| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve 43 Milletvekilinin; Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/3261) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .12.2020 |
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan Yardımcıları, hoş geldiniz.
Değerli arkadaşlar, bir yasa teklifini yine aynı koşullarda maalesef değerlendirir hâle geldik, alelacele önümüze getirildi. Dünyanın ayak uydurmaya çalıştığı, uluslarüstü bir sistemin parçası olmak isteyen bir istekmiş gibi önümüze getiriliyor. Gayet doğaldır, dünyanın güvenlik mekanizmaları uluslarüstü örgütler tarafından, onların getirdiği normlar tarafından değerlendirilir, önümüze koyulur, onlara da belli ölçüde uymamız gerekir ama egemenlik hakkının Parlamentoda olduğunu unutmadan bu çalışmaları yapmamız gerekir. Yıllar öncesinden gelen arızalı bir durumu düzeltmek için, ligden düşmemizin tarif edildiği son gün Komisyona bir sevk yaparak bu çalışmaları yönlendiriyor olmak... Ben Türkiye Büyük Millet Meclisinin şahsiyetine yönelik bir küçümseme olarak algılıyorum. Her ne kadar Abdullah Güler kardeşimiz iyi niyetli bir çalışmayı önümüze getirmiş olsa da Parlamentonun bir kısmının da artık bu küçümsemeye alet olmaması gerektiğini söylemek zorundayım. Böyle bir yasal yol yürünmesi çok doğru değildir, komisyonları sıkıştırarak, yeterli araştırma yapmadan, az önce Sayın Bülbül'ün de çok net dile getirdiği gibi, içinde birçok Anayasa'ya aykırılığın söz konusu olduğu şekilde buraya getirilmesini bugüne kadar eleştirdim, bu tarihten sonra artık kınayacağım çünkü burada tercih başka türlü oluşuyor. Bir demokratik devlet ile bir otoriter devletin karşı karşıya geldiği yerde egemenliğin esas kaynağı olan Meclis küçümsenir; bu, bir otoriter devlet tavrıdır. Buna bundan sonra Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımın da -çok vicdanlı olduklarına eminim- uymamalarını ve doğru bir çalışma zemininde bu işi yapmamızı sağlamalarını arzu ediyorum.
Türkiye, hukuk sorunu olan bir ülkedir. Türkiye sadece uluslararası terör vesaire anlamında ya da kitle imha silahları anlamında sorun yaşayan bir ülke değildir, ağır hukuk sorunu yaşayan bir ülkedir. Ağır hukuk sorunu olan bir ülkenin iç ve dış dünyaya yönelik olarak verecek olduğu mesajlar, sadece uluslarüstü örgütlerin ya da uluslararası örgütlerin kendi önüne koyduğu bir olayı son dakikada hayata geçirerek değil, kendi vatandaşına verdiği değeri ortaya koyacak hukuksal düzenlemeleri yaparak olması gerekir.
Sayın Bakan Bey bir "reform" ifadesi gündeme taşıdı, onun akabinde yaşananları gördük; partinizin içinde ve ortaklığınızın içerisinde çok ciddi tartışmalar yaşanır hâle geldi. Biz, o açıdan, sizin tarafınızdan bir reformun yapılabilme imkân ve ihtimalinin olmadığını biliyoruz ama insan onuruna yaraşır yasaları belli ölçüde görüşebileceğimiz inancını hâlâ koruyoruz.
Bu yasaya gelince, bu yasa alelacele yapılmış olduğundan dolayı kendi içerisinde çok ciddi sorunlar yaşatıyor. Ha, bu yasayı bugüne kadar yapmayarak neler yaptınız, onu da konuşmamız gerekiyor. Eğer bu yasayı zamanında yapmış olsaydınız "Rıza Sarraf" diye bir olay olmayacaktı. Olan olay, uluslararası hukuka uygun olarak çözülecekti ve sizin 4 Bakanınız Yüce Divanlık olacaktı. Rıza Sarraf olayı çok doğru görülecekti, Rıza Sarraf bu ülkede tahliye edilmeyecekti, hakkındaki soruşturmalar düşürülmeyecekti, Bakanlarla ilgili Yüce Divana sevk için getirilen konular Mecliste iktidar partisinin eliyle öyle kolaylıkla reddedilemeyecekti ve sonra, Rıza Sarraf Amerika'ya gittikten sonra doğruları söyler hâle geldiğinde de iş birlikçi ve hain olarak tarif edilmeyecekti. İşte, uluslararası dünya ile biz başka bir yerde olduğumuzdan dolayı bu sorunları yaşıyoruz. Siz, bu yasaları zamanında getirmeyerek Rıza Sarraf'ı korudunuz kardeşim. Şimdi, 18'inde bu yasa çıkacak diye Meclisi sıkıştırıp ortaya koyulmuş bazı yükümlülükleri bizim demokratik hayatımızı yok edecek bir ölçüte vurarak önümüze getiriyorsunuz, asıl yapılması gerekenleri yapmıyorsunuz.
Türkiye ligden düşecek, az önce arkadaşlarımız söyledi, Bahamalar, Kamboçya vesaire falan gibi birtakım ülkelerle eş değer hâle gelecek. E, bu yasayı yaparsanız gene gelecek. Burada 7 numaralı tavsiye ve 12 numaralı tavsiye var. 12 numaralı tavsiyede de nüfus sahibi kişilerin hareketlerinin takibi var. Niye bununla ilgili bir düzenleme getirmiyorsunuz? Niye? Hatta, bakın, ben size can alıcı bir örnek vereyim MASAK'tan. MASAK'ta, 2020 Temmuzunda -bildiğim kadarıyla- 115 kişi hakkında soruşturma açıldı. Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili birtakım bilgilere erişme isteklerinden kaynaklı, FETÖ'cü oldukları iddiasıyla vesaire falan, bilemiyorum, 115 kişi. Ya, dünyanın tamamında bu nüfuz sahibi insanlarla ilgili -bunlar bakanlar, diplomatlar, üst düzey görevliler falan filen- bu takiple ilgili hukuksal düzenlemeler var; niye getirmediniz Sayın Güler bunu bizim önümüze? 12 numaralı tavsiyeden dolayı da aynı yaptırımla karşı karşıya değil mi Türkiye? Niye? Derneklerle uğraşmayı getirdiniz, insanlarla uğraşmayı getirdiniz; bu 12 numaralı tavsiye Türkiye'ye yaptırım olarak gelebilecek, bunu biliyorsunuz da niye nüfuz sahibi insanlarla ilgili düzenlemeyi buraya dâhil etmediniz? Şimdi, niyet burada ortaya çıkıyor arkadaşlar.
Bakın, biz iyi niyetliyiz. Biz, Türkiye'yi uluslararası ligde zora sokacak her türlü sorunu aşma konusunda iyi niyetliyiz; nihayetinde bunu gösterdik, Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'ye yaptırım uygulamasına karşı yurtsever bir şekilde kendi devletimize sahip çıktık, "Bize bu onursuzluğu kimse layık göremez, sizin böyle bir hakkınız yok." dedik. Ama öyle uygulamalar yapıyorsunuz ki, Türkiye devletini zora sokacak her olayı Adalet ve Kalkınma Partisinin otoriter siyaset felsefesinin parçası olarak dayatıyorsunuz, buna karşı olanları da "millî iradeye saygısız" diye itelemeye kalkıyorsunuz. Soruyorum kardeşim: 12 numaralı tavsiye niye yok bu kanunda? Çıkın, açıklayın.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Turan Bey, bir karar verelim.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Karar veremezsiniz. 2 tane tavsiye önünüzdeyse, 7 numaralıyla ilgili çalışmayı yapıp burada otoriter devlet anlayışınızın ayaklarını tahkim etmeye kalkarken 12 numaralı tavsiyeyle ilgili niye tek kelimelik düzenlemeniz yok arkadaşım? Ha, o zaman söyleyeyim, arkadaşlarımız söylediler, siz bu düzenlemeyi yapsanız da yapmasanız da Türkiye ligden düşecek. Bunu fırsat bilip önümüzdeki dönem otoriter devlet anlayışınızın ayaklarını oluşturmaya kalkıyorsunuz, az önce arkadaşlarımız söyledi.
Sivil topluma saldırıyorsunuz. Türkiye'nin derme çatma bir Anayasa'sı var; bize göre hiçbir şeye yeterli olmayan, değişmesi gereken bir Anayasa'sı var. Türkiye'nin yeni bir toplumsal sözleşmeyle çok çeşitli kesimlerin içinde bulunduğu yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı var ama siz bu derme çatma Anayasa'yla bile teminat altına alınmış birtakım haklara saldırmak için bu yasayı getiriyorsunuz ya! Türkiye'de sivil toplum diye bir şey bırakmayacaksınız. belediyeleri el attınız, onlarla ilgili her türlü hukuksuz tasarrufu yaptınız, kayyumları atadınız; e, geldiniz şimdi, derneklere de el atacaksınız. Bir dünya dernek var. Atsaydınız ya Ensar Vakfına, niye atmadınız? Çocuklar taciz edildi, cinsel saldırıya uğradılar, tecavüz vakaları uygulandı. Neredeydiniz kardeşim? Şimdi, Türkiye'nin masum sivil toplumuna döneceksiniz... Doğru dürüst bir terör tanımınız yok yasalarda, doğru düzgün bir terör tanımınız yok, önünüze gelen sivil toplum kuruluşunu, derneği bu getirdiğiniz düzenlemeye göre terörle bağlantılı diye tarif edeceksiniz ve milletin önüne bir cendere getireceksiniz. İyi niyetli değil bu yasa, bu yasa iyi niyetli değil. Bu yasanın zorunlu olduğunu biliyoruz, birazdan açıklayacağım.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Öyle bir şey yok ki Turan Bey ama yapmayın.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bu yasanın zorunlu olduğunu biliyoruz.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır, hiç alakası yok.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Abdullah Bey, biraz sonra cevap vereceksiniz.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Sayın Abdullah Bey, siz yasayı getirensiniz, tahammüllü olacaksınız, bizimle konuşarak getirseniz bunları yaşamazsınız. Şimdi, birazdan açıklayacağım bunları. Az önce Sayın Süleyman Bülbül, çok da güzel açıkladı. Ya, yasa olması gereken bir yasa ama olması gereken bir yasa ancak bu kadar berbat edilerek getirilebilir. Yani Anayasal anlamda, Anayasa'nın 2'nci maddesinde ve Anayasa'nın "Giriş" kısmında hürriyetçi demokrasi, demokratik hukuk devleti diye tanımlanmış bir ülkeye getiriyorsunuz, burada, her türlü -anayasal anlamda- eşitlik ilkesine aykırı, yargı erkinin kullanılmasına aykırı, Anayasa'nın 12 ve 13'üncü maddelelerindeki her türlü hakkın kullanılmasına aykırı, mülkiyet hakkına aykırı, Anayasa'daki masumiyet karinesine aykırı -aykırı, aykırı, aykırı- bir şekilde yönetmeliklerin çıkarılması mantığına bile aykırı bir yasa getiriyorsunuz, önümüze koyuyorsunuz, sonra da diyorsunuz ki: "Bunun son günü, Türkiye zorda kalmamalı." Hayır, Türkiye zorda kalacak. Bu zorda kalmanın nedeni biz değiliz, bu zorda kalmanın nedeni sizsiniz. Az önce söyledim, tavsiyelerin yarısı var, yarısı yok. Kimi koruyorsunuz kardeşim ya? 12 numaralı tavsiyeleri buraya sokmayarak kimi koruyorsunuz?
Türkiye, zaten dış dünyaya bakıldığında ekonomik hareketler anlamında, para giriş çıkışı anlamında çok sağlıklı bir ülke olarak kabul edilmiyor. Sayın Cumhurbaşkanı zamanında kendisi tehdit etti insanları, paranızı dışarıya çıkarmayın kardeşim dedi, öyle olur böyle olur... Türkiye'de Türk halkının parası dış dünyaya gitti, arkasından bakakaldık. Sizin doğru düzgün yasalarınız olsaydı, doğru düzgün demokratik bir hayatımız olsaydı, bu para hareketleri böyle şekillenmeyecekti. Bugün geldiğimiz nokta eksi 48 milyarlık bir hazineyle karşı karşıyayız, çaresiz bir hâlde seyrediyoruz. Yurt dışında para geleceğini düşünüyoruz. Niye gelsin kardeşim ya? Siz milletin malına el koymayı göze koymuşsunuz.
Bakın, öyle çelişkili işler yapıyorsunuz ki çok yakın bir tarihte "vergi barışı" adı altında yasa çıkardı bu Meclis. Şimdi düşünün, hukukçusunuz, birisi vergi ödemeden parasını Türkiye'ye getirecek, ödemeyecek yasaya göre; bildirimde bulunacak, parasını getirecek. Para geldikten sonra siz döner derseniz ki "terörle bağlantılı" el koyarsanız. Bunu düşünmeyecek mi? Bu yasayı çıkardığınızda bu kadar muğlak ifadelerle -çıkmasın demiyorum, çıkmalı- o değerlendirir, bu değerlendirir, yönetmelikle bakılır, onun üzerine bilmem işte falanca da bunu değerlendirir, Bakanının yetkisini öbürleri de kullanır gibi, böyle muğlak ifadelerle kurgulayacağınız bir yasayı hayata geçirdikten sonra, siz bir önceki yasadan umduğunuz verimi alabilecek misiniz? Niye gelsin ya, deli mi ya? Adam vergi vermiyorum diye parayı getirecek ama bunlarda muaf olmayacak, çıkacak birisi keyfine göre diyecek ki: "Sen terörle alakalısın." vesaire falan... Çünkü net değil, yasalarımız net değil, somut değil; belirlilik ilkesine uygun değil çıkardığımız yasalar, somut değil ve belirlilik ilkesine uygun değil. Çıkarıyoruz, o değerlendirir, bu yönetmelik çıkarır, bu bilmem ne yapar diye... Bu yasanın her tarafı böyle. Az önce arkadaşlarımız söyledi, Anayasa'nın 123'üncü maddesine ve 124'üncü maddesine aykırı bir yasa ya. Böyle bir yasa yaptığınız zaman Türkiye'ye niye millet parasını getirsin kardeşim? Sizin akbabalar gibi o paraya çökmenizi mi bekleyecek parasını getirip de? Yani bir devlet bürokrasisine bu soyut kavramlarla kendisini mahkûm mu edecek? Getirmez, bu şekilde çıkarırsanız kimse getirmez. Önce şu çıkardığınız yasayı gözden geçirin, oradaki niyeti gözden geçirin, Türkiye'de bir sermaye hareketliliği oluşturma isteğinizi gözden geçirin, sonra da bu yasadaki ifadeleri alın, bu muğlaklık içerisinde kimin buraya para getireceğine siz kendiniz araştırırsınız.
Bakınız, bu yolu yürürken -arkadaşlarımız yine az önce söylediler- tavsiyelerin büyük bir kısmını da karşılayacak nitelikte bir yasa çıkarmıyorsunuz yani kısmen uygun, kısmen uygun olmayan vesaire. Bu yasayı yaptığınızda eğer bizlerle istişarelerde bulunsaydınız, hep beraber bu çalışmayı Mecliste geleneksel hâle getirebilseydik, bu sorunları burada konuşur hâlde olmayacaktık ve bu yasalar çoktan çıkmış olacaktı.
Şimdi, 12 numara ve 7 numarayı söyledim, cevabını vermediniz, verebileceğinize de düşünmüyorum, kimse burada, bunu açıklayamayacak burada kardeşim. Bu ayıp size yeter, bu ayıp size yeter! 7'ye ilişkin...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Açıklayacağız.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Açıklayamazsın kardeşim, açıklamazsın, tek kelime etmemişsin kanun teklifinde, nasıl açıklayacaksın ya! Hangi nüfuzlu vatandaşı burada takibe alabilecek bir düzenlemen var senin?
Şimdi, bu kanun teklifine baktığımızda, terörle etkin mücadele adı altında adil yargılanma ilkesini tamamen yok sayıyorsunuz, hukuk devleti ilkesini tamamen yok sayıyorsunuz, kanunların öngörülebilirliği ilkesini tamamen yok sayıyorsunuz, belirliliği ilkesini tamamen yok sayıyorsunuz; çıkardığınız yasalar bir defa bu anlamda sakat. Birçok ilginç yanı var, mesela, 6415 sayılı Kanun'un 9'uncu maddesiyle kurulan Malvarlığının Dondurulmasını Değerlendirme Komisyonu var, onunla çakışan bir yeni komisyon ve görev alanı oluşturuyorsunuz. Ne olacak bilemiyorum, o çelişkiyi kendiniz halledersiniz.
Mesela, 7'nci maddesinde örnekleyici yöntemlerle, fazlasıyla ifadeler kullanıyorsunuz, hukuki belirlilik ilkesine aykırı bir şekilde, geniş geniş ifadelerle bir yasa çıkarıyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin ifade özgürlüğüne müdahale şeklinde saymış olduğu 26/10/2017 tarihli 2014/5552 sayılı Karar'a aykırı bir yasal düzenleme yapıyorsunuz.
8'inci maddeye baktığımız zaman, Anayasa'nın 123'üncü maddesine aykırı. Anayasa burada çerçevenin net ve somut çizilmesi gerektiğini anlatıyor 123 ve 124'te, yönetmeliklerle kurgulanma ilişkisini; tamamen aykırı. Yapılacak yardımlarla ilgili genel, geniş bir düzenleme yapıyorsunuz ve yönetmeliklerle ilgili somut bir tanımınız yok burada. Kanunla belirlenmesi gereken konuyu yönetmeliklere sevk ederek bırakıyorsunuz, Anayasa'ya aykırı.
Mesela, kanun teklifinin 12'nci maddesinde Anayasa'nın 33'üncü maddesindeki dernek kurma hakkını buduyorsunuz resmen. Dernek kurma hakkını buduyorsunuz, Ceza Kanunu'nun 53'üncü maddesindeki süreler geçmiş olsa bile insanların dernek kurma ve yönetme hakkını ellerinden almış oluyorsunuz, doğrudan Anayasa'nın 33'üncü maddesine aykırı bir iş yapıyorsunuz.
13'üncü maddede "Denetim yetkisiyle sınırlı olmakla birlikte..." diye ifade başlıyor ama kimler tarafından istenebileceği, ne surette, ne şekilde işleneceği, imha edilip edilmeyeceği gibi... Bu soruların cevabı olmadığı için kişisel verilerin korunması hakkını doğrudan ihlal eden bir düzenleme. Birileriyle ilgili bilgilere erişiyorsunuz, sonrası belli değil. Kimin erişeceği, nasıl erişeceği ve eriştikten sonra ne olacağı, masumiyet karinesi ve kişisel verilerin korunması hakkında nasıl bir yol yürüneceği burada belli değil. Anayasa'nın 20'nci maddesine de doğrudan aykırı.
15'inci maddede kesinleşmiş yargı kararı olmadan dernek yöneticilerinin, derneklerin personeli ve organlara ilişkin ilişkileri göz önüne alındığında İçişleri Bakanının takdiriyle görevden alınacağını düzenliyorsunuz. Anayasa'nın 38/4 maddesine doğrudan aykırı.
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hangi safta?
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Bir dakika efendim.
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Bütün soruları alalım, siz sonra cevaplarsınız.
TURAN AYDOĞAN (İstanbul) - Siz cevaplarsınız.
Buradaki ifade muğlak. İçişleri Bakanı görevden alır, almaz değil, acil bir durum söz konusu olur İçişleri Bakanı almaya alır, tabii yargı denetimine hızlıca geçer ama ifade muğlak, ifade muğlak. Yani takdirle, ortada muğlak bir ifade var; somut, belirsiz bir tabloyla beraber aslında 38/4'ü ve Anayasa'nın 11'inci maddesindeki erkler ayrılığı ve bağlayıcılığı ilkesini de yok sayarak bir düzenleme yapıyorsunuz.
Hemen itiraz etmeniz gerekmiyor Abdullah Bey. Ben size anlatırken burada bir yargısal denetim yok anlamında anlatmıyorum, yapılan işlemin kurgulanan ifadesi yargısal denetim öncesinde bir somutluk, bir belirlilik tanımıyor. Takdiriyle dediğiniz andan itibaren iş değişiyor, işte o zaman Anayasa'ya aykırılık ortaya çıkmış oluyor.
Az önce Sayın Bülbül de dile getirdi, 20'nci maddede avukatlık mesleğini yok ediyorsunuz ya, binlerce yıllık savunmanın ilkesel bir duruşunu ortadan kaldırmaya kalkıyorsunuz. Bu konuyla ilgili Danıştay kararı var, daha önce bu düzenleme yapıldı, Danıştay kararı var, Sayın Bülbül bunu dile getirdi, tekrarlamıyorum. Avukatlık Kanunu'nun 2'nci maddesini ve avukatlık mesleğinin ruhunu yok sayıyorsunuz, bir özel kanun-genel kanun çelişkisi yaratacaksınız, öncesi sonrasının ötesinde bir özel kanun-genel kanun çelişkisi yaratacaksınız. Ve burada hukukçuların tamamı bilir ki avukatlar yeri geldiğinde, onay verildiği zaman bile meslek sırlarını açıklamama hakkına sahiptirler. Tanıklıkta, şurada, burada... Tanık yapmayabilir, onay verilse bile. Bu sırların açıklanması da onaya bağlıdır. Bunu hukukçu arkadaşlarımızın görmezden gelerek buraya yerleştirmesi bir vahşettir; yerleştiremezsiniz, böyle bir şey olmaz, böyle bir şey olmaz. Hiçbir avukata müvekkiliyle ilgili -o "müşteri" ibaresini geçtim, orasını düzeltirsiniz- müvekkiliyle alakalı bir bilgiyi "Zorla vereceksin." diye bir uygulama yapamazsınız. Avukat müvekkiliyle suç işliyor ise yasalara uygun olarak takip edilir, o suçtan dolayı yargılanabilir, o başka bir şeydir ama müvekkil-avukat ilişkisi içerisinde avukatta sır olan hiçbir şeyi, işlem ya da eylemliliği sorgulayamazsınız, mahcup olursunuz, böyle bir şey getirmeyin. Tekrar ediyorum, avukatlar suç işlemez demiyorum, herkes gibi, kanun önünde eşitlik ilkesi gereği avukatlar da suç işler. Eğer müvekkiliyle beraber suç işliyor ise yine avukatlık mesleğinin durumuna uygun takip edersiniz, ortaya çıkarırsınız, cezalandırırsınız ama avukatın işinden kaynaklı meslek sırrını ifşaya zorlayamazsınız; zaten döner, bununla hiç uğraşmayın, avukatlık mesleğini de öldürür, tarihe geçersiniz.
Yine 21'inci maddede "kimlik tespiti" ile "gerekli tedbirleri almak" diye... Nedir gerekli tedbirler kardeşim ya? Gerekli tedbirler nedir? Yahu, bu kişisel verilerin korunması konusu çok hassas bir konudur, Anayasa'da özel düzenlenmiştir, böyle muallak ifadelerle buraya dalamazsınız. Gerekli tedbirler nedir arkadaşlar? Adam tokatlamak da gerekli tedbir midir? Haber vermeden bilgi almak da gerekli tedbir midir? "İhtiyaç duydum ben kardeşim, elimi kolumu sallayarak bu verilerin olduğu yere girdim." demek gerekli tedbir midir? İşte bu muallak ifadeler dolayısıyla yaptığınız kanun doğru değil. "Bunlar alınmasın." demiyoruz, kişisel veriler kanunla beraber belli ölçüde müdahale görebilir ama böyle genel ve muallak ifadelerle görmez, olmaz, olamaz; Anayasa'nın 20'nci maddesine aykırı bir iş yaparsınız işte.
El koyma... Anayasa'da mülkiyet hakkı tanımlanmış. El koyma hakkını mülkiyet hakkına doğrudan müdahale hâline getirdiğiniz her düzenleme ne uluslararası hukukta ne bizim anayasal sistemimizde karşılığı olmayan bir düzenlemedir, sakın ola ki buna rastgele girmeyin. Buna girdiğiniz anda çok hızlı yargı kararı gerektiren bir şekilde girmek zorundasınız. "Girilmez." demiyorum ama Türkiye'de, terör suçunun doğru tarif edilmediği bir ülkede... Bakın, ben size örnek vereyim, bu ülkede terör suçlamasıyla yargılanan insanlardan özür diler hâle geldiniz, sizin iktidarınızın döneminde oldu bunlar. Genelkurmay Başkanı da terör suçlamasıyla yargılandı bu ülkede, döndünüz, "Yanlış oldu." dediniz. Bunun gibi Türkiye'nin... Belki yargılanması gereken birçok insan yargılanmadı, yargılanmaması gereken mümtaz şahsiyetler yargılandı, yazarı, çizeri, düşünürü; hepsinden aslında özür dilemeniz gerekiyor. Hâlâ özürlük konular var önünüzde, KHK'ler meselesi var. Yanlış işler yaptınız, insanları işinden, ekmeğinden ettiniz, çoluğunun çocuğunun çalışma hayatına halel getirdiniz, bu ülkede sigortalı bile olamadılar, bu ülkenin sağlık sisteminden yararlanamadılar, birçoğunun masum olduğu ortaya çıktı, ya soruşturma açılmadı ya takipsizlik kararı verildi ya beraat verildi. 7145 sayılı Yasa'yı hâlâ tutuyorsunuz, o insanları hâlâ görevlerine almayarak onları cezalandırıyorsunuz. Bu gibi ayıplarınız var, problemlisiniz bu anlamda; adalet duygusu anlamında problemlisiniz, anayasal hukuk, uluslararası hukuk, anlaşmalara uygunluk, kanunların doğru yorumlanması konusunda problemlisiniz. Sizin elinizde böyle terör tarifi doğru olmayan bir mevzuat sistemi olduğu zaman kime ne yapacağınız belli değil. Bahane etmeyin bu uluslararası sözleşmeleri, bahane edip de Türkiye'nin sivil hayatına saldırmayın, bahane edip de yakın tarihte hayata geçirmiş olduğunuz 90'lı yıllara özlemin ayaklarını bizden aramayın. Biz size uluslararası anlamda yükümlülüğümüz olan her yasayı çıkarmakta destek vermeye peşin kararlıyız ama iyi niyetli olacaksınız, kendi siyasetinizin ayağını tahkim etmek için buraya kanunlar getirmeyeceksiniz. Siz, sivil toplumu özendirip demokratik hayatı daha da güzelleştirmek yerine Türkiye'yi otokrat bir yapının içine doğru ha bire itiyorsunuz. Türkiye'nin çıkışı bu değildir; bu, Türkiye'ye para getirmez, sermaye getirmez, iş gücünü garanti altına almaz, işvereni garanti altına almaz. Türkiye'yi bir çıkmaza soktunuz, ne olursunuz, daha fazla çıkmaza sokacak işlerle önümüze gelmeyin.
Tek tek saydım, Anayasa'nın birçok maddesine... Saymadıklarımı da söyleyeyim, 40'ıncı maddede temel hak ve hürriyetlerin korunmasıyla ilgili, 124'üncü maddede yönetmeliklerin kanunlara uygun hâliyle ilgili, 11'inci maddeyi dedim, 13'üncü maddede temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunma hakkınız yoktur, 13'üncü maddeye aykırıdır. 5'inci maddeyi arkadaşlarımız söyledi, 2'nci madde, Anayasa'nın girişi, 35'inci madde, 36'ncı madde "hak arama hürriyeti", suçta kanunilik ilkesi vesaire... Yahu, bir solukta, bir günde elimize aldığımızda bu kadar Anayasa'ya aykırılığı tespit ettiğimiz bu kanun teklifini niye getirdiniz ya! Biz bunları söyleriz, siz bu yasa teklifini yine dönersiniz, parmak sayısıyla beraber geçirmeye kalkarsınız ama arkadaşlar, yarın öbür gün, inşallah uzun süre birbirimizin yüzüne bakacağız, biz birbirimizin aynı zamanda dostlarıyız, burada siyasetçi olarak birbirimizle farklı kaygılarla çelişiyor olmamız dostluklarımıza halel getirmez; birbirimizin yüzüne baktığımızda, ne olursunuz, bizden utanacak hâlde olmayın, yapmayın bunu, yapmayın. Gelin, Türkiye'ye yaraşır kanunlar yapalım. Gelin, bu kanunu yine çıkaralım. 18'inde sevk ettiniz, sorun yok; kalkar, uluslararası topluma "Biz bunu 18'inde Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk ettik." dediğiniz anda size kimse bir şey söylemez 18'inde yapılıp yapılmadığıyla ilgili. Bunu bir alt komisyona alalım, beraber inceleyelim, yeniden gözden geçirelim, süreci kesmeyelim; istiyorsanız, 2020 yılı içerisinde yine çıkaralım. Ama bizler iyi hukukçularız, iyi parlamenterleriz, bizleri yok sayarak kanun çıkarmaya kalkmayın "Dediğim dedik, çaldığım düdük." demeyin. Biz sizi uluslararası toplumun önünde korumaya çalışıyoruz, siz bildiğinizi okumaya çalışıyorsunuz; gelin, bu yanlıştan dönün.
Sayın Başkanım, bu kadar Anayasa'ya aykırılığı zatıaliniz de not etmişsinizdir, arkadaşlarımız da dile getirdiler. İç Tüzük'ün 38'inci maddesine göre öncelikli olarak bunların oylanması gerektiğini siz bizden daha iyi biliyorsunuz. Şimdilik daha fazla vaktinizi almayayım ben.
Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.