KOMİSYON KONUŞMASI

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Değerli Merkez Bankamızın Başkanı ve yetkilileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Pandemi kaynaklı olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bir yıl geçirdik, geçiriyoruz. İnşallah, umarız 2021'de bu olağanüstü günler sona erer. Dünya bu salgından olumsuz şekilde etkilendi, bazı ülkeler çok fazla, bazı ülkeler belki daha az zararla çıktılar ama belli ki Türkiye, Türk ekonomisi, Türk insanı da en yüksek oranda etkilenenlerin başında geliyor.

Tabii, yeni bir Merkez Bankası Başkanımız, değerli Naci Ağbal Bakanımızı, kendisini uzun yıllardan beri Plan ve Bütçe Komisyonumuzda gerek bürokrat olarak, gerek de Maliye Bakanı olarak daha sonra da Strateji ve Bütçe Başkanı olarak gördük ama bugün bilgilendirme toplantısı gereğince aramızda görmekten dolayı duyduğumuz memnuniyeti kendisine ifade ederek sözlerime devam etmek istiyorum.

Tabii, zor bir göreve geldiniz. Evet, para politikasının başındasınız ama geçmiş yıllarda maliye politikasını da yönettiniz, Maliye Bakanı olarak, müsteşar olarak yöneten ekibin en önemli kişisiydiniz. Para politikaları ve maliye politikaları birbirleriyle iç içe olan, yan yana olan ve birbirlerinin mutlaka -mütemmim cüzü olan diyelim- ayrılmaz parçası olan kurumlardır, işlerdir. Merkez Bankasının temel amacı, Kanun'unda diyor ki: "Fiyat istikrarını sağlamak, Türk parasının kıymetini korumak, enflasyonu düşürmek..." özet olarak sayılıyor bunları tadat etmeyeceğim ama. Tabii ki fiyat istikrarının kalıcı olarak sağlanabilmesi ülke ekonomilerinin temel amacı, aksi takdirde, biraz önce Garo Bey'in de verdiği "fren" misalini ben "tansiyon" misali olarak tekrar gündeme getirmek istiyorum. Düşünün ki bir insanın ortalama tansiyonu 8-12 civarlarındadır, basıncı. Bu 7 olur, 13 olur, 9 olur, 11 olur yani kısmi olarak düşer, çıkar. Elbette yarım puan da düşse insan etkilenir bundan, hepimiz yaşıyoruz zaman zaman. Ülkelerin de ekonominin tansiyonu da enflasyonla, kurla, taleple, arzla veya ülkedeki değişik faktörlerle etkilenir, istikrar da bozulur, düzelir tekrar dengeye gelir. Ekonomideki kararsız denge, kararlı denge, denge unsuru, bunlar malumlarınızdır.

Ama son bir yılda özellikle yılbaşından sonra Türkiye'deki gelişmeler bütün hesapları altüst etti. Kasım ayı rakamları var, müsaade ederseniz ben onları dile getirerek konuşmak istiyorum. Mesela Kasım ayı sonuna kadar, Ocak-Kasım arasında, TÜFE'yle indirgenmiş reel getiri oranlarını dikkatlerinize sunacağım: Külçe altın yüzde 54,49 artmış -bu, yurtiçi ÜFE'de biraz daha düşük yüzde 43,10; Kasım ayı sonu itibarıyla diyorum bunu, Aralık sonuçları yok- avro yüzde 30,62 yükselmiş TÜFE'de, Amerikan doları yüzde 22,05, BİST 106,09 -bunlar pozitif, artıda- ama mevduat faizi Ocak-Kasım eksi 1,34; DİBS eksi 3,86. Şimdi, bu da gösteriyor ki ekonominin nabzı, ekonominin tansiyonu fırlamış ve bu sokağa yansımış, yatırıma yansımış, yatırımcıyı etkilemiş, kamu ekonomisini etkilemiş, bütçeyi etkilemiş; işte bütçeyi geçirdik önceki hafta, bitti, öngördüğümüz açık müthiş. Yani bütün mesele... Tabii ki on dakikada ben bunları dile getiremeyeceğim, bir iki soru sorup da sonunda konuşmamı bitireceğim. Her birimiz bir bütünün parçalarını güzel tanımlıyoruz, aslında, teşhiste tam olmasa da her birimizin teşhisleri birbirine yakın. Yani, ben iktidar partisi grubunun sözcülüğünü yaparak bugün bunları dile getiriyorum, tabii bizim sırtımızda biraz da yumurta küfesi var, bazı şeyleri öyle açık alanda konuşamıyoruz ama reel ekonomide dostları olan, onlarla ilişkisi olan, geçmişte de oralarda yöneticilik yapmış bir kardeşiniz olarak, bir milletvekili olarak bazı gerçekleri de dile getirmek gibi bir mecburiyetimiz var, sizler bunları biliyorsunuz ama kayıtlara geçsin diye söylüyorum: Bir ülke insanının, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının yabancı bir para birimini satın alması, o ülkeye kredi açmasıdır en basit tarifiyle. Bir Türk vatandaşının Amerikan dolarını alması Amerika'ya kredi açması, avro satın alması da Avrupa'ya kredi açmasıdır. Bunu ilk baktığınızda bir vatandaşın yapmaması lazım. İşte, yapmamış Türk vatandaşı; yapmadığı için de mesela mevduat faizine yatırmış ama on bir ayda getirisi eksi 1,34 olmuş ama vatanperverlik duygusu olmadığını ya da kurnaz davranan bir vatandaşı düşünelim gitmiş "Ben Avrupa para birimi alacağım." diyerek yüzde 30,62 getiri sağlamış, yüzde 1,34'ü de koyduğunuzda bu yüzde 33'lere gelir yani yüzde 33 kârlı çıkmış Avrupa'ya kredi açan vatandaş.

Peki, benim Merkez Bankam ne yapmış? Genişlemeci bir para politikasının izlendiği bir sırada döviz isteyene istediği kadar döviz satmış. Şimdi burada bir tezat var yani ekonomist kimliğimle konuşuyorum. İş adamlığı kimliğimle konuştuğumda burada bir tezat var. Benim Türk vatandaşım niye cezalandırılsın? O zaman doğrudur, fiyat istikrarı, Türk parasının kıymetinin korunması birinci amaç ama Merkez Bankasının bunu yaparken de her şeyden önce piyasayı, dünya şartlarını iyi gözleyip hemen rasyonel bir karar alması lazım. Piyasa o günkü şartlarda Para Piyasası Kurulundan yüzde 2 faiz artırımı bekliyor ve bu satın alınmış haftalar öncesinden.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Bu durumda CHP'nin önergesini reddetmemeniz gerekiyor.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Samimi bulsak reddetmezdik.

Şimdi bakıyorsunuz, o gün para piyasası politikası diyor ki: "Pas geçtik." Şimdi, piyasa beklentileri tabii ki dikkate alınır, rasyonel karar verilir ama siz dün ne yaptınız? Dikkate aldınız, rasyonel karar verdiniz ve piyasa size inandı. Neticede sürem geçiyor, ben bazı şeyleri dile getirirken olayı dağıtmak istemiyorum ama bütçe açığı maliye politikaları açısından çok önemli, bu bir gösterge. "Borç alan emir alır." diye bizim atalarımız söylemiş, finansman için borç almak zorundasınız; geliriniz belli, gideriniz belli. Yani sadece genişlemeci para politikaları. Elbette ki, Merkez Bankası para politikasını izliyor ama beri taraftan yatırım politikaları da izlenirken biz Avrupa gibi, Amerika gibi parası fazla olan ya da yatırımcıların para vermek için kuyrukta beklediği, kredi vermek için kuyrukta beklediği bir ülke konumunda değiliz. Bir rivayete göre dünyada şu anda 40 trilyon doların üzerinde park etmiş bankalara finansmandan bahsediliyor ama Türkiye para bulamıyor, CDS'ler bir ara 650'lere çıktı. E, şimdi, siz yurt içinde vatandaşınızdan esirgediğiniz enflasyon artı 2 puanlık faizi yurt dışında CDS'lere yüzde 650 vererek zaten aradaki farkı katlıyorsunuz. Şimdi, tabii ki, her şeyin sorumlusu Hükûmet olduğu için, politikacılar olarak biz olduğumuz için vatandaş bize çıkarır? Doğrudur, bürokrat hiçbir zaman hesap vermez ama bürokratın bir görevi vardır, doğruyu söylemek, acı da olsa doğruyu söylemek, Hükûmete "Biz vatandaşımızdan esirgediğimiz yüzde 1, yüzde 1,5'luk enflasyon artı faizi İngiltere'deki, Londra'daki ya da Hong Kong'daki, Singapur'daki tefeciye vermek zorunda kalıyoruz." demek. CDS'lerle veriyoruz zaten gidip oradan kredi alırken bankalarımız da, özel kuruluşlarımız da bu risk primini yükseltiyor, tutuyor. Ben tenzih ederim, tabii, muhalefet oradan gülüyor. Sanki ben iktidar grubu olarak bunu söylerken... Arkadaşlar, ben güzelleme yapmıyorum, istersem yapabilirim.

NESLİHAN HANCIOĞLU (Samsun) - Söyledik ama biz bunları.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlarsanız çok memnun olurum.

CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bugünkü yönetim olarak Sayın Naci Ağbal Bakanımızın, gerçekler acı da olsa bu gerçekleri kabul edip ilgililere veya karar mekanizmalarına götürme gibi bir prensibi olduğuna biz inanıyoruz. Bütün meselenin de piyasanın güvenini kazanmak olduğuna inanıyorum ve siz de bunu biliyorsunuz. Güven burada anahtar kelime, anahtar kavram; sermaye ürkek, sermayenin güvenini kazanıp tekrar Türkiye'ye bıyıklı sermayenin -bakın, yabancı bir tarafa- gelmesine imkân sağlayacak bir para politikaları, bir maliye politikaları dönemine girmemiz lazım diyorum.

2 tane sorumu soracağım: Türkiye'ye yeniden yabancı sermaye girişi gerekiyor, biraz önce söylediğim gibi; bunun için nasıl bir politika izleyeceksiniz?

İki: İçeride, yastık altına girmiş olan -tırnak içindeki tabirimle- yerli yatırımcıların kaynaklarını ekonomiye döndürmek için nasıl bir politika izleyeceğiz? Bu çok önemli. Çünkü tarlaya gelecek su yok ama -iş dünyasından biliyorum- parasını evine götürüp evdeki kasasına koyan, Amerika'ya, Avrupa'ya kredi açan insanlardan bahsediliyor. Bu, evdeki paranın hiç kimseye faydası yok, ülkeye de faydası yok. Tek sıkıntı, o güven ortamının yeniden tesis edilmesi ki burada Merkez Bankamızın anahtar bir kurum olduğuna inanıyorum ve size güveniyoruz bu konuda Sayın Bakanım, Sayın Başkanım. Her şeyden önce açıklık, net, şeffaflık... Hepimiz aynı gemideyiz, bu gemide birlikte gidiyoruz. Çıkarsak beraber çıkacağız Allah'ın izniyle. Türkiye'nin çok güçlü bir üretim gücü olduğuna hepimiz inanıyoruz, biliyoruz ama bu güveni tesis edecek kurumların başında da Merkez Bankamız gelmektedir ve Merkez Bankamızın da açık, şeffaf politikası gelmektedir diyor, tekrar size başarılar diliyorum ve bu sunumunuz için teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.