KOMİSYON KONUŞMASI

YUSUF ZİYA YILMAZ (Samsun) - Çok saygıdeğer Başkanım, çok saygıdeğer Komisyon üyeleri; hakikaten çok faydalı bir Komisyonda, ülkemize çok hayırlı hizmetleri konuştuğumuz özellikle deprem gibi ülkemiz gerçeğini ortaya koyan ve bu gerçeğin gereğini yapmak üzere bir aksiyon başlatmak üzere bir sürecin heyecanını birlikte yaşadığımız bir Komisyonda görev yapmaktan son derece mutluyum. Allah razı olsun bütün arkadaşlarımızın çok değerli katkıları oldu.

Efendim, Selahattin Bey'in anlatımı esnasında esinlenerek veya oradan etkilenerek iki üç cümleyle ben de bir katkımı koymaya çalışacağım. 2000'li yılların başında henüz daha çevre düzeni planı pek konuşulmuyordu yani devletimiz de daha doğrusu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı o zaman Bayındırlık Bakanlığı diyelim Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü vardı hatırlarsanız, İller Bankası vesaire imkânı olmayan birçok belediye, planlarını oraya yaptırırdı. Ben yeni belediye başkanı olmuştum, Bayındırlık Bakanlığında çalışan bir arkadaşı belediyede görevlendirmiştim birlikte çalışalım diye, arkadaş bana dedi ki "Efendim, ilk yapmamız gereken şey bir çevre düzeni planı." "Nedir bu çevre düzeni planı?" dedim "Efendim, bütün ili, büyükşehir belediye sınırlarını planlayacağız." dedi "Bir kere bir master planımız olacak, bir çevre düzeni planımız olacak ondan sonra diğer alt planları üreteceğiz; bu 100.000'lik plan olmadığı sürece bizim buraya yaptığımız şeylerin hiçbiri doğru olmuyor; gidiyoruz tarım alanına plan yapıyoruz, gidiyoruz ormana plan yapıyoruz, gidiyoruz zemin şartları hiç uygun olmayan yere plan yapıyoruz bunu halletmemiz lazım." dedi. "Nasıl yapacağız bu işi?" dedim "Bayındırlık Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğüyle, valilikle, büyükşehir belediyesiyle 3'lü bir protokol yapacağız."

Efendim -uzatmayayım- tam üç sene o protokol gereği çalıştık, biz 1/100 binlik plan yaptık. Tabii, ben bilime, tekniğe, bu planın gereğini bana anlatıp da inandıran arkadaşımızın beni yönlendirmesiyle yaptığımız bu plandan sonra, planı önümüze koyduğumuzda, bir de baktım ki plan bizi büyük oranda bağlayan, belli yerlerde kentsel planlama yapamayacağımız gerçeğini ortaya çıkaran, hareket alanımızı daraltan, hatta bunu uygulamaya kalkarsak siyaseten bunun altından kalkamayacağımız gerçeklerle beni yüz yüze getirdi. Hatta bu plan yüzünden bir yerde mahkeme kaybettik, yaptığımız planlamada "Bir dakika, sizin bir çevre düzeni planınız var, burası birinci sınıf tarım alanı, nasıl burada bu planı yaparsanız?" dedi.

Şimdi, daha sonra hatırlarsanız Çevre ve Şehircilik Bakanlığı değil de yanlış hatırlamıyorsam Orman Su Bakanlığı yani Veysel Eroğlu'nun Bakanlığı zamanında bütün illerde Hükûmet, çevre düzeni planı yapmaya karar verdi ve Ankara'dan yapılan bir ihaleyle bütün illere çevre düzeni plan yapmak üzere plan müteahhitleri geldi bizden işte, elimizdeki veri tabanlarını ister hâle geldiler biz dedik ki "Bizim planımız var, size planı verelim." Aldılar bizim planın üzerine plan yaptılar, yani planı "update" ettiler diyelim, güncellediler.

Neyse anlatmak istediğim şu: Bugün bu Komisyonda aşağı yukarı üç buçuk dört aydır olan bu konuşmalarımız esnasında ortaya çıkan bir gerçek var, gelişen ve büyüyen şehirlerimizin yeni gelişme alanlarında bizim bu çevre düzeni planları içerisine koymamız gereken, mutlaka koymamız gereken bir "depremsellik" kavramı olması lazım. Çevre düzeni planlarında depremsellik kavramı pek yok, orada burası tarım alanı mı, orman mı, mera mı gibi kavramların dışında veya işte zemin suyu vesaire gibi yer altı su seviyesinin yüksekliği, birinci sınıf tarım alanı, sulak alan vesaire gibi kavramların dışında depremsellikle ilgili en ufak bir şey yok. O zaman burada, bu Komisyonumuz acaba böyle "deprem master planı" demek yerine bu çevre düzeni planlarımız içerisinde bizim deprem master planını veya deprem koridorlarında, deprem akslarını, fay hatlarını vesaireyi bu çevre düzeni planlarına işlemek ve burada yeni bir kavramın da artık planlarımız içerisinde üst plana yani 100 binlik çevre düzeni planına dâhil edilmesi gerçeği ortaya çıkıyor mu diye düşünüyorum birlikte, herhâlde bunun yapılması lazım. Ama bu, acaba ülkemizin içinde bulunduğu şartlarda uygulanabilir bir şey mi? Biz zaten kentlerimizin gelişme alanlarını hep sınırlıyoruz, çeşitli şeylerle sınırlıyoruz işte, birinci sınıf tarım alanıyla sınırlıyoruz, merayla sınırlıyoruz, ormanla sınırlıyoruz, koruma alanlarıyla sınırlıyoruz şimdi bir başka kavram daha getiriyoruz diyoruz ki: "Burada deprem fay hattı var, buraya da kentsel gelişme alanı yapamazsın, buraya da planlama yapamazsın." Pratik olarak bunun uygulaması var mı, yapabilecek miyiz bunu, uygulanabilir bir şey mi bu sorularını kendime sormadan edemiyorum.

Çok teşekkür ediyorum.