KOMİSYON KONUŞMASI

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Çok teşekkürler sunum için.

Şimdi, ben şunu düşünüyorum: Bunu yıllardır kadın örgütlerine de söylüyorum, Türkiye'de bu kadın sorunu sadece kadına karşı şiddet meselesi değil, yani kadının toplumsal konumu. Bu soruna erkekler de sahip çıkmadığı sürece, sadece kadınların meselesi olarak görüldüğü sürece bence biz bu meseleyi çözemeyiz.

Yani senin gibi erkekler -"sen" diyorum, Oral çünkü çok eski arkadaşım- tek değilsin tabii, çok var. Evet, bir çoğu egemenliğini paylaşmak istemiyor olabilir ama paylaşmak isteyen, eşitliğe inanan çok sayıda erkek de var. Onları da bu işe katmanın ben çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kadın hareketinin önemli bir sonucu, erkeklerin bir kısmına da bu bilinci aşılamak oldu.

Yani şunu söyleyeyim: Ben mesela Boğaziçi Üniversitesinde öğretim üyeliğine ilk başladığımda Nermin Abadan Unat kadın konusunda -daha sonra da kitap olarak çıktı- bir sempozyum düzenledi. Üniversitedeki arkadaşlar, yani hem Boğaziçinde hem İstanbul Üniversitesinde hem Ankara Siyasalda falan dalga geçiyorlardı, "Ee kadınlar hamamında toplandınız mı?" diye. Yani onlarda bile henüz o 1970'lerde öyle bir bilinç yoktu. Ama kadın hareketinin özellikle 80 sonrası sürekli bu meseleyi gündeme getirmesiyle birlikte erkekler arasında da bu bilince sahip, özellikle de gençler arasında, daha eşitlikçi, iyi eğitimli gençler arasında tavırları olanlar var. Bunu şunun için söylüyorum: Şimdi, medya patronunun erkek olması o kadar önemli değil, yazı işleri müdürünün de erkek olması... Yani keşke kadın olsa, o ayrı bir şey ama sorun burada değil. Sorun, medya, tabii, önemsediği şeyleri, daha doğrusu toplumda etki yaratabileceğini düşündüğü haberleri haber yapıyor. Bu herhangi bir siyasi platformda çalışan insanların en önemli sorunudur, sesini duyurmak. Yani bir sempozyum düzenlersin, medyada yer almadığı sürece oraya gelen 30 kişi, 40 kişi, 50 kişiyle sınırlı kalır veya bir hareket düzenlersiniz, yer almadığı sürece sınırlı kalır. Dolayısıyla burada önemli olan, medyada bu kadın meselesinin sürekli olarak köşe yazarları tarafından gündeme getirilmesi, televizyonlarda tartışılması tartışma programlarında, kadınların çeşitli aktivitelerinin haberlerinin yer alması vesaire.

Geçen hafta mesela ben İstanbul'da kadın kütüphanesindeydim, yirmi beş yıldır bu kütüphane var. Yani kaç kişi biliyor böyle bir kütüphanenin varlığını? Ve gerçekten de çok önemli bir yer çünkü kadınlar hakkındaki yazılmış, bütün Türkiye'deki hem kadınların yazdığı hem de erkeklerin yazdığı kitapları toplamış vaziyette bu kadınlar ve sadece kitaplar değil, resimler de var, başka şeyler de var. Şimdi ama medyada yer almadığı için kimsenin haberi de yok. Onu konuştuk, yani nasıl duyurabiliriz? Çünkü Büyükşehir Belediyesi de mevcut mekânlarını ellerinden almaya niyetli, oraya göz dikmişler, hoş bir yer çünkü orası, falan.

Yani, şunu söylemek istiyorum: Cinayetlerin tabii ki bence yer alması lazım çünkü insanlarda farkındalık o da yaratıyor.

ORAL ÇALIŞLAR - Sunuş biçimi...

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Sunuş biçimi, dili değiştirilebilir, dili farklı olabilir vesaire ama muhakkak... Çünkü bunu daha önce de söyledim, şöyle bir söylem de var: "Yani bu kadın cinayetleri medyada yer aldığından beri artmaya başladı." Bunları medya yazmasa sanki azalacakmış gibi. Hâlbuki medya yazmadığı zaman azaldığı falan yok, biz duymadığımız için azaldı zannedeceğiz. Dolayısıyla ben olumlu buluyorum doğrusu, yani birinci sayfaya taşınmış olmasını da olumlu buluyorum bütün bu kadına karşı şiddet olaylarının ve cinayetlerin. Ama dil farklı olabilir. Orada da şöyle bir sorun var tabii, yani "Medyayı sansürleyecek misiniz?" gibi bir sorun gündeme geliyor. Çünkü daha sorumlu gazeteler o kadar da kötü bir dil kullanmıyor. Mesela ben Milliyetinkini o kadar kötü bulmadım ama şeyinki kötü hakikaten...

ORAL ÇALIŞLAR - Şöyle olabilir: Kadın editör araya girer ve müdahale edebilir.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Ha, ama ben de tam da ona gelecektim, yani medyanın bu kadın meselesine önem vermesi için, bir, her şeyden önce erkeklerin de bu meseleyle ilgilenmesi lazım ki önemli bir hâle gelsin, medya patronlarının, köşe yazarlarının ya da genel yayın yönetmenlerinin gözünde. Sırf kadınların meselesi olarak görünce, "Canım, işte, uğraşsınlar, etsinler, değiştirebildikleri kadarını değiştirsinler." falan gibi bir şey var. Şimdi, bu böyle olduğu zaman, yani bu, Gazeteciler Cemiyeti tarafından mı konuşulup empoze edilebilir ya da medyanın... Ben tam bilmiyorum aslında ne gibi kuruluşlar var, şemsiye kuruluşlar. Ama bu konuda duyarlı olan kadın medya mensupları ve de erkek medya mensupları bunu bu toplantılarda dile getirebilirler. Yani bu mesele ciddidir, bu mesele önemlidir, dolayısıyla da medyada sadece cinayet yazmak değil. Onları, evet, yazalım, duyuralım çünkü bu da bir farkındalık yaratıyor, insanlar artık "Ne oluyoruz?" demeye başlıyor her gün 3 kadın, 4 kadın katledilince ve bunun haberlerini duyduklarında. Ama onun ötesinde de kadınların çeşitli...

Yani, şimdi, mesela, seçimler geliyor, daha duydunuz mu herhangi bir medya kuruluşunun tutup da "Ya, acaba bir dahaki seçimlere partiler kaç kadın koyacak? Biz şu kadar kadın konmasını destekliyoruz." diye bir köşe yazarının bunu yazdığını ya da herhangi bir gazetenin bunu bir kampanyaya dönüştürdüğünü? Yok böyle bir şey. Bir aralar Hürriyet yapmıştı galiba öyle bir şeyi. Ama yani söylemek istediğim, medyada asıl gerekli olan bu.

Bir de, tabii, aynı şekilde, gene baskıyla belki, yani patronlar üzerinde de, genel yayın yönetmenleri üzerinde de, medyanın sadece cinayetlere ilişkin dili meselesi değil, başka herhangi yazılar arasında geçen diliyle de ilgili bir otosansür uygulanabilir. Yani çok yakın zamanlara kadar -ben bunu hep örnek olarak veriyorum, şimdi hastalandı, yazmıyor galiba- Hürriyette sürekli olan yazarlardan bir tanesinin, Hürriyet gibi bir gazetede -yani Türkiye'nin en çok satan gazetelerinden biri veya en çok satanı- pazar günleri yayınladığı fıkraları görseniz, duysanız, yani tamamıyla o erkek egemen toplumun dilini pekiştiren fıkralardı. Bir tanesini anlatayım: Kariyer ne demekmiş? Şu demekmiş efendim: Erkek çalışır, karı yermiş. Yani şimdi bunu Hürriyetin bir köşe yazarı pazar günü eğlence olsun falan diyerek yazıyor. Buna benzer o kadar çok örnek verebilirim ki. Bu aklımda kaldı artık en fahişlerinden biri olarak. O dilin temizlenmesi... Çünkü bu gazetelerin ombudsmanları falan var, yani dolayısıyla bu şemsiye örgütler kanalıyla onlara da empoze edilebilir, denilebilir ki: "Bakın, bundan sonra gazetelerde bu tür bir dil kullanılmasına biz medya mensupları olarak, kadın ve erkekler olarak karşıyız."

Çünkü gerçekten de -yani ben İsmet Bey'e katılıyorum- burada sadece ve sadece yasalarla bir şey hallolmuyor, dönüştürmek lazım insanları. Ama o dönüştürme işinde de eğitim sistemi, tabii o ayrı bir şey, bugün konumuz değil ama hem eğitim sistemi kanalıyla hem de medya kanalıyla bunu yapmak lazım. Yani, mesela medyada neden kamu spotu şeklinde bir dakikalık, iki dakikalık, reklamlar arasında bir şeyler verilmesin, özellikle de televizyonda? Bal gibi de verilebilir bunlar ve çok da etkili olabilir çünkü insanlar gerçekten de televizyon başında çok zaman harcıyorlar. Dolayısıyla bu hem şiddet meselesine ilişkin olarak hem kadınların eğitiminden iş yaşamına, iş gücüne katılımlarından tutun, başka meselelere kadar Mecliste yer almaları, üst yönetimlerde yer almalarına kadar pek çok konuda, her Allah'ın günü birer dakikalık böyle spotlar olsa her televizyonda diyelim ki, bayağı bir fark yaratabilir. Ben bunun yaratabileceğini düşünüyorum. Ya da ne bileyim, birtakım medya kuruluşları dizilere daha çok dayalı. İşte o dizilerde bu konular işlenecek olsa, buna yönelik olarak bilinçli bir şekilde karar alınsa çok şey değişebilir.

Dolayısıyla yani "Medyada kaç tane kadın çalışıyor?"dan çok -o da önemli tabii, sayısının da artması önemli- bu konulara eğilmenin ben daha önemli olduğunu düşünüyorum. Yani kadın köşe yazarlarının da bir kısmına bakıyorum, hepsini takip ediyorum diyemem ama ya politik olarak yazanlar var ki onlar genel politik haberleri köşe yazısı olarak ele alıyorlar ya böyle daha çok kadınları ilgilendiren modaydı, cinsellikti, çocuk yetiştirmeydi, çocuklarıyla ilişkilerdi vesaire bu konularda ya da böyle -nasıl söyleyeyim onu- işte, ikisinin arasında bir yerlerde olanlar var, birileriyle mülakatlar yapanlar falan. Ama gerçekten kadın yazarlar arasında bile ben sürekli olarak bu kadın sorununu gündeme getiren çok az insan...

ORAL ÇALIŞLAR - Duygu Asena'yı sevgiyle anmak lazım.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Evet, evet. Yani bu getirilmediği sürece kadın meselesi ne zaman gündeme geliyor, işte, böyle bir komisyon kuruluyor, hadi medya biraz ilgileniyor, "Vay böyle bir komisyon kuruldu." diye iki üç kişiyle mülakat yapıyor komisyondan. Tamam, üç gün sürüyor bu, ondan sonra bitiyor ya da gene böyle bir olay oluyor, bir şey oluyor, onun üzerine toplantılar yapılıyor. Ama durduk yerde hiç konu bile değilken mesela herhangi bir mesele, medya programlarından birinde de "Ya, Türkiye'de kadın-erkek meselesi." diye bir meselenin tartışıldığını ben görmedim, duymadım bunca yıldır. Oysa bu olabilir çünkü günlerce ve günlerce hep aynı suratlar aynı lafları ede, ede, ede, ede bir hâl oluyor. Yani dolayısıyla en azından bir değişiklik olsun diye bu kadın meselesinde kadınlar çağrılıp konuşturulabilir, erkekler çağrılıp konuşturulabilir.

Özetle ben bunları söylemek istedim. Yani burada daha duayen medya mensuplarına da -mesela senin gibi, Belma Hanım gibi vesaire- görev düştüğünü düşünüyorum. Hakikaten de iteklemek lazım medyayı, bu konuya dikkatlerini çekmek için.

ORAL ÇALIŞLAR - O zaman bir televizyon programı yapalım bu Komisyon için.

BİNNAZ TOPRAK (İstanbul) - Evet, yapmak lazım, tabii, bence de.

Teşekkürler.