| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve 43 Milletvekilinin; Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/3261) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .12.2020 |
ABDULLAH KOÇ (Ağrı) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler, sayın bürokratlar ve değerli misafirler; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de tabii, öncelikle usule ilişkin bir hususu belirtmek istiyorum. Sayın Başkan, şimdi, İç Tüzük madde 36'da çok açık hüküm söz konusu. Yani, mevcut olan yasalara, meri yasalara uyulması gereken bir Adalet Komisyonu ve ikinci defadır veya üçüncü defadır bizim bu yöndeki ikazlarımıza rağmen, özellikle bu 36'ncı maddeye uyulmasına ilişkin olan talebimize rağmen maalesef bu çiğneniyor.
Peki, bu nedir? Bakın, kırk sekiz saat gibi bir süre şu anda öngörülüyor. Meclisteki yoğun çalışmayı da biliyorsunuz, gece saat ikiye kadar Mecliste çalışma yaptık ve bugün de geldik bu önemli kanunu görüşüyoruz. Üyeler dâhil olmak üzere " Bu, kırk sekiz saat önceden haber verilir ve kendilerine takdim edilir." deniliyor. Bu kanun teklifi, 17/12/2020 saat 10.55'te elime geçti. Tabii, biz bununla ilgili, gerçek anlamda bir çalışma yapma, verimli bir çalışma yapma imkânı bulamadık maalesef. Öte taraftan, kanun teklifinde bulunan milletvekillerinin, çalışmada bulundukları bu çok uzun sürede, mevcut olan temel yasalar arasındaki çelişki, temel yasalara dercedilebilecek olan hususlara ilişkin çalışmalar yaparken aynı zamanda muhalefete de bu şekilde bir imkân tanıması gerektiğini düşünüyoruz. Şimdi, biraz sonra bir iki temel yasa arasındaki çelişkiyi de ben konuşmamda belirteceğim, sonra maddelere geçtiğimiz zaman da bunları dile getireceğiz.
Sayın Başkan, şimdi, tabii bu son günlerde Türkiye'de gerçek anlamda bir hukuk reformundan bahsediliyor. Yani, adaletin, hukukun gelmiş olduğu aşama itibarıyla gerçek anlamda bir reforma ihtiyaç olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçek. Tabii bu da Adalet Komisyonunun önüne gelen, aynı zamanda bir hukuk reformu niteliğinde olsa bile bunun, bu kanun teklifinin gerçek anlamda Türkiye'de mevcut olan halkların, Türkiye'deki hukuk kurumlarının, Türkiye'de mevcut olan insan hakları kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin istekleri doğrultusunda şekillenen bir kanun teklifi olmadığını hepimiz çok net bir şekilde biliyoruz. Peki, bu kanun teklifi nereden geldi? Bu kanun teklifi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Türkiye'ye dayatması sonucunda getirilen bir kanun teklifi.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Türkiye'ye ilişkin uluslararası hukuktan kaynaklı yükümlüklerinin yerine getirilmesine dair birden fazla talepleri var. Bakın, Türkiye'yi hangi konuda düzenleme yapmaya çağırıyor? Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun öncelikle Terörle Mücadelede İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunması başlıklı (63/185) sayılı Kararı esas alındığı belirtilmektedir. Bu kararla aynı zamanda Türkiye'yi birkaç konuda da uyarıyor. Bu uyarılardan birkaç tanesi; insan haklarından, demokrasinden, hukukun üstünlüğünden, etnik, dinî ve cinsiyet temelindeki ayrımcılıkla mücadelede taviz verilemeyeceği şartını öne sürüyor, bu şartı dile getiriyor. Türkiye, etnik azınlıklarının ana dillerini kullanma hakkını düzenleyen 27'nci maddesine şerh koymasıyla, aynı zamanda Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni imzalamasıyla Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi'ne de atıfta bulunarak yükümlülüklerinin yerine getirilmesi talebinde bulunuyor bu Birleşmiş Milletler.
Değerli arkadaşlar, tabii, aynı çağrıda Türkiye'nin imzaladığı 20 Aralık 2006 tarihli (61/177) sayılı Herkesin Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin benimsenmesi ve bu yönde kanuni düzenleme yapılmasına ilişkin yine Türkiye'ye tavsiye kararları var. İfade özgürlüğünün kısıtlanmamasına ilişkin yine bu yönde Birleşmiş Milletlerin tavsiye kararları var.
Değerli Başkan, şimdi, Türkiye gerçek anlamda insan hakları konusunda ciddi şekilde sıkıntıyla karşı karşıya kalan bir ülke maalesef, uygulamalarıyla, mevcut olan, meri olan yasal düzenlemeleriyle. Bakın, birkaç tane örnek vereceğim: Özellikle bu, Birleşmiş Milletlerin Türkiye'ye tavsiye kararı olarak sunmuş olduğu, insanların zorla kaybettirmesine ilişkin olan örnekler var, şu anda hâlâ yaşanan meseleler var. Bakın, Batman'dan İstanbul'a gelerek hapishanedeki oğlunu ziyaret eden Mehmet Bal'dan 24 Ocaktan bu yana haber alınamıyor, nerede olduğuna ilişkin hiçbir haber yok.
Diğer taraftan, yine, basına konu oldu. Bakın, beş yüz gündür kendisinden haber alınamayan Yusuf Bilge Tunç da kaybedilen insanlardan biri.
Bir diğer tarafta, Değerli Başkan, bakın, Türkiye düşünce özgürlüğü konusunda, gazetecilerin cezaevinde olması konusunda dünyada ilk sıralarda yer alan ülkeler arasında yer alıyor. Bu basın, gazetecilere ilişkin... 10 bine yakın siyasetçi şu anda cezaevinde. RTÜK'ün, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun televizyonlar üzerinde ve yayınlar üzerinde olan baskıcı rejimi çok net bir şekilde bildiğimiz bir gerçek. Bütün bunlar ortadayken adaletin ve mevcut olan tarafsız ve bağımsız bir yargının olmadığı ve bu yönde verilen kararlarla Türkiye'de, maalesef can yaktığı bir ortamda alelacele bu kanunun, kanun teklifiyle önümüze gelmiş olması da gerçekten manidardır. Biz isterdik ki gerçek anlamda zorunlu olan ve bir hukuk reformu niteliğinde olabilecek olan bir yasal düzenlemeyle bugün bu mesaimizi harcasaydık, Türkiye'nin yararına olacağını düşünüyorduk. Fakat maalesef bunların hiçbirisi yapılmadı ve yine, gerçek anlamda halkın yararına olabilecek, gerçek anlamda Türkiye demokrasisine fayda sağlayabilecek bir kanuni düzenleme olmaktan öte, Türk Ceza Kanunu'nu, Terörle Mücadele Yasası'nı da içerecek şekilde politik çıkarlar ekseninde getirilen bir kanun teklifi olduğunu görüyoruz değerli arkadaşlar. Bu konuda samimi olunması gerçekten elzem olan bir durum. Bakın, reform denilen şeyle göz boyama, aynı zamanda gerçekten toplumun yararına değil, gerçek anlamda temel yasalar arasında da ciddi şekilde çelişkiler getirebilecek bir yasal düzenlemeyle biz şu anda karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, ben ilerleyen aşamalarda bu mevcut maddelerde olan hususlardaki o çelişkiler üzerinde duracağım ama öncelikle dile getirmem gereken önemli hususlardan bir tanesi de şu: Bakın, Denetim ve İş Birliği Komisyonu diye bir komisyon kuruluyor. Bu Komisyonda -her ne kadar üye vermesi gereken kurumların başında Adalet Bakanlığı yazıyor olsa da- net bir şekilde savunma makamının da olması gerektiğini biz belirtmek istiyoruz. Neden savunma makamı? Bakın, burada, bu kanun teklifiyle birlikte daha önce Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun'la getirilen birtakım düzenlemeler var. Yine, bu kanun teklifindeki bu düzenlemelerde Anayasa'nın 35'inci maddesini ihlal edebilecek olan uygulamalar söz konusu. Dolayısıyla savunma makamının da bu merciler arasında, bu Komisyon üyeleri arasında yer alması gerektiğini biz, kesinlikle, önemle teklif ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, Değerli Başkan; bir meseleyi daha dile getireyim, üç yıla yakın bir süredir bu Komisyonda onlarca yasa geçti ve yasaların büyük bir çoğunluğu da maalesef torba yasa niteliğinde. Bu torba yasalar da çıktıktan sonra hem uygulamada çok ciddi sorunlar yaratıyor hem de gerçek anlamda aradan bir iki yıl geçmeden yine bir düzenlemeyle karşı karşıya kalıyoruz. Fakat şunu da belirtmek isterim ki bizim düşüncelerimiz, bize yaklaşımınız gerçekten, gerçek anlamda bu Adalet Komisyonuna yakışan bir yaklaşım değil. Nedenini sorarsanız; bize imkân tanımıyorsunuz, bizim söylediklerimiz gerçekten -bu diğer arkadaşlar, oy çokluğuyla- dikkate alınmıyor çünkü biz şunu biliyoruz ki bizim katkımızdan öte, burada sadece bir usuli işlem yapıldığını belirtmek istiyorum, üzülerek bunu belirtmek istiyorum. Çünkü bizim bütün bu çabalarımıza rağmen maalesef, bu kanun teklifi aynı şekilde, bir virgülüne dahi dokunmadan Genel Kurulun önüne gidecek ama -ben maddelerde de belirteceğim, yine onların üzerinde duracağım- Türk Ceza Yasası'nın 220'nci maddesinden tutun Terörle Mücadele Yasası'nda olan hükümlere kadar, 6415 sayılı Kanun'un 3'üncü ve 4'üncü maddesine kadar çok ciddi şekilde çelişkiler yaratacak olan hükümler mevcuttur. Bu nedenle ben bu söylediklerimi şimdilik buradan bitireyim.
Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun.