o ülke parlamenterlerinin dikkatlerine doğrudan ya da mevcut parlamenter forumlar aracılığıyla sunmak" Komisyonun görevleri arasında sayılmıştır.
1991 yılından beri Ermenistan tarafından işgal altında tutulan Yukarı Karabağ bölgesi ile mücavir alanlar ve buralarda Ermenistan'ın sebep olduğu hak ihlallerinin giderilmesi, Ermenistan'la Azerbaycan arasında otuz yıldan beri çözüme kavuşturulmayı bekleyen bir meseledir. Ermenistan saldırganlığı yüzünden iki ülke 1994'te ilan edilen ateşkese rağmen zaman zaman çatışmaktadır. 27 Eylül Pazar günü Ermenistan yeniden Azerbaycan topraklarına silahlı saldırı başlatmış ve buna Azerbaycan ordusu karşı saldırıyla cevap vermiştir.
Bu süreçte yaşanan uluslararası insancıl hukuk ihlalleri ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır. Ermenistan ordusu, çatışma bölgesi içinde ve dışındaki Azeri sivil yerleşim yerlerine ayırım gözetmeksizin, bazen misket bombaları gibi yasaklanmış silahlarla saldırmakta ve sivilleri öldürmektedir. Bu arada sivil yaşama alanlarını, evleri, hastaneleri, anaokulları ve okulları, mezarlıklar ve ekonomik altyapıyı hedeflemekte ve ağır zararlara yol açmaktadır. Bütün bunlar, uluslararası insancıl hukukun temel çerçevesini oluşturan Cenevre Sözleşmesi'nin ortak 3'üncü maddesinin açık ihlalidir.
8 Ekim 2020 tarihi itibarıyla, aralarında çocuk ve yaşlıların da olduğu 31 sivil öldürülmüş, 154 sivil de yaralanmış bulunmaktadır. 928 ev, 45 apartman binası ve 133 sivil altyapı kullanılamaz hâle gelmiştir. Rusya Federasyonu'nun ara buluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasına rağmen Ermenistan sivil alanlara saldırılarını ısrarla sürdürmektedir.
Bu saldırılar karşısında Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi bünyesinde önleyici ve kınayıcı bir girişim olmaması dikkat çekicidir. Üstelik saldırgan Ermenistan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurarak Azerbaycan ve Türkiye'yle ilgili ihtiyati tedbir kararı aldırmıştır. Siyasi nitelik taşıyan ve esasen Ermenistan'ı da kapsayan bu çağrıların asıl muhatabının Ermenistan olması gerektiği açıktır. Ermenistan, açık saldırganlığını diplomatik alanda da sürdürmektedir.
Çatışma alanı dışında kalan Azerbaycan sivil yerleşim yerlerine yapılan saldırıları ve Yukarı Karabağ'dan sürülen 1 milyona yakın yerinden edilmiş Azerbaycan vatandaşının uğradığı hak ihlallerini yerinde tespit etmek, uluslararası hak savunucusu kurum ve kuruluşları Cenevre Sözleşmesi çerçevesinde harekete geçmeye çağırmak, Türkiye'deki Ermeni Türk vatandaşlarının bu meseleden dolayı hak ihlaline uğratılamayacaklarını ifade etme sadedinde, içinde bulundukları durumu yerinde tespit etmek amacıyla bir alt komisyon kurulması öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi Ermenistan ordusunun 27 Eylülde Azerbaycan sivil yerleşim birimlerine saldırması üzerine Azerbaycan ordusu bir operasyon başlattı ve operasyonda Cebrail kenti, Hadrut kasabası ve 30'dan fazla köy işgalden kurtarıldı.
Ermenistan ve Azerbaycan Moskova'da yapılan görüşmelerde 10 Ekim Cumartesi günü saat 12.00'den itibaren geçerli olmak üzere Yukarı Karabağ'daki cenazelerin ve esirlerin değişimini öngören insani amaçlı ateşkes kararı aldı. Ateşkes üzerinden henüz yirmi dört saat geçmeden Ermenistan ordusu ülkenin 2'nci büyük kenti olan Gence'deki sivil yerleşim birimlerine orta menzilli Elbrus füzesiyle saldırdı. Bunun sonucunda 9 kişi hayatını kaybetti, 34 kişi de yaralandı.
2016'dan bu yana Ermenistan ordusu ilk defa bu kadar kararlı bir şekilde durduruldu ve ağır yenilgilere uğratıldı. Azerbaycan karşısında kendisini yenilmez güç olarak sunan Ermeni ordusunun savaşabilme yeteneğini ancak 2000'li yıllarda aktifleştirmiş Azerbaycan ordusu karşısında uğradığı askerî yenilgiler hem kitle psikolojisi hem iç siyaset hem de uluslararası bakımdan önemli sonuçlar doğuracaktır. Azerbaycanlılar için "Karabağ Şikestesi" artık tarihte kalmaya mahkûm, acı bir hatıradır.
Değerli arkadaşlar, bu süreçte yaşanan uluslararası insancıl hukuk ihlalleri ciddi boyutlara ulaşmış durumdadır. Ermenistan ordusu, çatışma bölgesi içinde ve dışındaki Azerbaycan sivil yerleşim yerlerine ayrım gözetmeksizin, bazen misket bombaları gibi yasaklanmış silahlarla saldırmakta ve sivilleri öldürmektedir. Bu arada sivil yaşama alanlarını, evleri, hastaneleri, anaokulları ve okulları, mezarlıklar ve ekonomik altyapıyı hedeflemekte ve ağır zararlara yol açmaktadır. Bütün bunlar, uluslararası insancıl hukukun temel çerçevesini oluşturan Cenevre Sözleşmesi'nin ortak 3'üncü maddesinin açık ihlalidir.
Savaş, insani değerlerin en ağır şekilde ayaklar altına alınmasıdır. Bu yüzden, 19'uncu yüzyılın sonlarından itibaren savaşlarda insani değerlerin korunmasına geçerlilik kazandıracak uluslararası kurallar geliştirilmeye başlanmıştır. İki büyük dünya savaşının etkisiyle 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Konvansiyonları hazırlandı. Cenevre Konvansiyonları 4 sözleşme ve 3 ek protokolden oluşmaktadır. Birinci Cenevre Sözleşmesi karadaki silahlı kuvvetlere mensup yaralıların durumlarının iyileştirilmesine; İkinci Cenevre Sözleşmesi denizdeki silahlı kuvvetlerin yaralı, hasta ve deniz kazazedelerinin durumlarının iyileştirilmesine; Üçüncü Cenevre Sözleşmesi savaş esirlerine yönelik muameleye ve Dördüncü Cenevre Sözleşmesi savaşta sivillerin korunmasına yönelik maddeleri kapsamaktadır.
Silahlı çatışma mağdurlarının korunmasına yönelik kurallar getiren Cenevre Sözleşmelerinde yer alan ağır ihlaller ise kasten öldürme, işkence ya da insanlık dışı muamele, kasten ciddi yaralanmalara yol açma, askerî gerekliliğin haklı kılmadığı, hukuka aykırı ve keyfî olarak gerçekleştirilen yıkım ve mülkiyete el konulması, bir savaş esirini ya da korunan birini yabancı kuvvet emrinde hizmete zorlama, bir savaş esirini ya da korunan bir kişiyi adil ve olağan yargılanma hakkından kasten mahrum etme, korunan bir kişiyi hukuka aykırı olarak sürgün, nakil ya da tecrit etme, rehin alma gibi gruplara ayrılmaktadır.
Bununla birlikte, anlaşmazlık sürecinde uluslararası insancıl hukukun karşılıksız kaldığının altı çizilmelidir. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki anlaşmazlığın uluslararası insancıl hukuk açısından çözümü, tarafların ve ara bulucuların inisiyatifine bağlı durumdadır. Geldiğimiz noktada, Ermenistan'ın artık askerî durumu kendi lehine sürdürmesine imkân olmadığı görülmüştür. Ermenistan'ın bu yüzden savaş suçu işleyerek Azerbaycan'ı durdurmaya çalışması, uluslararası insancıl hukuk açısından kabul edilemez bir durumdur.
Değerli arkadaşlar, Azerbaycan ve Ermenistan 1998 tarihli Roma Statüsü'ne taraf olmadıkları için konunun Uluslararası Ceza Mahkemesine taşınma imkânı yoktur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ise bu konudaki farklı siyasi pozisyonlardan dolayı çözüme dönük karar alabilecek durumda değildir. Çatışmanın başından itibaren Güvenlik Konseyinin Ermenistan işgalini reddeden ve işgal altındaki toprakların Azerbaycan'a ait olduğunu belirten dört kararı bulunmaktadır. Uluslararası hukuk açısından bu durum tartışma konusu değildir.
Böyle olmakla birlikte, otuz yıllık işgalin sona erdirilmesi konusunda ciddi bir diplomatik çaba ortaya konmamıştır. 1994'te kurulan Minsk Grubunun çalışmaları, 3'ü de önemli Ermeni nüfusa sahip Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Fransa'nın Eş Başkanlığında yürütüldüğü için fiilî durum değişmemiştir. İşgal devam etmiş, işgal üzerine yaşadıkları yerleri, maddi ve manevi varlıklarıyla birlikte terk ederek yoksulluğun ve gurbetin pençesinde çadırlarda yaşamak zorunda bırakılan, etnik temizlik mağduru 600 binden fazla Azerbaycan vatandaşı, Azerbaycan devletinin 2000'li yıllarda kendilerine yapmaya başladığı maaş yardımıyla hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadır. Ermenistan, Yukarı Karabağ'da zorla yerlerinden edilen bu insanların boşalttığı yerlerde Ermeni yerleşim bölgeleri oluşturmaya çalışmıştır.
Bugün de çatışma bölgesinin dışında yer alan ve Azerbaycan'ın Tovuz şehrinden en büyük 2'nci şehri olan 500 bin nüfuslu Gence'ye kadar uzanan sivil yerleşim yerleri Ermeni güçleri tarafından füze saldırılarıyla vurulmakta, siviller hayatlarını kaybederken, sivil altyapı ciddi tahribata uğramaktadır.
Pervasızca işlenen bu savaş suçları karşısında, uluslararası hak savunucusu kurum ve kuruluşları göreve çağırmak, savaş suçlarının işlenmesine seyirci kalmamak, dünya kamuoyunun dikkatini sivil kayıplara ve sivil altyapıdaki tahribata çekerek, bunun Yukarı Karabağ ve mücavir yedi bölgenin işgalini sürdürme aracı olarak kullanılmasının işaret ettiği ahlaki krize görünürlük kazandırmak ve zorla yerinden edilen yüz binlerce insanın güvenli geri dönüş hakkına destek vermek Komisyon olarak görevimizdir.
Hiç şüphesiz, Lozan Anlaşması'yla statüleri belirlenmiş bulunan Ermeni vatandaşlarımızın hakları hukuk devletinin koruması altındadır. Türkiye, ülkemizde yasa dışı olarak çalışan binlerce Ermeni'nin durumu dâhil, kendi vatandaşlarının durumu ile söz konusu çatışma arasında bir ilişki kurulmasını kabul etmez. Bununla birlikte, bu çatışmanın gölgesini aralamak ve Türkiye'deki Ermeni vatandaşlarımızın durumunu da bu açıdan yerinde incelemek de Komisyon olarak değerlendirmemiz gereken bir konudur.
Bütün bu düşünceler ışığında, kurulacak alt komisyonun yapacağı çalışmalarla insancıl hukukun korunmasına katkı da bulunacağını ve insan hakları hukukunun takipçisi olma rolünü etkin bir şekilde ifa etmeye vesile olacağını düşünüyorum.