| Komisyon Adı | : | (10 / 3200, 3361, 3362, 3364, 3365) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Prof. Dr. Handan Türkoğlu'nun, video konferans aracılığıyla, deprem risklerinin azaltılması konusunda şehir planlama ve mekânsal planlama hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 11 .02.2021 |
BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Değerli Hocam, çok teşekkür ediyoruz.
Özellikle, değindiğiniz tüm bu planlama esaslarına dair hususlar hepimizin önemle üstünde durduğu ve aynı zamanda, sağlıklı şehirleşme, onunla beraber gelen bütün sorunlara dair en önemli çözüm olduğu kanaatindeyiz. Ancak, tabii, malum, yıllara sâri, çok uzun yıllar boyunca ihmal edilmiş, Türkiye'nin her türlü istikrarsızlığından, ekonomik sıkıntılarından, işsizlik, göç gibi bütün sorunlarından etkilenerek şehirlerimiz çok büyük bir plansız yapılaşmayla, fennî ve bilimsel yaklaşımdan çok uzak bir güvensiz yapı stokuyla karşı karşıya. Bu, yılların birikimi olan bir durum ve bunlar, sizin yeni planladığınız alanları, çok daha büyük alanları işgal eden, bir şekilde hayatın devam etmeye çalıştığı, oralarda birtakım iyileştirmelerle sürdürülen bir şehirleşme yaşıyoruz. Bugün sizin de konuşmanızda değindiğiniz gibi, bütün bu yaklaşımların uygulamaya yansıması noktasında karşı karşıya kaldığımız bu büyüklük en önemli sorun. Tabii ki sizin de değindiğiniz koordinasyonun, kurumlar arasındaki bütün faaliyetlerin koordine edilmesi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, bununla birlikte değindiğiniz arazi kullanım planlamasından tutun da doğal çevrenin korunması, riskli alan belirlenmesi hususlarındaki yaklaşımlarınız bizim için de çok kıymetli Hocam. Ancak, dediğim gibi böylesine bir büyüklükle karşı karşıya olduğumuzda belki yeni planladığımız birçok alanda, değişen mevzuatımız, gelişen birtakım yönetmeliklerimiz ve denetime ilişkin kurulan mekanizmalar sayesinde eskisine nazaran çok daha iyi diyebileceğimiz süreçler götürebiliyoruz. Ancak, dönüp dolaşıp, gelip sıkıntı yaşadığımız en önemli nokta işte bu eski, güvensiz yapı stokunu ve burada devam eden hayatı, sizin de dediğiniz gibi, içinde vatandaşın da katılımcı olduğu süreçlerle ve bunu da bütün kaynaklarımızı, imkânlarımızı en etkili, en verimli şekilde kullanarak... Ki bu kaynaklar kısıtlı, bu kaynakların böyle bir ölçekteki dönüşümü kısa bir sürede gerçekleştirmesi mümkün değil. O açıdan, biz de depreme yönelik zararları azaltmaya çalışan bir araştırma komisyonu olarak, işte bu öncelikleri, bu çatışmaları, güvensiz yapı stokunu bir an önce dönüştürmek için hem planlamada hem mevzuatta yine bilimsel ve sağlıklı şehirleşme ilkelerini göz ardı etmeden neler yapabiliriz, bunun gayreti içindeyiz.
Ben, şu hususta size şunu sormak istiyorum: Şimdi, bu eski yapı stokunun bulunduğu bölgelerde yeni yapılan imar planlarının çoğunda kat sınırlamaları var, çoğunda yeni yönetmeliklerin getirdiği çekme mesafeleri olsun, otopark, yangın, asansör gibi olsun birtakım değişiklikler var. Bu bölgelerde bu kat sınırlamalarından dolayı vatandaşın mevcuttaki hakkını karşılayamayan, binasını yıkıp yeniden dönüştürmek için bir girişimde bulunduğunda bütün hak sahiplerinin aynı konutu, aynı bağımsız bölümü edinemeyeceği durumlar var. Bu yüzden İstanbul'da -bugün İzmir'de de aynı şey tartışılıyor- bazı plan notlarıyla bu gibi alanların dönüşümünün önünün açılması için gayretler var. Büyükşehir Belediye Meclislerimiz, Belediye Başkanlıklarımız bununla ilgili gayret içindeler çünkü kendini dönüştüremeyecek, kendini dönüştürecek finansmanı kendi içinde sağlayamayacak bölgeler bunlar ve kaldı ki mevcudun yeniden inşası da söz konusu değil. Bu planlar, çok daha ileri, çok daha gelişmiş ilke ve esaslar doğrultusunda yenilenerek yapılması dolayısıyla, o geçmişin getirdiği, o plansızlığın getirdiği stoku âdeta zaman içinde bir şekilde dönüştürmeyi hedefleyen planlar aslında. Fakat hem vatandaşımızın yaklaşımı hem bu noktadaki kayıpların öne çıkıyor olması, deprem farkındalığındaki bazı anlayışlar bunu etkiliyor, bunun önünü kesiyor.
Şimdi, bu süreçte plan notuyla, İstanbul'da hem Fatih ilçemizde hem Avcılar'da imar planında olmayan ancak mevcudu yeniden yapabilecek, kayıpları azaltabilecek, ona yakın olsa da birtakım imar hakları sağlayabilecek düzenlemeler geçmişti. Fakat bu düzenlemeler -İstanbul özelinde- geçtiğimiz aralık ayının sonuna doğru Şehir Plancıları Odası tarafından tekrar yargıya taşındı ve iptali hususunda bir yargısal süreç var. Şimdi, tabii bir çıkmazda ve açmazda oluyoruz; bir yandan kısıtlı kaynaklarla devam eden bir hayat içerisinde onun getirdiği bütün sosyal, ekonomik yükümlülükler çerçevesinde bu dönüşümü sağlamak için biz o bölgelerde nasıl bir planlama yaklaşımı içinde olmalıyız? Tabii ki bütün planlama esasları içerisindeki riskli alanlar, sakınım zonları, jeolojik açıdan riskli alanlar bütün bunlar ve diğer kamu sosyal donatı payları... Bütün ilke ve esasları kaçırmadan o bölgelerde yoğunluğu tekrar artırarak, bu tip imar haklarını bir şekilde koruyarak buraların dönüşümünü hızlandırmak mıdır ya da birtakım planlamayla değil de bu değişim, dönüşümü çok kısıtlı alanlarda dar tutup ya da belli binalar için, belli adalar için önceliklendirip onları dönüştürmek için bu şekilde, başka plan değişikliği değil de başka yaklaşımlarla bunları dönüştürmek midir; bu açmazın, çıkmazın önüne geçmek midir? Bu konudaki düşüncenizi almak isterim Değerli Hocam.
PROF. DR. HANDAN TÜRKOĞLU - Teşekkür ediyorum.
Tabii, ben kendi düşüncemi söyleyeceğim bunun için.
BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Tabii.
PROF. DR. HANDAN TÜRKOĞLU - Bir kere imar hakları önemli ama her alana aynı şekilde yaklaşmak ve çözüm üretmek şehircilik açısından da doğru değil. Mesela gördünüz, Avrupa yakası, Anadolu yakası arasında risk açısından fark var. Anadolu yakasında Bağdat Caddesi'nin bulunduğu bölgede küçük bir imar artışıyla binaların yenilenmesi mümkün olabiliyor ama her yere bu imar artışını veremezsiniz. Bazı bölgeler zaten sizin de dediğiniz gibi... Kağıthane Belediye Başkanıyla konuşmuştum. Dedim ki "Zemininiz sağlam, rahatlıkla dönüştürebilirsiniz, belki küçük bir artış da verebilirsiniz." "Yapamayız Hocam." dedi çünkü, mutlaka her binanın üstünde 2 kat ruhsatsızmış. Yani imar planının da üstüne çıkmış bir durum varmış. Yani bu çarpık kentleşme aslında, ortaya yasa dışı bir durum çıkarmış. Onun için Kağıthane'ye yaklaşımınızla, Caddebostan'a yaklaşımınız; Yeşilköy'e yaklaşımınızla Bağcılar'a yaklaşımınız aynı olamaz. O riskli bölgenin mevcut durum analizini yapmanız lazım, orada oturanlarla çalışmanız lazım ve nasıl bir çözüm bulunacağı konusunda her projede toptan bir çözüm bulmak uygun değil. Mesela Avcılar'da yoğunluğu artırmak hiç doğru bir şey değil. Çünkü hem zemini bozuk hem zaten aşırı yoğun. Aynı şekilde Küçükçekmece'de de öyle; hem bozuk zemin var -biraz önce gördünüz- hem de yoğun bir doku var ve düzensiz bir doku var. Dünyanın hiçbir yerinde orada oturanlardan hiçbir para almayarak dönüşüm yapılamaz. Mutlaka uzun vadeli krediler verilebilir. Mesela şimdi Merter'de sosyal konutlar dönüştürülüyor, çok güzel bir ortam, binalar eskimiş ama yeşil alanları var, 4-5 katlı yapılar. Onlarla yaptığımız görüşmede mesela hiç istemediler oranın değişmesini, yoğunlaşmasını. Bir miktar para ödemeye, uzun vadeli krediler vermeye razılar ama yeter ki oradaki halkın elinde böyle bir imkân var, onu devam ettirmek isterler. Şehrin arazi değeri yüksek bir bölgesi buna rağmen. Burada devletin her yere farklı bir yaklaşımla yaklaşıp çözüm bulması gerekir. Gecekondu bölgelerini tümden bazı bölgelerinin tümden yıkılıp yerine belli bir yoğunlukta yeni binalar yapılabiliyor ve bazen hiç para ödemeden de kat sahibi olabiliyorlar. Üstelik eğer geleneksel gecekonduysa bu -onlar da pek memnun olmuyorlar tabii bahçeli evleri gidiyor diye- orada da bir dönüşüm yapabiliyor. Yeşilköy'de daireler küçülüyor mesela, Teşvikiye'de daireler küçülüyor, yapılabiliyor. Onlar kendileri cebinden para da çıkarabiliyor. Yoksul bölgelerde de devlet, sosyal bir devlet olarak araya girip yardımcı olacak. Mesela, Fransa'da eski sosyal konutlar vardır. Bunları dönüştürürken bir kısmı orada oturan, eski işçi olup da fabrikası kapanan yoksul insanlara ayrılıyor, yüzde 30 bunun ayrılıyor ve onlara uzun vadeli kredilerle veriliyor; geri kalan satılabiliyor. Böyle hibrit çözümler de olabilir. Doğrusunu isterseniz, bir keresinde, Beykoz Belediyesine gitmiştim, belediye kendisi belediye arazisine ev yapacaktı. Böyle çözümler de olabilir, devlet de konut yapabilir. Tamamen özel sektöre, müteahhitlere verip çevreyi tümüyle onların para kazanması amaçlı yaklaşımıyla... Çok kötü örnekler var İstanbul'da. İnanın bana, orada oturanlar bir müddet sonra yaşamak istemeyecekler. Bursa'nın Doğanbey Mahallesi'ni örnek vereyim tarihî bir şehrin silüetini bozan. Çok dikkatli olmak lazım. "İnsanlara cebinden hiç para çıkarmadan daire vereceğiz." diye yoğunluğu artırmakla ve oradan para kazanmaya çalışmakla bu iş çözülmez, daha sosyal bir bakış açısı gerekir. Güzel örnekler de mutlaka vardır ama tekrar ediyorum, her yere aynı şekilde toptan yaklaşamazsınız, bir ülke aynı şekilde değişemez.
BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Hocam, teşekkür ediyoruz.
Tabii, bizim bir şekilde orada kendi imkânlarıyla ya da küçük kredi destekleriyle, faiz destekleriyle konutlarını dönüştürmeye hazır olup ancak mevcut imarın onların dönüşümüne cevaz vermediği, tabii, bunların içinde sizin de bahsettiğiniz gibi, kaçak katların da olduğu maalesef bir durumla karşı karşıyayız. O açıdan, plandaki mevcudun çok çok üstünde bir yoğunluk verip, orada yeni bir değer oluşturup o değerlere dönüşümü finanse etmek değil, en azından dönüşüme niyetli vatandaşı da harekete geçirebilecek şekilde ama imardan kaynaklanan hak kaybını asgariye indirecek şekilde nasıl yaklaşabiliriz konusuna sizler açıklık getirebildiniz.
PROF. DR. HANDAN TÜRKOĞLU - Aynen öyle.
BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - "Her alan kendi içinde değerlendirilip küçük artışlarla da belki plan değişiklikleriyle de bunlar karşılanabilir." diyorsunuz.
PROF. DR. HANDAN TÜRKOĞLU - Bir küçük örnek daha vereyim.
BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Buyurun hocam.
PROF. DR. HANDAN TÜRKOĞLU - Uzak Doğu'da bir ülkede, dönüşümde hükûmet o bölge için proje bekliyor yani Tayvan olabilir bu. Bu projeyi orada yaşayanlar, gönüllü hocalar, sivil toplum örgütleri hazırlıyor, "Biz böyle dönüşeceğiz." diye devlete sunuyor. Devlet bunu uygun görürse onlara kredi desteği sağlıyor. Önce bir projeyle başvuruyor orada yaşayanlar. Bu yaklaşım benim çok hoşuma gitmişti. Tabii, İstanbul'la kıyaslanamaz herhâlde ölçek olarak o bölgeler ama küçük küçük bölgelerin bir araya gelip -yani örgütlenme önemli bu konuda- proje hazırlayıp devlete başvurmaları iyi bir fikir gibi geldi bana.
BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Teşekkür ederiz.