| Komisyon Adı | : | (10 / 3200, 3361, 3362, 3364, 3365) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | AKUT Seminer Birimi Sorumlusu Murat Harun Öngören'in ve AKUT Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Murat Boz'un, AKUT'un olası bir depreme karşı müdahale ve risk planlarına ilişkin faaliyetleri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 09 .12.2020 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de AKUT yöneticilerimize Meclisimize hoş geldiniz diyorum.
Övgü dolu ne söylesek size hak ediyorsunuz, fazlasını da hak ediyorsunuz.
Şimdi, toplanma alanları ve barınma alanlarıyla ilgili hâlâ Türkiye'de bir kafa karışıklığı olduğu belli. Burada AFAD Başkanıyla da konuştuğumuzda aynı sıkıntıları orada da görmüştük. Bir örnek gösterdiniz Japonya'dan; toplanma alanlarında bir rögar kapağını kaldırıyorsunuz, hemen oraya bir tuvalet geliyor -seyyar tuvalet- suyu da bağlanıyor ve kullanılabiliyor. Ya da şehir mobilyası şeklindeki bir oturak, kaldırılıyor, üzerine bir prefabrik tuvalet geliyor ve orada insanlar hijyen olarak... İşte, bunun belki güneş kollektörüyle enerjisi sağlanabilir, içinde, orada tuvaletle birlikte, kanalizasyonla birlikte su da bağlanarak hızlı çözülür. Bunun şu anda Türkiye'de hemen hemen, hiç yapıldığını görmedim ben. Yapılan park var mı bilmiyorum -yani parklar genelde toplanma alanı olduğu için- sizin bilginiz varsa bunu aktarırsanız mutlu olurum. Bir de bu konuyla ilgili, ben yerel yönetimlerde bir bilinç de olduğunu görmedim yani buna ilişkin bir proje de yok, böyle bir şeyin ihtiyaç olduğunu bilen bir yapıyı da görmedim. Sayın Boz'un çözüme ilişkin görüşleri, benim Mecliste yaptığım konuşmanın bire bir aynısıydı yani bu kadar benzeşme olmasından dolayı çok mutlu olduğumu belirtmek istiyorum, aynen katılıyorum.
Şimdi, Kartal ve İzmir'le ilgili tespitlerimi yapacağım. Kartal'da kurtarma organizasyonu tam bir felaketti. Yani tam bir felaketti, orada kurtarma ekibinden daha çok cemaatlerin, derneklerin, tarikatların, belediyelerin, ilgili ilgisiz yüzlerce, belki bin adamı vardı. Devlet, onlara çay vermek için -soğuktu- yemek vermek için, onların ihtiyaçlarını gidermek için de olağanüstü bir gayret gösteriyordu. Buna ilişkin çok açıklama yaptınız ama şimdi, bu konuyla ilgili yetkili AFAD. Peki, AFAD burada... Şimdi, Sayın Başkanın da müsamahasına sığınıyorum. Yani hükûmete yakın bir cemaate bağlı, meşhur derneklerden birkaç tanesi "Biz oraya girmek isteriz." dediğinde nasıl engel olunacak ki? Ya da ilçe belediyeleri... Her belediye kendi üniformasını orada göstermek için 5 kişilik bir ekibi gönderiyor. Bunlar daha çok belediyenin ilgili birimlerinde görev yapan, zorunlu olduğu için de "acil kurtarma ekibi" adı altında da bazı eğitimlerden geçmiş ama ne büyükşehir belediyesiyle ne ilgili AFAD'la ne ilgili kurumlarla entegrasyon ve ortak çalışmasını yapmamış kişiler; İzmir'de bunu çok gördük. Bu konunun da mutlaka bir yasal düzenlemeye ihtiyacı olduğu ortaya çıktı, çok değindiniz ona.
Başka bir olay şu, İzmir'le ilgili söylüyorum: İzmir'de güvenlik çemberini oluşturacak olan emniyet güçlerinin bu konuda yeteri kadar disiplini olmadığını söyleyebilirim yani alana neredeyse girmeyen kalmıyor. Bu konuyla ilgili: Bir, sadece arama kurtarmada yetkili olan kişilerin değil, aynı zamanda bunların hangi vardiya düzeni içinde girip giremeyeceklerinin de belirlenmesi lazım. Yani sonuçta, biz, bir kurtarma ekibinde bulunan insanların tamamını ilk altı saatte oraya koymak zorunda değiliz. Bu konuyla ilgili bir iş bölümünün de yapılmadığını ben İzmir'de gördüm.
Yine, İzmir'le ilgili şunu çok açık söyleyeyim: Tesislerini, arama kurtarma için dükkânını, restoranını, kafeteryasını açmış olan teşekkür edilecek yurttaşlarımızın bu tesislerini üçüncü şahıslar hep kullandılar. Burada, bu tesislerin, özellikle tuvaletlerinin ve yeme içme alanlarının hijyeninin sağlama konusunda da yerel yönetimler ya da AFAD seviyesinde bir organizasyon eksikliği orada ortaya çıktı. Yani bu da geri planda, hani, lojistik açısından bakıldığı zaman eksiklik olarak onu söyleyebilirim yani oraların hijyenikliğinden kesinlikle söz edilemez. Yani AFAD burada kurtarma yapan insan, tuvalete gidecek ama oraların hijyenikliğini sağlamayla ilgili bir... Yani bu geri planda, bu işleri kimin yapacağı konusunda bir belirsizliği gördüm.
Şimdi, bakın, enkazda en çok yaralıyı vatandaşlar kurtardı ilk iki saat içinde. Zaten ilk iki saat içinde herhangi bir arama kurtarma ekibinin geniş bir depremde alana ulaşmasının çok mümkün olmadığını biliyoruz. Oradan dönüyorum, demek ki bizim bütün yurttaşlarımıza bu arama kurtarmayla ilgili yani artık sadece 50 bin, 10 bin, 20 bin falan değil... Ya, 80 milyonluk ülkede 50 milyon insanın bu arama kurtarmayla ilgili, İstanbul'da 16 milyon insandan arama kurtarma faaliyetine katılabilecek 8 milyon insanın temel eğitimi bilmesi gerekiyor çünkü kendi binası da yıkılabilir ve orada kendisi de ilk kurtarma faaliyetini yapabilecek özelliklerde olabilir. Bu konuda, İzmir onu gösterdi ki yani bu bizim ihmal ettiğimiz bir alan. Yani ilkokul çocuklarına biz bu eğitimi gelecek için veriyoruz ama bugün büyük oranda beklenen Marmara ve İstanbul depreminde ilk kurtarmayı kimin yapacağını bilme şansımız olmadığına göre, bizim, büyük bir kampanyayla herkesin bu eğitimden geçmesini sağlamamız lazım.
Kendiliğinden yıkılan binalar ile depremden birkaç saniye sonra yıkılan binalar ya da deprem anında yıkılan binaların yıkılma davranış özellikleri birbirinden çok farklı. Bu konuyla ilgili de yani her binayla ilgili bir bina sorumlusu belirleniyorsa, o binanın yıkım öyküsünün de hızlı bir biçimde aktarılması lazım. İzmir'de bazı binalar depremden on, on iki saniye sonra yıkılmış; bu tür yıkımlar da tek yöne yatma biçiminde oluyor yani en zayıf olan kolon kırılıyor, sonra kırılan kolonun olduğu tarafa doğru gidiyor ama depremin yıktığı -birkaç yöne sarstığı için- o binalarda yaralı kurtarma şansınız tabii, çok azalıyor.
Şimdi, bir önerim var bu konudaki görüşlerinize. Bir: Enkaz kaldırma çalışmalarında, enkazın üzerindeki insanlar kovalarla, bulabildikleri moloz parçalarını birbirine aktardılar ya da en kenara, enkazın dışına doğru atmaya çalıştılar ve bir toz oluştu. Neden, biz, hâlâ, yürüyen bant şeklindeki paletleri bu tür enkazın kaldırılmasında hızlı bir biçimde kullanamıyoruz? Yani enkazın içine ulaşıp oradan bandın üzerine enkazın konulup bunun da hızlı bir biçimde kamyonlara transfer edildiği, başka ülkelerde gördüğümüz şeyler neden Türkiye'de yok?
İki: Biz enkazdaki yaralıyı hep üst katlardan başlamak üzere arıyoruz, oysa bu yaralı en alt katta da olabilir. Burada, İmar Yönetmeliği'nde bir değişiklik yapacağız. Benim önerim var, bu konudaki görüşünüzü istiyorum. Bu binalara x ve y yönünde, tüp tünel şeklinde, bodrum katlarına, mümkünse asansörlerin altına ulaşımı sağlayan tünellerin yapılmasıyla, biz, bu binaların alt katlarındaki yaralılara tersten ulaşma yani bu enkazı üstten alarak bodruma inme yerine, bir başka ekibin de alttan girerek en azından orada asansör, çekirdek ve onun etrafındaki yaşam alanlarına sıkışmış olan insanları daha erken kurtarmayla ilgili bir şansımız olabilir mi? Bunun için, bir yönetmeliği ya da siz, enkazdan kurtarma çalışmalarında bunu bir ihtiyaç olarak gördünüz mü?
Teşekkür ederim.