KOMİSYON KONUŞMASI

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, değerli bürokratlar; hepinizi de bu uzun ve ayrıntılı sunumdan dolayı kutluyorum, teşekkür ediyorum.

Öncelikli olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde 5 siyasi partimizin ortak önergesiyle kurulan bu Komisyonun görev süresi içinde yaptığı çalışmalarda ben, performansıyla Sayın Başkanımız Recep Uncuoğlu'na da şahsınızda teşekkür ediyorum.

Neredeyse konuşulmadık konu kalmadı, üzerinde görüş alışverişinde bulunmadığımız herhangi bir konu kalmadı. O nedenle -kendi açımdan en azından diyeyim ama- Komisyon üyelerimizin büyük bir çoğunluğunun deprem riskiyle ilgili pek çok konuyu haiz olduğunu, bu konuyla ilgili çok ayrıntılı bilgiye artık ulaştıklarını düşünüyorum. O nedenle sizin şahsınızda Divana ve Komisyon çalışmalarına eksiksiz katılıp gerek Meclis çalışmalarında gerekse alandaki çalışmalarda katkı sunan değerli vekillere de teşekkür ediyorum.

Şimdi, İstanbul Milletvekili olduğum için izninizle ağırlıklı olarak İstanbul'la ilgili konuşmak istiyorum. Bu konuda, tabii, şöyle bir durum var Sayın Bakanım: Yani, İstanbul gibi dönüşüme tabi, sizin listenizde 1,2 milyonluk bir yapıdan bahsediliyor. Kamunun, belediyelerin bütün bu süreç içerisinde dönüştürecekleri yapı onun toplam yüzde 10'una bile ulaşamaz yani bizim burada vatandaşın, müteahhidin, ticaret erbabının, ticaret odasına bağlı olan müteahhitlerin yurttaşın kendi binasını kırıp yeniden yapmasıyla ilgili süreç önündeki engelleri bir bir kaldırmamız gerekiyor.

Ben, İstanbul'dan Ankara'ya gelirken gece Otopark Yönetmeliği'nde bir değişiklik oldu. Uzun zamandır 7 kez ertelenen Otopark Yönetmeliği galiba son hâline geldi. Çok ayrıntılı inceleyemedim ama özellikle dönüşüme tabi olan binalardaki Otopark Yönetmeliği'nin herhangi bir boş arsadan ya da bir kentsel dönüşüm alanındaki ada bazındaki çalışmalardan farklı biçimde değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymamız lazım. Şimdi, iki türlü dönüşümü hedef almamız lazım; bir tanesi parselin kendi içinde binayı yıkıp aynı imar koşullarına göre binayı yapmak, bir de ada bazında ya da bölge bazında dönüşüm... Ağırlıklı olarak bizim sıkıştığımız nokta şu: İstanbul'da artık düşük yoğunluklu, geniş boş arazili yerler kalmadı. Bunlar müteahhitler eliyle, kurumlar eliyle bir biçimiyle dönüştü. Şimdi, imar yoğunluğu 3,5, 4, 5, 6, 10 emsal parsellerin dönüşmesiyle ilgili, bu riskin ortadan kaldırılmasıyla ilgili sıkıntılar var. Bu konularla ilgili bazı önermelerimiz olacak, çok ayrıntıya girmeden, ben, onları ayrıntılı rapor hâlinde izninizle Komisyon Başkanımıza sunacağım.

Gönüllülük, yerinde dönüşüm, hızlı dönüşüm; yüzde 100 katılıyorum ama gönüllü dönüşüm noktasında da Elâzığ ve İzmir konusunda da benim gördüğüm eksiklik şu: Bu gönüllü dönüşümde artık bizim yurttaşın karar sürecinin daha başlangıcında girmesi gerekiyor. Bakın, Elâzığ'da çok hızlı işler yapılmış ama vatandaş o sürecin içine belki... Bundan sonra olmamasını umuyorum. Artık bizim üniversite eğitimi görmemiş ailelerimiz kalmadı yani her ailede bir tane üniversite mezunu ya kardeş var, ya çocuk var, ya eğitilmiş insanımız var; o nedenle insanlar kendi gelecekleriyle ilgili süreçte, karar sürecinde mutlaka olmak istiyorlar. O nedenle, yerinde dönüşüm, evet; hızlı dönüşüm, tamam ama bu gönüllü dönüşümün içinde mutlaka herkes sürece katılmalı. Burada sadece sorun sahibi olan insanların değil, aynı zamanda ticaret odalarının da süreç içine girmesi lazım yani bu konuda üniversitelerin girmesi lazım, meslek odalarının girmesi lazım. Bu paydaşların sayısını ne kadar artırıp yükü ne kadar azaltabilirsek sorunu o kadar hızlı çözeceğimize inanıyorum.

Bakın, bir oran var, parsel bazında 1,5 oran emsal artışında KDV'den istisna hükmü vardı. Ben İstanbul'la ilgili bu hükmün 2'ye çıkarılmasının daha verimli olacağını düşünüyorum yani bu emsallerdeki 1,5 artış bence sorunu çözmeye çok yetmiyor, alandan aldığım bilgiler, bunun artırılmasına da ihtiyaç var.

200 bin TL'lik destek; 120 bin liradan 200 bin liraya çıkan kamu desteği çok önemli ama şöyle bir handikapla karşılaştık: İki yıl içinde demir, çimento ve keresteye gelen fiyat artışları... Yani 125 bin liranın satın alma gücü ile 200 bin lira arasında bir fark oluşmadı. Enflasyonun çok üzerinde bir artış geldi ama demirin uluslararası piyasadaki yüksek fiyatı, işte 40-50 milyon tonluk çimentonun yurt dışına ihraç edilmesi ve kereste fiyatlarının da dünyada anormal yükselmesiyle özellikle kaba inşaat fiyatlarında -sizin de malumunuzdur- çok yüksek artışlar meydana geldi. O nedenle, çok başlangıçta, ocak ayında 200 bin TL'lik artış çok iyi gözükse bile maalesef maliyetlerin 300-350 bin TL'lere kadar çıktığını görebilmekteyiz.

Bir başka önemli nokta şu: İstanbul'da 15,5 metre ve üzerindeki TAKS ve "h" verilen binalarla ilgili, bu dört tarafa 1,5 metre çıkmayla ilgili mutlaka İmar Yönetmeliği'ne bir düzenleme koymamız lazım. Bakın, yüksek ölüm yaşanan binaların tamamı 8-10 katlı ve dört tarafına 1,5 metre çıkma var, artı bunların zemin katlarında da "yumuşak kat" dediğimiz dükkân katları var. Şimdi, bunlarla ilgili plan bize şu handikabı getiriyor, diyor ki: "TAKS 0,20 ya da 0,25; "h" 12,5 metre ya da 15,5 metre ya da 21,5 metre ya da 24,5 metre..." Şimdi, böyle olunca da vatandaş madem ki TAKS 0,25... Bakın, "h", temeller, zemin katlar, H zemin katlar, T zemin katlar, I zemin katlar yapıyor; e, dört tarafına 1,5 metre çıkıyor, 0,25 TAKS'lar 0,45 KAKS'lara geliyor, kat alanı 0,45. E, bu binalar da alttan ya da burulma yöntemiyle gelen yanal kuvvetler karşısında da birden fazla darbeye maruz kaldığı için, işte Bornova'da ya da Bayraklı'da gördüğümüz binalar gibi ya da başka büyük depremlerde, çok yüksek sayıda can kaybı yaşadığımız binalarda olduğu gibi yıkılıyor. Bununla ilgili, dönüşüme ilişkin bu süreci rahatlatacak hükümlerin yönetmeliğe mutlaka konması gerekir.

Başka bir sıkıntı şu: İstanbul'da parsel bazında ya da 2-3 parselin birleştirilerek ada bazında yapılmış olan dönüşüm projelerinde çöküntü alanlar oluştu. Bunlarda hukuki problemler ortaya çıktı, tapular devredildi, tapular üçüncü şahıslara satıldı. Bunların hukuki süreçleri iptal edilse bile başka yükümlülükler altına girdi. Şimdi, buralara mutlaka kamunun el atması gerekiyor yani bu çöküntü alanların, vatandaşın binalarının -10 daire, 20 daire, 30 daire- yıkılarak işte bir temel atılmış ya da hafriyat alınmış öyle perdeleri duruyor; bu çöküntü risklerinin hızla ortadan kaldırılması için bir çabaya ihtiyaç var.

Kâğıthane'deki heyelan bölgesindeki olay, doğrudan doğruya oradaki müteahhidin zamanında yapmış olduğu iksaların önündeki binayı tamamlamaması yüzünden iksa perdeleri zamanını doldurdu, ömrü tamamladı, bütün mahalle geldi. Yani 2 blok yapacaktı, birini yaptı -siz çok iyi biliyorsunuz- 2'nci bloka başlayamadı, iksa perdeleri koptu geldi, topuklarından açıldı. E, bunlarla ilgili de ayrı bir çalışmaya acil ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Şimdi, 1983 yılında İstanbul'da askerî darbe sonrasında özellikle askerlerin kurduğu kooperatifler ya da o dönemde Anavatan Partisi'nin ilk iktidar döneminde çok ciddi sayıda İstanbul'da kooperatiflere arsa üretildi. Bu üretilen arsalarda on-on beş yıl içinde binalar tamamlandı. Geleneksel yöntemlerle, elle ya da tamburalı beton makineleriyle yapılan bu binalar şu anda İstanbul'da en fazla risk taşıyan binalar. İskânlı, kat mülkiyetli ama bu binalar hem Yapım Yönetmeliği açısından hem işte demin dediğim gibi çıkmaların yüzünden hem de otuz kırk yıla yakın bir zamanda yapılmış olmaları yüzünden korozyona çok uğramıştır. Gaziosmanpaşa Öğretmenevlerinden Maltepe'deki Esenkent'e; Gaziosmanpaşa'dan Kartal'a, İstanbul'un, Sarıyer'in Ayazağa'sındaki bloklara kadar yüzlerce böyle kooperatifi sayabiliriz. Bunlarla ilgili mutlaka çok özel bir çalışmaya ihtiyaç var.

Esenler'le ilgili şöyle bir şey var: Esenler'de 7,2 milyon metrekarelik bir rezerv alanı oluşturuldu. Şimdi, bu rezerv alanını siz yetki olarak Esenler Belediyesine verdiniz ama... Ben tabii şunu bilmiyorum: Mesela, Bayrampaşa, Bahçelievler, Gaziosmanpaşa, Güngören, Bağcılar yani bu sürecin neresindeler? Mesela bu belediyelere bu rezerv alanı acaba pay edilmiş olsa yani TEM'in kuzeyindeki bu 7,2 milyon metrekarelik alanda bu belediyelere de 1'er milyon metrekarelik alan ayrılsın ve bunlar da kendi riskli yapılarıyla ilgili... Demin söylediğim gibi, bu riskli yapılarda 8 emsal, 10 emsal var. E, şimdi, 3 emsal üzerinde bina yapılamadığına göre, bu yapılar da kaçak olduğundan yasallaşamadığına göre o zaman fazla olan hak sahiplerinin -işte Elâzığ'da gördük, İzmir'de de- bir binasının yerinde, diğerlerini rezerv alana aktarılmasıyla ilgili İstanbul'da nasıl bir çalışma var? Yani, bunun hızlandırılması gerektiği düşünüyorum. Bu konuyla ilgili de şunu söyleyeyim: İstanbul'daki riskli yapıların büyük bir çoğunluğunda kiracılar oturuyor artık yani İstanbul'da konut sahipliği; herkesin bir konutu yok, bazı insanların onlarca konutu var, 40 konutu var, 50 konutu var, çok insanın konutu var ve özellikle de bu riskli yapılarında kiracıyla oturmayı teşvik ediyorlar, bunlar devam ediyor.

Bu "bina levhası" dediniz, her binaya bir kimlik numarası. Bu, son derece doğru. Aynı zamanda Komisyonda da bunları çok konuştuk. E, bunun hızla geliştirilmesi lazım ama aynı zamanda bizim coğrafi bilgi sistemimizin içindeki bütün paydaşların; bu ne olabilir? Nüfus hizmetleri müdürlüğü, belediyeler, AFAD, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü... Yani bir bina riskliyse bu binada kadastro işlem yapmamalı, nüfus hizmetleri müdürlüğü burada nüfus kaydı açmamalı, elektrik, İGDAŞ, diğer kurumlar buraya elektrik, su vermemeli, belediye burada emlak vergisi gibi -ne bileyim- başka birtakım işlemler yapmamalı, iş yeri ruhsatı açmamalı gibi coğrafi bilgi sistemlerinin mutlaka hızlı bir biçimde tekleşmesine ihtiyaç var.

Esenler'le ilgili bir eleştirimi yapmak istiyorum: Esenler Dörtyol Meydanı'ndaki kentsel dönüşüm uygulaması son derece kötü olmuştur. Keşke, o meydandaki birkaç çöküntü yapı yıkılıp onlar rezerv konut alanına aktarılabilse ve Dörtyol Meydanı'ndaki caminin etrafı bütünüyle -İstanbul'da nüfusun en yoğun olduğu merkezdir Esenler- o merkezdeki yanmış 15 katlı bir iki bina yapılmasaydı çok daha iyi olurdu. Yani biz, bu tür avantajları yaparken burada yurttaşın mülkiyet hakkına tabii ki saygı duyacağız ama kentin bugününü, yarınını değil, elli sene, yüz sene sonrasını da mutlaka planlamamız gerekir. O nedenle tekrar söylüyorum: Dörtyol Meydanı'nda caminin dışında kalan o bütün çöküntü yapılar oradan rezerv konut alanına, emsal artırımı yapılarak, metrekare artışları yapılarak taşınabilseydi, 350-400 bin insanın yaşadığı Esenler'in tek meydanı, çok ciddi biçimiyle korunmuş olurdu.

Sayın Bakanım, şimdi, bir başka önerimiz şu: İstanbul'da bu dönüşümle ilgili -bu demin söylediğim gibi- kooperatif yapıları... Genelde bunların son katın çıkması yapılır, çatıları da yüzde 33 beşik çatıyla yapılmıştır. Şimdi, yeni yönetmelik, İstanbul'da yüzde 45 eğim, çatı arasına da dubleks yapma şansını veriyor. Şimdi şöyle bir durum var: Bu yoğunluğu artırır mı? Ben artırmayacağını düşünüyorum çünkü yönetmelik diyor ki: "Sen en üst katta 1 daire yerine 2 daire yap. Sağlı sollu dubleks yapabilirsin." Fakat bu dönüşüme tabi binalarda kat maliklerinin hiçbirisi son kattaki kişinin dubleks hakkını kullanmasına rıza göstermiyor, böylelikle de bu hak kullanılamıyor. Şimdi, İstanbul'da bu gündeme geldi ama olumlu karşılanmadı. Bunlara bağımsız bölüm numarası verilerek bu finansmanın faizinin karşılanması konusunda bir ortak mülkiyet tesis edilebilir. Yani bunların yapılmasıyla ilgili İmar Yönetmeliği'nde ek bir karşıtlık yok; vatandaş anlaşabilirse son katı dubleks yapabilir, o dubleksini tek daire, çift daire yapıp sağlı sollu dubleks yaparak aynı metrekareyi kullanabilir. Bizim önerimiz: Bunların çatı katlarına bağımsız bölüm numarası verilmesi ama sadece dönüşüme tabi binalarda. Bir de iki bodrum kata kadar iskân ediliyor. Eğer bir bina dönüşüme tabi tutulmuşsa ve eğimden dolayı ikinci bodrum katından fazla kat iskân edilir hâle geliyorsa bunlarda da kat irtifakı kurularak ortak giderlerin ve finansman maliyetinin karşılanmasında kullanılabilir diye önerimi yapıyorum.

Şimdi, burada, Otopark Yönetmeliği'yle ilgili şöyle bir sıkıntımız var: O dün çözüldü ama özellikle İstanbul'un bu gecekondu yani çarpık kentleşmenin olduğu mahallelerde zemin katlardaki dükkânların kira bedelleri anormal derecede... Yani bina değerleri, dükkânların değerleri... Sayın İstanbul vekillerimiz bilir; 10 milyon, 20 milyonlarla ölçülecek dükkânlar var. İşte, Fatih'teki ana caddeyi düşünün, Gaziosmanpaşa, Bağcılar, Kağıthane'deki Gültepe ana cadde. Yani 50 bin nüfusun ticaretini yaptığı tek bir cadde varsa -çoğunlukla da mahallelerimizde böyle- o cadde de bir meydanın etrafındaysa siz orada bitişik nizam parsellerde otoparka giriş yapmak için zemin kattaki dükkân sahibini asla ikna edemezsiniz. Zaten onu ikna edemedikleri için de bu dönüşümler gerçekleşemiyor. Bu konularla ilgili Otopark Yönetmeliği'nde dönüşüme tabi binalarla ilgili ayrı bir hükme ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Binalarla ilgili... Burada mühendis arkadaşlarımız var, meslek odaları da buraya geldi. Bir inşaat mühendisi ya da bir mimar 30 bin metrekareye kadar bir inşaatta şantiye şefliği yapabiliyor. Bunun mutlaka azaltılması gerekiyor yani inşaat mühendislerinin bu kadar işsiz olduğu, yılda 12 bin inşaat mühendisini, 5-6 bin mimarı mezun ettiğimiz bir dönemde bizim 30 bin metrekare, birbiriyle ilintisi olmayan yerlerdeki şantiye şefliği uygulamasını mutlaka daraltmamız gerekiyor. Biz şunu gördük ki: Bir inşaat mühendisine ihtiyaç olunan yer, beton dökülürken onun gelip başında durması değil; etriyeler bağlanırken; eğer bu kare kolonsa çapraz diyagonal etriyeler konuluyor mu, bu perdeyse çirozlar konuluyor mu, eğer bu kolon kiriş bağlantı yerlerindeki kirişlerin içinde etriyeler konmuş mu, bu bölgelerdeki tel takviyeleri doğru yapılmış mı? Bunları kontrol etmediği sürece bu binalar maalesef istenilen sonucu vermiyor, o nedenle de belli bir metrekarenin üzerindeki yapılar için bir şantiye şefi, 30 bin metrekareye kadar bir inşaatı kontrol edebiliyor ama eğer 2 bin metrekare için şantiye şefliği yapacaksa bunun belli bir, aynı bölge içinde daraltılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu aynı zamanda özellikle büyük şehirlerde coğrafi kısıtlılıklar dikkate alınarak yapı denetim firmalarının da görev yaptığı yani kuraya girdiği alanlarla ilgili de belli bir kısıtlamanın getirilmesi gerekiyor. Yani hem Tuzla'da hem Silivri'de bir yapı denetim firmasının aynı anda şantiyede... Hele ki bu 200 metrekarelik bir villaysa bunu kabul etmiyor, kurayı kabul etmiyor; vatandaş bu manada sıkıntı yaşıyor. Onu belirtmek istiyorum.

Riskli binalarla ilgili, boşaltma süresiyle ilgili... Biliyorsunuz beş ay süresi var yani tebligat var, arkasından şey... Bu çok uzun. Bunu yasayla on beş günlük bir zaman dilimine çekmek lazım yani bir bina riskliyse burada kanuni -hukukçu değilim ama- süreleri de dikkate alınarak bu süreler çok kısaltılmalı. Yani bir bina riskliyse burada beş ay içinde deprem olmayacağının kanıtı yok. Yine, burada 2/3 çoğunluk yerine yasanın öngördüğü yüzde 50 artı 1'in sağlanmasının bence süreci daha hızlandıracağını düşünüyorum.

Bir iki konuyu da şöyle ifade etmek istiyorum: Şimdi, Elâzığ'da ziyaretimiz sırasında, özellikle yer seçimleri konusunda şehrin merkezinde bir çöküntü alanı var; zayıf zemin, bu bölge de temelsiz ya da bodrumsuz binaların yoğun olduğu bölge. Bu bölgede yerinde dönüşüm olabildiğince dar tutulmuş, daha çok şehrin dört köşesinde rezerv alanları oluşturulmuş ve oraya doğru kayıyor. Şimdi, ben şunu anlayamadım, o konuda eleştirim var: Yani eğer kayalık bir zemine gidiyorsa niçin siz orada 5 katla sınırlıyorsunuz? Yani 5 katla sınırlandırıp... İşte Elâzığ'da en çok karşımıza gelen sorun 2 artı 1'ler; nüfusu fazla olan aileler diyor ki: "75-80 metrekare net, 2 artı 1 daireye biz sığmıyoruz." Ben de o zaman şu öneriyi getiriyorum: Yani kayalık bir zemin üzerinde, arazi de dağa doğru çıkıyorsa neden başlangıçta 5 katla başlayıp arkaya doğru 10-12 kata giden, hem de doğanın o silüetini koruyan projelere gidilemez? Ben, Sayın Cumhurbaşkanının "yatay mimari" kavramının bürokratlar tarafından haddinden fazla bir kural hâline dönüştürüldüğünü düşünüyorum. Bunu İzmir için de söylüyorum; İzmir'deki rezerv konut alanınızın tümünü de 5 kat yapmışsınız. Oysa orada -gittik biz oraya- KATO'lar kıramıyorlar kayayı. Mademki bu böyleyse; orada 9-10 bin bir rezerv konut üretiyorsunuz, İzmir'de ihtiyaç olan rezerv konut, bence on binlerden çok daha fazla yani bu bölgede yapı yoğunluğunu demiyorum ama bina yükseklikleri konusunda yeniden bir düzenlemeye ihtiyaç var. Niye bunu söylüyorum? İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinden bir karar geçti, bu geçen karara göre de daha önce ruhsat almış, iskân almış binalar eski imar koşullarına göre yıkılıp yeniden yapılabilecekler.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Yapılamaz, tavsiye kararı o.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - İlçe belediye meclislerinden de geçiriyorlar bunu.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Kararla olmaz bu iş, tavsiye kararı o.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Şimdi...

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Biliyorum ben süreci.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Biliyorsunuz.

Ben de diyorum ki yani burada zaten imar planına göre 8 kat, o plan değişmedi.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - 8 yapabilir.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Peki, Bayraklı'da dolgu zeminde, alüvyon zeminde kazık temel çakarak 8 kat yapıyor ise biz niye o zaman Bayraklı'da rezerv alanda kayalık zemin...

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Açıkta kalan biri var mı?

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ben şöyle bakıyorum olaya: Buradaki bütün arkadaşlar aynı fikirde, bugün Bayraklı'da Bakanlığın ya da vatandaşın yaptığı dönüşümlerle yapılan binalar ayakta kalır ama onun yanındaki binaların hiçbirinin 7 şiddetinde İzmir depreminde ayakta kalma ihtimalini açıkçası biz çok görmüyoruz. Niye görmediğimizi de söyleyeyim. Buradan da şuna geleceğim: Binalarla ilgili ağır hasar ya da az hasarlı... "Orta hasar" kavramını bizim alüvyon zeminler üzerindeki yapılarla ilgili kesinlikle kaldırmamız gerekiyor. Yani kayalık zeminlerde, sağlam zeminlerde buna itiraz etmiyorum ama çürük zeminlerde hele de radye temeli olmayan yapılarda, tekil temelle, münferit ya da mütemadi temelle yapılmış olan 8-10 katlı binalarla ilgili orta hasar raporunun ben Bakanlıkça bir değerlendirmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bence "orta hasar" kavramının literatürden çıkarılarak ya az hasarlı ya da... Çünkü niye? Orta hasarlı binalar -yanlış söylüyorsam özür dilerim- artçı depremlerde ağır hasara dönüyor. İzmir'de 300'ün üzerindeki binayla ilgili böyle bir bilgi geldi bize; doğru, yanlış olabilir. Vatandaşa "orta hasar" diyorsunuz, orta hasarlı binayla ilgili DASK'a gidiyor, DASK'tan para alamıyor. E, güçlendirmeye gittiğinde, DASK diyor ki: "Senin binan orta hasarlı, prim ödemeye devam edeceksin." Vatandaş evini boşaltmış, DASK'tan para alamıyor ama aynı zamanda DASK sigorta şirketi ona diyor ki: "Prim ödemeye devam edeceksiniz." Şimdi, burada DASK'la ilgili kesinlikle bir düzenlemeye ihtiyaç var. Burada devlet bir kıstas koymalı, bir sınırlama koymalı ama vatandaşın bu ödeyeceği sigorta primlerini artırma konusunda ve hasar karşısında alacağı yardım konusunda da daha geniş bir düzenlemeye ihtiyaç var.

DASK'la ilgili benim başka bir önerim daha var: Nasıl ki bir binaya su faturası geldiğinde, 20 daireli bir apartmana su faturası geldiğinde ya da ortak elektrik faturası geldiğinde bu, paylara bölünerek herkesten tahsil ediliyorsa bir binada da DASK sistemi kişilerin keyfî müracaatına bağlanamaz. Çünkü böyle bir durumda bir binada 8-10 daire DASK'tan yararlanıyor, diğerleri yararlanamıyor. Bu binayı sigorta sistemiyle yıkıp yapmak istediğiniz zaman bir kısmı hak sahibi, diğerleri değil; bu konuyla ilgili kesinlikle bağlayıcı bir kurala ihtiyaç var. Her binanın bir emlak vergisi olduğu için acaba emlak vergilerine, işte "kültür varlıkları payı" gibi ilave edilerek, DASK primi ilave edilerek mi toplanmalı? Bu konuyla ilgili başka nasıl bir düzenleme getirilebilir bilmiyorum ama bir binada kişinin keyfî, isteğine bağlı olarak sigorta sistemi olamaz. Bunun yürümediği ve ciddi sıkıntılar çıkardığını belirtmek istiyorum.

Bir başka şey şu: Bayraklı'da Rıza Bey Apartmanı'yla ilgili sizin bir açıklamanız oldu. Biz sayın milletvekillerimizle birlikte cenaze sahiplerinin evlerini ziyaret ettiğimizde, cenaze sahibi yakınları bize bir talep ilettiler. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanının ve sizin Rıza Bey Apartmanı'nın yerinde bir bellek anıtı ve aynı zamanda orada bir park yapılmasıyla ilgili bir açıklamanız var ama Valilikte bize yapılan sunumda bu, ifade edilmedi. Burada kat maliklerinin kendilerinin, kendi binalarının aynı yere yapılmasını istedikleri söylendi.

Şimdi, Sayın Bakanım, yasalarımızda fennî mesul suçlu, müteahhit suçlu; kat maliklerinin ya da bina yöneticilerinin riskli bir yapıyı gizleme, o binanın kusurlarını kapatma ve kat maliklerini bilgilendirmeyle ilgili bir kusur yok. Rıza Bey Apartmanı ya da başka apartmanlarda gördüğümüz olay şu: Binasının riskli olduğunu gören kat maliki, bu binadan taşınıyor, bir alçı sıva, bir epoksiyle birtakım düzenlemeler yaptıktan sonra da bunu üçüncü şahıslara kiraya veriyor. Şimdi, burada, özellikle -belki Komisyon raporunda yazacak ama- kat maliklerinin hatasından kaynaklanan ölüm ya da yaralanmalarla ilgili kiracıların da hakkını koruyacak bir düzenlemeye ihtiyaç var. Yani burada mühendisler tutuklanıyor, binayı kırk yıl önce yapmış müteahhitler tutuklanıyor ama bu binayla ilgili riskli rapor belgesini çıkarmış ama gereğini yapmamış olan kat malikleriyle ilgili hiçbir işlem yapılmıyor; bu, doğru değil. Yani demin söylediğimiz bina, kimlik kartıyla birlikte üzerinde durulması gereken bir başka nokta.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Bu, onu çözecek inşallah.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ama burada yaşamını yitirmiş ya da yaralanmış kiracılar lehine bir hukuki düzenleme gelmiyor. Yani yasa "Kiracılara, bir kira yardımı verilir." diyor ama bunun dışında başka bir hak getirmiyor. Bizim o konudaki önerimiz şu: Kiracıların da özellikle yıkılmış olan binadaki kiracıların, yaralanma ya da başka nedenlerle ciddi kayıp yaşamış olan kiracıların öncelikli olarak rezerv konut alanlarından hak sahibi yapılması. Bu konuyla ilgili de bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Bir şey daha söylemek istiyorum Sayın Bakanım: Bu tarihî kültür varlıklarımızın korunması ve bunların gelecek kuşaklara aktarılmasıyla ilgili, tescilli bir yapının mal sahipleri, malikleri işlem yapmadığı sürece belediyeler sadece o binayla ilgili, onun etrafını çevirip üçüncü şahısların zarar görmemesini sağlamak durumundalar. Bu konularla ilgili mutlaka zorlaştırıcı bir hükme ihtiyaç var. Yani kat malikleri tescilli bir binayı ihya etmiyorsa -bu ahşap, kültür yapısı olabilir, taş yapı olabilir- belli bir süre içinde bu binalarını yenilemezlerse bunlarla ilgili kamulaştırma yapılmasıyla ilgili bir düzenleme sürecine mutlaka girilmesi lazım.

Şunu sormak istiyorum: Kasımpaşa'daki Divanhane Karakolunun bir yıkım çalışması var, orada yol çalışmasıyla ilgili. Burada Büyükşehir Belediyesi ile Bakanlık arasında bir problem var. Yani bir araya mı gelinemiyor? Orada tescilli bir yapı var yani niye o bina... Yani var olan bir bina, Bakanlık diyor ki: "Biz burayı ihya ediyoruz." İhya: Yok olmuş bir binanın eski resimlerinden...

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Kültür Bakanlığıdır herhâlde.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - O konuda müdahil olmanızı özellikle istiyorum çünkü ben tescilli yapılar ve kültür varlıklarının korunması konusunda son derece muhafazakâr birisiyim, muhafazakârlığı kimseye bırakmayacak kadar korumacı birisiyim. Siz demin, Konya'yı gösterdiniz, keşke Konya ticarette çok hızlı zenginleşip kültür varlıklarını yok etmeseydi de Diyarbakır, Urfa gibi koruyabilseydi; bunu hep söylerim. Yani bazen koruma anlayışımız kentlerde zenginleşmenin zihniyet olarak gerisinde geldiğinde biz varlıklarımızı kaybediyoruz. O nedenle bu konularla ilgili siyasi parti ayrımı yapmaksızın hepimizin çok titiz davranması gerekiyor.

Sözlerimi tamamlarken de evet, depremin hiçbir siyasi yanı yoktur, bu, siyasetüstü bir kavramdır; bu konularla ilgili görüş, düşünce ve önerilerimize mutlaka Bakanlığın açık olması gerekir diyorum. Burada bugün siz varsınız, yarın bir başka arkadaş bakan olacak; bugün bir belediye başkanı var, yarın... İşte, İstanbul Belediye Başkanı Kadir Bey'le ben dokuz sene çalıştım ama bugün ebediyete intikal etti.

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Allah rahmet eylesin.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - O nedenle bizim gelecek kuşaklara hep doğru işler yaparak iz bırakmamız lazım. Siz konuya çok hâkim bir bakansınız, bu anlattığım konuların dışında sunacağımız raporları da dikkate almanızı öneriyorum.

Son olarak da Elâzığ'la ilgili, bu 2+1'lerin sosyal konuta dönüştürerek o bölgede 2, 3, 4 çocuklu ailelerin mutlak suretle 3+1 konutlara yerleşmesi konusunda, kura çekimleri konusunda bir hassasiyet gösterirseniz mutlu olurum. Bizim geleneklerimize göre 14 yaşın üzerindeki bir kız ve erkek çocuğunun aynı odayı paylaşması uygun değil. O zaman anne baba bir odada kalacaksa diğer çocuklar -2, 3 çocuk- hangi odada kalacaklar? Yani bu konu bir sosyal vakıa hâline dönmüş durumda, bu manada Komisyon üyesi arkadaşlarımızdan en çok eleştiri bu yönde geldi. Yapılan binaların geleneksel Anadolu mimarisine uygun olması, yerel malzeme kullanılması, mimari açıdan özellikli olması son derece iyi ama keşke mimari açıdan, şehircilik açısından bu tek dizim, bu dizili binalar yerine arada bir binayı çıkarıp orada bir meydan yapılabilseydi, ben bunu Elâzığ'da çok gördüm. İzmir'deki projeler henüz küçük parsel ölçeğinde ama Elâzığ'da eğer siz 50-60 blok yapıyorsanız 8,10,12 blok yerinde, orada bir tane bloku kaldırın, onun içine bir meydan oluşturun. Çünkü hani dedik ya bizim geleneksel Türk aile yapımıza göre en çok sosyalleşeceğimiz alan o meydan, artı bundan elli yıl sonra ortalama yaşımız 90'a ulaşacak, 90 yaşındaki insanların da mutlaka sosyalleşeceği alanlar evlerinin ortasındaki meydanlardır diyorum.

Teşekkür ederim.