| Komisyon Adı | : | (10 / 3200, 3361, 3362, 3364, 3365) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak depreme yönelik yaptıkları çalışmalar ve çözüm önerileri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 16 .03.2021 |
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkanım, Kıymetli Bakanım, değerli bürokratlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu Komisyon bir defa oy birliğiyle kurulmuş, bütün siyasi partilerin üye verdiği bir Komisyon. Bu da, artık sizin de başta belirttiğiniz gibi, bugün terör kadar önemli bir konudan bahsediyoruz. Yani burada Komisyonun da görevi zaten "Neleri daha iyi yaparız, nereye gideriz?" bununla ilgili ipuçlarını yakalamak.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Ben de onu konuşmak için geldim.
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Tamam Bakanım, biz de sizi onun için dinliyoruz zaten.
Şimdi, ben, bunu 3 kısımda değerlendiriyorum. Deprem öncesi neler yapabiliriz? Deprem anında neler yapabiliriz? Deprem sonrası neler yapabiliriz? Şimdi, deprem sonrasıyla ilgili gerçekten Türkiye... Yani ben, yapılan her şeye, bir defa şunu söyleyeyim: Deprem sonrası uygulamalara baktığımız zaman, hakikaten ben teşekkür ediyorum. Yani konut açısından olsun, altyapı açısından olsun -tanıdığım arkadaşların çoğu da burada- eksik gedik var mıdır? Vardır. İş yapılan yerde her zaman eksik gedik olur. Siz, "99 depremi" dediniz, 99 depreminde 17 bin kişi öldü Değerli Başkanım. Ben, o gün de bu Parlamentodaydım, o gün de yine aynı bu Komisyonda çalıştım. Yani otuz, kırk günde yaklaşık 39-40 bin geçici konut yapılmaya çalışıldı. Onu o gün yapanlardan da Allah razı olsun, bugün yapanlardan da Allah razı olsun. Bu, maraton gibi, uzun mesafeli bir koşu yani önümüzde uzunca bir süre var ve bu problem devam ediyor. Bizim işe bu cepheden bakmamız lazım. Dolayısıyla "Bundan sonra, bu işi sıralamaya koyduğumuz zaman neler yapabiliriz?" açısından bakmak lazım.
Tabii, bir defa bu işin bütün tarafları belediyeler, vatandaş, aynı zamanda Bakanlık yani hiçbiri diğerinden önemsiz olamaz, hiçbirinin sorumluluğu -bizler de dâhil, Parlamento da dâhil- bir diğerinden eksik olamaz. Dolayısıyla, bu manada ben şunu da öneriyorum, diyorum ki: Acaba bu konuyla ilgili mesela bir bakanlık mı kurulsa? Mesela, bu konuyla ilgili bir komisyon mu oluşsa? Burada, ihtisas komisyonları var, işte, Bayındırlık Komisyonu var, Tarım Komisyonu var, Millî Eğitim Komisyonu var, bir sürü komisyonumuz var. Parlamentoda çünkü bu çok gündemde... İşte, sizin de söylediğiniz gibi, yaklaşık 2-3 trilyonluk bir bütçe lazım ki Türkiye genelinde biz bu dönüşümü sağlayabilelim. Komisyonun süresiyle de bunun farkındalığını değil... Bunu her gün yaşamalıyız, her gün bununla ilgili yapılması lazım gelen ne varsa yapmamız lazım. Zaman zaman kanunlarda değişiklik olacak.
Şimdi bununla ilgili -ben inşaat mühendisiyim, hukuk adamı değilim ama- bir sürü kanun var, 6306 sayılı Yasa, işte 3194 sayılı Yasa, belki bunların tamamı, eş değer olanlar -hani bazen işin durumuna göre yasalar da muhakkak değişiyordur- bunlar bir şey altında toplanabilir mi? Yani bu 7-8 yasa yerine birkaç yasa altında toplanabilir mi? Bununla ilgili kalıcı bir komisyon olabilir mi? Bununla ilgili bir bakanlık kurulabilir mi? Ki bence önerim muhakkak kurulması yönünde. Bunun da bir sahibi olması lazım. Aslında, özellikle, AFAD'ın sunumunda bunu dinledik. İşte, trafikle ilgili Emniyetin sorumlu olduğu, toplanma alanlarıyla Jandarmanın sorumlu olduğu bir görev dağılımı yapılmış, onda bir problem yok. Ama mesela, özellikle, diğer konularla ilgili yani AFAD'ın ilgili alanının dışındaki konularla ilgili zaman zaman belli sorunlar yaşanıyor. Mesela, AFAD'ın bütçesi buna hiç yeterli değil, bütün koordinasyondan sorumlu ama ne çalışan sayısı ne ekibi bununla ilgili bir defa yeterli değil. AFAD'ın başta bu konuyla ilgili güçlendirilmesi lazım.
Tabii, Deprem Komisyonu olunca buradaki arkadaşlarımızın çoğu sektörden gelen, inşaat mühendisi olanlarımız var, mimar olanlarımız var. Biz binaya zeminden başlarız, üzerinde temelden, binadan devam ederiz. Depremde de bir defa işe araziden başlamak lazım. Yani şu deprem master planı... Bu hatlar nerede, bu fay hatları nereden geçiyor? Parsel bazı dâhil bırakın ada bazını, parsel bazında insanlar belediyeye gittiği zaman, iyi kötü bununla ilgili sonucu görebilmeli. Yani daha işe araziden başlamamız lazım. E, başlarken bir de mevcut yapı stoku var, işin bir de o tarafı var. Yeni yapılacak alanlarla ilgili şu illerimizin deprem master planının -gerek mikrobölgelendirme gerek makrobölgelendirme neyse bu çalışmanın- birinci elden bitmesi lazım. Devamında, siz de söylediniz, işte o 99 yılında çıkan yasayla hepimizin üzerinde hemfikir olduğumuz bir şey var, binalar denetlenmeye başlarsa deprem risklerinin yüzde 90 oranında azaldığını gördük. Hep milat koyuyoruz önümüze, "99 öncesi" ve "99 sonrası" diye diyoruz. O zaman demek ki bizim bu işi arazi bazında, fay hatları dâhil, parsel bazı dâhil, ada bazında bu işin çalışmasını bitirmemiz lazım; bir. Öncesi için yani daha deprem olmadan bunun, alınacak tedbirlerin maliyeti 1, depremden sonra bunun karşılığı 6,7 diye siz de ifade ettiniz. Dolayısıyla, demek ki bizim -bütün enerjimizi- bununla ilgili tedbirlere yönelik çalışmalar yapmamız lazım. Bu çerçevede, bunun adı "kentsel dönüşüm" diyoruz. İşte, arkadaşlarımızın zaman zaman detaylara girip üzerinde durduğu konular var, az hasarlı binalar, orta hasarlı binalar gibi. Tabii, bizim de bu konuyla ilgili... Bazen binalar kendisi de ayakta duramıyor. Zaten "99 öncesi" dediğiniz zaman, az hasarlı veya hiç hasarlı olmasa bile numuneler alındığı zaman, gerçek manada bir test yapıldığı zaman bunların önemli bir kısmının sorunlu olduğunu hepimiz biliyoruz. Dolayısıyla, toptan bir çözüm üretmek gibi bir mecburiyetimiz var. Mesela, deriz ki: "Testler sonucunda ayakta kalamayacak binalar." Bununla ilgili bir statü belirlenir. "Depremde az hasarlı binalarla" Bununla ilgili bir statü belirlenir. Orta hasarlı, ağır hasarlı...
Kredi yapılandırmasından bahsettiniz. Ağır hasarlıya yirmi yıl veriyorsanız orta hasarlıya on yıl verirsiniz, az hasarlıya beş yıl verirsiniz veyahut işte burada sigortayı devreye koyarız yani DASK'ı devreye koyarız. Yani netice itibarıyla bu işi dönüştürmemiz lazım, neticede bunun içerisinde canlarımız yaşıyor. Özellikle, örnek olması açısından, Bayraklı bölgesini ben de gezdim, arkadaşlarla hep beraber gezdik. Yani o alüvyon zeminde daha çok mütemadi temeller var, münferit temeller var. Az hasarlı da olsa, orta hasarlı da olsa... Siz şimdi orada gerçek manada bir zemin çalışması yaptınız, gördünüz ki zeminin kendini taşıması mümkün değil, arkadaşlarımız ifade etti, kazık temeller var, aralarında "jet grout"lar var, onun üzerinde radye temeller var. Şimdi, o yapıyı görünce yani arazinin gerçek taşıma gücü buysa o zaman bunun anlamı şu: Bayraklı'ya en yakın köşe başı sokağın başından girip sonuna kadar yıkmak lazım. Yani eğer buranın gerçek resmi buysa, buranın gerçek fotoğrafı buysa hiç bu konuyla ilgili sağa sola dolaşmaya gerek yok.
Şimdi, tabii, otomatikman bu işin maliyetini de artıyor. Yani binaları aşağı yukarı yüzde 15, yüzde 20 civarında artırmasından daha doğal da bir şey yok işin içine kazı girip, iyileştirme girip, radye temel girdiği anda... Şimdi, bu maliyet unsuru gelmişken... Hitler'in yükselişinde şu var mesela: Almanya'da çok ciddi oranda işsizlik vardı, beton yollar gündeme geldi -sizin bildiğiniz konular- beton yollarda da daha çok çimentoyu üretti, agregayı üretti, işsizliği neredeyse ortadan kaldırdı. Dolayısıyla, inanılmaz bir de popülaritesi oldu. Bugün de bakın, bu dönüşümün en büyük ham maddesi demir, çimento, agrega. Şimdi, çimento bu ülkede var. Yani çimentoyu üretmek için herhangi bir özel bir şeye ihtiyacımız yok, dağ, taş, her yer dolu, bunu da üretme de bir sorun yok. Demiri cevherden üretirsek problem yok ama bizim de demir üretimimizin yüzde 90'ı hurdaya dayalı. Belki burayı zapt etmek sorun olabilir, fiyatları bloke etmede problem yaşayabiliriz. Ama Gökan Bey de gündeme getirdi yani bugün Türkiye'deki beton fiyatları özellikle bu çimentoların özelleştirilmesinden sonra İzmir bölgesinde mesela, "Ben cezayı da öderim, kartele devam ederim." diyor. Yani çimento fabrikalarına cezalar yazılmasına rağmen bunlar gene aynı, beraber ortak fiyat oluşturup bu işe devam ediyorlar. Demek ki burası çok önemli. Yani bizim şu çimento fiyatlarını devlet eliyle de olsa bloke etmemiz lazım. Yani bu işin ham maddesi buysa en büyük maliyetli bu. Bugün kaba inşaat maliyetleri arttı. Demirde zaman zaman piyasayı dengelemek için ithalatı serbest bırakıyorsunuz, burada da bırakılabilir. Yani şu maliyetleri bizim net bir şekilde aşağıya doğru çekmemiz lazım, yoksa hız ve deneyimde bizim bir sorunumuz yok. Bizim inşaat şirketlerimiz bugün, siz de söylediniz, altı ayda binaları o zor şartlara rağmen, kış şartlarına rağmen... Artık teknoloji gelişti, eksi 8'lerde, 10'larda çok rahat beton dökebiliyoruz. Yani bilgimiz, birikimimiz, deneyimimiz bu işte var. Eksik olan ne var? Finansman boyutu. Finansman boyutunu da söylediniz, "gönüllülük esası" dediniz, doğru yani kendi içinde çözebiliyorsak muhakkak işi gönüllük esasına göre kendi içinde çözmemiz lazım.
Ama ben fikrinizi benimsedim yani şöyle: Bugün böyle finansman boyutunu oluştururken "Belediyeler de bir miktar bu işin içerisinde olsun." dediniz. Olabilir, belediyelerin en büyük gelir kaynağı İller Bankası, zaten hepsi İller Bankasından elde ettiği gelirle geçiniyor. Tabii, bunu büyükşehir belediyelerinin oluşturdukları rakamlar farklı bir şey, ama Samsun'un Alaçam ilçesinde ne yaparsan yap, belediyenin gelirini kısıp da "Konut fonuna ben bu parayı ayırırım." dersen eller havaya, hayatta bir şey yapamazlar. Ha, bunun da bir gelirine göre, mesela dönüşümlerde dersiniz ki: Toplam elde ettiği gelirin yüzde 1'i, 2'si, 3'ü, 5'i neyse... Bununla ilgili bir rakam telaffuz edilerek bir taraftan da tabii deprem vergilerinden topladığımız paralar var. Bununla ilgili bir fon oluşturabilir.
Ben, Hayrettin ağabeyin... Hani, bu uzun mesafeli bir iş, otuz dört, otuz beş yıl sürer, belki daha da fazla sürer, dolayısıyla nefesimizi tutmamız lazım. Maraton koşan insanlar ağır çıkar, işin sonuna doğru götürür. Bu, sizin bizim meselemiz değil. Bugün siz varsınız, yarın başkası olacak ama bu, ülkenin millî bir projesi, geleceğe yönelik projesi. Temeli ne kadar sağlam inşa edersek binayı da üzerine o kadar rahat inşa ederiz.
Bu sanayi dönüşümünden bahsettiniz. Zaman zaman sorunlar yaşıyoruz. Mesela, "Samsun" dediniz, 1.600 konut. Mesela, buradaki arkadaşlarımızın sıkıntısı şu: "Toybelen mevkisinde yer veriyoruz." diyorsunuz ama kendi bulunduğu bölgelerde bir kamulaştırma var. Diyorlar ki: "Hani, biz oradaki satın aldığımız fiyatla kamulaştırılan fiyat arasında..." Sayın Vekilim de burada, biliyordur, şu an mesela Gülsan bölgesinde esnafların çok ciddi problemleri var, hatta oturdular, pankart astılar, bayrak astılar. Bunlar konuşulunca çözülebilecek meseleler, asıl olan hani bu çözüme yönelik... Hakikaten zaten hepimizin, siyasetin de gündemi insanın mutluluğu, vatandaşın mutluluğu. Dolayısıyla, bu konuya bir el atarsanız, yani burada bir sorun var. Hani, bazen sorunları görmezden gelip halının altına süpürmeyle de çözüm üretemiyoruz. Orada belediye var.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Onlara randevu verdik. Yani hem Başkanım...
BEDRİ YAŞAR (Samsun) - Sorun yok, Başkanım da biliyor. Hani, bir sorun olduğu için söylüyorum, bunlar yapılmalı. Yani özellikle sanayi, siz sanayiden... Bu, çok önemli. Niye önemli? Bugün Türkiye'deki sanayi üretiminin yüzde 65-70'i deprem bölgesi. Bunun anlamı ne demek? İşte, bugün İstanbul'da, Kocaeli'de, 1999 depreminde neler yaşadık? Yani biz, sadece binalar ve sanayi tesislerinin yıkılmasından bahsetmiyoruz. Aynı şekilde ekonomik olarak da çok ciddi kayıplarımız oluyor. Dolayısıyla, bunların sağlıklı ortamlara taşınması çok önemli.
Yine, buna paralel olarak, bütün şehirlerin bir ruhu olur Sayın Bakan. Yani şehrin ruhudur, yani siz bir şehre girdiğiniz zaman onun bir özelliğiyle "Ben Bursa'ya geldim." dersiniz. Ne bileyim işte, Beypazarı'na gider, bir fotoğrafı gördüğünüz zaman "Ben Beypazarı'na geldim." dersiniz veya Kastamonu'da, Gerede'de, özellikle bu ahşap binalardan bahsediyorum. Yani o şehrin ruhunu da binaların muhakkak yansıtması lazım; bu, önemli. Şu an, özellikle Gökan Bey'in de bahsettiği gibi ruhsuz binalar var, kibrit kutusu gibi binalar var. Yani bunlara ben ticari binalar diyorum, yani hiçbir karşılığı yok. Hâlbuki mimarın bir eseridir bu, onun da bir imzası olması lazım. Yani bu projelere zaten dikkat ettiğinizi söylüyorsunuz. Resimlerden de hakikaten görüyoruz yani ama buna muhakkak şehrin ruhuna uygun, yaşantısına uygun, kültürüne uygun, muhakkak bir şekilde böyle dizayn edilmesi lazım.
Devamında tarihî binalar... Önemli, hakikaten, yani orada sorun da olsa buna muhakkak kanunla bir müdahale etmek lazım ki yine bu, özellikle kentsel dönüşümde dünya kadar problemler çıkıyor, biri birine devrediyor, yüzde 15 hisse devrediyor, yüzde 30 hisse devrediyor. Yani bu sefer, siz hep bir araya gelip ruhsat aşamasında... Belki sizin yıkımda fazla sorunlar yaşanmıyor ama toplu ruhsatlarda bunlar yaşanıyor. Ben kendimden bir örnek vereyim: Yani 10 bin metrekarede bir kişinin 12 metrekare yeri var. Adam öldü, 5 oğlu var, adam başı 2 metrekare düşüyor. Ben de birini gönderdim, dedim: Şeyin masrafı değil bu yani, 2 metrekare, notere vereceğin paraya yazık yani, vekâlet masrafı değil. Ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki: "Baba yadigârı, hele bir dursun da düşünelim, bakalım." Yani 2 metrekare. Onun için, bu tür yasal sorunları da çözecek, hızlı bir şekilde çözecek, bununla ilgili bir hukuki yapı da oluşturulursa ben katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Dolayısıyla, yolumuz uzun, işimiz zor. Biz Deprem Komisyonu olarak dolayısıyla önerilerimizde bulunacağız. Sizin de katkılarınız, bizim de katkılarımız, vatandaşın da katkıları olacak. Bunu tümüyle, gerçekten siyaset-üstü düşünmemiz lazım diyor, hepinize sunumlarınızdan dolayı teşekkür ediyorum.