| Komisyon Adı | : | BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU |
| Konu | : | Bursa Milletvekili Ahmet Kılıç ve 21 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3427) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 03 .03.2021 |
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan Yardımcıları, Meclisimize hoş geldiniz.
Görüşmekte olduğumuz (2/3427) esas sayılı Kanun Teklifi'yle ilgili görüşlerimizi ifade edeceğim. Teklifin 1'inci maddesinde Seyhan Nehri'nde 1949-51 yıllarında meydana gelen taşkınla ilgili yurttaşlarımızın çok yakından beklediği bir düzenlemenin gerçekleşeceğini görüyoruz. Bu konuyla ilgili bazı hususları dikkatinize çekmek istiyorum. Satışın ihale yoluyla değil, direkt hak sahiplerine yapılacak olmasının doğru olduğunu düşünüyoruz ancak burada mağduriyetin yaşanmaması adına, burada belirlenecek olan rayiç değerin, her ne kadar büyükşehir sınırları içerisinde buralar mahalleye dönüşse bile yaşayacak olan köylülerimizin millî gelirden aldıkları pay ve bu köyde yaşayan insanların ortalama gelir seviyelerine uygun bir değer tespiti üzerinden satışının yapılmasının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Yine, önemli bir başka nokta şu: Burada satış yapılacak olan yerlerin hak sahiplerine yani tapu sahiplerine yapılıyor olması doğru olduğu gibi burada el değiştirme varsa... Yani, hassas bazı noktalar var. Diyelim ki bir el değiştirme söz konusu olmuş ya da mülkiyetsiz ama uzun yıllardır bu yerleri kullanan insanlarla ilgili değerlendirmelerin nasıl yapılacağının mutlaka açıklığa kavuşması gerekiyor. Salgın döneminde özellikle Adana ve köylerinde yaşayan yurttaşlarımızın ekonomik krizden Türkiye'nin bütün yerleşim yerlerindeki gibi etkilendiğini, özellikle üretici köylülerin ciddi biçimiyle girdi fiyatlarının yüksekliği sebebiyle ekonomik açıdan sıkıntılı olduğunu da dikkate almak gerekir. Satış süreci kesinlikle gerçek hak sahiplerinin belirlenmesinde çok önem taşımaktadır. Zira tapu olmamasına rağmen el değiştiren yerler olduğu gibi bazı hak sahiplerinin yerlerinde olmamasından kaynaklı buralara başka kişilerin yerleştiği de söylenmektedir, bu ayrı bir sorundur. Edindiğimiz bilgilere göre satışlarda rayiç bedelin altında satılması konusunda gerek ilçe belediyeleri gerekse emlak rayiç bedelini belirleyen ilgili kamu kurumlarının görüşleri alınarak köylülerimizin korunmasının önemli olduğunu düşünüyorum. O nedenle 1'inci maddeyle ilgili bölgede yaşayan yurttaşlarımıza hayırlı olmasını diliyoruz.
Şimdi, 2'nci maddeyse bizim üzerinde çok hassasiyetle durduğumuz bir madde. Biz, esas olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, yasanın, teklifin maddeleriyle ilgili görüşlerimizi açıklayacağız ama 2'nci madde aslında bu yasa teklifinden çekilmiş olsa buradan bir ortak mutabakatla da çıkabileceğimizi belirtmek istiyorum. Niye 2'nci maddeyle ilgili çekincelerimiz var? İzninizle onları aktarmak istiyorum. KGM'nin taraf olduğu belirlenen KÖİ ya da YİD projelerine verilen gelir garantilerinde borç üstlenim taahhütlerine ek olarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının borç üstlenim anlaşmalarına taraf olmasını düzenliyorsunuz. Aslında, Karayolları Genel Müdürlüğünün yapacağı ve borçlanma içerikli anlaşmalara Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının tüzel kişiliğini kefil ediyorsunuz. Şimdi, cumhuriyetin en önemli kurumlarından bir tanesi olan Karayolları Genel Müdürlüğünün 1 milyar TL'nin altındaki projeleri zaten kendisinin üstlenmesi gerekir. Yani ocak ayında 21 milyar TL faiz ödeyen Türkiye Cumhuriyeti Hazinesinin Karayollarının gerçekleştireceği 1 milyar TL'nin altındaki projelerle ilgili vermiş olduğu kefaretin yetersiz gözükmesi ve yap-işlet-devret modeliyle yapacak olan firmaların bu kefaretle borçlanamaması. Siz, bu belgenin altına Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığının da imza atmasını teklif olarak öneriyorsunuz.
Şimdi, teklif metninde işaret edilen Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığına bağlı özel bütçeli kamu idareleri; 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun içinde cetvelde gösterilen Karayolları Genel Müdürlüğü ile Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüdür. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün 3996 sayılı Yap-İşlet-Devret Modeli Kanunu çerçevesinde herhangi bir projesi yoktur. Aslında, bu teklif, Karayolları Genel Müdürlüğünün taraf olduğu YİD modeli kapsamındaki ulaştırma projelerini kapsıyor.
Diğer yandan, 15 Mart 2020 tarihinden sonra ihalesi yapılmış ancak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte henüz uygulama sözleşmesi imzalanmamış ifadesiyse Bakanlığınız tarafından Komisyonumuza açıklanmış değildir. Yani burada bizim yaptığımız çalışmaya göre acaba Aydın-Denizli Otoyolu ya da Kuzey Marmara Otoyolu'nun Nakkaş-Başakşehir hattı mı kapsam içine giriyor? Ya da bunun dışında eğer bir finansman sorunu çeken bir proje varsa bu teklif metninin mutlaka içinde onun belirtilmesinin önemli olduğunu düşünüyorduk, biz buna en azından ulaşamadık. Bu 2 ihaleye ilişkin uygulama sözleşmesi imzalandığına dair herhangi bir habere de biz rastlamış değiliz. O nedenle bu 2 projeyle ilgili borçlanmayı kolaylaştırmak amacıyla geliyorsa o zaman bununla ilgili de düşüncemizi aktarmaya devam ediyorum.
3996 sayılı Kanun'un 11'inci maddesi ve 4749 sayılı Kanun'un 8/A maddesi gereğince borç üstlenimi mekanizması KÖİ projeleri kapsamında proje sahibi idare ile projeyi gerçekleştirecek olan şirket arasında düzenlenen sözleşmelerin süresinden önce feshedilmesi ve tesisin kamuya devredilmesi durumunda yani müteahhitin işini yapamaması durumunda fesih tarihine kadar yapılan işler için kullanılmış olan dış finansmanın kamu tarafından üstlenilmesi de devreye girmektedir. Şimdi, bence teklifi yapan arkadaşlarımızın bu manada Komisyonumuzu aydınlatması gerekirdi. Yani buna ilişkin elinizde sıkıntılı projeler mi vardı ya da bunu gelecekte hangi projelerde kullanmayı düşünüyorsunuz? Bu konuda bir açıklamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Siz "Projelerin uygulama sözleşmelerinin süresinden önce feshedilmesi ve tesisin ilgili idareler tarafından devralınması hâlinde söz konusu yatırım ve hizmetler için yurt dışından sağlanan finansmanın ve varsa bu finansmanın teminine yönelik türev ürünlerden kaynaklanan da dâhil olmak üzere mali yükümlülüklerin üstlenilmesinde Hazine ve Maliye Bakanlığı 1 milyarın üzerinde yetkili." dediniz. 1 milyarın altındakilerde Karayollarının yetkili olması hangi sıkıntıları yaratıyor? O konuda da bir açıklama yapmadınız.
Özellikle KÖİ projelerini gerçekleştiren görevli şirketler kendileriyle ilgili kuruluş tarafından verilen gelir garantisini teminat göstererek yurt dışından borçlanmak istediklerinde kreditörler bu gelir garantilerini yeterli görmemektedir. Şimdi, biz diyoruz ki: Hazinenin bu konularda yatırım yapmak için gerekli bütçesi olmadığından biz bunları yap-işlet-devret modelleriyle yapıyoruz, özel şirketler yapacak. Şimdi, bu işi vereceğiniz şirketlerin ya da verdiğiniz şirketlerin bu kredibilitesi yok ise yurt dışından bu finansmanı da sağlayamıyorlar ise bütün yükümlülüğün altına Hazine, Bakanlık ve Karayolları girecekse yani riskin tamamını devlet üstlenecekse o zaman buradaki elde edilecek kârları şirketlere aktarmanın mantığı nedir? Bunu gerçekten anlayabilmiş değiliz.
Bizi endişeye sevk eden noktalar: Şimdi, devletin kamusal mal ve hizmetlerini üretecek altyapı tesislerini yapmasının, finanse etmesinin temelde 2 yöntemi var. Bir tanesi, siz bunları kendi bütçenizle yaparsınız. İkincisi de, yap-işlet-devret ya da kamu-özel iş birliği projeleriyle yaparsınız. Yap-işlet-devret modeli kapsamında gerçekleştirilen kamu hizmeti yatırımlarına ilişkin olarak kamuoyunu en çok meşgul eden konuların başında verilmiş olan gelir garantileri ve Hazineden yapılmış olan garanti ödemeler yer almaktadır.
Kamu-özel iş birliği şeklinde hayata geçirilmiş olan kamu hizmeti nitelikli projeler AK PARTİ döneminin son üç yılında çok riskli bir boyuta ulaşmıştır ve bu riskler bütçede de risk hanesine yazılmıştır. Ödemeler her yıl artarak devam etmektedir. Özel sektörün kullandığı kredilere Hazine garantisi iktidarınız tarafından verilmiştir. Söz konusu hizmetlerin bedelleri yabancı para cinsinden ve fahiş tutarlarda belirlenmiştir. Dolayısıyla, hizmeti kullanmak durumunda olan vatandaş vergi karşılığında alması gereken hizmet için ekstradan döviz kurlarındaki artış dolayısıyla da yeni bir borç yükünün altına girecektir. Projelere verilen talep garantilerinin gelecekte kamuya miktarı belli olmamakla birlikte büyük yükler getireceği bu Komisyon odalarında, bütçe görüşmelerinde ya da yasa tekliflerinin görüşüldüğü pek çok komisyonda fazlasıyla söylenmiştir. Verilen kredi talep garantileri yabancı para cinsinden olduğu için TL'yle çalışan Türk ekonomisi artan döviz kurları, zikzak çizen, sürekli olarak yukarı eğilimleri fazla olan döviz kurları karşısında enflasyonun çok daha üzerinde yüklerle karşı karşıya kalmaktadır. Elinde yeterli kaynak olmasa da kamunun bu projeleri borçlanarak gerçekleştirmesi mümkünken kamu görünürde borçlanmamakta ama belirsiz bir maliyeti karşılamayı da garanti etmektedir. Sizler kamunun genel konsolide borcundan bu uzun vadeye dayalı oluşmuş olan borçları istisna tutarak borçsuz gibi gözüküyorsunuz ama gerçekte bu garantili geçişlerle ilgili kamu, örtülü de olsa çok ciddi biçimiyle bir borç yükünün altına girmektedir ve devlet borçlarını gizlemenin de bu yöntem bir aracı hâline gelmiştir.
Fiyatların döviz cinsinden sözleşmeye bağlanmasının esas nedeni bu projelerin hayata geçirilmesi için gereken kaynağın yurt dışından döviz cinsinden kredi olarak getirilmiş olmasıdır. Yani yüklenici görevli şirketlerin bu projeleri hayata geçirecek öz kaynağı aslında yoktur ve bu kaynağı yurt dışından sağlamaktadırlar. Bütün bu projelerin muhatabı olan Karayolları Genel Müdürlüğü ise resmen bir Düyun-ı Umumiye idaresine dönüşmüş durumdadır. Yükleniciler, garanti edilmiş gelirleriyle öncelikle dolar cinsinden kredileri ödeyecekler ve kalanıyla da işletme giderlerini karşılayacaklardır. Bütün bu süreçte Karayolları Genel Müdürlüğünün asli işlevi olan yol yapım hizmetleri yerine âdeta bu şirketlerin Düyun-u Umumiye olarak yurt dışındaki alacaklarının ödenmesini sağlamaya indirgenmiştir. Niye biz bu endişeyi taşıyoruz? Hazinenin borç üstlenmesine tabi kredi anlaşmaları var ve bu bizi, tüm Türkiye'yi ciddi biçimde endişeye sevk etmektedir.
Bakın, Avrasya Tüneli'nin 2012 yılında yap-işlet-devret modeliyle sözleşmesi yapıldı. Şu an kamunun ödemesi gereken garantiler toplamı 2 milyar 777 milyon dolar. Kuzey Marmara Otoyolu dediğimiz 3 ayrı projeyle birlikte ödememiz gereken garanti tutarı 9 milyar 830 milyon dolar. Yine, Gebze-Orhangazi-İzmit-Körfez Geçişi için ödenmesi gereken rakam 12 milyar 270 milyon dolar. Çanakkale Köprüsü'yle ilgili -2018 yılında sözleşmesi yapıldı- kamunun ödemesi gereken rakam da yine 4 milyar 350 milyon dolar. Bir de Ankara-Niğde Otoyolu var. Biz Komisyon üyesi milletvekilleri olarak Bu otoyolla ilgili kamunun ne ödeme yapacağına maalesef ulaşabilmiş değiliz.
Bu tabloya göre yaklaşık 22 milyar dolarlık yatırımı yapan üstleniciler yaklaşık 29 milyar dolar gelir garantisi alıyorlar. Bunun 17 milyar dolarını da borç garantisi olarak Hazine üstlenmiş oluyor. Bunun anlamı Hazine ve Maliye Bakanlığının Kamu Borç Yönetimi Raporu'nda şu şekilde açıklanmaktadır: "Borç üstlenimi mekanizması KÖİ projeleri kapsamında proje sahibi idare ile projeyi gerçekleştirecek olan şirket arasında düzenlenen sözleşmelerin süresinden önce feshedilmesi ve tesisin kamuya devredilmesi durumunda fesih tarihine kadar yapılan işler için kullanılmış olan dış finansmanın kamu tarafından üstlenilmesiyle devreye girmektedir." Tamam da siz bu tür işlerler ilgili, ilgili firmanın harcamış olduğu harcamaları takip etmiyorsunuz ki. Bunlarla ilgili siz düzenli olarak kamunun yaptığı ihaleler gibi hak edişleri kontrol etmiyorsunuz ki. Şişirilmiş maliyetler ve şişirilmiş faturalarla kamu bir risk altına girecek olursa bunun bütün bedelini de 83 milyon ödeyecek gözüküyor. Bu kapsamda yukarıda yer alan tablodaki projelerin uygulama sözleşmelerinin süresinden önce feshedilmesi ve tesisin ilgili idareler tarafından devralınması hâlinde söz konusu yatırım ve hizmetler için yurt dışından sağlanan finansman ve varsa bu finansmanın teminine yönelik türev ürünlerinden kaynaklanan ve dâhil olmak üzere mali yükümlülüklerin üstlenilmesinde Hazine ve Maliye Bakanlığını yetkili kılıyorsunuz. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından verilen borç üstlenim taahhütleri kapsamında bugüne kadar gerçekleşen herhangi bir üstlenim de bulunmamaktadır. Yani aslında şöyle bir durum ortaya çıkıyor: Yüklenicilere bir garanti veriyorsunuz, bu garantiye bir garanti daha veriyorsunuz, o garantiye de üçüncü bir garanti vererek yüklenicilerin âdeta yani tereyağından kıl çeker gibi iş yapmalarına olanak sağlıyorsunuz.
Şimdi, bir başka önemli nokta şu: Sayın Bakan Yardımcımız ifade etti, pandemi süresiyle birlikte Türkiye'de internet hizmetinden yararlanamayan, kamusal hizmet ihtiyacı olan yerlere bu hizmetin götürülmesi için bir teklif geliyor. 1 Mart 2020-2 Mart, 3 Mart 2021 yani üç yüz altmış yedi gün olmuş biz, pandemi süreciyle birlikte Türkiye tanışalı. Yani geçen yılın ikinci döneminden başlamak üzere bu yılın tamamında 8,5 milyon bizim tespit ettiğimiz öğrenci eğitimde internet hizmetine ulaşamadığı için yararlanamadı, haksız bir rekabet oluştu. Sınava girecek olan 8 ve 12'nci sınıf öğrencileri arasında anormal derecede haksız durumlar ortaya çıkıyor. Şimdi, bu teklif niye bugün geliyor? Yani bu teklif eğer bu alanlardaki eksikliğin giderilmesiyse bunun 1 Nisan tarihinde gelip görülen sorunun giderilmesine ihtiyaç olması gerekiyordu.
Şimdi, Evrensel Hizmetin Sağlanması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'la ilgili görüşlerimi de şöyle ifade etmek istiyorum: Son getirilen değişiklik teklifine ilişkin ilk sorgulanması gereken husus, böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyduğunuzdur. Bilindiği üzere uzaktan eğitim sürecinde en çok tartışılan konuların başında Evrensel Hizmet Fonu gelmiştir. Tartışmanın büyük bir kısmı fonun bugüne kadar amacına uygun bir şekilde yani dijital eşitsizliklerin giderilmesi için kullanılmadığı yönünde olmuştur. Örneğin 2006-2018 yılları arasında toplanan evrensel hizmet gelirleri 10 milyar TL'ye yakın bir rakama tekabül ederken FATİH Projesi üzerinden değerlendirdiğimizde Aralık 2019 tarihine kadar bunun yalnızca 1 milyar 729 milyon TL'sinin eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması amacıyla harcandığını görüyoruz. Yani 10 milyar TL'lik bir kaynak yaratıyorsunuz, bunun 1 milyar 729 milyon TL'lik kısmını bu haksızlığın giderilmesi için harcıyorsunuz. Peki, o zaman uzaktan eğitim sürecinde yaşanan aksaklıkların sebebi olarak neden 2006 ila 2018 yıllarındaki toplanan bu kaynağın doğru, etkin ve verimli biçimiyle kullanılmadığının mutlaka Komisyona ifade edilmesini istiyoruz. Son bir yıllık uzaktan eğitim sürecinde 2 milyon 600 bini aşkın öğrenci EBA'ya erişmemiş, 8,5 milyon öğrenci ise derslerini cep telefonundan takip etmek zorunda kalmıştır. Pandeminin ilk ortaya çıktığı 2020 Mart ayında 30-40 bin kişinin erişimini sağlayan EBA (Eğitim Bilişim Ağı) ancak eylül ayında 1 milyon canlı kapasiteye ulaşabilmiştir. EBA'da günlük yaklaşık ders kapasitesi son olarak 3 milyon olarak açıklanırken örgün eğitimde 18 milyonu aşkın öğrencinin olduğu düşünüldüğünde söz konusu kapasitenin ne kadar yetersiz olduğu bir kez daha ortaya çıkacaktır. Özellikle bu süreçte fonun uzaktan eğitim sürecinde Millî Eğitim Bakanlığı altyapısı, EBA içeriği ve kapasitesinin geliştirilmesi için kullanılması gerektiği bütün paydaşlar tarafından dile getirilmiş, getirilmeye de devam etmektedir. Bu talepler göz önüne alındığında Evrensel Hizmet Fonu'nun amacına uygun olarak kullanılmasının teşvik edilmesi gerekirken zaten mevcut kanun altyapılarının geliştirilmesi için herhangi bir engel yokken BTK'nin yetki alanını genişleten bu düzenlemeye hangi saikle ihtiyaç duyulduğunun izaha muhtaç olduğunu belirtmek istiyorum.
BAŞKAN TAHİR AKYÜREK - Gökan Bey, Plan ve Bütçe Komisyonu toplantı odasında olunca merkezi bütçe kanun teklifi üzerinde genel görüşme gibi oldu sizinki. İyi bir hazırlık yapmışsınız.
Buyurun.
GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - İlgili 4'üncü ve 5'inci maddelerde teknik olarak daha detaylı baktığımızdaysa öncelikli 4'üncü maddeyle getirilen düzenleme temelini 5'inci maddeden aldığı için ilk olarak 5'inci maddeyle ilgili görüşlerimi aktarıyorum: 5'inci maddeyle getirilen değişikliklerden anlaşıldığı kadarıyla yetkisiz kişilerden mal ve hizmet alımı, ihalesiz iş verme gibi yeni bazı düzenlemeler getirildiğini görmekteyiz. Örneğin mal ve hizmet alımıyla yapım işlerinde evrensel hizmet yükümlüsü olmayanlardan da alım yapılabileceği yazmaktadır. Dolayısıyla BTK tarafından yetkilendirilmemiş şirketlerden de mal ve hizmet alımı yapılabilecek midir? Evrensel hizmette net maliyet hesabıyla ücretlendirme yapılmakta olduğu hâlde yani bir anlamda objektif bir hesaplamayla yatırım maliyetlerinin hesaplandığı bir sistemde anlaşılmayan bir şekilde söz konusu mal ve hizmet alımları kanun kapsamı dışındaki şirketlerden de alınabilecek şekilde bir değişikliğe gidilmektedir. Bunun hangi amaçla yapıldığının mutlaka Komisyonumuza aktarılmasını sizlerden rica ediyorum. Konusunda uzman ve yetkilendirilmiş şirketlerden alım yapmak yerine neden yetkisi olmayan şirketlerden alım yapma imkânı getirildiğinin mutlaka ortaya konması gerekir.
5'inci maddeyle getirilen bir diğer değişiklikse yukarıda değinildiği üzere BTK'ye evrensel hizmet yükümlüsü doğrudan belirleme yetkisi verilmesidir. Evrensel hizmet yatırımlarında en düşük bedel esasına göre firmaların yarıştığı bir seçenek yerine BTK'ye evrensel hizmet yükümlülerini doğrudan belirleme yetkisi verilmesi kamu zararına yol açabilecek bir husus olarak çok açık biçimiyle ortada durmaktadır.
Son olarak tekrar 4'üncü maddeye dönersek 5'inci maddede BTK'ye evrensel hizmetler yükümlüsü belirleme ve ödeme yapma yetkileri verildiğinden 4'üncü maddede yer alan Bakanlık bütçesinden BTK'ye yıl içerisinde para aktarımı yapılmasına yönelik düzenleme bu şekilde bir anlam kazanmaktadır. Tabii ki BTK tarafından doğurumlu yükümlü şirketlere belirlenmesi sakıncalı bir süreç olduğundan 4'üncü maddeye ve 5'inci maddeye de bu saiklerle itiraz ettiğimizi belirtmek istiyorum.
Hayvanların nakliyle ilgili mesele milletvekillerimizin çokça karşılaştığı bir temel sorundur. Her bölgedeki milletvekilimiz bu konuyla ilgili sıkıntı yaşamaktadır. Hayvansal gelişimin sağlanması ve özellikle dişi hayvan, yavru hayvanların kesilmesi yerine karantinaya alınmasıyla ilgili sadece şu soruyu sormak istiyorum: Böyle bir durumda karantinaya alınmış olan hayvanlar kime verilecektir yani sahibine mi verilecektir yoksa bunlar bir biçimiyle idare tarafından başka şahıslara mı devredilecektir? Yani kesilmeyen hayvanların ne şekilde değerlendirileceğine ilişkin bir açıklama göremedim.
Devlet Demir Yollarıyla ilgili de şunu belirtmek istiyorum: 2020 yılında süresi dolacak olan yetkinin belli ki Ulaştırma Bakanlığı tarafından ya da Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ya da Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde öngörülmüş olan hedeflerin tutturulmadığının çok açık bir göstergesidir. Yani siz bir yasa getiriyorsunuz 2017 yılında, 2020 yılına kadar hem TCDD'yi hem de TCDD'ye bağlı Taşımacılık Anonim Şirketinin bu yükümlülükleriyle ilgili bir süre koyuyorsunuz -2020 yılı- ama geldiğimiz 2021 yılında görülen o ki konulmuş olan hedeflerin çok uzağındayız. Burada 2023 yılına dönük bir süre uzatımı söz konusu. 2023 yılında Parlamentoyla birlikte Cumhurbaşkanlığı seçimleri de yapılacak ise o zaman, Cumhurbaşkanlığına on yıllık yeni bir süre istenilmesinin anlamını da çok çözebilmiş değilim.
Son olarak da alan kılavuzluğu ve alan yönetimleriyle ilgili... Sadece Gelibolu Yarımadası ya da Çanakkale savaşlarının geçtiği güzergâhla ilgili değil, bence bir kültür mozaiği ve kültür zengini olan Anadolu'nun pek çok yerindeki alan yönetimleri tarafından alan kılavuzluğu ve rehberlik hizmetlerinin disiplin altına alınmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çanakkale savaşlarının 100'üncü yıl dönümü olan 2018 yılında bölgeye Türkiye'nin bütün coğrafyalarından milyonlarca insan akın etmiştir. Tek bir hassasiyet konusunu dikkatinize çekmek istiyorum. Burada gerek alan kılavuzu olarak görev yapacak gerekse de rehber olarak hizmet verecek olan kişilerden bizim tek bir istirhamımız olabilir; içinde Mustafa Kemal Atatürk'ün geçmediği bir Çanakkale kahramanlık destanı ya da bir Çanakkale Zaferi anlatmasınlar. Yani hep Atatürk'le başlayan, onunla biten destanı anlatırlarsa çok mutlu oluruz. Buna ilişkin, alandan aldığımız kimi olumsuz rehber yaklaşımlarının olduğunu bildiğim için bunu da Komisyonun ve Bakanlığın ilgisine sunmak istedim.
Hayırlı olsun diyorum.