KOMİSYON KONUŞMASI

CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Ben sizin sunumunuzu alamadım ama çok teşekkür ediyorum, sonunu yakaladım. Her üçünüze de çok teşekkür ediyorum.

Tabii, bu kadın hareketi, kadın mücadelesi için Binnaz Hocam da ifade etti ama... Şimdi, kadın hareketi ve kadın mücadelesinden bizim anladığımız şöyle bir durum var: Fıtratı farklı olsa da -hani moda tabirle- sadece insan olduğu için, eşit olduğu için, erkeklerle eşit bir şekilde, özgürlükleri ve hakları gasbedilen, olması gereken hakları mahrum bırakılan, haksızlığa uğrayan, bu haklarını tekrar kazanmak için ya da var olanı kaybetmemek için verilen bir mücadeleyi anlıyoruz. Dolayısıyla, bunda bir süreklilik var da ama yani... Mücadele, evet ama, dünün meselesi değil, yüzyıllardır süren bir mücadele. Hemen bugünden yarına olabilecek bir şey değil; meşakkatli bir süreç, zorlu bir süreç ve maalesef elde edilemediğini de gösteren bir süreç. Dolayısıyla, bu mücadele kavramından bu kadar korkmak, "İşte bak, 'mücadele' dediğiniz için başarıya ulaşamadı." demek, daha doğrusu, aslında toplum tarafından, toplumsal olarak zayıflatılmış, ötekileştirilmiş, eğitsel anlamda olsun, ekonomik anlamda fırsat eşitliğinden mahrum bırakılmış kadınların, daha doğrusu, bu mağdur, geniş kitlenin, mağdur kitleyi eleştirerek... Bakın, "Bu 'mücadele' dediğiniz için başarıya mı ulaşamadı?" demek, "Kadına şiddet önlenemedi bakın." demek ya da işte, "Kadınlar hak etmeli, kadınlar çalışmalı, engel yok." Bu, siyasette bize çok ifade edilir gerçekten, ben de ön seçimde çıkmış bir milletvekiliyim. Dolayısıyla, örnek verecekleri zaman da "Bak işte, sen ön seçime girdin, çıktın, kadınsın, mücadele verdin, oldun, demek ki olabiliyor." anlamında da referans olarak gösterildiğim bir mücadelede hiç de adil bir yarış değil işin açıkçası. Yani, kadınlar hak etmediği için değil, tam tersi, yıllardır, biz bunu bütüncül bir yaklaşımla değerlendiriyoruz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bunu her zaman ifade ediyoruz. Yani, kadın eğitim hakkını elde edememişse eğer, ailenin gelir düzeyi yeterli değilse erkeği okutmayı tercih eder çünkü aileler, kız çocuğu nasıl olsa evlenip gidecektir evden. Eğitimden yeterli imkânı alamayınca iş gücü piyasasında da dezavantajlı duruma düşüyor kadın. İş gücü piyasasında dezavantajlı duruma düşünce, ekonomik bağımsızlığını elde edemeyince de aile içindeki şiddete mahkûm oluyor. Dolayısıyla, ya iş hayatındaki bu gerekli tecrübelerden ya da eğitim dünyasındaki o yeterlilikten yeterince faydalanamayan kadın da siyasette var olamıyor. Yani, bugünkü Siyasi Partiler Kanunu'nun işleyişi, düzenlenmesi... Bizler bizatihi içindeyiz, yaşıyoruz, her ne kadar kotalar koysak da, özel önlemler, geçici önlemler alsak da çok da sonuç alıcı olmuyor. Yani bu, kadınlardan kaynaklı bir şey değil, bir kere bunun altını çizmek lazım. Gerçekten çok incitici bu cümleler. Yani, mağduru eleştirerek mağduriyeti gidermeye çalışmanın ben sonuç alıcı olduğunu düşünmüyorum işin açıkçası.

İnsanlık onurundan bahsettiniz, çok önemli bence yani olayın özü de bu aslında. Özellikle sığınma evinde ziyaret ettiğim kadınlarda ve diğer, şiddete, cinayete uğrayan ya da işte, kötü muamele gören... Her anlamda diyelim, şiddetin türlü türlü yöntemleri var, artı, şiddet tehdidi var yani şiddet yok ama onun tehdidiyle bile kadın, yaşamına bir çekidüzen veriyor, hareketlerine, yaşam alanına; kendi eliyle daraltıyor, kendi eliyle buna önlem alıyor. Bunlar da varken insanlık onurunu, beden ve ruh sağlığını yitiren, gerçekten özgüvenini kaybeden, ruhsal anlamda, bedensel anlamda çöküntüye düşmüş gerçekten kadınlar var. Biz şimdi diyoruz ki: İşte, bunları şunları yaptık, boşanmalar arttı. Bu aileler, bu sağlıksız aileler diyorum ben, hani kutsal aile diye atfediyoruz ama bunlar kutsal aile değil; tam tersine, bu şekilde şiddete, kötü muameleye, her türlü istismara uğrayan kadın, erkek ve çocuktan oluşan aileler "Boşansınlar da..." Bu sağlıklı bir aile değil zaten yani sürdürülebilir bir şey de değil. Yani bu çerçeveden de bakmak lazım, kadının insanlık onurunu koruyabilmemiz lazım. Bu sadece bireylerin, kadının, erkeğin sorunu değil çünkü. Yani tamam, bireysel anlamda sorumluluklarımız var, cezalar var ama bu, toplumun da devletin de yükümlülüğü olduğu, hatta daha fazla yükümlülüğü olduğu bir alan. Yani o kadının, erkeğin, kim olursa olsun, kötü muameleye, şiddete ya da başka bir muameleye uğramamasını sağlamak zorunluluğu var ama daha önce de hani biz de söyledik, uluslararası af örgütlerinin "Cezasız kalma kültürünü bırakın yoksa işkenceyi önleyemezsiniz." ifadeleri neticesinde belki düzenlemeler yaptık da işte polisin şiddetinden ve bu süreçlerdeki kötü muamelelerden, işkenceden bir nebze olsa da belki yol kat edebildik. Aynı şekilde, bunların cezasız kalmasıyla, şiddetin, cinayetlerin ya da hafifletici sebepler göz önünde bulundurularak işte biraz önce sizlerin anlattığı o barışmalar, o geri dönüşlere teşvikle sonuç alamıyoruz, alamayacağız da. O yüzden, insanlık onurunu ben çok önemsiyorum. İnsanlığı, eşitliği, kadın-erkek eşitliğini, farklılıklara rağmen herkesin eşitliğini... Bu çok önemli, tabii ki medyanın dili bu anlamda çok kıymetli. Yani özneye şiddeti ve merkezine o gücü koyarsanız eğer işte "namus cinayeti" başlığı altında hikâyeyi anlatırsanız ya da "aile mahkemesi toplandı, karar verdi" diyerek habere devam ederseniz biz bunda sonuç alamayız gerçekten yani alamıyoruz da yani alamamamızın sebepleri de burada. Bakıyoruz çünkü gerek deyimler olsun gerek atasözleri olsun gerek görsel medyada yer alan bu kadınlık ve erkeklik üzerine kalıplaşmış bu cinsiyetçi söylemlerin ve ifadelerin bizim yol yürümemize... Tabii ki dinamiklerinden de bahsetti Sayın Çiler Hoca. Evet, dinamikler çok önemli yani ekonomik anlamda önemli. Bunların maddi sonuçlarından biri tabii ki bunlar, şiddettir, eğitimdeki fırsat eşitliğinden yoksun kalmasıdır ama bu dilin, medyanın dilinin ne kadar etkili olduğunu biz biliyoruz. Tabii ki bu keza, siyasetçilerin, rol model olan, vitrinde olan, medyanın gözü önünde olan siyasetçilerin, bizlerin dilinin de ne kadar kıymetli olduğunu, ne kadar etkileyebildiğini, ne kadar geniş kitlelere bir anda ulaşabildiğini biliyoruz. Yani bu anlamda da tabii ki sizlerin, bizlerin, toplumun, her kesimin -kadın-erkek diye ayırmıyorum ya da işte partiler ayrımı yapmıyorum- bu soruna bu pencereden bakıp ortak bir hedefe yürümeleri gerektiğini düşünüyorum.

Çok teşekkür ederim.