KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok kısa tutacağım.

Türkiye'de müteahhitlik sektörünün çok ciddi yapısal sorunları var. Zaten yaşadığımız sorunun temel nedeni de yapısal sorunların çözülmemiş olması. Türkiye'de müteahhitlerin üretimden elde ettikleri kârlar asla sektör içinde değerlendirilmiyor. Yani müteahhit olarak bildiğimiz kişiler, kurumlar elde ettikleri birikimlerini ne yapıyorlar? Ya otel yapıyorlar ya gidiyorlar, alışveriş merkezlerinde mağaza ya da arazi satın alıyorlar ya da yurt dışına götürüyorlar. Türkiye'de bugün bu büyüklükte milyarlarca dolarlık üretim yapmış olan firmaların öz sermayelerine baktığımız zaman ortada bir şey yok, zaten olmuş olsaydı biz bunları çoktan çözmüş olurduk.

Denetimle ilgili şu noktaya geleceğiz arkadaşlar, bu konuda kaçış yok: Eczacılık fakültesini bitiren eczacı oluyor, hukuk fakültesini bitiren avukat oluyor, diş hekimliğini bitiren... Artık meslek mensubu olmayanların ya da şirketlerinde bu mesleğin eğitimini görmüş insanları ortaklık yapısı içinde yürütmeyenlerin ya da kadrolu, sigortalı, düzenli mimar, mühendis çalıştırmayan firmaların bu sektörden kesinlikle gitmesi gerekiyor, kesin olarak gitmesi gerekiyor. Yani şimdi bakın, yapı denetleme firmasının görevi, müteahhidin usta eliyle yaptığı, mühendis ya da mimar eliyle kontrol ettiği binanın uygunluğunu denetlemektir. Yapı denetleme firması asla bir binanın etriyesindeki tel sayısını sayamaz. Yani mantaliteyi mutlaka değiştirmek zorundayız. Yaşadığımız sorunlarla ilgili -tekrar söylüyorum- müteahhitlerin bu sektörden elde ettikleri birikimleriyle ve artı değerleriyle kendi firmalarının öz sermayesini güçlendirerek daha büyük yatırım yapacak bir hâle dönüştürme anlayışına geçmesi lazım. Bizdeki inşaat firmalarının hiçbiri böyle değil. Yapar bir apartman, altındaki dükkânları kiraya verir. Onu satıp onu sermayeye katmayı asla düşünmez yani yapısal sorunlardan bir tanesi bu.

İkincisi, müteahhitlerin, genel olarak kentin geleceğine ve o kentte yaşayan insanlara karşı diğer meslek erbapları kadar saygı duyması gerekiyor arkadaşlar. Niye? Bu yeşil alanları, bu tarım alanlarını, bu yerleri önce ucuza satın alıp sonra buralara plan tadilatı yaptırıp buradan yüksek rant elde etmenin bir suç olduğunu, kente karşı bir suç olduğunu, artık bundan asla... Yani İstanbul'da zaten böyle bir yer kalmadı ama Çorum'da da, Yozgat'ta da, Erzurum'da da bunun teklif edilmemesi anlayışının yerleşmesi gerekiyor. Biz imar planı olmayan yerlerle ilgili plan tadilatından elde edilen gelirin vergiye bağlanmasını getirdik ama plansız bölgelerle ilgili bu durum ortaya çıkmadı. Yani ilk kez plan yapılıyorsa o oradan kurtarıyor.

Bir başka önemli nokta şu: Biz ağırlıklı olarak İstanbul'la ilgili bakıyoruz. İstanbul'da düşük yoğunluklu kent yerleşimi kalmadı yani riskli bölgelerimizin tamamı, bizim "riskli" diye tarif ettiğimiz yapı stokunun bulunduğu bölgelerin tamamında şu anki yapı yoğunluğu ikinin üzerinde, üç, dört, beş... Böyle yerleri konuşuyoruz. Zaten Emlak Konut, KİPTAŞ, TOKİ ya da müteahhitler, zaten 1 emsalin altındaki yerlerin neredeyse tamamını yaptılar ve bitti oralar; hatta bunun dışında İstanbul'da önemli dere yatakları imara açıldı, derelerde milyarlık ciddi projeler yapıldı, oralar da bitti.

Şimdi, geldiğimiz noktada, müteahhitlik sektöründeki firmaların öz sermayelerindeki yetersizlik de ortadayken bu işin tek bir yöntemi kalıyor: Devlet bu dönüşecek binalarla ilgili finansmanı sağlayacak, bugün ciddi biçimiyle iş kaybı yaşayan sektör de bu binaları yıkıp yeniden yapacak. Belki hak ediş usulüyle, belki burada belediyelerin mutlaka süreç içinde denetimde dâhil olması lazım. Ben kişisel olarak kamu denetiminin özel firmalar eliyle yapılmasını ilke olarak doğru bulmuyorum. Tıpkı, bir Türk firması Libya'da inşaat yaparken, Irak'ta, Suudi Arabistan'da inşaat yaparken Polonyalı, Bulgar, Alman, Japon firması nasıl onu müşavir olarak denetliyorsa buradaki denetim firmalarımız da mal sahibi tarafından sistemin içine girmeli, müteahhit tarafından ücretleri ödenerek yani karşılıklı çıkar çatışmasının yaşanması gerekiyor. Çıkar birliği olan yerde istediğimiz denetimi de bulamayız. Bu konularla ilgili maliyetlerin artıyor olması, göreceli olarak başlangıçta artıyor gibi gözükse bile elde edilen sonuç itibarıyla oluşacak olan artı değeri de dikkate aldığımızda bu maliyetler, bir bina bittikten sonra o eve takılacak olan 20-30 bin liralık bir avizenin getirdiği ek yükü getirmez; bunu da söylemek istiyorum.

Başkanım, son olarak da şunu söyleyeyim: İstanbul'a yeni nüfus, yeni cazibe merkezleri getirmek; İstanbul'da arsa üzerinden ranta dönük hamleler bu kentin taşıyacağı bir şey olmaktan çıktı. Bakın, İstanbul'da şu anda barajlarda su seviyesi yüzde 21; 2021 yılı kurak geçecek. Çanakkale'de de böyle, İzmir'de de böyle, Adapazarı da kurak, Sapanca Gölü çekildi, Erzurum da kurak yani Türkiye küresel bir kuraklığa doğru giderken bizim yeni cazibe merkezlerimizi biraz da suyun, tatlı suyun ve içme suyunun bulunduğu alanlar üzerinde oluşturmamız gerekir. O noktayla ilgili kesin katılmıyorum. Yani Kanal İstanbul için 200 milyar kaynak aktaracak olan bir devletin, riskli yapılarını iyileştirmek için bunun yarısı kadar bir rakamı demek ki ayıracak bir gücü var demektir. O zaman biz tercihlerimizi kimden yana yapacağız? Yani Kanal İstanbul konumuzun içinde değil ama ya da başka imarsız alanların imara açılmasıyla elde edilen rant çok az bir insana yarayacaksa o zaman gelin 6,5 milyon konutun, İstanbul'da 1 milyon 100 bin konutun dönüşmesiyle ilgili kamu kaynaklarını ayıralım.

Ben bu konuda son olarak şunu söyleyeyim: Her yatırım lazımdır, her yatırımın yapılmasını desteklerim ama öncelikler sıralamamızı koymamız gerekir. Ben Plan ve Bütçe Komisyonunda söylemiştim, İkizdere'yi İspir'e bağlamak için 2017 yılında 2 milyar liraya Ovit Tüneli'ni yaparsınız, lazım mıdır? Lazımdır ama 2 milyar liraya biz belki İstanbul'da günde 400 bin kişinin ya da İzmir'de 300 bin kişinin seyahat ettiği bir metro hattını daha erken yapabilirdik. Diğer tarafta, saatte 4 tane kamyonun geçtiği bir hattı daha mı... Önceliklerimiz açısından ben Türkiye'nin birinci önceliğinin riskli yapıların yıkılması, dönüştürülmesi ve insan kaybının azaltılması olduğunu düşünüyorum. Yarına çıktığımızda biz depreme bir gün daha yaklaşmış olacağız. O nedenle de bir müteahhit olarak bunları söylüyorum.

Teşekkür ederim.