KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Merkez Bankası Başkanımıza hayırlı olsun diyerek sözlerime başlamak istiyorum. Kendisine ve ekibine başarılar diliyorum.

Ancak, tabii, ekibi derken Para Politikası Kurulu anlamında şu eleştiriyi yapmak durumundayız herhâlde: Yani mevcut Para Politikası Kurulu, aslında Merkez Bankası bağımsızlığı konusunda karnesi zayıf olan bir Para Politikası Kurulu. Arkadaşların atandığı tarihlere baktım; 2016'dan itibaren çalışanlar var, en son 2019'da bir arkadaş atanmış ama Merkez Bankasının bağımsız olarak hareket edemediğini, Para Politikası Kurulunda bu arkadaşların aldığı kararların da çok bağımsız olmadığını geçmişte yaşadık, gördük. Bu anlamda, bu ekiple ne kadar başarılı olursunuz, onu bilemiyorum Sayın Başkan.

Şimdi, tabii, diğer bir husus...

Şunu söyleyeyim: Merkez Bankası, uzmanları ve ekonomistleri itibarıyla Türkiye'nin en seçkin kurumudur, onu söyleyeyim yani kaliteli elemanları vardır diğer arkadaşlar açısından... En azından ben 2015'e kadar biliyorum, o vakitte öyleydi, ondan sonra da herhâlde fazla bozulmamıştır. O anlamda kaliteli arkadaşlar var fakat tabii temel kararı alacak kişiler için- bağımsızlık konusuna piyasanın önem verdiği kadar ben Merkez Bankasının önem verdiğini düşünmüyorum. Önem vermiş olsalardı bu kararları almazlardı. Çok yanlış kararlar aldı Türkiye'de ve bugünkü yaşadığımız sıkıntıların temelinde de Merkez Bankası bağımsızlığına siyasi iradenin yaptığı müdahaleler ve Merkez Bankasının da bunun karşısında direnmemiş olması vardır.

Şimdi, tabii, fiyat istikrarı, enflasyonla mücadele, Merkez Bankasının en önemli vazifesi. Diğer bir önemli görevi de finansal istikrar. Bu konuda baktığımızda, aslında, tabii, topluca da makroekenomik istikrar Merkez Bankasının amaçlarından bir tanesi. Tabii, geçmişte şunu maalesef biz gördük, bununla ilgili Genel Kurulda da Plan ve Bütçe Komisyonunda da epeyce bir konuşmam oldu: Yani enflasyonu küçümseyen bakanları, bürokratları gördük. Ben bunlarla ilgili grup önerisi de vermiştim aşağıda, Mecliste "Bu enflasyonun küçümsenmesi bizi çok ürkütüyor." filan diye. Şimdi, o konuda herhâlde bir miktar daha bilinçli hâle geldik diye düşünüyorum.

Bir eleştirim de: Bu Para Politikası Kurulunda arkadaşlar, ekseriyetle, işletme, finans yani bir iktisatçı var gördüğüm kadarıyla, Abdullah Hoca; o da biraz daha spesifik bir alanda, gayrimenkul alanında. Yani makroekonomi konusunda deneyimli olan iktisatçının da bence Para Politikası Kurulunda bulunması gerekir. Ben bunu çok önemsediğimi ifade etmek isterim.

Şimdi, şeffaflık konusunun önemli olduğunu Sayın Başkan da ifade etti, "Bundan sonra şeffaf olacağız." dedi. Bu çok önemli merkez bankaları açısından. Yani Merkez Bankasının elindeki en güçlü araç itibarıdır. Bu itibar da, bir defa, bağımsızlığının korunması, artı, şeffaflıktan geçiyor. Burada, şeffaflık konusunda Sayın Başkan, daha fazla itibar kazanabilmeniz için geçmişte yapılan bir kısım konuların da açıklığa kavuşturulması konusunda gayretli olmanızın ben gerekli olduğunu düşünüyorum. Yani örneğin şu son bir, bir buçuk yıllık dönemde yaklaşık 125 milyar dolarlık bir Merkez Bankası rezervi erimesi var. Bu, hakikaten kime satıldı, hangi fiyattan satıldı ve nasıl bir prosedürle, hangi şekilde satıldı? Bunların piyasa tarafından, bence bilinmesi gerekir. Bu konuda şeffaf olursanız eğer bunun Türkiye açısından ve Merkez Bankası açısından ben önemli olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, tabii, sizin sunumunuzda da, en son Para Politikası Kurulu kararında da geçtiğimiz şu son yedi sekiz ayda bu pandemiyle mücadele kapsamında yapılan mücadelenin yanlış olduğunu siz de aslında söylüyorsunuz bir anlamda, benim gibi ifade etmeseniz de; işte, enflasyon dinamiklerindeki bozulmayı, cari açıktaki bozulmayı aşırı kredi genişlemesine bağlamanız bu anlama geliyor.

Tabii, şimdi bir kısım arkadaşlar bu en son gelen 6,7 büyümeyle bir yandan övünüp bir yandan da tabii, başka şeyden de şikâyet etme hakkı yok. Yani o anlamda bir defalık veya sürdürülemeyen büyümelerin nasıl tahrip edici sonuçlar doğurabileceğini aslında biz bu dönemde gördük.

Diğer bir husus Sayın Başkan: Tabii, son dönem Merkez Bankası başkanlarının Sayın Cumhurbaşkanıyla görüşme konusunda sıkıntıları olduğunu biliyoruz. Bu anlamda, sizin kişisel özellikleriniz itibarıyla da, Sayın Cumhurbaşkanıyla ilişkileriniz itibarıyla da böyle bir sıkıntı olacağını zannetmiyorum fakat buradaki risk de aşırı görüşmeniz olabilir, fazla görüşmeniz bir risk olabilir çünkü sizin hem bürokraside hem de siyasette hemen hemen bir alışkanlığınız var; bir üstüyle değil de iki üstüyle çalışma alışkanlığınızın olduğunu biz biliyoruz. Bu anlamda, bunun detaylarını gerekirse konuşuruz, ben fazla şahsileştirmek istemiyorum ama bu, burada önemli işte, burada risk oluşturur yani Hazine ve Maliye Bakanlığıyla koordinasyonun hiçbir şekilde kopmaması gerekir. Ben ikazımı bu kadarcık yapayım kalanını, eğer neyi kastettiğimi sorarsanız ilave bir süre verilmesi durumunda onu konuşabiliriz.

Tabii, Sayın Başkanın Strateji ve Bütçe Başkanlığı döneminde OVP'yi yaptı, OVP'nin makro dengelerini yaptı, biz hep hesabını sorduk. Ya, bu OVP'nin tahminleri bir günde, iki günde hemen göçtü gitti. Asıl onun hesabını soracağımız kişi burada ama bugün tabii, başka bir şapkayla olduğu için kurumsal olarak soramıyoruz ama cari açıkla ilgili, dış ticaret dengesiyle ilgili, enflasyonla ilgili, efendim, kur tahminiyle ilgili; orta vadeli program veya yeni ekonomik program dediğiniz programın tahminlerinin son derece kötü olduğunu ve çok kısa sürede geçersiz olduğunu sadece bir not olarak düşmek istiyorum.

Şimdi, sunumunuzda Sayın Başkan, bu sunum aslında... Sayın Başkanım, yani buna da bir bakmamız lazım belki de bu toplantıların, açık toplantı olmaktan ziyade kapalı toplantı olması gerekir ama kapalı toplantıları geçmişte gördük, ben bu eleştiriyi Erdem Başçı'ya da yapmıştım burada, yani kapalı toplantı yapıyoruz fakat piyasaya yapılan sunum bize yapılıyor. Bu değil! Yani burası eğer Plan ve Bütçe Komisyonuysa, burası bütçeyle ilgili kararlar veren, işte, kanunlar çıkaran, harcama kararları, vergi kararları veren bir yerse hakikaten bizim piyasaya yapılan sunumun biraz daha ötesinde bir şeyler bilmemiz gerekir, en azından riskler konusunda birtakım şeyler bilmemiz gerekir ki o riskleri bilirsek biz -ki bunlar Merkez Bankası açısından yani onun perspektifinden- ona göre buradaki herkes Parlamentodaki davranışlarını belirleyebilir. Yani bu anlamda baktığımızda tabii, bize özel bir sunum olmadığı belli. Bu sunum, piyasaya yapılan normal bir sunum. Zaten piyasaya yapılan sunumda da şunun olması lazım: Bakın, dünyanın her tarafında merkez bankaları maliye politikasına ilişkin birtakım önerilerde bulunurlar eğer kötü giden bir şey varsa da eleştirilerde bulunurlar. Çünkü para politikasını hepimiz biliyoruz ki yalnız başına hiçbir meseleyi çözme imkânı yok, para politikası araçlardan bir tanesi. Maliye politikası, para politikasının aksi bir yönüne gidiyorsa bu para politikası geçersiz olur, aldığı kararların ülkeye faydası olmaktan ziyade maliyeti olur. Dolayısıyla, maliye politikasına ilişkin, bütçe, efendim, mali disiplin mi olmalı, gevşetilmeli mi, daha mı sıkılaştırılmalı konusunda kamuoyuna açık da zaten risklerin veya ikazlarınızın olması lazım fakat biz bunu son dönemde bizim Merkez Bankasında unuttuk, bütün dünyada var. Biz de 2001'de bağımsızlığa kavuştuktan sonraki Merkez Bankası başkanları bunları yaptı; geçmiş kararlarına bakın, maliye politikasına ilişkin önerilerde bulunmuşlardır veya riskleri söylemişlerdir. Bunları son dönemde sadece sizde değil ama umarım maliye politikası sizin bildiğiniz de bir alan olduğu için bu konuların biraz daha Merkez Bankası dokümanlarında nasıl bir maliye politikası çerçevesi arzu ettiğinizi daha doğrusu sizin para politikasının nasıl bir maliye politikası çerçevesiyle uyumlu sonuca gidebileceğini izah etmeniz veya onlara değinmenizin önemli olduğunu düşünüyorum.

Rezerv konusuna hiç değinmediniz sunumuzda. Bu önemsizliğinden değil herhâlde. Türkiye'de şu andaki kırılganlığın en büyük gerekçesi rezervlerdeki hızlı erime hatta işte swapları falan dışarıya aldığımızda eksi 55 milyar dolarlar civarında negatif bir rezervimiz var. Bununla bir yere varmak mümkün değil, kırılganlığın temel nedeni de bu. Dolayısıyla, bu konunun da bir miktar daha sunumunuzda olması gerekir diye düşünüyorum.

Tabii, şimdi siz sıkı para politikasının devam edeceğini söylüyorsunuz. Evet, buna eyvallah, bir şey demiyoruz ama tabii, bunun da ekonomide oluşturacağı birtakım tahribatlar olacak yani özellikle büyüme tarafında, yatırım tarafında oluşturacağı tahribatlar olacak. Yani, yarın bir gün, tabii, bağımsız hareket edip edemediğinizi biz, bir süre sonra göreceğiz. Yani şu andaki faiz artırımı zaten Sayın Cumhurbaşkanının -Merkez Bankası Başkanını çok alışık olunmayan bir şekilde değiştirerek bir makas değişikliğine gitti- kendi politikasıydı. Şu anda bu faiz artırımının Merkez Bankasının kendi bağımsızlığı çerçevesinde aldığı bir karar olduğunu çok fazla ifade etmek mümkün değil. Buna Sayın Cumhurbaşkanı razı olmuştu. Burada sabırlı olunması gerektiğini ama tabii, bir yandan da ekonomiyi fazla tahrip etmemesi konusunda da bu yüksek faizin de tabii sürdürülmemesi gereken bir şey olduğunu da biliyoruz. Ama enflasyondan da hızlı bir şekilde sonuç almamız gerekir. Oradaki optimizasyonu sizin sağlamanız gerekiyor.

Şimdi, tabii, Türkiye'deki hikâye ne en son dönemde yaşadığımız: Türkiye genelde, işte, birtakım meseleleri oluyor, bir kur şoku yaşıyor; bu enflasyonu yukarılara taşıyor. Ondan sonra, enflasyonu aşağıya çekebilmek için çoğu zaman agresif faiz artırımları yapıyoruz. Ondan sonra kur bir miktar aşağı geliyor, Türk lirası değerleniyor ama bu dönemde eğer yapısal müdahaleler yapılamazsa, maliye politikası çerçevesi bununla uyumlu olmazsa bir süre sonra tekrar bir kur şoku yaşıyoruz, aynı hikâyeyi, aynı filmi defalarca yaşıyoruz, yaşayacağız. Bu sefer yaşamamamızı biz temenni ediyoruz. Yaşamamak için de onun tedbirlerinin alınması lazım. İşte, o zaman, orada, sizin kamuoyuna açık, uyarıcı...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Affedersiniz, süreniz doldu ama ek süre veriyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, daha mukaddimedeyiz. Bir miktar bize şey verin yani bu Merkez Bankasıyla...

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Zaten ucu açık, saat altıya, yediye kadar kayabilir.

ERHAN USTA (Samsun) - Yani, hakikaten biraz faydalı bir şey yapalım. Biz eleştiri olsun filan diye değil, önerilerimiz de olacak.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Biz de onu arzuluyoruz ama çok sayıda arkadaşımız söz isterse, o anlamda. Başka programları da olabilir.

DURMUŞ YILMAZ (Ankara) - Onlar da konuşsun.

ERHAN USTA (Samsun) - Onlar da konuşsun. Biz zaten 2 kişiyiz İYİ PARTİ olarak. Biraz müsamaha bekliyoruz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Olabildiğince uygun şekilde toparlayabilirseniz sevinirim.

ERHAN USTA (Samsun) - Faydasız olacağını bildiğim anda ben zaten konuşmamı bırakırım Sayın Başkan.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Estağfurullah.

ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, dolayısıyla, yani, işte, şu anda mecburen sıcak paraya yönleniliyor çünkü ciddi bir sıkıntımız var ama bu sıcak parayla bu işi sürdürme imkânının olmadığını zaten siz çok iyi biliyorsunuz.

Sayın Başkan, şimdi, potansiyel büyüme de büyük ihtimal düşüyor, buna ilişkin çalışmalar var. Ben, burada da bir hesabınız varsa aslında o konuda da bize bir bilgi verirseniz memnun olurum. Yani Türkiye'nin potansiyel büyümesini mesela şu anda ne görüyorsunuz? Bunu da, tabii, nasıl artıracağız? Yani, nihayetinde, bakın, büyüme olmadığı zaman, bizim gibi ekonomilerde hiçbir sorunu çözemiyorsunuz; istihdam sorununu da çözemiyorsunuz, diğer sorunları da çözemiyorsunuz. Büyüme bizim olmazsa olmazımız. Ama tabii bozucu olmayan yani tahrip etmeyen bir büyüme. Böyle bir defa yüksek olup ondan sonra iki defa düşük olan bir büyüme değil, istikrarlı, yüksek büyümeyi nasıl sağlayacağız, buna ilişkin düşüncelerinizi de almak isterim. Tabii, yüksek faizin uzun sürmesinin büyüme üzerindeki olumsuz etkilerinin ne olacağı konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz, bu konuda da düşüncelerinizi almak isterim.

Şimdi, tabii, 2019'da cari açıkta aslında bir sürü nedenleri var ama bunun... Önce sorum şu olsun, siz de sunumunuzda söylediniz, yani cari açıktaki cari fazlaya dönüşü yapısal bir dönüş olarak değerlendiriyor musunuz Merkez Bankası olarak, 2019 yılı ve yapısal cari açığınız nedir yani bu tahmininiz nedir? Bence bu önemli. Şimdi, konjonktürel etkilerden veya bir defalık, işte, altındır, şudur budur, hakikaten bu etkilerden arındırarak bazı şeylere bakmak gerekiyor, bu anlamda yapısal analiz yapılması lazım. Buradaki hesabınızın da ne olduğunu ben önemsiyorum. Benim düşünceme göre, tabii, şu anda bütün teknik çalışmaları, yapılan çalışmaları ancak okuyabiliyoruz, bu model işidir. Yani, tabii, bir kısım hissiyatımız olmakla birlikte, sizin yapacağınız hesaplar önemli ama benim değerlendirmelerime göre yapısal olarak bizim cari dengelerimizde bir iyileşmenin olduğunu ben gözlemlemiyorum. Eğer burada farklı bir düşünceniz varsa veya bir hesabınız varsa bunu da bizimle paylaşırsanız mutlu olurum.

Aynı şey kamu maliyesi için de geçerli. Burada yapılan çalışmalar da var. İşte, en son Cumhurbaşkanlığı yıllık programına baktığımızda, yapısal dengenin aslında, tabii, bu pandemiden mandemiden bağımsız bir şekilde... Pandemide zaten bizim maliye politikamız, bütçemiz filan bozulmadı, kimse "Bütçe bozuldu." filan demesin, bütçe bozukluğunu pandemiye bağlarsak yanlış yaparız, hata yaparız. Sadece orada, İşsizlik Sigortası Fonu dâhil en fazla 40-50 milyar liralık bozulmayı oraya bağlayabiliriz. Onun da dışında bir bozulma var. Eğer Cumhurbaşkanlığı yıllık programına bakarsanız, 2017'den itibaren veriyor en son şeyde, 2017'den beri yapısal bütçe-genel devlet dengesinin -bütçe artışı da geneldir ki sadece kamunun 'genel devlet' diye adlandırıyoruz malum- orada millî gelirin yüzde 5'lerinde bir yapısal açığı görüyoruz. Bu, yüksek bir açıktır, hele hele cari açıkla birleştiğinde Türkiye, benim değerlendirmeme göre, hızlı bir şekilde... Yani Türkiye bir ikiz açık yaşıyor. Burada farklı bir düşünceniz varsa onu yine ben öğrenmek isterim ama tabii, ikiz açığı sürdürme imkânımızın olmayacağını takdir edersiniz. Dolayısıyla bütçe dengelerinin çok daha fazla iyileştirilme imkânı var.

Aynı zamanda tabii, biz şunu da söylüyoruz, pandemiyle mücadelede doğrudan gelir transferi yapılması lazım. Bir defalık bozulmada nasıl bir defalık gelirleri, hani yapısal analizleri dışarı atıyorsak bir defalık pandemi çerçevesinde eğer finanse edebildiğiniz sürece -ki finansmanda çok fazla sıkıntı yok çünkü Hazine ihtiyacından fazla borçlanma kapasitesine şu anda sahip gibi görünüyor bütün piyasanın fonlarına el koyuyor ama- bir defalık bozulmanın bir sorun olmayacağını, yapısal olarak bütçe dengelerinin düzeltilmesi gerektiğini ben ifade etmek isterim yani orada kendi içinde çelişkili bir durum yok. Bir defalık bozulma, yani pandemiyle mücadele kapsamında doğrudan transferlerle özellikle esnaf kesimin ayakta kalmasını sağlamamız lazım, onun ayakta kalmasını sağlayamazsak uzun dönemde zaten büyümemiz üzerinde çok olumsuz tesiri olacak. Yani, uzun dönemdeki o negatifleri yaşamamak için bu dönemde oralara destek vermemiz gerekir, bu konu önemli.

Diğer bir husus: Tabii, Türkiye 90'lı yıllarda çok çektiğimiz yeniden bir bütçe açığı, borçlanma-faiz kısır döngüsüne girdi yani bunu rollover rasyolarına baktığımızda görüyoruz, yüksek bütçe açığımızda görüyoruz ve dolayısıyla bu mutlak suretle kaçınmamız gereken, mutlaka düzeltmemiz gereken, yapısal olarak düzeltmemiz gereken bir husus olarak duruyor. Tabii, bunları yapabilmek için yapısal reform gerekiyor Türkiye'de yani vergi yapısıyla ilgili, harcama yapısıyla ilgili, efendim, iş ortamıyla ilgili, KOBİ'lerin teknolojiye adaptasyonuyla ilgili yani reel sektörle ilgili çok ciddi yapısal reformlar gerekiyor. Buna ilişkin sizin Hükûmete önerdiğiniz bir ajanda var mı? Soruları hep içeride soruyorum, ayrıca sormayacağım. Böyle bir yapısal reform ajandanız var mı? Bu konuda da bilgi verirseniz sevinirim. Şimdi, tabii, finansal istikrar da sizin kaygılarınızdan, amaçlarınızdan bir tanesi. Burada tabii, bankalarla ilgili mesela bir stres testi yaptınız mı, yaptırdınız mı? Böyle bir çalışmayı açıklayacak mısınız? Mesela çünkü işte, FED açıklıyor hatta bu sene 2 defa yaptırdı, bankalarla ilgili stres testi sonuçlarını kamuoyuyla paylaşıyor. Yani, dolayısıyla bununla ilgili de bizi bilgilendirmenizin uygun olacağını düşünüyorum.

Şimdi, tabii, bankalar herhâlde borçlanmakta zorlanıyorlar. En son çünkü dün çıkan Kararname'de Sayın Cumhurbaşkanı bankaların çıkarttığı kâğıtlarda vergi stopajlarını kademeli bir şekilde bir yıldan uzun olanlarda sıfırladı. Şimdi, bunu da anlamak mümkün değil. Yani, şu anda bütçenin vergi gelirine ihtiyacı var, diyoruz. Bütün dünya şu anda üst gelir gruplarını vergilendirirken biz... Banka açısından değil, banka borçlanıcı burada ama özellikle bankaya fon sağlayacak, onun kâğıdını alacaklar açısından bunlar faiz geliri elde eden üst gelir grubu. Yani burada zaten yüksek faizler elde edenlerin geliri artacak yüzde 15, şu anda 18 mevduat faizi,18'in üzerinde olacak muhtemelen bu kâğıtların getirileri. E, şimdi bir de vergi avantajı sağlıyoruz. Bu iktisaden de yanlış, adalet açısından da yanlış. Buralarda da mutlaka sizin söyleyeceğiniz bir şey vardır diye düşünüyorum. O zaman bizim bilmediğimiz, bankaların çok ciddi sıkıntıları mı var? İşte, o yüzden o stres testi dediğim konu önemli. Tabii, kamu bankaları açısından sıkıntıların olduğunu biliyoruz. İşte, sürekli bir sermayecilik; tabii, sermaye olmadan para, Hazine sürekli oraya bir kâğıt veriyor, ucuz kredi verdi, sabit faiz de verdi. Şimdi faizler yükseldi kamu bankalarının risk altında olduğunu biliyoruz; özel bankalarda umarım, bu kadar risk yoktur. En son Fitch yüzde 6,5 olarak söyledi batık kredi oranını, "2021'de yüzde 6,5 olacak." dedi yani burada da sürekli yeniden yapılandırmalarla bu rakamların da gerçeği yansıtmadığı konusunda da bilgimiz var.

Şimdi, tabii, ekonomideki gelir düştü yani millî gelir düşüyor zaten. Gelir düşüyor fakat borçluluk yüksek ve hızlı artan bir borçluluk var her kesim için, hane halkında da var, bu firmalarda da var, ekonominin genelinde de var. Bu sorun da mutlaka yönetilmesi gereken, çözülmesi gereken bir sorun. Düşük gelir-yüksek borçluluk sorunu önümüzde ciddi bir sıkıntı olarak duruyor. Tabii, firmaların borçlu olması, açık pozisyonlarının yüksek olması gibi nedenlerle yani Türkiye'nin varlıkları, yerli, millî dediğimiz firmalarımızın hızlı bir yabancılaşma riski var. Yani, o yüzden hakikaten ne yapıp edip bu sorunları bir an evvel çözmemiz lazım, ekonomiyi bir istikrara kavuşturmamız lazım yoksa kelepir fiyatına yani yılların emeği... Orta ölçekte her gün zaten bir satış işlemi duyuyoruz, yabancıya satış duyuyoruz. Bu anlamda buraların daha fazla üzerinde durulması gereken yerler olduğunu değerlendiriyorum.

Şimdi, Sayın Başkan tabii, Türkiye dünyanın en kırılgan ekonomilerinden bir tanesi hâline geldi. Kırılganlığı azaltma planınız nedir, nasıl rezerv biriktireceğiz? Bu konu önemli. Yani rakamsal bir öngörünüz var mı? Yani sizde aşama aşama... Tabii, piyasada yapılan birtakım hesaplar var; kaç zamanda bu eksiden kurtuldu, ne kadar zamanda makul bir rezerv seviyesine Türkiye gelebilir diye, bununla ilgili bilgileri bizimle paylaşırsanız sevinirim.

Diğer bir husus: Hükûmete IMF'yle anlaşma konusunda herhangi bir teklifiniz olacak mı? Yani özellikle bu rezerv biriktirme ve dış finansman ihtiyacının karşılanması konusunda böyle bir ihtiyaç görüyor musunuz, böyle bir teklifiniz olacak mı? Bunu da bir soru olarak sormak istiyorum.

Hazine borçlanma stratejisinde ciddi hatalar oldu. Biliyorsunuz, 2018 Temmuzundan sonra altın ve dövize dayalı borçlanma oldu. Bizim hesaplarımıza göre, burada normal TL cari faizlere göre 135 milyar TL üzerinde anapara ve faiz yükü olarak -daha doğrusu "faiz" diyelim hepsine, anapara olarak ödenecek belki bir kısmı altın ve dolar artışından dolayı- bir artış oldu. Tabii, herhâlde Hükûmetle yaptığınız toplantılarda buralarda biraz daha ikaz edici pozisyonda olmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Yani yanlıştır, altınla borçlanma benim bildiğim kadarıyla Hindistan dışında başka bir yerde yok, Türkiye bunu yaptı. Yurt içinde dövizle borçlanmayı da biz yirmi yıl geride bırakmıştık. Yani yirmi yıl önce bıraktığımız şeylere niye bu ekonomi mecbur kalıyor? Dolayısıyla, sizin Maliye Bakanlığı tarafınız var, Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafınız var, şimdi Merkez Bankası Başkanısınız yani buraların hepsini görmüş biri olarak o koordinasyon toplantılarında buraların altını kalın harflerle çizmenizin ben faydalı olacağını düşünüyorum.

Tabii, hazine bir de ihtiyacından fazla borçlanıyor; bir kısmını büyük ihtimal kamu bankalarına vadesiz mevduat olarak yatırıyor, bir kısmını da Merkez Bankası hesabında tutuyor. Buna ilişkin de bir değerlendirme yapmanızı rica edeceğim. Yani bu, tabii, nihayetinde ekonomideki bir fonu aldığınız zaman özel sektörün yatırımları için kullanacağı fonu kullanmış oluyorsunuz, "crowding out" etkisi dediğimiz şey, Türkiye bunları 90'lı yıllarda çok yaşadı. Yani şu anda "roll-over" rasyolarına bakıyorsunuz hazinenin, yüzde 100'ün çok üzerinde, bazı aylarda yüzde 200'lere kadar varmış; anapara olarak bakarsanız yüzde 300'lere varan bir borç çevirme oranı var, bunlar çok yüksek oranlar.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, toparlayabilirsek...

ERHAN USTA (Samsun) - Hemen bitiriyorum Sayın Başkan, 2 sayfam kaldı.

Bir de tütünde bugün bir düzenleme yapıldı, tütün vergileri... Bu, çok büyük ihtimalle sizin bilginizde olan bir şey.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Yani eski Bakan Sayın Berat Albayrak'ın komik Enflasyonla Mücadele Programı hemen aklıma geldi, hani böyle bir şeyler yaparak... Burada tabii, hep şunu biliyorduk biz: Tütünde vergi arttığı zaman kayıt dışılık artıyor. Ama daha biz bunu Temmuz 2020'de artırmışız, yüzde 67'ye çıkarmışız ÖTV'yi, şimdi tekrar 63'e düşürdük. Büyük ihtimal, fiyat ayarlaması yapılmasın, buradaki vergiyi sektörün cebine bırakacağız. Tabii, benim oradaki rakamların hesabını yapma imkânım olmadı, yapabilir miyim, onu da bilmiyorum ama bunun da doğru bir yöntem olduğunu düşünmüyorum. Yani buradan şimdi, sigaradan enflasyona bir baskı gelmesin diye... Yani eğer bizim hakikaten paraya ihtiyacımız yoksa tamam, diyeceğim bir şey yok, o zaman bütün vergileri de aşağı çekelim. Yani ben vergilerin yüksek olmasından yana olan birisi değilim, hele bir siyasetçi olarak. Ancak burada yani vergiyi düşürerek sigara zammını ertelemek ne kadar sürdürülebilir olur, ondan çok emin değilim.

2021 yılı bütçesinde "40 milyar TL kamu bankalarından..." diye yazıyor ama "kamu bankaları ve Merkez Bankası" diye anlıyoruz biz onu, temettü için bir miktar konuldu. Sizin şey belli olmuştur zaten üç aşağı beş yukarı, yıl bitmek üzere. 2021 yılında hazineye vereceğiniz temettü miktarının ne olduğunu bizimle paylaşırsanız sevinirim.

Bir de, son olarak da yine, fiyatlarla ilgili daha doğrusu, dolarizasyon... Hepimiz ne diyoruz? "Dolarizasyonun azalması lazım bir ekonomide, yerli paranın daha fazla kullanılması lazım." diyoruz ama kamu-özel iş birliği projeleri çerçevesindeki bütün fiyatlamalar -biliyorsunuz- gerek geçiş ücretleri olsun gerek kiralar olsun, bunların hepsi dolara endeksli bir şekilde yapılıyor yani bu da bir çelişki. Dolayısıyla, hani Bakan sormuştu da "Dolarla mı kazanıyorsun?" diye. Dolarla kazanmayan dolar üzerinden birtakım maliyetlere katlanmak durumunda kalıyor. "Buna ilişkin de Hükûmete herhangi bir öneriniz olacak mı?" diye bir soruyla bitirmiş olayım.

Yine, bu çerçevede, ben Merkez Bankamızın bağımsız bir şekilde hareket ederek... Bağımsızlığını kazanması durumunda aldığı kararların hepsinin isabetli olacağını düşünüyorum ve bunun da Türkiye'ye katkı yapacağını düşünüyorum. İnşallah bu çerçevede hareket edersiniz ve Türkiye ekonomisinin sorunlarına bir nebze olsun katkıda bulunmuş olursunuz diye temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, müsamahanız için de çok sağ olun.